Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KİTAP YAPAY ZEKÂ Hümanizma ve Biz Hümanizma algısı, özünü Tarentius’un “İnsanım, beşeri olan hiçbir şey bana yabancı sayılmaz” sözündeki anlamını bulan, antik çağdan günümüze devam eden ve geniş bir alanda etkisini gösteren akımdır. HER ALANDA YENİ, İLGİNÇ UYGULAMALAR PEK YAKINDA H Zeki Arıkan Tanzimat döneminde Batı dillerinden özellikle Fransızcada çeviriler başlar. Bu etkinlik II. Meşrutiyet döneminde genişler. Bu dönemde gündeme gelen Nev Yunanilik akımı hümanizma arayışı açısından önemlidir. Bunun öncüleri, Paris’ten dönen Yahya Kemal ve edebiyatta yeni arayışlar içinde olan Yakup Kadri’dir. Fikret’in de desteğini alırlar. Ortaya attıkları tez şu idi: “Bütün Avrupa’yı anlamak için Yunanlılardan başlamak gerekir. Biz coğrafyaca, kısmen medeniyetçe Yunanlıların vârisiyiz. Avrupa edebiyatının kaynağı olan Yunanlılara dönmeliyiz ki tam anlamıyla bir edebiyatımız olsun. Sözün kısası bir çeşit Nev Yunanilik edebiyatı vücuda getireceğiz”. Sadullah Paşa (1839 1890) İlyada’nın Türkçe çevirisine girişti. Bütün bu arayışlar kesin bir sonuç vermemekle birlikte Cumhuriyet dönemindeki hümanizma akımı için bir alt yapı oluşturdu. ümanizma, Burckhardt’ın “ilk modern insanlar” olarak kabul ettiği “şimdiki Avrupa’nın çocuklarının” doğduğu yerde yani İtalya’da filizlendi. Bu insanlar, ortaçağın bağlarından silkinip yeniçağın bireyciliğine kavuştular. Hümanizma, önce antik eserlerin ve sanatın taklidiyle başladı. Çok özgün eserlerin ortaya konmasıyla Rönesans’ın olgunluğuna ulaştı. İnsan hümanizma ile kilisenin tekelini kırdı, kendi yeteneklerini ve dünyayı keşfetti. Bütün bu gelişmeler, Türklerin Avrupa’ya doğru ilerlediği sürece denk geliyordu. Ama ne yazık ki yeni Avrupa, buraya gelenler üzerinde hiçbir etkide bulunmadı. Yalnız siyasal amaçlar uğruna Reform, Osmanlıları ilgilendirdi. Tanpınar’ın vurguladığı gibi “Garp dünyasını alt üst eden Rönesans hareketi onun hayata getirdiği imkânlar, tamamiyle meçhulümüz kalmış ve aradaki medeniyet farkına rağmen sızabilen bazı bilgi ve keşifler de memleket içindeki hayata ve ilmi faaliyete yeni bir şey ilâve etmemişlerdi.” Yücel de Batı’nın “fikir tarafına hiç iltifat etmemiş olmamızdan” yakınır. ‘Yapay zekâ’ gerçekten akıllanıyor mu? P Erdal Musoğlu (emusoglu@gmail.com) Sinir ağlarından derin öğrenime ve artırılmış gerçekliğe. ablo Picasso’ya bilgisayarlar konusunda ne düşündüğü sorulduğunda, “Hiçbir yararları yok. Bütün yaptıkları sorulara cevap vermek!” demişti. Günümüzde değişen bir şeyler var mı dersiniz? Yapay Zekâ (Artificial Intelligence AI), bilgisayar programları yardımı ile insan zekâsının işlevlerine benzer işlevleri gerçekleştirmeyi hedefleyen bilişim dalıdır. Bu dalda 1950’lerde başlayan çalışmalar günümüze kadar inişli çıkışlı biçimde sürdü, birçok karara destek sistemi ile çeşitli görüntü ve ses (konuşma) tanıma uygulaması geliştirildi. Öte yandan, yapay zekâdan beklentilerin çok yüksek tutulması, insan zekasının çalışma prensipleri ve mekanizmaları konularındaki bilgilerin yetersizliği ve bilgisayarların güçlerinin sınırlı oluşu, genelde başarıdan çok başarısızlık öyküleri yaşanmasına yol açtı. Yine de yapay zekâ teknolojisi ürünleri, finans, tıp ve mühendislik alanlarındaki bazı spesifik konularda başarı ile kullanılmaktadır. Fatih, Doğu’yla Batı arasındaki farkı sezmişti. Prof. Şerafettin Turan’ın vurguladığı gibi Fatih Rönesans’ın kaynağına gidiyordu. Bellini’yi çağırtıp resmini yaptırması da üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Dr.Adnan Adıvar, “Batı’da İtalyan Rönesansı’nın başladığı bu sıralarda Fatih’in de Doğu’da bir Rönesans kıpırdaması yaratmak arzusu olduğuna inanmak isteyebiliriz” diyor. Evliya Çelebi’nin betimlediği Viyana da çok farklı bir dünyadır. Aynı yüzyılda Peçevi İbrahim Efendi, matbaanın yararlarını sayıp döküyordu. Hâlâ tartışıyoruz. Matbaayı neden o kadar geç aldık diye. Matbaaya gerek olmadığı için alınmadı. Aradaki 300 yıllık fark da kapatılamadı. Türkiye, XVIII. yüzyılın başında Avrupa’ya yöneldi. Bunun başarıya ulaşması kolay olmadı. II. Mahmut reformlarının bir değerlendirmesini yapan Moltke, Türkiye ve Rusya’yı karşılaştırır. Her iki ülkede hükümetlerin reformcu, halkların ise tutucu olduğunu söyler. FATİH, RÖNESANS’IN KAYNAĞINA Türkiye Cumhuriyeti’ni hümanizmanın eşiğine getiren toplumsal hareketin özü Türk devriminde yatmaktadır. Suat Sinanoğlu’nun vurguladığı gibi Türk hümanizması, Atatürk devriminin toplumsal, hukuksal ve siyasal başarılarının fikir düzeyinde beliren bir sonucudur. “Asya’nın çocuklarını korkulu yollarının sonuna: kendilerine ve ulusal bütünlüklerine kavuşturan şövalye ruh Atatürk oldu” diyen Orhan Burian buna şu anlamı da yükler: “Atatürk, Asya’nın Renaissance’ıdır”. Günyol, buna “ve Afrika’nın da..” sözlerini ekler Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmesiyle (1938 1946) devlet eliyle hümanizma kesin zaferini kazanır. Yücel, “Beşerin en eski ve özlü kaynaklarından hız alarak bugüne doğru gelen yepyeni bir hümanizmanın” Türkiye’de doğacağına inanmaktadır. Bunun için sistemli olarak Batı kaynaklarının dilimize çevrilmesine girişir. Doğu kaynakları da buna eklenir. Klasikler için yazdığı ve anıtsal bir değer taşıyan önsöz görevden ayrılmasında sonra kitaplardan çıkartılır. Hümanizmayı yaratacak ve yaşatacak kurumlara da ağırlık verilir. Devlet Konservatuvarı’nın ilk mezunlarını verdiği sırada Yücel yaptığı konuşmada (3 Temmuz 1941) şöyle diyordu; “Bir gün bizim gibi bütün insanlığın idrak edeceğine inandığımız Türk hümanizmasının yepyeni bir safhası Devlet Konservatuvarı’nın bağrından doğmaktadır…” Sözün kısası hümanizma kavramı 1940’lı yılların öncesinde ve sonrasında aydınlar arasında, dergi ve gazetelerde çok geniş ölçüde tartışıldı. Türkiye’yi Rönesans’ın eşiğine getiren bu gelişmenin ayrıntılı bir açıklamasını Doç. Dr. Işıl Çakan Hacıibrahimoğlu’nun yorucu çalışmasına ve emeğine borçluyuz: Cumhuriyet ve Hümanizma Algısı, T.İş Bankası, İstanbul, 2012. HAREKETİN ÖZÜ TÜRK DEVRİMİNDE Yapay zekâ yöntem ve araçlarının arasında öne çıkanlardan biri‚ Sinir Ağları’dır (Neural Networks). Sinir ağları, insan beyninin sinir hücrelerinin (neokorteksin nöronlarının), bilgisayarda, katmanlar (tabakalar) halinde simülasyonu ile oluşturulur. Her katman da çok miktarda veri ve örnek ile eğitilerek belli işlevlerde uzmanlaştırılır. Uzun yıllardır üzerinde çalışılan sinir ağları, son dönemde gerek kavramsal, gerekse yazılım ve donanım alanlarındaki gelişmeler sonucu çok daha fazla sayıda sanal nöron bağlantısı ve katmanının simülasyonunu yapmaya olanak verdi. Güncel sinir ağlarının sanal nöron katmanlarının her biri ayrı bir işlevde uzmanlaşmaktadır. Örneğin görüntü işlemede, en alt katman görüntüdeki şekillerin kenarlarını belirleyerek bir üst katmana iletir, o tabaka da sınırları belirlenen şeklin başka temel özelliklerini bularak bir üst tabakaya aktarır vs.. Böylelikle sinir ağlarının etkinliği ve hızı çok artırılmış olur. Sinir ağlarındaki bu son gelişmeler görüntü ve doğal dil (natural language) tanıma dallarında da önemli gelişmelere, hatta sıçramalara yol açtı. Google firması yukarıda özetlenen bu alana ciddi yatırım yapıyor ve Derin Öğrenme (Deep Learning) adını veriyor. Google, geçtiğimiz aylarda, müthiş bulut bilişim altyapısı ve becerisi sayesinde, 16 bin işlemci kullanımı ile bir milyar sinir hücresi bağlantısı simüle ederek çok yetenekli bir sinir ağı oluşturdu. Ardından, bu ağ, Youtube videolarından rasgele seçilmiş on milyon görüntü ile beslendi. Sinir ağındaki sanal nöronların bazıları insan yüzlerini, diğerleri kedileri, başkaları ise örneğin sarı çiçekleri tanımaya odaklandı. Bu işlemler sırasında ise sinir ağına hiçbir insan bu öğeleri tanıtıcı bir bilgi ya da eğitim vermedi! Tanınacak öğeler 1000 grupta sınıflandırıldığında tanıma doğruluğu %50, 22 bin kategoriye ayrıldıklarında ise %16 oldu. Bu performans çok yetersiz görünse de bugüne kadar başarılanlara göre yüzde 70 daha iyi idi! Sinir ağları ve derin öğrenme teknolojileri doğal dili yani sürekli konuşmayı SİNİR AĞLARI DERİN ÖĞRENME CBT 1383 14 /20 Eylül 2013