02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Son Araştırmalardan CBT 1441/31 Ekim 2014 Ucuz doğalgaz iklime zarar mı verecek? Hidrolik kırılma ya da diğer adıyla “Fracking” sayesinde ABD’de hiç olmadığı kadar çok doğalgaz elde ediliyor. Optimistler bu gelişmenin iklim değişimini durdurabileceğini düşünüyor. Çünkü yanmış doğalgaz kömürden daha az karbondioksit açığa çıkarıyor. Fakat yeni bir araştırma, ucuz doğalgazın, 2050 yılına dek günümüzdekinden çok daha fazla sera gazı açığa çıkaracağını gösterdi. Enerji piyasasını takip edenler fark etmiş olmalılar. Ukrayna krizi, Rusya boykotu ve Yakındoğu’daki çok sayıda krize rağmen uluslararası pazarda petrol ve gaz fiyatları düşüyor. Bunun sebebi Birleşmiş Milletler’de on yıl kadar önce başlayan “Fracking patlaması”. Hidrolik kırılma yönteminde bir sondajdan bir sıvı karışımı iletildiğinde, derindeki kaya formasyonu daha geçirgen hale geliyor ki bu da petrol ve doğalgazın çıkarılmasını kolaylaştırıyor. Avrupa’da hem ekolojik hem de politik açıdan son derece tartışmalı olan bu yöntem ABD’nin yeniden doğalgaz ve belki de gelecekte petrol ihraç edecek duruma gelmesini sağladı. Araştırmayı yöneten Volker Krey “Ucuz doğalgaz gerçi iki misli karbondioksit açığa çıkaran kömürün yerini alıyor, ama öte yandan da çok daha az karbondioksit yayan yenilenebilir enerji kaynaklarını engelliyor. ”Ayrıca ucuz doğalgaz, enerji fiyatlarının ucuzlamasına da neden olduğu için talebi arttırıyor ve enerji verimliliği önlemlerini daha az ekonomik hale getiriyor. Daha fazla enerji kullanıldığında emisyon da artıyor. Araştırmacılar modellerinde iki senaryoyu ele almışlar. Birincisinde “konvansiyonel doğalgaz”, diğerinde ise ABD’de elde edilen “konvansiyonel olmayan doğalgaz” değerlendirilmiş. İkinci senaryoya göre doğalgaz kullanımı 2050’ye dek üç misli artacak. İkame ve fiyat etkisi dışında “konvansiyonel olmayan doğalgaz” elde edimindeki bazı yöntemlerle daha fazla metanın da açığa çıkması beklenebilir ki bu da iklime karbondioksitten daha fazla zarar verir . Bazı ABD’deki deneyimin dünya geneline göre hesaplanması halinde olumlu etki değil tam tersi bir etki ortaya çıkıyor. Son bir araştırmaya göre ilkel dev kangurular zıplayamıyorlarmış. Kangurular bunun yerine iki ayak üzerinde dik bir şekilde yürüyebiliyorlardı diyor Brown Üniversitesi bilim insanları (PLOS ONE). En az 30.000 yıldır soyları tükenmiş olan dev kangurular günümüzdeki kangurularla yakın akrabalık ilişkileri vardı ama çeneleri çok daha kısaydı. Ayrıca çok daha büyüktüler. En bilinen tür olan Procoptodon goliah 240 kilo ağırlığıyla günümüzdeki kangurulardan üç misli ağırdı. Bilim insanları uzun bir süredir bu tür bir hayvanın tipik kanguru hareketlerini yapıp yapamadığını tartışıyorlardı. Güçlü arka ayaklar üzerinde ve kuyruk yardımıyla dört ayak üzerinde zıplamak gibi. Christine Janis ve ekibi, “Anatomik karşılaştırmalar, dev kanguruların bu hareketleri yapamadıklarını gösterdi” diyor. Çünkü dev kanguruda, zıplamayı kolaylaştıran iskelet özellikleri (ör neğin kalça bölgesindeki gibi) bulunmuyor. Fakat güçlü eklemler ve ayak kemikleri, dev kangurunun ağırlığını arka ayaklar üzerinde taşıyabildiğini gösteriyor. Toplam otuz beş özelliğe dayanan analizlerle araştırmacılar, kısa çeneli kanguruların arka bacaklarla koştukları sonucuna varmışlar. İlkel kangurular zıplayamıyormuş Google Glass veri gözlüğü, aslında ileri teknoloji ile insanların gündelik yaşamını kolaylaştıracaktı. Fakat gözlüğün bağımlılık yapabildiği de açıklandı. Gözlüğü günde 18 saat kullanan 31 yaşındaki Amerikalı bir denizci, gözlüğü takmadığı zamanlar Google Glass bağımlılık yaptı eksikliğini hissediyormuş. Hatta rüyasında bile gözlükten baktığını görmüş. Vaka Goolge Glass aracılığıyla internet bağımlılığına ilk örnek olarak değerlendirildi. Denizci, doktorların açıklamasına göre geçmişte alkol, depresyon ve ilişki sorunları yaşamış. Alkol bağımlılığı yeniden başlayınca, Eylül 2013’te ikinci kez Amerikan donanmasının San Diego’daki bağımlı programına katılmış. Hasta, programa katılmadan iki ay kadar önce Google gözlüğünü günde 18 saat kullandı, sadece duş alırken ve uyurken çıkarıyordu (Addictive Behavior). Tedavi sırasında da rüyaları gözlükten bakarak gördüğünü hissetmiş. Rüyaları gri bir pencere içinde görüyor gibi hissediyordu. Otuz beş günlük tedavinin ardından semptomlar iyileşmiş. Resmi olarak bir hastalık olarak kabul edilmese de doktorlar hastaya “internet bağımlılığı” teşhisi koymuşlar. Bunun temelinde diğer psişik sorunlar yatıyor, genelde aynı zamanda alkol veya uyuşturucu bağımlılığı söz konusu oluyor diyor doktorlar. Teknolojik yenilikler insana ve topluma gerçi sayısız kolaylıklar getirebilir ama yeni cihazların aşırı kullanımı da fizyolojik ve duygusal bozukluklar gibi tehlikeleri de beraberinde getirebilir. nelde beta bloker, antidepresan, barbitürat, antipsikotikler olsa da kokain ve diğer afyon türevleri de olabiliyor. Fakat bu etki maddelerinin çok azı için özel panzehirler bulunmakta. Acil servis doktorları bu yüzden ciddi durumlarda spesifik olmayan mide yıkama veya aktif karbon gibi yöntemlere başvurmak zorunda kalıyor. Fakat bunlar çok fazla etkili değildir diyor Zürih Federal Teknoloji Enstitüsü’nden Vincent Forster. Forster ve ekibi bu yüzden hastanın bedenindeki zehirli maddeleri daha hızlı ve daha etkili bir şekilde yok eden yöntemler araştırmış. Çalışmanın çıkış noktası özel lipozomlardı. Bunlar amaçlara uygun olarak üretilen, içlerindeki çift zar içinde yağ asidi molekülleri bulunan birkaç yüz nanometre büyüklüğünde keseciklerdir. Bilim insanlarının açıklamalarına göre bu tür lipozomlar, eczacılıkta uzun bir süredir etki maddesi taşıyıcıları olarak kullanılıyormuş. Çünkü zarın ph derecesine göre, keseciğin ne kadar sürede ve nerede “yükünü” boşaltacağı ayarlanabiliyor. Bu sürecin tersine de işlediğini yani boşaltma yerine toplama şeklinde işleyeceğini Forster ve ekibi kısa süre önceki farelerde ön çalışmada saptamıştı. Sonuçlar gayet umut verici diyor Yalnızca Amerika’da her yıl 2,5 milyon kadar insan aşırı doz yüzünden acil servislere başvuruyor. Aşırı dozda alınan ilaçlar ge Aşırı doz zehirlenmesine karşı nanolipozomlar araştırmacılar. Örneğin aşırı dozda hiçbir panzehiri bulunmayan kalp ilacı Verapamil’i lipozomlar sekiz saat içinde yüzde doksan oranında temizlemiş. Sadece üç saatlik lipozom diyalizi, farelerdeki tehlikeli kan basıncını normale döndürmek için yeterli olmuş. Ayrıca yöntem beta bloker ve antidepresanlarda da benzer etki göstermiş. Hatta bedendeki fazla amonyum miktarı bile yeni yöntemle hızla temizlenmiş. Aşırı amonyum ender olarak metabolizma bozukluğu bulunan yenidoğanlarda gö Jetlag bağırsak florasını bozuyor İsrailli araştırmacılara göre biyolojik saatteki anomali, sağlık üzerinde olumsuz sonuçlar doğuruyor (Cell). İç saatin ritmi, jetlag veya vardiya çalışması yüzünden bozulduğunda metabolizma sorunları ortaya çıkıyor. İnsanın iç saati gündüzgece ritmiyle ayarlanır. Vardiyalı çalışanlarda veya sık sık uzak ülkelere yolculuk edenlerdeki bozuklukların kalpdolaşım hastalıklarına, diyabet veya şişmanlığa yol açtığı biliniyordu. Fakat bunun niçin böyle olduğu açıklanamamıştı. Weizmann Bilim Enstitüsü’nde Christoph Thaiss ve ekibi, bu durumun bağırsak florasıyla ilgili olup olmadığını araştırdı. Bağırsak florası sadece sindirimde katkıda bulunmakla kalmayıp, sağlığı diğer yönlerden de etkiliyor. Güncel araştırmalar örneğin astım, alerji, aşırı kilo veya diyabet hastalıkları üzerinde de etkili olabileceğini gösterdi. Bilim insanları ilk önce farelerde, bakterilerdeki bileşimin gün içinde nasıl değiştiğini inceledi. Buna göre çeşitli bakteri türleri gün içinde azalıp çoğalıyor. Ayrıca bağırsak florasının spesifik işlevleri de ritmik olarak değişmekte. Örneğin gece etkin olan kemirgenlerde, gece evresinde, enerji tüketimi, besin değerlendirmesi ve büyümeyle ilgili olan metabolizma yolları baskın olurken, aydınlık evrede özellikle de zehirlerden arınma ile ilgili olanlar ön plandalar. Bakterilerin iç saatleri, besinlerin alındığı zamana göre de ayarlanıyor diyen araştırmacılar, beslenme saatlerini ve aydınlık/ karanlık ritmini değiştirdiklerinde bağırsak florasının altüst olduğunu görmüş. Bu koşullar altında yağlı beslenme fazla kiloya neden oluyor ve glikoz toleransı bozuluyor ki bunlar da diyabetin ön evresi olarak bilinmektedir. Araştırmacılar Jetlagfarelerinin bağırsak florasını normal farelere aktardıklarında bu fareler de kilo almışlar ve kan şekeri seviyeleri de yükselmiş. Sonuçlar henüz geçici diyorlar ama sonuçların yine de insanlar için de geçerli olabileceğini söylüyorlar ve probiyotik veya antibakteriyel bir terapiyle, durumun tedavi edilebileceğini düşünüyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle