Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PSİKOLOJİ GÜÇLÜ ÖNSEZİ SAHİBİ, KOŞUCU, ÇEŞNİCİBAŞI, ÖNDER, RİSK BELİRLEYİCİ Genç veya yaşlı: Üstün yeteneklerinizi keşfedin Yaşınız kaç olursa olsun, sistemli bir yaklaşımla gizli bir yeteneğinizi su yüzüne çıkartabilirsiniz. Erişkinliğe ulaştığımızda güçlü yönlerimizi ve güçsüzlüklerimizi bildiğimizi sanırız. Ancak çoğumuz yine de gizli kalmış bir yeteneğimiz olup olmadığını merak ederiz. Ohio Eyalet Üniversitesi ruhbilim uzmanlarından Joanne Ruthsatz, bilim sayesinde insanların sahip olduklarını bilmedikleri birtakım yeteneklerinin ortaya çıkabileceğini gözler önüne seriyor. Gezi Parkı Direnişi’nin Anlattıkları “İnsanlık tarihi, salınımı yüzyıllar süren sarkacı andırır. Uzun bir uyku döneminin ardından uyanma çağı başlar. Düşünce kendisini, dikkatli bir biçimde zincirlere vurmuş olan yöneticilerden, düzenin avukatlarından ve din adamlarından kurtarır.” Düzelenyen Rennan Pekünlü R uthsatz, üstünlüğün biyolojisini araştırmak amacıyla müzik, yemek pişirme, sanat ve dil gibi konularda olağanüstü yeteneklere sahip sekiz çocuğun bilişsel ve gelişimsel özgeçmişlerini inceledi. Üstünlüğün ardında yatan unsurlar bugüne dek ateşli tartışmalara konu oldu. Kimileri temel unsurun yüksek genel zekâ olduğunu öne sürerken, kimileri alıştırma gibi çevresel unsurların ya da her ikisinin etkili olduğuna dikkat çekiyor. İşler bellek, bilginin akılda tutulması ve aynı zamanda beceriyle kullanılması yeteneğidir; söz gelimi, çift haneli sayıların çarpımında işler bellekten yararlanılır. İyi bir işler belleğe sahip olanları bir kenara bırakalım. Sıradan insanların bir bölümü bilmeden bu üstün yeteneğe sahip olabilir mi? Cambridge Üniversitesi bilişsel ruhbilim uzmanlarından Susan Gathercole işler bellek düzeyini ölçmenin hızlı ve rezil bir yolu olduğunu belirtiyor. Bir arkadaşınızdan gelişigüzel sayılar içeren bir listeden saniye başına bir sayıyı okumasını isteyin. İşe üçlü bir diziyle başlayın. Sayıları anımsayın ve ardından bunları ters yönde yeniden sıralayın. Üçlü diziyle bu işlemi yapabildiyseniz, diziyi dörde, beşe v.s çıkarın. 30 yaşında ortalama bir insanın beş, 50 yaşındakinin dört kadar sayı içeren dizilerde bu işlemi başarıyla gerçekleştirmesi gerekiyor. Deneklere bunun dışında Cambridge Beyin Bilimleri tarafından tasarlanmış bir dizi işler bellek sınavı da uygulanıyor. Sonuçlar insanı düşkırıklığına uğratacak denli sıradan olsa bile, denekler yeteneklerini geliştirmek için birtakım önlemler alabileceklerinin ayırdına varırlar. Genetik unsurların güçlü bir etki yaratmasına karşın, işler belleğin bilgisayarlı eğitim programları ve birtakım anaakım bilgisayar oyunlarıyla geliştirilebileceği yönünde kanıtlar giderek artıyor. Omega3 haplarının dozunu arttırmak bile yararlı olabiliyor. Öyle ki, konser veren bir piyanist ya da dünya çapında bir şef olma şansını henüz yitirmiş değilsiniz. Kingston Üniversitesi fizyologlarından Chris Easton uzun mesafe koşularına dayanıklılığın en temel unsurunun kas bileşimi olduğuna dikkat çekiyor. Hızlı kasılan kaslar güçlü olmakla birlikte kolayca yorulurlar. Bu tür kaslar özellikle sürat koşusu ya da halter gibi sporlar için son derece elverişlidirler. Oysa, uzun mesafe koşuları için yavaş kasılan kaslar çok daha uygunlar. Kas lifinin türü değiştirilemeyeceğine göre, %90 oranında hızlı kasılan kaslara sahip bir kişi ne denli çalışırsa çalışsın maratoncu olamaz. Hızlı kasılan kasların belirlenmesi için en elverişli yöntem, kişinin ayakta durduğu noktadan olabildiğince yükseğe sıçrayıp sıçramada ulaşılan nokta ile ayakta gerilerek ulaşılan nokta arasındaki farkın ölçüldüğü dikey sıçrama deneyidir. Bu deneyde erkek için 65, kadın için 50 santim çok iyi bir puan sayılır. Yavaş kasılan kaslar için de sırtı duvara dayayıp yere çömelmeyi ve olabildiğince uzun bir süre öyle kalmaya çalışmayı deneyebilirsiniz. Bu süre 30 saniyenin üzerindeyse bedeninizdeki yorgunluğa dirençli kas lifleri oranı büyük bir olasılıkla yüksek demektir. Bir sonraki aşama spor bilimleri laboratuvarının vazgeçilmezi olan VO2 max deneyidir. Bu deney, dayanıklılığın göstergesi sayılan, bedenin bir dakikada kullanabileceği en yüksek oksijen yoğunluğunun ölçülmesine yarar. Çalışmayla belli bir artış sağlansa da, herkes genetik olarak önceden belirlenmiş bir yoğunluk tavanına sahiptir. ÇEŞNİCİBAŞI CBT 1379 10 /23 Ağustos 2013 CBT 1379 11/ 23 Ağustos 2013 DOĞUŞTAN KOŞUCU İşler belleğin en güçlü yönü olmadığını keşfedenler başka yeteneklerini su yüzüne çıkartmak için dikkatlerini anlaksal (zekâ ile ilgili) alıştırmalardan fiziksel becerilere yöneltebilirler. 2012 Olimpiyatları sırasında Britanyalı Helen Grover ilk kez kürek çekmede ülkesine altın madalya kazandıran kadın sporcu oldu. Daha dört yıl öncesinde Grover kayığa hiç ayak basmamış bir öğretmendi. Grover böyle bir başarıya imza atabildiğine göre, bizler de atamaz mıyız? Üstün yetenek arayışının bir başka aşamasında kendinizi beyaz steril bir odada, üzeri kavanozlar ve fincanlarla kaplı bir masanın başında bulabilirsiniz. Burada uygulanacak olan deney kişinin yemek eleştirmenliği gibi bir mesleğe yatkın olup olmadığını belirleyebilir. Bunun için Reading Üniversitesi’ne bağlı MMR yiyecek ve tat araştırma şirketinin A&G bölümünde yeni ürünleri tadabilirsiniz. Bu işlemlere önderlik eden tat bilimci Christine Barnagaud’ya göre, nüfusun yalnızca onda biri tarama sürecinden başarıyla geçebiliyor. Siz de bu onda birin içinde olabilir misiniz? Profesyonel bir çeşnici olmanın en önemli unsurlarından birini güçlü bir koku alma duyusu oluşturuyor. Bunun için deneklere farklı kokulara batırılmış pamuklar koklatılıp, onlardan kokunun ne olduğunu bulmaları isteniyor. Ardından fincanlardan birkaç yudum tatmaları ve içerdikleri tatları bulmaları isteniyor. Başka deneylerde de acı, tatlı, tuzlu, ekşi ve umami olarak beş ana gruba ayrılan temel tatlar arasında ayırım yapılması isteniyor. Acıyı tatma yetisini sağlayan PTC genindeki farklılıklardan ötürü nüfusun dörtte biri bu deneyde başarısızlığa uğruyor. Uygulanan en zorlu sınav ise, aynı sıvının içindeki farklı tatların belirlenmesi. Barnagaud genelde tat alma duyarlılığı ile dildeki tat alma tomurcuklarının sayısı arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu belirtiyor. Ortalama bir insanın dilinin minicik bir deliğe eşit bir alanında yaklaşık 20 tat tomurcuğu bulunuyor. Süper tat alıcılar olarak bilinen kişilerde bu sayı 50 ya da daha fazla oluyor. Gelgelelim, roka, brokoli ve acı kırmızı biber gibi yiyecekler bu kişilere son derece sert gelebileceğinden profesyonel çeşnici olma şansına sahip değiller. Kişi tat alma tomurcuklarını salt farklı tatları denemek suretiyle geliştirebilir. Her gün birkaç dakikalığına bile olsa ot ve baharat gibi farklı ürünleri koklamak ve bunları adlandırmak da tat alma duyusunun geliştirilmesine katkıda bulunabilir. teliklerle bağdaştırmasından kaynaklanıyor. Uzun boylu erkekler çok daha baskın kişilikli, daha sağlıklı, zeki ve tuttuğunu koparan tipler olarak algılanırken, uzun boylu kadınların yalnızca daha zeki oldukları düşünülüyor. Uzun boylu sınıfına girmek için bireyin yaşıtlarının ortalamasından en az 10 santimetre daha uzun olması gerekiyor. Bu da 1.70 boyunda bir kişinin ne yazık ki “uzun” sınıfına girmediği anlamına geliyor. Öte yandan, genç göstermek kimi durumlarda işe yarayabiliyor. Ekibin iki başka üyesi, Allen Garbo ve Brian Spark’a göre, insanlar değişim sürecinde başlarında genç görünümlü kişileri görmek isterlerken, denge dönemlerinde daha olgun yüzlerin önderliğini yeğliyorlar. Ekibin çalışmaları işbirliğine gerek duyulduğunda, erkek ya da kadın, daha kadınsı yüzlü önderler seçtiğimiz, çelişki dönemlerinde ise daha erkeksi yüzleri yeğlediğimizi ortaya koyuyor. Ne denli erkeksi, ya da kadınsı bir görünüme sahip olduğunuz ana rahminde maruz kaldığınız testosteron miktarına göre değişiyor. Swansea Üniversitesi’nden John Manning tarafından 2003 yılında yapılan bir araştırma bu miktarı işaret parmağınızla yüzük parmağınızın uzunlukları arasındaki oranı hesaplamak suretiyle belirleyebileceğinize işaret ediyor. Oranın düşük olması yüksek miktarda testosteronun göstergesi sayılıyor. Bu sonucun doğru olup olmadığı tartışılmakla birlikte, bir dizi araştırma bu oranla çeşitli özellikler arasında dengeli bir ilinti olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, Leander van der Meij’in çalışması düşük oranlı erkeklerin daha saldırgan ve daha baskın bir kişiliğe sahip olduklarını gösteriyor. Bu kişilerin yönetme biçimlerinin çok daha zorbaca ve daha az katılımcı bir eğilim sergileyeceğinden kuşkulanılıyor. için kararlarımızda kendimizden ne denli emin olmamız gerektiğini bilmek gibi bir başka temel beceriye de sahip olmak gerekiyor. Bu aşamada ikinci bir sınav gündeme geliyor. Bu sınavda deneklerden verilen çeşitli tümcelerden hangilerinin doğru, hangilerinin yanlış olduğuna karar vermeleri ve kişinin bundan ne denli emin olduğu konusunda bir değerlendirme yapması isteniyor. Deneğin puanını soruları doğru ya da yanlış yanıtlaması değil, kendi sınırlarının ayırdında olma becerisideneyin bulucusu Dylan Evans’in deyişiyle kişinin “çekince kafasının” ne denli gelişkin olduğu belirliyor. Deney insanların sonucu belirsiz bir olayın meydana gelip gelmeyeceğini önceden kestirme konusunda ne denli yetenekli olduklarını ölçüyor. “D ÖNSEZİ DOĞUŞTAN ÖNDER İyi bir patron, ya da yönetici olup olmayacağınızı anlamak için, önderliği evrimsel bakış açısından ele alan Amsterdam VU Üniversitesi araştırmacılarından Mark van Vugt’a başvurabilirsiniz. Küçük topluluklar halinde yaşayan ve ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalan atalarımızın ayakta kalabilmek için güçlü önderlere gereksinim duymuş olmalarından yola çıkan van Vugt, insanların yöneticilerde belirli nitelikleri aramak üzere evrildiklerine dikkat çekiyor ve ekibiyle birlikte bu nitelikleri belirlemeye çalışıyor. Öndere yakıştırılan niteliklerin bir bölümü, başta boy olmak üzere, fiziksel özelliklerden oluşuyor. Ekip üyelerinden Nancy Blaker her iki cins için de uzun boyun daha “öndere yaraşır” bir nitelik olarak değerlendirildiğine dikkat çekiyor. Bunun nedeni insanların boyu posu iyi bir yöneticinin sahip olması gereken ni Yargı ve karar alma konusunda yarım yüzyıldır yapılan araştırmalar insanların büyük bir bölümünün çoğu zaman çekinceli seçimleri tartmada oldukça umutsuz bir tavır sergilediklerini ortaya koyuyor. Ne var ki, kimileri zorlu durumlarda bilinçaltı eğilimlerinin üstesinden gelerek yerinde kararlar almayı başarabiliyor. Görünüşe bakılırsa, böyle bir beceriye sahip olup olmadığımızı anlamanın da birtakım yolları var. Berlin matematiksel beceri sınavı “çekince okuryazarlığını”, riskle ilgili bilgiyi doğru yorumlayıp ona göre davranma yeteneğini belirlemeye yarayan bir dizi olasılıktabanlı bulmacalardan oluşuyor. Deneyi tasarlayan Michigan Teknik Üniversitesi’nden Edward Cokely bile çekince okuryazarlığının salt olumsuzlukları hesaplamaktan ibaret olmadığını kabul ediyor. Bunun SAPLANMAK YA DA SIYRILMAK Gizli kalmış üstün yetenek arayışında bir başka yetenek de iç algı (interoception) ya da kişinin kendisini bedeninden gelen sinyallere göre ayarlama yeteneği. Bu yetenek kişinin nabzını ölçmeden kalp atışlarıyla ilgili ne denli kesin bir sayım yapabildiğiyle ölçülüyor. İlk bakışta insana garip bir yetenekmiş gibi görünse de, araştırmalar giderek bunun yararlı bir dizi bilişsel ve davranışsal özellikle ilintili olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, iç algı yeteneği yüksek kişilerin çok daha önsezili oldukları görülüyor. Bu da “içgüdüsel duyguların” bedenin bilinçaltı sinyallerinden kaynaklandığına işaret ediyor. Kimi insanlar bilincin “maskelediği” tehlikeleri sezebiliyorlar. Duygusal bilgileri anımsama konusunda da daha becerikli olan bu kişilerin duygusal yaşamları da çok daha renkli oluyor. İç algı yeteneğinin ölçülmesi konusunda çalışmalar yürüten Sussex Üniversitesi’ne bağlı Sackler Bilinç Bilim Merkezi uzmanlarından Hugo Critchley ve Sarah Garfinkel deneklerden belli bir süre içinde kalplerinin kaç kez attığını sorarken, bir yandan da gerçek nabız sayısını belirliyorlar. Araştırmacılar nüfusun yalnızca dörtte birinin bu soruya %80 ya da daha yüksek bir kesinlik oranıyla yanıt verebildiklerine dikkat çekiyorlar. Bireylerin iç algı farklılıkları oldukça sabit görünmekle birlikte, bu duyarlılık yaşla birlikte azalıyor. Ancak Critchley ve Garfinkel eğitimle belli bir gelişme sağlanabileceğine inanıyorlar. Kalp atışı ya da bedenden gelen başka iç sinyallerle dış duyusal sinyaller arasında bir bağlantı kurmak yararlı bir ara adımmış gibi görünüyor. Garfinkel kişinin kalp atışına en duyarlı olduğu noktayı saptaması için farkındalığın belli bir anda bedenin belli bir yerine odaklanması gerektiğine dikkat çekiyor. İnsanların bedenleri içindeki durumun daha çok ayırdında olmaları sağaltıcı bir etki yaratıyor. Çünkü araştırmalar iç algı yeteneği azlığının depresyonla ilintili olduğunu belirtiyorlar. Sackler Merkezi’nde iç algı yeteneğinin geliştirilmesi amacıyla uygulanan yöntemlerden biri istem dışı biyolojik geribeslem. Bunun için kişi deri geçirgenliğini ölçen bir aygıta bağlanıyor ve ekrandaki çizgi tırtılı bedensel durumuyla yönlendirmesi isteniyor.Bedensel uyarılma düzeylerini saptayan aygıt beden rahatladıkça tırtılın sağa ve bitiş noktasına doğru ilerlemesi de kolaylaşıyor. Beden kaygıya kapıldığında tırtıl sola doğru ilerliyor. Oyunun başarıyla bitirilmesi için bedene uyum sağlanması gerekiyor. Kısacası, oyun insanlara gevşemeyi öğretiyor. Rita Urgan, Kaynak: New Scientist, 4 Mayıs 2013 üşünce, kendisine vurulan zincirleri parçalar. Kendisine öğretilmiş olan her şeyi ciddi bir eleştiri süzgecinden geçirmeye başlar ve ortasında bir ot gibi yetiştiği dinsel, politik, yasal ve sosyal önyargıların kofluğunu açığa çıkarır. Yeni çıkış yolları aramaya başlar, yeni bulgularıyla bilgilerimizi zenginleştirir, yeni bilimsel alanlar üretir. “Ancak düşüncenin kökleşmiş düşmanları hükümet, yasa koyucu ve din adamları kısa bir süre sonra yenilginin üstesinden gelip başlarını yine yeniden kaldırmaya başlar. Dağılmış olan güçlerini yavaş yavaş toparlarlar ve inançlarını, yasal kurallarını yeni koşullara ve gereksinimlere uygun olarak yeniden düzenlerler. Sonra, düşüncenin ve kişilerin köleliği olan yatkınlığından ki bu yatkınlığı kendileri çok iyi bir biçimde ekerler toplumun anlık örgütsüzlüğünden, bazı bireylerin tembelliğinden, diğerlerinin açgözlülüğünden yararlanarak, sürüngenler gibi yavaş yavaş görevlerinin başına dönerler ve ilk olarak eğitim aracıyla çocukları esir alırlar. “Çocuk zayıf bir ruh halindedir. Onu korkuyla sindirmek kolaydır. Onlar da bunu yapar. Çocuğu önce zayıflatırlar sonra ona cehennem işkencelerinden söz ederler. Çocuğun usunda, lanetlenmiş olan kişilerin ızdırabı ve Tanrı’nın intikamı gibi düşünceleri uyandırırlar. Hemen ardından devrimin korkunç yanlarına, bazı devrimcilerin aşırı uygulamalarına değinerek çocuğu ‘düzenin bir dostu’ yaparlar. Din adamları çocuğun yasa düşüncesine alışmasını sağlarlar, ‘ilahi yasa’ denen şeye uymasını isterler ve bu ilahi yasa gevezeliğiyle çocuğun sivil yasalara uyması sağlanır.” OTORİTEYLE KÖLELİK KOL KOLA “Ve, çok iyi bildiğimiz bu boyun eğme alışkanlığından yararlanarak bir sonraki neslin aşılanan bu dinsel sapıncı sürdürmesi sağlanır. Bu dinsel sapınç hem köleleştirici hem de otoriterdir, çünkü otoriteyle kölelik kol kola gider.” “Düşüncenin uykuya yatırıldığı bu ara aşamalarda tinsel değerler (morality) çok ender tartışılır. Bu tartışmaların yerini dinsel uygulamalar ve yasal ikiyüzlülükler alır. İnsanlar eleştirmez, alışkanlıklarla veya vurdumduymazlıklarla yaşarlar. Yerleşik tinsel değerlere karşı çıkmayı beceremezler. Davranışlarının, mesleklerinin gerektirdiği düzeyde olması için ellerinden geleni yaparlar.” “İnsanın doğasında olan tüm iyi, büyük, cömert ve bağımsız şeyler zamanla yosun tutar; kullanılmayan bıçağın tuttuğu gibi pas tutar. Yalan erdem olur, bayağılık da görev. ‘Kişinin kendisini zenginleştirmesi’, ‘fırsatların yakalanması’, ‘kişinin entellektüel çaba, heves ve enerji konusunda bütün olanakları hangi yollardan olursa olsun denemesi’, yaşamını rahat sürdüren sınıflar ve burjuva görünme çabasında olan fakir kesimler için sloganlara dönüşür. Sonra, yöneticinin, hâkim ve savcının, din adamının ve rahat bir yaşantı süren sınıfların yozlaşması öyle bir düzeye ulaşır ki, sarkaç diğer yana doğru salınmaya başlar. Artık dürtü verilmiştir, ardından devrim başlar.” TİNSEL DEĞERLER “Ve her zaman olduğu gibi tinsel değerler sorusu yeniden gündeme gelir. Dinsel terörden kurtulmuş olan beyin, ‘Bu riyakâr tinsel değerleri oluşturan ilkelere niçin uyacağım ki?’ sorusunu sorar. ‘Bu tinsel değerler niçin zorunlu olsun ki?’ ” “Sonra insanlar, her aşamada karşılaştıkları ve kendilerine açıklayamadıkları tinsel duygusallığı (moral sentiment) anlamaya çalışırlar. Bu dayatılmış olan tinsel değerlerin insanın doğasında olduğuna inanmadıkları sürece, insan hayvan ve cansız doğayı anlama çabasına girmedikleri sürece, tinsel duygusallığı asla anlayamayacaklardır.” “Bu alışılmış tinselliğin, daha doğrusu riyakârlığın kökü ne denli çok kazınırsa, toplumun tinsel düzeyi o denli yükselir. Tinsel duygusallığın en hızlı geliştiği dönemler, insanların dayatılan tinsel değerleri eleştirdiği ve yadsıdığı dönemler olmuştur. İşte bu dönemlerde tinsel duygusallık büyür, gelişir ve incelikler kazanır.” Kaynak: Pyotr Alekseyeviç Kropotkin, Anarchist Morality