Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP İlhan Selçuk İlhan Selçuk’un ölümü üzerinden üç yıl geçti. Anısı belleklerimizde. O da herkes gibi ölüme yalnız gitti. Bilmem, “o bilinmez ülkede” kardeşi Turhan’la buluşabildi mi? Zeki Arıkan Ara eleman= Montaj işçisi “Biz icad Yapamıyoruz” Buluş yapmaya engel, tarım toplumu veya Müslüman olmak değil, çocukların akıllarını körelten, yaratıcı aklın oluşumunu engelleyen eğitim sistemidir. Çocukların ilginç fikirlerini, büyüklerin “İcat çıkarma!” diyerek yanıtlamaları deyim olmuş, kültürümüze yerleşmiş. Prof. Dr. Süleyman Çelik (scelik44@gmail.com) İ CBT 1379 18 / 23 Ağustos 2013 lhan, Babıâli’de uzun yıllar Türk basınının önde gelen temsilcilerinden biri olmanın ötesinde bizim Yakup Kadri, Nurullah Ataç ve Aziz Nesin gibi büyük yazarlarımızdan biridir. 1960’lı yıllarda gençliği sürükleyen yazarların başında geliyordu. Yazıları, inanılmaz bir birikimi yansıtıyordu. Acaba bu yazar kaç yaşında olabilirdi? Çeşitli tahminler yürütüyorduk. Bir gün bir konferans için Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na geldi (1963). Hayranlığımız daha da arttı. Özenle giyinmiş, tertemiz bir delikanlı çıktı karşımıza. Konferanstan sonra kendisine sorulan soru kâgıtçıklarını aldı, özenle bir poşetin içine yerleştirdi. Kantinde oturdu, bizimle söyleşti. Biz onu yaşamı boyunca izledik. Amerika, Sovyet Rusya yolculukları vb. Arlington mezarlığı üzerine yazdığı deneme İlhan Selçuk’un ustalığını kanıtlıyordu. Tutuklanması, çalıştığı gazetede verdiği eşsiz savaşım bir destandır. Hele sıkıyönetim savcısının, onun dışarıya kaçma olasılığın dan söz etmesine karşı verdiği eşsiz yanıt belleklerimize kazınmıştır: “Ben bu ülkenin yazarıyım, dışarıya kaçacak değilim!”. İlhan Selçuk’un yazılarında tarihle edebiyat, felsefeyle mantık, siyasetle ahlak iç içedir. En karmaşık öğretileri bir paragrafta açıklar. Batı’nın ünlü bilgin, filozof ve sanatçıları yanında Doğu’nun Sadi, Biruni, Mevlana gibi büyükleri de yerlerini alır. Tevfik Fikret, Nâzım, Kemal Tahir, Doğan Avcıoğlu, Ruhi Su, vb. pencereden bize seslenir. Kimi zaman oraya Abidin Dino oturur; Avni’nin atları hızla geçer pencerenin önünden. Mustafa Kemal Paşa, Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacak gibi sabırsızdır.. Bir mum ışığının sönmesi, bir Japon gülünün açması, bir guguklu saatin çalması… İlhan Selçuk’a engin bir esin kaynağı olur! İlhan Selçuk araştırılması, incelenmesi gereken bir aydındır. Onun üzerine şimdiden başlayan araştırmalar, ilerde daha da artacaktır. Sayın Karaveli’nin Kendi Heykelini Yapan Adam İlhan Selçuk (2012); Miyase İlknur’un İlhan Abi (2012) gibi çalışmaları bu büyük insanın yaşam kavgasını sunuyor bizlere. Buraya küçük bir not düşmek istiyorum. İlhan Selçuk’un yakın dostları arasında Adana Erkek Lisesi’nden sınıf arkadaşı öğretmen, şair, yazar Mehmet Deligönül de vardı. Deligönül de yaşamıyor artık. Selçuk’un yolu Ankara’ya düştüğünde onu arardı. Deligönül’ün şiir kitabından İlhan Selçuk söz etmişti. B SELÇUK, KİNROSS’A KARŞI 1966 yılında Lord Kinross’un Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu başlıklı kitabı dilimize çevrilmiş ve ülkede yeni bir hava esmeye başlamıştı. Artık herkes Lord Kinross’un diliyle konuşuyordu: Lord Kinross diyor ki… Lord Kinross’un vurguladığı gibi… Bu söyleme karşı çıkan yalnız İlhan Selçuk oldu. Selçuk, Lord’un Kurtuluş Savaşı tarihini yazamayacağını savundu. Ben aynı yıl Isparta Lisesi’ne gittiğim zaman öğrencilerim karşıma bu kitapla çıktılar. Kem küm ettim. Doyurucu bir şey söyleyemedim. Ama oturup iki ciltlik kitabı satır satır okudum: Lord’un tezi şu idi: İngilizlerin gizli, açık desteği olmasaydı ya da bazı şeylere göz yummasalardı Türkler bu işi başaramayacaktı! İlhan Selçuk, o günlerde yayına giren rahmetli Prof. Tayyip Gökbilgin’in Milli Mücadele Başlarken kitabından da Pencere’de söz etmişti. İlhan Selçuk, ilerlemiş yaşına karşın sabahın köründe evinden alınıp saatlerce sorguya çekildi. Bu bana hep Aydın (İzmir) Valisi Mithat Paşa’nın başına gelenleri anımsatıyor. O da gecenin karanlığında ateş yağmuru altında tutuklanmak istenmiş fakat paşa, soluğu Fransız konsolosluğunda almıştı. Peki bu adamlar çağrılsalardı acaba buna uymayacaklar mıydı? Bu haksızlık İlhan Selçuk’un sonunu hazırladı. Buna ağır bir ameliyat da eklenince sonuç kaçınılmaz oldu. İlhan Selçuk, Aydınlanma dönemini açıklamak ve yorumlamak için büyük bir çaba gösterdi. Bu Cumhuriyetin kuruluş felsefesi anlamına gelmektedir. Türk Devrimi, Aydınlanma’ya giden yolu açmıştır. Batı’nın yüzyıllarca süren ilerlemesini yakalamak için Cumhuriyet’in beklemeye zamanı yoktu. Bunun açıklanması, İlhan Selçuk’un bitmez tükenmez mirasında yatmaktadır. Bu miras çok iyi değerlendirilmelidir. Onun bütün yazıları kronolojik ya da tematik olarak bir araya toplanmalı, bilimsel ölçütlere göre yeniden basılmalıdır. İlhan Selçuk üzerine yapılacak araştırmalara o zaman daha geniş bir kapı açılacaktır. aşlıktaki sözü, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar söylemiş. (Gazetevatan. 6 Ağustos.2013, http://buff. ly/13XzV32) Konuşmayı, “Biz tarım toplumu ve Müslüman bir ülkeyiz. Teknoloji geliştiremeyiz. Dışarıdan teknoloji alacağız. Bu teknolojiyi kullanabilecek ara eleman yetiştirmeliyiz” diye özetleyebiliriz. Tarım toplumu olmak icat ve buluş yapmaya engel değil. Hatta tarım toplumu öncesinde de insanlar, icat ve buluşlar yaparak varlıklarını sürdürebilmişler. En başta, tarım devrimi bir icat/buluş. Bitkilerin tohumlar yoluyla yetiştiğini gözleyip bunu uygulamaya koymak, çok önemli bir buluş. Zaten önemli olduğu için devrim deniyor. Ondan sonra da icatlar devam etti. Örneğin, sulu tarım bulundu. Gübreleme icat edildi. Aşılama bulundu vs. İcat ve buluş yapmak için aklını kullanmak, daha doğrusu ‘yaratıcı akla’ sahip olmak gerek. Yaratıcı akla sahip olan insan, bitkilerin tohumlar yoluyla ürediğini gözledi, “bunu ben de yapabilirim” diyerek uygulamaya koydu. Tarla açtı, çiftçiliğe başladı. Buna karşılık aklını kullanamayan insan, bitkilerin oluşumunu ‘Tanrı’nın hikmeti’ne bağladı. O zaman akıllı olan ona dedi ki, “benim göstereceğim işleri yaparsan senin karnını doyururum. Hayvanların ahırında da yatıp kalkarsın. Böylece bir lokma yiyecek bulmak için dağ, bayır, dere, tepe dolaşmaktan, mağaralarda veya ağaç kovuklarında kıvrılıp yatmaktan kurtulursun.” Aklını kullanamayan insan, öneriyi minnetle kabul etti ve böylece köleleşti. Kölelik düzeni böyle oluştu. “Nedensonuç ilişkisi yoktur. Tüm fiziksel olaylar ve olgular Allah’tandır” diyerek doğal bilimlerini yasaklattı. Özgürce düşünme ve tartışmaya neden olduğu için felsefeyi yasaklattı. “Matematik haram bir konu değildir. Fakat matematiksel işlemlerin kesinliği ve açıklığı vahye olan inancı zayıflattığı için yasaklanması gerekir” dedi. Hatta aklı güçlendirdikleri için satranç gibi zekâ oyunlarına da karşı çıktı İbn Rüşt, Gazzali’ye karşı çıktı. Aklı ve felsefeyi savundu. İslam dünyası Gazzali’nin yanında yer aldı, İbn Rüşt’ün kitaplarını yaktı. Buna karşılık o kitaplar Latinceye çevrildi. Avrupa, onu Rönesans ve Reform’un öncüsü kabul etti. Bugün de, İslam ülkelerindeki birçok politikacı, yönetici, hatta profesör sanlı sözde bilimci Gazzali’den yanadır. Buna Türkiye de dahil. Hatta ‘Dünya Merkezli Evren’e inananlar var! OSMANLI İSLAMIN İLERLEME DÖNEMİ Mİ? ALTIN ÇAĞ NASIL BİTTİ? Müslüman olmak da icat/buluş yapmaya engel değil. 812. yüzyıllar arasında Avrupa Hıristiyan şeriatının bağnazlığı altında yaşarken, bilimin meşalesi İslam dünyasında yükseliyor ve Müslüman bilim adamları, insanlığın hizmetine önemli icatlar/buluşlar sunuyordu. Fakat İslam İmparatorluğu, üst üste gelen Haçlı Seferleri ve Moğol istilalarıyla ekonomik bunalıma girdi. Halife sultanlar halkın tepkisini önlemek için dinsel bağnazlığa başvurdu. Devletin himayesinde çalışan bilim adamlarının karşısında, kendilerinin dışlandığını düşünen mollalar, yıllardır kıskançlıkla bugünü bekliyordu. Halife sultanın çevresini sardılar ve İslam dünyasında 12. yüzyıldan sonra aklın önü kapatıldı. Akıl bir araz (ilinek) olarak görüldü. Özellikle İmam Gazzali akla savaş açtı. İslamın bayrağını en son Osmanlı taşıdığı için Osmanlı’nın Yükselme Devri, İslamın da yükselme dönemi olarak düşünülür. Dolayısıyla Duraklama ve Gerileme dönemleri de İslamın duraklama ve gerileme dönemleri kabul edilir. Okullarımızda okutulan tarih kitaplarında uygarlık ve bilim tarihi, bilimsel devrimler söz konusu edilmediği için duraklama ve gerileme için ipe, sapa gelmez nedenler sayılır. Gerçekte İslam dünyası, bilimi dışlamasıyla 12. yüzyılda duraklama devrine girmiştir. Öte yandan 11. yüzyıldan sonra Avrupa’da üniversiteler açılmaya başlandı. Bunu izleyen yüzyıllarda Rönesans, Reform, bilimsel ve Aydınlanma devrimleriyle, Hıristiyan şeriatından kurtuldular, laikleştiler ve böylece yaratıcı aklın önü açıldı. Yeni keşif ve icatlarla ticaret yollarını ele geçirdiler. Afrika ve Amerika’yı fethettiler. Sömürgeciliğe başladı ve zenginleştiler. Bu gelişmelere koşut olarak yeni savaş araç ve gereçleriyle, taktik ve stratejiler geliştirmeye başladılar. Yavaş yavaş ilerleyen bu gelişmeler belli bir aşamaya gelene kadar, klasik savaş gereçleri, kılıç ile ok ve yayı iyi kullanan Osmanlı fetihlerini sürdürdü ve Yükselme Devri denilen dönemi yaşadı. Fatih İstanbul’u almaya karar verdiğinde, daha güçlü toplar yapmak için Macaristan’dan usta getirtmiştir. Bu durum, Avrupa’nın, en azından, top teknolojisinde bizi geçmiş olduğunu gösterir. Demek ki, daha Fatih zamanında, yani Yükselme Devrinin başlan