26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) BİLİM TARİHİ Dijital çağda bireyin “temel bir hak” bile olsa kendisiyle ilgili haklarını öncelikle ve herkesten daha çok kendisinin koruması gerektiği son Gmail örneği ile ortaya çıkmıştır. Eskiden her lafın başı “eğitim şart” idi; şimdi artık “bilinçli tüketici” oldu. Hüsnü Hamid’e göre matematik tarihi Osmanlı matematikçisi Salih Zeki beyin asistanı olan Hüsnü Hamid bey, Cumhuriyet döneminde dünya matematik tarihi üzerine değerlendirme yapan ilk matematikçidir. Osman Bahadır [email protected] Gmail ve Mahremiyet Hakkı CBT 1379 12 / 23 Ağustos 2013 “Mahremiyet Hakkı” 18. yüzyıl İngilteresi’nde “istiladan korunma, kraldan korunma” olarak tanımlanırken (William Pitt), 19. yüzyıl Amerikası’nda “yalnız kalabilme hakkı” olarak ifade edilmiştir (Louis Brandeis, Samuel Warren). Görüldüğü üzere tanım gerek zaman gerekse de sosyokültürel dinamiklere göre değişim göstermekte. İçinde bulunduğumuz dijital çağda bireyin özel hayatının mahremiyeti de zorunlu olarak yeniden tanımlanıyor. Geçtiğimiz günlerde Google yetkililerinin yaptığı açıklama bunu yeniden gözler önüne serdi. Google tarafından satın alımış olan ve tüm dünyada ücretsiz eposta hizmeti veren Gmail eposta hizmeti ile ilgili olarak firma öyle bir açıklama yaptı ki yaptıkları şeyin doğal bir hakları olduğu mesajını tüm dünyanın bilinçaltına (bir kez daha) yerleştirdi: “Tüm kullanıcılar, epostalarının otomatik işlemden geçtiğini beklemesi gerekir”. Dijital çağda “epostanın okunması” demek doğal olarak insan gücüyle yapılabilecek bir şey değil. Öte yandan Gmail gibi ücretsiz hizmet sunan oluşumların da bu hizmeti bir “sosyal sorumluluk projesi” (eski tabirle “amme hizmeti”) olarak sunmadıkları da ortada. Dijital çağda son yıllarda idrak edilen temel unsur malum “sosyalleşme”; yani birey hakkında mümkün olduğunca çok bilgi edinme, bu bilgiyi formülüze edip bireyin profili hakkında bir sonuç üretme ve bu sonuca göre onu bir şeyler satın almaya yönelticek süreçleri harekete geçirme (örn. reklam, promosyon epostaları vb). Tabii bu arada bakış açısı ticari olmayan “devlet” gibi kimi kurumlar, ellerindeki yasal gücü kullanarak bu bilgileri firmalardan talep edebilir. Hatta bu kadar nazik davranmayıp, trafiğin geçtiği hatlara kendi sistemlerini yerleştirerek onları “dijital olarak” dinleyebilirler. “Fişle(n)me” ifadesi siyasi literatürde “öteki”leri belirleyip bertaraf etmek amacıyla yapılan bilgi toplama faaliyetlerinin en itici tanımlaması. Güç kimin elindeyse onun gibi olmayanlar “öteki” konuma düşer ve “fişlenir”. Oysa düzenli alışveriş yaptığınız bir mağaza size bir indirim kartı veriyorsa, aslında o da sizi “fişlemektedir”. Hangi tarihte hangi ürünleri aldınız, kaç para ödediniz türü bilgilerin yanı sıra doldurtulan formda yer alan özel hayat bilgileri de mağazanın veri merkezine kaydedilir (örn. adres, doğum tarihi vb). Varsayılır ki mağazalar bu bilgileri başkalarıyla paylaşmazlar ve sadece bireye yönelik olarak ticari amaçlar için kullanırlar (bir sonraki kampanya hakkında bilgilendirme yapmak gibi). Oysa gerek ülkemizde gerekse de dünyanın pek çok ülkesinde bu tür veri bankaları satılabilir, satın alınabilir birer meta haline gelmiştir (geçen Ramazan Bayramı’nda yaşamadığınız kaç tane il ya da ilçenin belediye başkanından bayram tebriği aldınız SMS mesajı olarak?). Dijital çağda bireyin “temel bir hak” bile olsa kendisiyle ilgili haklarını öncelikle ve herkesten daha çok kendisinin koruması gerektiği son Gmail örneği ile ortaya çıkmıştır. Malum iş dünyasında kimse kimseye “bedava öğle yemeği ısmarlamaz”. Gmail ya da başka bir eposta hizmeti size ücretsiz olarak sunuluyorsa mutlaka bunun karşılığında bir şey ödüyorsunuzdur. Sorun bu alışveriş değil, bireyin bu alışverişte “kazıklanıp kazıklanmadığını” tartarak karar vermesi. Eskiden her lafın başı “eğitim şart” idi; şimdi artık “bilinçli tüketici” oldu. C umhuriyet öncesi ve sonrası matematikçilerimizden Darülfünun müderrisi Hüsnü Hamid (Sayman) bey (18901975), 1924 yılında Darülfünun Fen Fakültesi Reisi (Dekanı) iken yayımlamış olduğu “Asrı Hazır Riyaziye Tarhine Bir Nazar” (İçinde bulunduğumuz yüzyılın matematik tarihine bir bakış) adlı makalesi (Muallimler Mecmuası, Mart 1924, sayı 19, s. 444449), bir erken cumhuriyet dönemi matematikçisinin bakış açısını yansıtması bakımından önemlidir. Hüsnü Hamid bey, matematik tarihini eski, orta ve yeni devir olarak üçe ayırıyor. Asıl konusu yeni devir olmakla birlikte önceki devirlerin özelliklerine de kısaca değiniyor. Hüsnü Hamid bey makalesinde başlıca olarak şunları söylemektedir: “Matematik bir bilim olarak eski Yunan’da oluşmuştur. Asurilerin, Fenikelilerin ve Mısırlıların bazı işlem meselelerini çözümlemek için buldukları kurallar, eski Yunan biliminin doğuşunda esas olmuştur.” “Orta devrin en bariz kısmı İslam matematiğidir. Bazı Avrupa yazarları bunu, kökeni Yunan olması nedeniyle ayrı bir taksime tabi tutmuyorlar. İslam matematiğinin eski devir ile yeni devir arasında sadece bir aracı rolünü oynadığını iddia ediyorlar. Hatta bazı tutucu müellifler, önemini hafife alarak, bugünkü Batı alemini Latin ve Bizans yollarından doğrudan doğruya eski Yunan’a bağlamak istiyorlar ki, bu pek taraflı bir bakış açısıdır.” “Birçok yönü henüz tarafsız bir bakışla incelenmemiş olan İslam matematiği, pek önemli özelliklere sahiptir. Kendine özgü usül ve keşifleri sayesinde yeni devri meydana çıkarmıştır.(...) Salih Zeki bey merhum, tamamlanmasına ömrü vefa etmeyen Asarı Bakiye adlı meşhur eserini, İslam matematiğinin bilim tarihindeki gerçek yerini tayin etmek maksadıyla yazmıştı. Bunun müsellesat (trigonometri) ile hesaba ait olan kısmının neşrine muvaffak olmuştur. Cebire, geometriye ve mahrutiyelere (koniklere), astronomi ve zic’e ait olan diğer kısımlarının, Matbaai Amire’de basılmasına başlanmış olan Kamusı Riyaziyat’ta yer alacağını zannediyorum. Asarı Bakiye, İslam alimlerine ait bilcümle eserin içeriği incelenerek eski Yunan ve Hint kaynakları ile ne dereceye kadar alakası olduğunu karşılaştırmalı bir şekilde göstermek yolunu izliyordu. Buna uyulup uyulmadığı, Kamus’un neşrinden sonra anlaşılacaktır. Öteden beri hendese ile meşgul olduğumdan sonradan bazı İslam eserlerini incelemeye mecbur oldum. Vasıtaların azlığı mesainin ilerlemesine engel oluyor.” “Yeni devir; 14. yüzyılın ortalarına doğru başlayan ve yaklaşık 150 yıl kadar devam eden süre zarfında Batı alimleri eski Yunan ve İslam matematiğiyle temas ve ülfet (kaynaşma) ettikleri gibi bazı yeni keşiflerde de bulunarak, Descartes – Leibniz – Newton gibi büyükleri yetiştiren yeni devri hazırlamıştır. Bu sebeple bu zaman aralığını da yeni devre dahil etmek uygundur. Matematik tarihinin bu aşamasını bazı müellifler orta devire dahil etmek istiyorlar ki, bu da sözü edilen safhaya ait ve önemi az olan bazı keşifleri Yunan bilimi nin bir şerhi biçiminde görmek ve İslam biliminin de yine Yunan biliminin şerhinden başka bir şey olmadığı iddiasını takviye etmek içindir.” “Asıl yeni devir, 17. yüzyılda analitik geometri ile diferansiyel ve integral hesabın keşfiyle başlar. Bu bilimler sayesinde yüzyıllarca çözülememiş olan birçok mesele çözülebildiği gibi, yeni birtakım meselelerin de çözümü başarılabildi. 18. yüzyılda bir taraftan matematik bilim niteliğini kazanırken, diğer taraftan da uygulamalı ve teorik matematik olağanüstü gelişti. Descartes ve Leibniz mekteplerinin ortak vasfı olan analitik geometri, mekanik ve fizik meselelerine başarıyla uygulandı. Matematiksel çıkarımlar doğa olaylarının yasalarını incelemek için kullanıldı. 19. yüzyılın başlarında artık bilim adamları, nazariyat sahasının sınırına gelindiğine, Ampere, Poisson, hatta yüzyılımız matematiğinin gelişmesinde önemli rolleri olan Fourier ve Cauchy gibi alimler, matematiği, mekanik ve fizik olaylarına uygulayarak, matematikte keşfi gerektiren bir şey kalmadığına inanmış görünüyorlardı.” “Lagrange, gruplar nazariyesine dair incelemesini tamamladıktan, mekanikte maddenin tâbi olduğu matematiksel yasaları keşif ve meşhur Mekanik Analizi’ni yayımladıktan sonra dikkatini kimyaya ve felsefeye çevirmişti. Laplace, evrenin mekanik izahını matematiksel olarak gerçekleştiren mesleği kurmuş, gök mekaniği ile matematiksel fiziğin temelini atmış, Monge, tasarı geometrisini oluşturarak o zamana kadar toplanmış olan geometri teorilerine uygulama zemini yaratmıştı.” “19. yüzyılda matematiğin yalnız uygulama kısmı değil, nazari kısmı da çok ilerledi ve genişledi. Yüzyılımızın matematik tarihi deyiminden, Laplace’ın alemin oluşumu teorisinden Einstein’ın kainat teorisine, Laplace’ın gök mekaniğinden Einstein’ın gök mekaniğine kadar olan safhayı kastediyoruz.” “Yüzyılımızın matematiği, Alman matematikçisi Charl Frederick Gauss’un mesaisi ile başlar. Gauss, yüzyılımız matematikçilerinin imamıdır. Bu büyük alim, sayılar bilimini matematiğin esası saymıştır ki, matematiksel analizin son aldığı şekil, diferansiyel ve integral hesabın geçirdiği son başkalaşım Gauss’un geniş bakışına bir örnektir.” “Yüzyılımız matematiğinin ana hatları bir huzme teşkil ederek Gauss’da birleşir. Bugünkü matematiğe dahil olan pek az mesele vardır ki, Gauss’un temas ettiği ve yenilikler vücuda getirdiği meselelerin sonucu olmasın. Mesela, yüzyıllarca payidar olan Öklidci geometri kalesinde Gauss’un açtığı gediğin, Öklidci olmayan geometrinin doğuşuna yol açtığı herkesçe bilinmektedir. Bugün nice matematikçi vardır ki, Gauss’un dolaştığı sahalarda başak toplamakla meşguldür.” Not: Hüsnü Hamid bey, makalesine devam edeceğini söylemekle birlikte bu konuyu sürdürmemiştir. Fakat aynı başlıkla yazmış olduğu bir diğer makaleyi 4 yıl sonra Darülfünun Fen Fakültesi Mecmuası’nda görüyoruz. (Sene 5, Sayı 2, KanunievvelKanunisaniŞubat 1928, s. 473485).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle