02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 TartışmaEditöre Mektup CBT 1438/10 Ekim 2014 ERDOĞAN, ‘YAKINDA BAŞLAYACAK’, DEDİ Kanal istanbul’un yerüstü ve yeraltı su havzalarına olası kötü etkileri İstanbul’u diğer önemli bir sorun sabırsızlıkla beklemektedir: Kanal civarında oluşması planlanan yeni yerleşim alanları ve bunun tetiklediği nüfus patlaması ve bu nüfusun su kaynakları üzerindeki dayanılmaz baskısı. Prof. Dr. Kasım Koçak, İstanbul Teknik Üniversitesi, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü [email protected] Şu sıralarda İstanbul için verilecek en güzel müjde, hükümetin Kanal İstanbul projesinden vazgeçtiğini açıklaması olurdu. Ancak durum öyle gösteriyor ki bu proje bir şekilde hayata geçirilecek (yanılmayı çok isterim). Konuyla ilgili başta çevreciler ve deniz bilimciler olmak üzere farklı disiplinlerden bilim insanları görüşlerini kamuoyu ile paylaştı. Bu yazıda ayrıntılarına girmeden Kanal İstanbul Projesi’nin yalnızca yeraltı ve yerüstü su havzalarına olası etkilerine değineceğim. Bilindiği gibi yerüstünde bir akarsu ve kolları, adına havza dediğimiz hidrolojik sistemi oluşturur. Bu sistem, üzerine düşen yağışı bir çıkış noktasına gönderir. Yeraltında da benzer bir hidrolojik sistem vardır. Yeraltı suyu gözenekli bir ortamda bir noktadan diğerine oldukça yavaş bir şekilde hareket eder. Kanal İstanbul Projesi her şeyden önce bu sistemin sürekliliğinin kesintiye uğramasına neden olacaktır. Yapılması düşünülen kanal toprak bir kanal olmayacak, en az 25 metre derinliğinde, 150 metre genişliğinde ve 6070 km. uzunluğunda beton bir kanal olacaktır. Bu kanal Karadeniz’den Marmara Denizi’ne kadar mevcut su havzalarını geçirimsiz bir duvarla ikiye ayıracaktır. Amaç farklı olmakla birlikte kanal duvarları bir yer altı barajının oluşumuna neden olacaktır. Bu geçirimsiz duvarın bir tarafında yer altı su seviyesi muhtemelen daha yüksek; diğer tarafında ise daha düşük olacaktır. Uygulamada bunun yaratacağı ciddi sorunlar gündeme gelecektir. Örneğin kaynak tarafında yüksek yeraltı su seviyesi nedeniyle binaların temelleri ciddi zarar görürken, mansap tarafında ise gittikçe düşen yeraltı su seviyesi nedeniyle arazide çökme vb. sorunlar ortaya çıkabilecektir. Kanal duvarlarının geçirimsiz bir yer altı barajının gövdesi gibi davranması başka sorunlara da neden olabilecektir. Eğer su seviyesi yeterince yüksekse bataklık oluşması ve aşırı buharlaşma sonucu toprakta tuzlanma söz konusu olabilecektir. Yeraltı suları stratejik su kaynaklarıdır. Bu kaynaklar, acil durumlarda kullanılmak üzere yeraltına depolanmış su varlığı olarak düşünülmelidir. Bilim insanları uzun zamandır bir deprem riskinden bahsetmektedirler. Böyle bir depremde ne yazık ki su şebekesi büyük ölçüde zarar görecektir. Bütün bu doğal afetlerden en az etkilenecek olan yine yeraltı su kaynakları olacaktır. Diğer taraftan yeraltı ve yerüstü su kaynakları karşılıklı bir etkileşim içindedirler. Yeraltı su seviyesinin önemli ölçüde azalması yerüstü su kaynaklarını da olumsuz etkileyecektir. Artan nüfus ve sanaayileşme sonucu İstanbul genelindeki yeralı sularının önemli bir kısmı kirlenmiş, aşırı kullanmaya bağlı olarak bazı bölgelerde de tuzlanma sorunları ortaya çıkmıştır. Genellikle, yeraltı sularının İstanbul’un günlük su ihtiyacını karşılama oranının önemsiz bir düzeyde olduğu düşünülür. Oysa İSKİ tarafından 2005 yılı için yapılan bir planlamada günlük su ihtiyacının %19.9’unun yeraltı sularından karşılanması öngörülmüştür. Yine İSKİ yaşanan kuraklıklarla mücadele kapsamında başta Silivri ve Çatalca olmak üzere yeraltı sularından daha fazla yararlanmak üzere kuyu inşaatlarına hız vermiştir. Bu da açıkça gösteriyor ki hem şimdi hem de gelecekte yeraltı suları İstanbul için hiç olmadığı kadar önemli olacaktır. Kanal nedeniyle sadece yeraltı su havzaları değil, aynı zamanda yerüstü su havzalarının da sürekliliği kesintiye uğrayacaktır. Örneğin baraj göllerini besleyen kimi önemli dereler veya bu derelerin kolları kanal tarafından kesilecektir. Durusu (Terkos) Gölünü besleyen Istranca Deresi’nin kanal tarafından ikiye ayrılacak olması bu türden olumsuzluklara çarpıcı bir örnektir. Böyle bir durumda Durusu Gölü’nün beslenmesi ciddi bir şekilde tehlikeye girecektir. İstanbul’un önemli bir su toplama havzası olan kuzey ormanları üçüncü köprü ve havaalanı projeleri nedeniyle zaten telafisi olanaksız bir şekilde tahrip olmuştur. Kanal İstanbul Projesi bu tahribata son darbeyi indirecektir. Yukarıda da değinildiği gibi olası bir İstanbul depremi hep gündemdedir. Şiddetli bir depremde kanal duvarlarının çatlaması ve bu çatlaklardan Karadeniz’in tuzlu ve aşırı kirli sularının yeraltı sularına nüfuz etmesi hiç de düşük bir olasılık değildir. Oysa yeraltı suları deprem ve kuraklık gibi zor günlerin daha az zararla atlatılabilmesi için bir güvencedir. Ne yazık ki Kanal İstanbul bu güvenceyi de ortadan kaldıracaktır. Hiç düşünmeden uygulamaya koyduğumuz veya koyacağımız çılgın projelerin olumsuz etkileri ortaya çıkmaya başladığında yapılacak savunma şimdiden hazır: İklim değişimi. Küresel ölçekte iklim değişimi artık akademik bir tartışma konusu olmaktan çıkmış, bir realiteye dönüşmüş bulunmaktadır. Öte yandan iklim değişiminin bir günah keçisi gibi kullanılması çarpıtmasıyla da sıklıkla karşılaşmaktayız. Medyadan izlediğimiz kadarıyla bazı bilim adamları (sonucunu hiç düşünmeden) çevrede yaşanan her olumsuzluğu iklim değişimine bağlamaktadır. Ne yazık ki bu yaklaşım çevreyi tahrip edenlerin elinde bilimsel bir koza dönüşmekte. İki örnek vermek istiyorum. Ağustos 2014’te Kayseri ve civarı şiddetli sağanak yağışlar nedeniyle olumsuz etkilendi. Bölgede yaşanan taşkınlar önemli maddi kayıplara neden oldu. Kendisiyle röportaj yapılan bir vatandaş şöyle diyor: “Benzer bir olay 45 yıl önce de yaşandı. Ancak o zamanlar dere yatağı geniş olduğu için fazla hasar oluşmadı. Daha sonraları ise dere yatağı daraltıldığı için her yağmurda dere taşıyor”. BAHANE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ OLACAK İkinci örnek Kars’ta bulunan Kuyucuk Gölü Kuş Cenneti’nin akıbeti ile ilgili. Biyolog Doç. Dr. Çağan Şekercioğlu yaptığı açıklamada özetle şunu söylüyor: “Gölün kurumasının küresel ısınmayla bir alakası yoktur, tamamen yanlış su kullanımı nedeniyledir”. Su kaynakları açısından zaten sorunlu bir coğrafyada bulunan İstanbul’un gelecekte yaşayacağı daha şiddetli su sıkıntısı için kimse şimdiden “iklim değişimi” kılıfını hazırlamasın. Emlakçilerin “deniz manzaralı”, “göl manzaralı” bilmem ne manzaralı diye başlayan ilanlarına artık “kanal manzaralı” şeklinde bir yenisi eklenecek. Kısacası İstanbul’u diğer önemli bir sorun sabırsızlıkla beklemektedir: Kanal civarında oluşması planlanan yeni yerleşim alanları ve bunun tetiklediği nüfus patlaması ve bu nüfusun su kaynakları üzerindeki dayanılmaz baskısı. Tam bir karabasan. Kaynaklar Apaydın A. 2014: Yer Seçiminden İşletmeye Yer altı Brajları. DSİ Gn. Müd. Yayınları. Bayer Y. 2011: Kanalın Güzergâhı Trakya’ya İhanet, köşe yazısı, Hürriyet Gazetesi. Bulut R. 2014: Derenin intikamı, haber, Cumhuriyet Gazetesi. Orhon D. 2014: Istanbul’da sonun başlangıcı: Çevrenin Çöküşü. İTÜ Vakfı Dergisi, sayı:65, sayfa:2326. http://web.itu.edu.tr/~kkocak/istanbulsusorunu.htm http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ cevre/121701/Bircennetdahayok oldu.html
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle