02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Aykut Göker http://www.inovasyon.org; [email protected] ARAŞTIRMA Eğitim kurumları toplumun kültürünün yeniden üretildiği yerlerdir. Bu yeniden üretim toplumu ileriye doğru da sıçratır; geriye doğru da… Belirleyici olan siyasî iktidardır. Lise öğrencilerinde internet bağımlılığı ve risk faktörleri saptandı Erkek olmak, kitap okumamak, bilgisayarla ilgili bir hobinin varlığı, bilgisayar başında geçen sürenin artması internet bağımlılığı için başlıca risk faktörleri Araştırma Grubu: Prof.Dr. C.Tayyar Şaşmaz, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı ve Psikiyatri Doç. Dr. Seva Öner, Doç. Dr. A.Öner Kurt, Yrd. Doç.Dr. Gülçin Yapıcı, Prof.Dr. Aylin Ertekin Azıcı, Prof. Dr. Resul Buğdaycı, Araş.Gör.Dr. Mustafa Şiş ilgisayar ve internetin sosyal ve mesleki alanda kullanımının yaygınlaşmasıyla; bilginin üretimi, depolanması ve paylaşılmasında baş döndürücü bir gelişim ve değişim yaşanıyor. Her geçen gün hem ülkemizde hem de dünyada bilgisayar sahibi ve internet kullananların sayısı ile kullanım süreleri artıyor. Bilgisayar ve internetin aşırı kullanımı ile bazı fiziksel, ruhsal ve sosyal sorunların ortaya çıktığı da rapor edilmekte. Genel olarak internet kullanımı ile yaşanan sorunlar; akademik, sosyal, finansal, mesleksel ve fiziksel olarak beş başlık altında gruplandırılıyor. Bu sorun için “İnternet Bağımlılığı” terimi yaygın olarak kullanılmakta. İnternet bağımlıları internete ulaşamadıkları zaman huzursuz veya aksi davranışlar sergilemekte, ruhsal sorun yaşamakta ve aşırı bir şekilde kendilerinde internete bağlanma ihtiyacı duymakta ve internete bağlandıkları zaman kendilerini rahatlamış hissetmekteler. Toplumsal bir sorun haline gelen internek bağımlılığı için ergen ve genç erişkinler en büyük risk grubu. Liseli öğrencilerde yapılan ulusal ve uluslararası çalışmalarda internet bağımlılığının %2.4 ile %18.8 arasında değiştiği rapor edilmekte. Bu çalışma ile internet bağımlılığının liseli öğrenciler arasındaki yaygınlığını ve internet bağımlılığını etkileyen risk faktörlerini araştırdık. Yöntem Kesitsel tipte planlanan bu çalışma 12 Mart – 06 Nisan 2012 tarihleri arasında Mersin merkezde bulunan liselerde yapıldı. Çalışma, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı ve Psikiyatri Anabilim Dalı tarafından yürütüldü. 12 lise, Mersin merkezde bulunan 91 lise arasından rasgele seçildi. Bu liselerden de rasgele seçilen 1200 öğrencinin çalışmaya alınması planlandı. Bir veri toplama formu kullanıldı. İnternet bağımlılığını tespit etmek için uluslararası kullanılan ve geçerlilik/güvenirliği Fatih Canan tarafından yapılan 27 soruluk likert tipinde bir ölçek kullanıldı. Bu ölçek ile internet kullanımına ayrılan zaman, internet kullanma alışkanlığı, internete bağlanılamadığında yaşanan ruhsal ve sosyal sorunlar, internetin ders ve arkadaş ilişkilerine etkisi gibi özellikler değerlendiriliyor. Ölçek doldurulduğu zaman, ölçekten 81 puan ve üzerinde alan kişiler “İnternet Bağımlısı” olarak tanımlandı. Veri formları çalışmaya katılan öğrenciler tarafından okullarda doldurulmuştur. • %88.6’sının en az bir eposta hesabı ve • %90.5’inin de en az bir sosyal ağ hesabının olduğu saptandı. * Çalışmaya katılan öğrencilerin %15.1’inde İnternet Bağımlılığı tespit edildi. * İnternet bağımlılığı oranı kızlarda %9.3, erkeklerde ise %20.4’de çıkmakta. * İnternet bağımlılığı 11. sınıfta %10.4 iken, bu oran 9. sınıfta %18.0’a çıkmakta. Haftada ve ayda en az bir kitap okuyan öğrencilerde internet bağımlılığı oranları sırasıyla %10.4 ve %11.8 iken, bu oranın daha seyrek kitap okuyanlarda %16.9 ve hiç kitap okumayanlarda da %32.8’e çıktığı görüldü. İnternet bağımlısı olmayanlarda günlük bilgisayar kullanma ortanca süresi 1.5 saat iken, internet bağımlılarında bu sürenin 3 saate çıktığı bulundu. Çalışmamızda Anadolu, özel, düz ve meslek liselerine giden öğrencilerin internet bağımlılığı oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. İnternet bağımlılığını etkileyen risk faktörleri: • Erkek olmak internet bağımlılığını 2.0 kat artırmakta. • 11. sınıfta olan öğrencilere kıyasla, internet bağımlılığı; •9. sınıf öğrencilerinde 2.7, • 10. sınıf öğrencilerinde ise 2.3 kat daha fazladır. • Herhangi bir hobisi olanlara kıyasla internet bağımlılığı; •Hobisi olmayan öğrencilerde 2.3 kat, •Bilgisayarla ilişkili hobisi olanlarda ise 2.9 kat daha fazladır. • Haftada en az bir kitap okuyanlara kıyasla internet bağımlılığı: •Ayda birden daha az kitap okuyanlarda 2.1, • Hiç kitap okumayanlarda ise 3.3 kat daha fazladır. • Günlük bilgisayar başında geçen her saat internet bağımlılığı riskini 1.2 kat artırmaktadır •Depresyon ve olumsuz benlik durumu internet bağımlığını sırasıyla 1.03 ve 1.05 kat artırmaktadır Değerlendirme: Çalışmamızda liseli öğrenciler arasında internet bağımlılığı yaygınlığının yüksek düzeyde olduğu tespit edildi. Erkek olmak, kitap okumamak, bilgisayarla ilgili bir hobinin varlığı, bilgisayar başında geçen sürenin artması internet bağımlılığı için başlıca risk faktörleri olarak tespit edildi. Liseli öğrencilerin internet bağımlılığından korunabilmesi için bilgisayarla ilişkili hobiler dışında hobiler edinmesi, bilgisayar kullanım sürelerinin kısaltılması ve kitap okumaya yönlendirilmesi önerilir. Sunulduğu Kongre: II. Ulusal Okul Sağlığı Sempozyumu, Adana, 2012.; Araştırmanın Yayınlandığı Tıp Dergisi: European Journal of Public Health, Haziran 2013 Üniversite ve Toplumun Kültürü... Toplumun bilim ve teknolojide yetkinleşmesi temelde bir eğitim ve kültür meselesidir. Bu gerçeği, beyni dinsel bir dogmayla yoğrulmamış herkes Cumhuriyetimizin tarihine de bakarak açıkça görebilir. Bugün bilimde, düşüncede, bulunduğumuz İslâm coğrafyasında farklı bir noktadaysak bunu, Atatürk’ün adıyla birlikte anılan sistemik reformlara borçluyuz. Daha önce de yazdım, bu reformların hedefi, Osmanlının din merkezli düşünce sisteminin yerine aklı öne alan, bilim merkezli bir düşünce sistemini egemen kılmaktı. Bu tam anlamıyla başarılabilseydi, toplumumuz, bir bütün olarak farklı bir kültür, dolayısıyla da farklı bir bilim düzlemine sıçramış olacak ve bugün, tarihin gelişme yönüne ters düşmüş bir düşünce sistemiyle boğuşmak zorunda kalmayacaktık. Bilim ve teknoloji ancak kültürel iklimin uygun olduğu bir ortamda yeşerir ve gelişir. Ülkemizdeki kültürel iklimin bu açıdan giderek kötüleşti[rildi]ğini görüyoruz. Bunu görüyoruz da, toplumun üzerine çökertilmek istenen karanlığa bilinçle karşı çıkabilmek, düşüncede yüz yıl öncesine dönme çabalarını boşa çıkarabilmek için, o karanlığın hangi toplumsal kültür tabanına oturtulabildiğini ve dinsel dogmanın yeniden boy atmasına uygun toplum kültürünün nerelerde ve nasıl yeniden üretilebildiğini daha iyi anlamaya; bunun için de çok daha kapsamlı araştırmalara gereksinmemiz var. Örnek vereyim. Hatırlayacaksınız, bir süre önce, “Üniversitelerin Ülke Coğrafyasına Dağılımı”nı konu alan üç yazı yazmıştım (05 ve 19 Nisan ile 03 Mayıs 2013 tarihli CBT’ler). Üniversite bilimin üretildiği, geliştirildiği temel kurumdur. Bu kurum bilimin kendisiyle birlikte kültürünü de onu doğuran merak etme, özgürce sorgulama, sınır koymaksızın soru sorma, araştırarak / deneyerek yanıtını bulma, bulgularını / düşüncelerini özgürce ortaya koyma kültürünü de üretir. Eğittiği beyinler aracılığıyla da o kültürü toplumda yaygınlaştırır. Bunu yaparken, doğal olarak önce bulunduğu kenti, o kentin insanını etkiler. Ama bir şey daha var; kurum olarak kendisi de, eğitmekte olduğu gençler de, üniversitenin bulunduğu kentin kültür yapısından etkilenir. Onun içindir ki, toplumda egemen olan geleneksel düşünce kalıplarının, sorgulanmadan kabullenilmiş değer yargılarının, dogmatik şartlanmaların daha kolay kırılıp aşılabildiği; insanların kendilerini daha özgür hissettikleri büyük kentlerdeki üniversiteler ile tutuculuğun kol gezdiği bir küçük kentteki üniversite ve yetiştirdikleri öğrenciler arasında büyük farklar olabilir. Bu nedenle üniversitelerin dağılımına baktım. O dağılıma, devlet ve vakıf üniversitelerini ayırarak bakmak gerekliydi. Çünkü bunların doğaları faklıydı. Örneğin vakıfların, kurdukları üniversitelere yükledikleri özel misyonlar vardı ve görebildiğim kadarıyla bu misyonlardan bazıları üniversite kavramının varoluş nedenine ters düşüyordu. Onun için vakıf üniversitelerinin üstlendikleri gerçek misyonları bilmek gerekiyordu. O noktada zorlandım. Bu, çok daha kapsamlı bir araştırmanın konusu olmalıydı. Ondan önce de, büyük kentlerin dışında kurulan ilk üniversitelerden başlayarak, kuruldukları kentlerin kültürünü hangi yönde etkiledikleri ve kendi kurumsal kültürlerini oluştururken o kentlerden hangi yönde etkilendikleri ortaya konmuş olmalıydı. Ancak o zaman devlet ve vakıf üniversitelerinin sayılarındaki patlamanın ve ülke coğrafyasına dağılımlarının ardındaki gerçek niyetler çok daha somut olarak ortaya konabilirdi. Toplumu, kültürünü yeniden üreterek geriye doğru sıçratma planlarının üniversite düzeyindeki uygulamaları üzerine çok daha büyük bir kararlılıkla gitmek zorundayız. Mücadelemizin gücü için mutlaka toplumsal araştırmalara dayalı bilimsel verilere dayanmamız da şart… Toplumsal araştırma toplumsal mücadelenin etkin bir aracıdır. Anabilim Dalı, [email protected] B CBT 13838 20 Eylül 2013 Çalışmaya 609’u (%52.7) erkek ve 547’si (%47.3) kız olmak üzere toplam 1156 kişi katıldı. Öğrencilerin yaş ortalaması 16.1±0.9’dur. Çalışmaya katılan öğrencilerin: • %79.0’ının evinde bilgisayar, • %64.0’ının evinde internet bağlantısı, ARAŞTIRMA SONUÇLARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle