24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@Gmail.com) BİLİM TARİHİ Internete erişim, Brezilya örneğindeki gibi, temel bir hak mı olmalı, yoksa interneti (Rusya örneğindeki gibi) CIA’nin bir istihbarat projesi olarak mı değerlendirmeli? Temel bilimsel keşifler azalıyor mu? Özellikle 19. yüzyılda temel bilimlerle ilgili çok büyük keşifler yapıldı. 20. yüzyılın ilk yarısında fizikte ve ikinci yarısının başlangıcında da genetikte çok büyük dönüşümler yaşandı. Fakat son 60 yılda çok büyük bir bilimsel keşif olmadı. Acaba bilim, sonuna mı yaklaşıyor? Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com obel Ödülü 1900’de değil de 1700’de kurulmuş olsaydı, kimler bu ödülü almış olacaktı? Bu soru biraz anakronik olabilir, çünkü 1700’de Nobel Ödül Komitesi’nin kurulması çok zordu, o tarihte bilim henüz 1900’deki kadar uluslararası bir kimliğe ve kurumlarına kavuşmamıştı. Ama biz bu durumu ihmal ederek düşünmeye devam edebiliriz. En başta henüz hayatta olduğu için Newton, keşfettiği gravitasyon ve hareket kanunları ile hiç kuşkusuz bu ödülü alan ilk bilim insanlarından biri olacaktı. Robert Boyle, Cavendish, yıldırımın elektrik olduğunu ortaya koyan ve paratoneri icat eden Benjamin Franklin, 1785’te elektrostatik yasalarını formüle eden Coulomb da büyük olasılıkla Nobel Ödülü’nü alırlardı. Ancak Newton’dan sonra Nobel Ödülü alacaklarını varsaydıklarımız, hepsi çok büyük keşifler yapan insanlar değil. İki büyük dev bilimci Newton ile Maxwell’in büyük yapıtlarının yayınlanması arasında tam 186 yıl var. Einstein, Maxwell için “fiziği bütünüyle değiştiren kimse” demişti. Nitekim daha sonra fizikteki gelişmeler, Maxwell’in açtığı yolda görelilik ve kuantum kuramlarıyla Newton’unkinden bambaşka bir yolda ilerledi. Fakat 1953’ten bu yana temel bilimlerde çok kapsayıcı bir keşif olmadı. Higgs parçacığının keş James Maxwell fi, kuantum gerçeğinin tamamlayıcı bir parçasıdır. Nobel Ödülleri artık çok kapsayıcı nitelikte olmayan keşiflere veriliyor. Yoksa bilimsel keşiflerin hızı azalıyor mu? 19.yüzyılın sonunda da, görelilik ve kuantum kuramlarının arifesinde, fizikte keşfedilecek her şeyin keşfedildiği ve fiziğin artık sonuna geldiği düşüncesini birçok bilim adamı paylaşıyordu. Bugün de o günkü kadar yaygın olmamakla birlikte bu şekilde düşünenler var. “Bilim, sonuna mı yaklaşıyor?” sorusuna, gerek bilimsel çalışmanın niteliği, gerekse bugünkü bilimin geçen yüzyıllardakinden farklılıkları temelinde bir cevap arayabiliriz. Bilimsel çalışma gerileyebilir ve hatta tamamen yok olabilir. Ama bilim, ulaştığı düzeyden geriye düşmez. Çünkü bilim yeni bilgiyi edinmeden eski bilgiyi atmaz. Eski bilginin atılmasının yarattığı boşluğu ise derhal yeni bilgi doldurur ve genellikle de yeni bilgi açılan boşluktan taşarak yapar bunu. Dolayısıyla bilimdeki ilerleme çizgisini, frekansı ve genliği düzensiz olarak değişen bir dalga hareketinin eğrisine benzetebiliriz. Bu, bilimin en önemli özelliklerinden biridir. Bu gerçeği en iyi Newton, “Ben başarılarımı benden önceki devlerin omuzlarından baktığım için sağladım” diyerek özetlemişti. Internetin Foyası Rusya Devlet Başkanı Putin, Internet’in foyasını meydana çıkardı: CIA! Putin’e göre internet CIA’nin bir projesi, tuzağı. Rusya’nın internet yasasında yaptığı değişikliğe göre sosyal medya siteleri Rusya’da ofis açmadığı taktirde Rusya’dan bu sitelere erişim engellenecek! Kötü örnek, örnek olmaz denir. Ancak şu akıl tutulmasına kapılmamak gerekir. Internet ile uğraşmak, savaşmak sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil. Demokrasi ya da ifade özgürlüğü ile ilgili olgularla sıkıntısı olan ülkelerin tarihlerinde bu tür lekeler hep olagelmiştir. Bu internet ile başlayan bir süreç de değildir. Yazdığı iki satır şiir için, söylediği iki kuple şarkı için yıllarca mahkemelerde süründürülmüş, hapis cezası verilmiş insanlar dünyanın pek çok ülkesinde var. Internet radarın alanını birkaç entelektüel, sanatçı ya da politikacıdan, tüm bir halkı kapsayacak kadar genişletiyor. İlla ki iyi örnek deniyorsa, Brezilya’ya bakalım. Beş senedir üzerinde çalışılan internet yasası geçtiğimiz günlerde kabul edildi. Buna göre Brezilya Devleti, internet erişimini temel bir vatandaşlık hakkı olarak benimsemiş durumda. Mahkeme kararı olmadan eposta vb. kişiye özel bilgiler hiçbir şekilde açık edilmeyecek. Web’in mucidi Tim Berners Lee bu yasayı “Web’in 25. yaşgünü için güzel bir hediye” olarak yorumluyor. Kelime oyunu yapmadan bir nüasın altını çizmek gerekir. Türkiye’de internete topyekun bir yasak şimdiye dek getirilmedi. Yasaklamalar sınırlı oldu. Youtube, Twitter ya da belli web siteleri gibi. Internet erişiminin temel bir hak olması, bu tür kısmi yasaklamalar yapılmayacaktır anlamına gelmez. Ancak Brezilya böyle bir yasa çıkararak, mümkün olduğunca yasakçı zihniyetten uzak duracağını resmen açıklamış oldu. İş herhalde dönüp dolaşıp devletin zihnindeki vatandaş imajında düğümleniyor. “Devlet vatandaş için var”sa ortaya çıkan tablo “vatandaşın devlet için var olduğu” duruma göre farklılık gösterecektir. Söylemde hiçbir devlet adamı (en demokratiğinden en totaliterine kadar) “vatandaş devlet için vardır” demez (yoksa der mi?). Ama önemli olan eylemde kamunun bu realiteyle çelişmeyecek şekilde yönetilebilmesidir. Tespit edilmesi gereken bir başka husus da kamu yönetiminin içinde dini inançların girmesi durumda ortaya çıkıyor. Sıkıntı aslında dini inançlarda değil, bunu yorumlayan bazı kamu yöneticilerinin tavrında. Herhangi bir olumsuzluk karşısında “taktiri ilahi” deyip topu kadere atarken, bu yöneticilerin ıskaladığı bir husus var. O da kendilerinin kamu yönetici olmalarının Allah katında kendi “kul olma” statülerini değiştirmediğidir. İbni Arabi’nin şu sözünü anımsamak gerekir: “Allah, Allahlığını kimseye bırakmaz!”. O nedenle “Ben hesabımı öte tarafta Allah’a veririm” söylemi samimiyetten uzak bir bakış açısı gibi. Çünkü Allah sadece öte tarafta değil; aynı zamanda bu tarafta da! Bu tarafta daha kendisi gibi insanlara hesap veremeyen bir kul, öte tarafta Allah’a ne tür bir savunma yapabileceğini düşünüyor olabilir ki? (Bir başka deyişle “kendini bilmeyen rabbini nasıl bilebilir ki?”). Her temel hakta olduğu gibi internet ya da dijital kültür ile ilgili olarak da vatandaştan gelen talep ne kadar güçlü olursa, kamu yönetimi de kendisini o kadar “kendi çıkarını gözetmeden” bir şeyler yapmak zorunda hissedecektir. Dünyanın her ülkesinde! N Bu nedenle bilimimizin bugünkü mevcut durumu, gelecekteki yeni keşiflerin genel zeminini oluşturur. Belki çok büyük bir keşif yapılmadan önceki, düzensiz eğrimizin düşük frekanslı ve küçük genlikli bir bölgesinden geçiyor olabiliriz. Gelecekte neleri keşfedeceğimizi bilmenin bir yolu yoktur. Çünkü sürekli değişebilen bilgi, kavram ve bakış açılarıyla ilerliyoruz. Bu bakımdan bilimin sonuna yaklaştığı düşüncesi, bilimin temel karakteriyle uyuşmayan bir düşünce tarzıdır. BİLİMDE HANGİ DÖNEM KAPANDI? Öte yandan şu anda hayatta olan bilim insanlarının sayısı, bilim tarihinin tamamında yaşamış bilim insanlarının sayısından fazladır. Dolayısıyla burada bir başka gerçeğe işaret etmemiz gerekiyor. Örneğin 19. yüzyılın önemli bilimsel keşiflerini gerçekleştiren bilim insanlarının sayısı, günümüzde halen çalışmakta olan bilim insanlarının sayısından onlarca kat düşüktür. Yani 19. yüzyılın az sayıdaki bilim insanı çok önemli keşifler yapmışken, 21. yüzyılın çok sayıdaki bilim insanı az sayıda önemli keşifler yapıyor. (Hatta 21. yüzyılda henüz çok kapsamlı bir keşifle karşılaşmadık). Bu olgu gerçekte doğaldır. Çünkü bilim artık özellikle Maxwell’den itibaren çok rafine çalışmalarla ilerliyor. Ve kendi sonuçlarından yararlanarak ilerleyen teknolojinin yardımlarından çok büyük destek alıyor. Dolayısıyla yeni büyük bilimsel keşifler, bakış açımızdaki değişikliklerle birlikte, gözlem, deneme ve ölçme araçlarımızın yetkinliğinin ve hassaslığının artmasına da bağlı olarak gerçekleşiyor ve gerçekleşecektir. Çıplak gözle bireysel büyük keşif yapma döneminin artık kapandığını söyleyebiliriz. Bugün önemli keşifler yapabilmek için, teknoloji destekli ve birçok bilim insanının işbirliğini içeren kurumsal çalışmalar gerekiyor. Gelişmenin bu niteliği, bilimin giderek sonuna yaklaşmakta olduğunun bir işareti olarak yorumlanabilir mi? Yukarıda belirttiğimiz gibi, büyük bilimsel keşiflerin öngörülemez nitelikte olması, bu soruya “evet” yanıtını vermemizi engellemektedir. Günümüzde çok önemli temel yasa keşfine rastlanmıyor olsa bile, insanlık tarihinin gördüğü en yüksek sayıdaki insan bilimle uğraşıyor. Bilimsel çalışmanın bu yoğunlukta sürmesi, evrenin büyüklüğünden, bilimin yüksek çekiciliğinden ve onun entelektüel yaratıcılığın ve toplumsal ilerlemenin daimi ve temel bir kaynağı olmasından ileri geliyor. İnsanlık var olduğu sürece, insanlığın bu dünyadaki varlığını sürdürülebilir kılan bilimsel çalışma da varlığını ve ilerlemesini sürdürecektir. CBT 1415 12/ 2 Mayıs 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle