02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hava kirliliği CBT 1438/10 Ekim 2014 15 8 YAŞINDA EN GENÇ AKCİĞER KANSERİ OLAYI Hava kirliliğinin kansere etkisi “fazlasıyla azımsanıyor” Geçen yılın kasım ayında sekiz yaşında Çinli bir kız akciğer kanserine yakalanan en genç insan oldu. Uzmanlara göre bunun nedeni akciğerlerinde biriken ve hücrelerinde kötücül etkilere yol açan ince parçacıklı maddelerdi. Hava kirliliği Çin’in kentlerini giderek bir toz ve duman örtüsüyle kaplıyor ve dönem dönem görüş uzaklığını ciddi biçimde azaltarak okul ve işyerlerinin kapanmasına neden oluyor. Çinli kıza tanı konmasından bir ay önce Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) hava kirliliği ve onu oluşturan temel unsurlardan biri olan parçacıklı maddenin insanlarda kansere yol açtığı yönünde bir bildiri yayımladı. Bu bildiri, aralarında tozların, motorlu araç, fabrika, çiftlik, ev ve doğal kaynaklardan salınan çözücü ve metallerin de yer aldığı, kansere yol açan olası hava kaynaklı kirleticilerin incelendiği on yıllık bir araştırmayı temel alıyordu. Bilim insanları 1940’lardan beri hava kirliliğinin akciğer kanserine yol açtığından kuşkulansalar da, ikisi arasındaki bağlantının doğrulanması 70 yıl aldı. Bu süre içinde akciğer kanserine bağlı ölümlerin büyük bir çoğunluğunun (dünya çapında %70) sigaradan kaynaklandığı ve hava kirliliğinin kanserden çok kalp ve damar hastalıklarına yol açarak ölümlere neden olduğu açıklık kazandı. Ne var ki, hava kirliliğine bağlı kanser oranları giderek tırmanıyor. Araştırmalar 2010 yılında 223,000 kişinin hava kirliliğine bağlı akciğer kanserinden yaşamını yitirdiğini, bunun akciğer kanserine bağlı tüm ölümlerin yaklaşık %15’ini oluşturduğunu ortaya koyuyor. IARC hava kirliliğiyle böbrek kanseri arasında da bir bağlantı olduğuna dikkat çekiyor. doğal ve yapay unsurdan 464 tanesinin insanlar üzerinde belli bir kanserojen etki yarattığı belirtiliyor. ABD Ulusal Toksikoloji Programı kapsamında da insanlar üzerindeki kanserojen etkileri “bilinen” ya da “orta derecede etki yaratması beklenen” 240 maddeye yer veriliyor. Kansere yol açan aflatoksin gibi kimi maddeler doğal olarak ortaya çıkarken, tıbbi görüntüleme yöntemlerinden kaynaklanan iyonlaştırıcı ışınım ve çeşitli ticari kimyasallar insanlar tarafından üretiliyor. stiren insanlar üzerinde orta derecede kanserojen etki yaratan maddeler arasında yer alıyordu. IARC ve kimi başka kurumlar da benzer tanımlamalar yapmalarına karşın, Amerikan Kimya Konseyi ve kimi başka sanayi kuruluşları gelecekte daha fazla karışıklığa yol açmaması amacıyla listenin Ulusal Akademiler tarafından yeniden gözden geçirilerek kimyasallar konusunda kesin bir karara bağlanması isteminde bulundular. Bu çalışmanın yakında sonuçlanması bekleniyor. sonucu destekliyor. Kimi araştırmalar doğumdan hemen sonra kanlarındaki poliklorobifenil düzeyleri çok yüksek olan kadınlarda yaklaşık 20 yıl sonra meme kanserine yakalanma olasılığının üç kat daha yüksek gösteriyor... Tüm bunlar yaşamın ilk dönemlerinde karşı kaşıya kalınan koşul ve olayların gerçekte yaşam boyu süren etkiler yaratabileceği konusunu giderek açıklığa kavuşturuyor. Hava kirliliği ve öteki çevresel kanserojenlerin etkilerini daha iyi kavramaya başlayan uzmanlar kimi kimyasalların sanıldığından çok daha düşük dozlarda kanser riskini arttırabileceğini, insanların özellikle yaşamlarının belli dönemlerinde daha savunmasız olabileceklerini ve bu kanserojenlerle karşı karşıya gelmenin kuşaklar boyunca süren sonuçlar doğurabileceğini giderek öğreniyorlar. Bu arada belli kanserleri tetikleyebilen çevresel etmenleri de araştırıyor. Asıl destek ve çabaların hedefini kanser sağaltımı oluşturmakla birlikte, küçük ancak sesini duyurabilen bir grup da, hastalığın önüne geçilebilmesi umuduyla çevresel kanserojenlere daha çok ilgi gösterme çağrısında bulunuyor. IARC tarafından belirlenen toplam 970 ÇEVRESEL KANSEROJENLERE DİKKAT Gelgelelim, bugüne dek ticari amaçlı 80 bin kimyasaldan yalnızca çok küçük bir bölümünün kanserojen etkileri araştırıldı. Çevresel kanserojenlere bağlanabilen kanserlerin oranı tartışmaya açık bir konu. 1981 yılında yapılan bir hesaplamaya göre, ABD’de kanserden ölümlerin %2’si hava kirliliğine ve %4’ü mesleksel etkilenmelere bağlanıyor. Bu değerler sırasıyla %30 ve %35’lik bir paya denk düştüğü öne sürülen sigara ve beslenmenin yanında solda sıfır kalıyor. Ancak ABD Başkanlık Kanser Paneli tarafından 2010 yılında yayımlanan bir raporda 1981 değerleri hedef alınarak “çevresel etmenlere bağlı kanserlerin gerçek payının büyük ölçüde azımsandığına” dikkat çekilirken, Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan dünya çapında bir değerlendirmede bu oranın çok daha yüksek olduğu dünyadaki kanserlerin %19’unun ve yıllık 1.3 milyonu bulan ölümlerin çevresel ve mesleksel etmenlerden kaynaklandığı belirtiliyordu. Durum böyle olmakla birlikte araştırmacıların, yardım kuruluşlarının ve devlet kurumlarının birçoğu çevresel kanserojenlerin önemini hafife almayı sürdürüyorlar. Bir maddenin kanserojen olarak tanımlanması ve kullanımı konusunda birtakım önerilerde bulunulması tartışmalı bir konu olabilir. Sözgelimi, 2011 tarihli A.B.D Ulusal Toksikoloji Programı’nda yapı malzemeleri ve temizlik ürünlerinin yapımında yaygın biçimde kullanılan bir madde olan formaldehid kanserojen maddeler listesinde yer alırken, plastik ve kauçuk yapımında kullanılan SORUMLULUK ŞİRKETLERE 80 BİN KİMYASALDAN ÇOK NİCELİK SORUNU İnsanlarda düzenli olarak onlarca çevAZINI BİLİYORUZ Araştırmalar insan bedeninin çevredeki resel kimyasala tanık olunuyor. Bilim insankimyasallara nasıl tepki gösterdiği konusunda giderek daha da karmaşık bir tablo ortaya koyuyorlar. İçsalgıbezlerinde bozukluklara yol açan kimyasalların davranışıyla ilgili tartışmalar son iki yıldır doruk noktaya ulaştı. 800’ü aşkın araştırmanın gözden geçirildiği 2012 tarihli bir araştırmada bu kimyasalların sanıldığından çok daha düşük dozlarda birtakım biyolojik tepkilere yol açmalarının “şaşırtıcı derecede yaygın bir durum” olduğu ve bu tepkilerin tekdüze olmadıkları bir başka deyişle, yüksek dozların mutlaka düşük dozlardan daha büyük bir etki yaratmadığı sonucuna varıldı. Bu durum önemli birtakım sonuçları da beraberinde getiriyor, çünkü kimyasalların güvenliğiyle ilgili deneylerin çoğu kimyasalların çevrede var oldukları dozdan çok daha yüksek dozlar temel alınarak yapılıyor ve elde edilen değerler düşük dozlara uyarlanıyor. Tekdüze olmayan davranışın yaygınlaşması durumunda bu yöntemin sağlıklı olması düşünülemez. Giderek ilgi çeken bir başka görüş de, insanların özellikle yaşamlarının gebelik, ergenlik ve lohusalık gibi belli dönemlerinde dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı daha savunmasız oldukları yönünde. Fareler üzerinde yapılan bir araştırma yaşamın ilk dönemlerinde karşı karşıya kalınan düşük dozlarda bisfenol A kimyasalının (yiyecek ve içecek ambalajlarının yapımında kullanılan ve içsalgıbezlerine zarar veren bir kimyasal) erkeklerde prostat kanseri riskini arttırabileceğine işaret ediyor. İnsanlar üzerindeki araştırmalar da bu larının en çok zorlandıkları konu bu karışımların kanser ya da başka bir sorun yaratma olasılığını nasıl etkilediğinin belirlenmesi olsa gerek. Çoğu araştırmalarda kimyasallar birer birer ele alınıp etkileri inceleniyor. Ancak bu bile son derece çetrefilli bir süreç. Araştırmacılar önleme çabalarının, şirket ve resmi kurumların sorumluluğunda olan ve insanları kanserojenlerden korumayı amaçlayan düzenleyici değişimlerden çok, genelde sigara içme ve dengeli beslenme gibi bireyin sorumlu olduğu yaşam biçemlerine odaklandığına dikkat çekiyorlar. Oysa insanların öncelikle kansere yakalanmamaları için çevreye akıtılan onca kanserojen maddenin önüne geçilmesi, bu amaçla da çevreci bir yaklaşımın benimsenmesi gerekiyor. Avrupa Birliği’nin kısaca REACH olarak bilinen kimyasallarla ilgili düzenlemesi, bir kimyasalın pazara sürülmeden önce güvenli olup olmadığını belirleme sorumluluğunu şirketlere yüklüyor. Çin hava kirliliğiyle ilgili olarak tam da bunu yapmaya başladı. Gelgelelim, egzoz ve endüstriyel gaz salımlarıyla ilgili kısıtlamalar ve havayı kirletenlere verilen cezaların bugüne dek pek de etkili olmadığı, 74 kentten yalnızca 3 tanesinde havanitelik ölçütlerinin sağlanabildiği belirtiliyor. Şimdilik kimi vatandaşlar için tek çıkar yol dışarıya çıkarken maske takmak ve evlerine hava filtreleri yerleştirmek. Ancak bu da bir yere kadar işe yarıyor. Tek çözüm, havayı temizlemekten geçiyor. Rita Urgan, Scientific American Online/ 17 Haziran 2014
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle