17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Yarım Uygarlıktan Uygarlık Ortaklığına Dr. Ahmet Doğan’ın ve ressam Hanefi Yeter’in yayımladıkları ‘İstanbul Anıları (Hommage a Istanbul), Ex oriente Lux, Berlin, Librairie de Pera, İstanbul, 1996 adlı kitap Alman ressamı Schranz’ın da yaptığı Boğaziçi kıyılarının görüntülerini, İstanbul’un bugünkü halini yorumlayan Hanefi Yeter’in eskizlerini ve İstanbul şarkılarını içeren bir yapıt. B u şarkıların büyük bir bölümünü Münir Nurettin’den dinlemiştim. İstanbullu ve Boğaziçili kimliğimin parçalarıydı. Sema onları etkili sesiyle çok güzel yorumluyordu. Boğazın eski ve yeni halini yan yana görmek gönül karartıcı, ama ‘Sema’yı dinlemek gönül aydınlatıcı. 17 yıldan bu yana bazı sabahlar o şarkıları dinliyor ve güne mutlu başlıyorum. Uygarlıkla mutluluk arasındaki ilişkiler ilk kez 1946 da okuduğum Lao Tzu’nun Tao Te Ching’inde ve Marcus Aurelius’un ‘Meditation’unu da okuduktan sonra mutluluğun uygarlık tanımının bir bileşeni olduğuna inanmıştım. Osmanlı tarihinde beni nelerin mutlu ettiğini anımsayarak onun uygar karakterini anlamaya çalışırım. Geçenlerde Sema’nın İstanbul şarkılarını dinlerken mutlu olduğumu algılayıp, onları da Onu da Osmanlı uygarlık tarihine kattım. Batı Klasik musikisinin yarattığı duygusal ve entelektüel ortam, kanımca, musikinin uygarlık ile sıkı bağının en büyük kanıtıdır. Sema’nın şarkılarını ne zaman dinlesem dünya ve yaşama karşı daha duyarlı oluyorum. Gerçi şarkıların verdiği mutlulukla bir uygarlık tanımlanamaz. Fakat mutluluğa ulaştıran bir yolu aydınlatıyorlar. topraktır’ dizesi geldi. Burada filolojik safsatalara boğulmamış bir pragmatik natüralizmin temelleri var. Bu yeni filozoflar neden bizim aramızdan çıkmasın? Yunus Emre’deki insanlık ve uygarlık hangi Divan şairinde var? Sema’nın İstanbul şarkıları genç ve çağdaş yorumların bütün dünya kültürlerinin insanlığın ortak uygarlık dağarcığına bir şey katabileceğini düşündürüyor. Belki hayaldir ama şaşırtıcı değil. Alman ressam Schranz’ın yaptığı Uygar batılılar silah üretiyor. boğaziçi tablolarından biri Müslümanlar da o silahları terör ve zorbalık için kullanıyorlar. Kullanarak uygar mı oluyorlar? İnsanlar kavganın kölesi olacaklarına sevginin kölesi neden olmasınlar? Mursi ya da Esad ya da Sisi ya da bilmem kim olmaktansa Sema ya da Âşık Veysel olmak daha kurtarıcı olmaz mı? o duyarlılıkla bakmış bir şairdir. En önemli konusu İstanbul’dur. Yahya Kemal’den çok etkilenen Münir Nurettin de 1924’de Paris’te şan ve solfej dersleri almış, Türk musikisine yeni bir şarkı konseri disiplini getirmiştir. O da İstanbul’un şarkıcısıdır. İstanbul Anıları kitabında Sema bu geleneği daha çağdaş bir yorumla sürdürüyor. Batı uygarlığından etkilenme mekanizması, onun dışında kalmış kültür ve uygarlıklara mensup sanatçı ve düşünürlerin atılımlarıyla oluyor. Musikide, resimde, heykelde, mimaride, yazında bu süreç kolayca izleniyor. Bunu öğretimde devletin örgütlenmesinde, ordunun örgütlenmesinde, sporda, sağlıkta, teknolojide de izliyoruz. Divriği Külliyesinde Hürremşah’ın yontularında var. Yaratıcı gücü ile izleyeni şaşırtıyor, onu yaratıcı sanatçının varlığına yaklaştırıyor. Burada sanatçı elinin duyarlılığının şair, ressam, heykeltıraş ve kompozitör ile aynı düzeyde olduğunu görüyorsunuz, dünyanın bilmediğiniz boyutlarına yaklaştığınızı hissediyorsunuz. Yaratıcı sanatçının mutluluğa ulaştıran yollarında aydınlanıyorsunuz. Ahlat’ın Ulu Kümbetini, Sivas’da Keykavus Şifahanesinin taçkapısını, Yeşil Caminin mihrabını, Kadırga Sokollu camisinin enteryörünü, Anadoluhisarı’nda Amcazade Yalısı’nın dünyada eşi olmayan divanhanesini, bir Safranbolu sokağını düşünüyor ve mutlu oluyorum. Selimiye’de geometrinin madde olarak şekillendiğini gördüğünüz zaman hissettiğiniz duygular da buna benziyor. Taş taş üzerine konarak ortaya çıkan tektonik yaratı, bütün teknolojik ilkelliğine karşın bir uygarlık bileşeni. Toplumun kristalleşmiş yaşam eğilimlerini özgün biçimlere büründüren sanatçıların yaratıcılığı. Bu istek ve eğilimler sanatçı olmadan ete ve kemiğe bürünmüyor. Bunlarda uygarlığın teknolojik boyutunu aramıyorsunuz. Burada size özgü, anlayabildiğiniz bir duyarlığın ifadesini buluyorsunuz. Uygarlık çok ögeli bir sentez. İnsanlık tarihinin ortak birikimi. Fakat bitmiş bir süreç değil. İnsanlar başka insanları öldürme hakkını kendilerinde görmeğe devam ettikleri ve başkalarını öldürmek için yalanlar icat etmeyi sürdürdükçe süreç bitmeyecek. Hiçbir zaman genetik öldürme içgüdüsünden kurtulamazlarsa? Bu bağlamda Türkiye’de felsefe yokluğunu düşünürken aklıma Veysel’in ‘benim sadık yarim kara BU BİLEŞENLER SANAT YAPITLARINDA DA VAR: CBT 1383 3 /20 Eylül 2013 Türk toplumu çağdaş uygarlık dünyasına dönmeye Cumhuriyetle başlamadı. Hiç olmazsa 1839’da başladı. Sema’nın İstanbul şarkılarında bulduğumuz uygar sesin temellerini atan Cumhuriyet’in iki ünlü sanatçısının nasıl yetiştiklerini anımsatmak istiyorum. Bu iki sanatçı Yahya Kemal Beyatlı (18841958) ve kompozitör ve şarkıcı Münir Nurettin Selçuk’tur (19001981). Bizim yüksek toplum kültürü saray çevresinin İstanbul kültürü idi. Bu kültür 19.yy. dan bu yana Avrupa’nın bir taşra kültürüdür. Osmanlı öğretim için hep Avrupa’ya, özellikle özgürlüklerin merkezi Paris’e gitmiştir. Üsküp’lü Yahya Kemal Üsküp, Selanik, İstanbul idadilerinde okumuş, Jön Türklere karışmak için 19 yaşında Paris’e kaçmış ve 9 yıl Paris’te kalmıştır. Tayfun Akgül Orada siyasal bilgiler okumuştur. Yazar ve öğretim üyesi olarak Türk Edebiyatı tarihi ve uygarlık tarihi dersleri vermiş, Milli Mücadele yanlısı olarak tanınmış, Lozan Barış anlaşması heyetinde çalışmış, Milletvekili ve elçi olarak olmuştur. Fransa’da Baudelaire, Mallarmé ve Verlaine’den etkilenen Yahya Kemal, Divan Şiirini mazmunlarla dolu bir yığın olarak görmüş, Türk dilinin kendi musikisini bulmaya çalışmış, tarihe İKİ ÜNLÜ SANATÇI Bugünün temel sorunu hâlâ bu: Biz hangi çaba ile dünyaya ortak olacağız? Türkiye 200 yıllık bir deneyden sonra hangi uygarlık deneyimine giriyor? Osmanlı tarihinin batılılaşma için hangi aşamalardan geçtiği, nerede zorlandığı, neden yok olduğu belli. Bugün ortaçağ bağnazlığından kurtulamamış İslam Dünyasının hali de yeterince aydınlatıcı. Sema hiç yeni bir şey söylemiyor. Bütün imgeler eski. Ama Sema yeni ve uygar. Hanefi Yeter’in resimleri (daha doğrusu karikatürleri) ilkel bir İstanbul sergiliyor ve tüyleri diken diken yapıyor. DÜNYAYA ORTAK OLMAK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle