Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
#DİRENGEZİ ARZU ETTİĞİN ŞEKİLDE, ARZU ETTİĞİN KADAR! Y(eni Kuşak) Devrim! Y kuşağı süreç odaklıdır. Zaten daha eski kuşaklardan olup da Taksim’e çıkanlar ya da gelişmeleri medyadan takip edenlerin kafalarını karıştıran şey de bu. “İyi tamam da sonuçta ne olacak?”. Dijital göçmen sınıfına giren bu yaşça büyük kuşakların hepsinin aklında bu soru var. Sonuçta ne olacak? Oysa Gezi Parkı’na gidip bakarsanız, oradaki gençlerin bu soruyu kafaya takmadıklarını görürsünüz. Onlar anı fiilen yaşarken, dijital göçmenler meşhur ettikleri “carpe diem” lafını bu tablo ile irtibatlandıramıyor. Bazıları “tamam eyleminizi yaptınız, mesajınızı verdiniz, artık dağılabilirsiniz” gibi görünürde sağduyu mesajı veriyor ama bu Y kuşağının dili değil. Y kuşağı zamanı geldiğinde ne yapacağına karar verir ve bir sonraki adımını atar. Toplumlar, kültürler deneyimledikleri toplumsal olayların da etkisiyle kuşaklarına isimler vermektedir. Batı toplumları da son yüzyıl baz alındığında kuşaklarını şu şekilde adlandırmıştır: Sessiz Kuşak (19221945 arası doğumlular), BabyBoom (Bebek Patlaması) Kuşağı (1946 1964 arasında doğanlar), X Kuşağı (19651980 arası doğumlular), Y Kuşağı (1981 – 2000 arasında doğanlar), Z Kuşağı (2001 – 2020 arası doğumlular). Diğerlerinden farklı olarak Y Kuşağı’nın dönemi belli bir tanımı bünyesinde barındırmaktadır. O da Y Kuşağı üyelerinin “bilgisayar, internet ve cep telefonu teknolojilerinin içine doğmuş olmaları”dır. Türkiye için, kopyacılık yapmak yerine, bu tanımı baz alırsak Y kuşağının 19812000 arası yerine 19912010 arasında doğanlardan oluştuğunu tespit ederiz. Çünkü bu üç teknolojinin toplumda yaygın olarak kullanılmaya başlaması bu yıllara denk gelmektedir (bu tespit, 80li yıllarda Türkiye’de bilgisayar yoktu anlamına gelmez; ancak “yaygın” değildi). Öte yandan Y kuşağının bu tanımı ile birlikte nesiller kategorik olarak ikiye ayrılmaktadır. Y kuşağı ve sonrasında gelecek tüm kuşaklar “dijital yerli” iken Y kuşağından önceki üç kuşak (sessiz, babyboom, X) “dijital göçmen” olarak adlandırılmaktadır. Kısaca Türkiye’de nüfus kağıdındaki doğum tarihi 1991 öncesini gösterenler dijital göçmendir. “Göçmen”dir çünkü bu üç kuşağın dijital imkanlara karşı doğal tepkisi onları kullanmamak yönündedir. Onlar dijital imkanları kullanmaya zorlanmakta; dijital olmayan dünyadan bilgisayar, cep telefonu, internet dünyasına “mahalle baskısıyla” adeta göç ettirilmektedir. Eğer ATM kullanmayı bilmezlerse emekli maaşını çekemezler, cep telefonunu kullanmayı bilmezlerse çocuğunun, torunun sesini duyamazlar vb. Dijital yerlilerin ilk evresini oluşturan Y Kuşağı, yukarıdaki tanım itibariyle de kendi zamanının ruhunu değiştirecek, onu yeniden tanımlayacak potansiyele sahiptir. Her ülkede bu potansiyel farklı şekilde kendisini gösterdi, gösteriyor. Kapitalizmi özümsemiş ABD’de bu yepyeni teknolojik buluşlarla ortaya çıkarken, muhalif olma becerileri daha gelişmiş Avrupa’da ve “özgürlük ve bağımsızlığı, karakteri haline getirmiş” Türkiye’de bu potansiyel daha ziyade kamu yönetimine ayar çekecek eylemlerle kendini göstermekte. Dünya böyle dramatik gelişmeleri ilk defa yaşamıyor. Bundan önceki son dalga 1968’de yaşanmıştı. BabyBoom denilen (ülkemizde 68 Kuşağı olarak bilinen) kuşak, dünya savaşlarından yorgun düşmüş bir dünyanın hantal yapısını kökten değiştirdi. İş, politika, ekonomi, medya tüm alanlarda bu etkinin izleri 1968’den sonra giderek artan miktarda hissedildi. 20. yüzyıl adeta 68 kuşağının zamanı oldu. 2000’li yıllarla birlikte 68 kuşağı için de emeklilik çağı başladı. 68 Kuşağı kendisinden sonra gelen X Kuşağı’nı, yani kendi çocuklarını, eğitip, onları kendi çizdikleri vizyonu icra eden takipçiler haline getirmeyi başardı ancak torunlarına (yani Y kuşağına) söz geçirme fırsatını kaçırdı. Hatta bu konuda kendi silahı ile vuruldu dense yanlış olmaz. Çünkü Y kuşağını bu denli eşsiz kılan o üç teknoloji (bilgisayar, internet, cep telefonu) 68 kuşağı ile X kuşağının ortak çalışmalarının sonucudur. Herkes onları konuşuyor. Konuşmanın ötesinde sanki onlar bizim çocuklarımız, kardeşlerimiz değilmiş de uzaydan gelmişler gibi, herkes onları ilk defa “görüyor”. Onları tanımaya, anlamaya çalışıyor. Kimisi daha yakından görmek için Gezi Parkı’na gidiyor, kimisi ise kendi paradigmaları, kalıpları içinde o kadar sıkışıp kalmış, körleşmiş ki uzmanların yardımına koşuyor: “Hele bir AĞ TOPLUMU VE LİDER YOK Y kuşağının temsil ettiği toplum modeli “ağ toplumuanlatın bana, kim bunlar?”. Onlar dijital yerlilerin ilk kuşağını oluşturan Y Kuşağı. dur”. Bu toplumda herşey ağlardan oluşur. O nedenle sosTanol Türkoğlu, turkoglu@gmail.com yal medya, o olmazsa kulaktan kulağa iletişim ile bir bakı sanız ellerinizi / Çünkü zaman, artık değişiyor” – Bob Dylan, TimesThey’re a changing). Oysa bugün Y kuşağının ebeveyni konumundaki X kuşağı, çocuklarının bu eylemlerine destek oluyor; onlara “ellerini uzatabiliyor”. İkisinin de hasmı ortak; dünün devrimci çocuklarından olup da zamanla “erk”in uyuşturucu etkisi altında kalmış olan babyboom kuşağının yönetici kadroları. Ebeveynlerin desteği çeşitli şekillerde gerçekleşmekte. Bir kısmı çocuğunun yanında gaz yiyor, onunla omuz omuza mücadele veriyor. Bir kısmı her sabah kalkıp bir tencere yemek yapıyor ve parka koşturuyor. Farkında olarak ya da olmayarak, çoğunlukla X kuşağının bu temsilcileri, yıllardır etkisi altında kalmış oldukları o pasifize edilmiş olma halini çocuklarının bu cesareti sayesinde üstlerinden atıyor. yorsunuz ki belki de hayatında Gezi Parkı’na hiç gitmemiş doktorlar gelmiş gönüllü olarak tedavi gereksinimi olanlara yardımcı oluyor; bir başkası evindeki fazla kitapları getirmiş derme çatma kütüphaneye hediye ediyor, insanlar kendi aralarında para toplayıp ihtiyaç duyulan şeyleri alıp parka akın ediyor vb. “Ağ toplumu”nun sosyal medya ile etkileşimi beklenenin aksine o denli de olmazsa olmaz değildir. Yarın en popüler sosyal medya imkanları olan Facebook ve Twitter erişime kapatılsa bile ağ toplumu yoluna devam edecektir. Çünkü ağ toplumu sosyal medya ile birlikte ortaya çıkmış bir olgu değildir; ondan çok önceden beri var. Dijital imkanlar, en önemlisi de sosyal medya sadece ağ toplumun FARKLI EYLEMLER Akla son yıllardaki Occupy Wall Street, Arap Baharı, Türkiye’de Cumhuriyet Mitingleri gelebilir. Bunlar gerek 68 olaylarından gerekse de Gezi Parkı olayından daha farklıdır. Diğer üçünde de dışarıdan bir ittirmenin, motivasyonun, ajitasyonun emareleri görülürken Gezi Parkı olayları da tıpkı 68 olayları gibi bütünüyle emprovize bir şekilde, halk tarafından başlatılmıştır. Ayrıca Gezi Parkı ile Taksim Meydanı iki farklı olgudur. Taksim Meydanı’ndakiler Gezi Parkı’ndakileri etkileri altına alamamakta, yanıbaşlarında bildikleri o eski türden eylemlerini yaparak dağılmaktalar. Gezi bir yerde onlara karşı da direnmekte. Y kuşağı dünyayı kendi anlayışına, meşrebine göre dönüştürmek istiyor. Bu süreçte de 68 kuşağına göre önemli bir avantaja sahip. 68 kuşağı dünyayı değiştirmeye kalktığında onların ebeveyni olan kuşak 68 kuşağınA cephe almıştı (“Gelin anneler, babalar ülkenin dört bir yanından / Ve eleştirmeyin anlayamadığınız şeyleri / Oğullarınız ve kızlarınız artık kontrolünüzden çıktı / Sizin eski yolunuz hızla yıpranıyor / Lütfen çekilin yeni yoldan / Eğer uzatamayacak CBT 13693 / 14 Haziran 2013 işleyişini ivmelendirmekte. Ağ toplumunda lider yoktur. Ağın kendisi (tamamı) liderdir. O nedenle kamu yöneticileri günlerdir bu olaylara bir baş, bir lider arayadursun ağda hem herkes liderdir, hem de kimse lider değildir. Gezi Parkı’nda bir bakarsınız birisi oturmuş oradaki çocuklara resim yaptırıyor, bir kaç kişi ellerine birer çöp torbası almış yerleri temizliyor, üç tanesi hediye getirilmiş olan bir buzdolabını düşe kalka taşıyor. Bunları yapmak için kimseden bir emir almaları gerekmez. Yapılacak işler vardır, bunlar içinden de yapmayı arzu edenler o işleri yaparlar. Y kuşağı birinin başında patronluk, müdürlük, amirlik, yöneticilik yapması yerine ona mentorluk yapmasını ister. Eşitlikçidir; birisi ona statüko, yaş, unvan vb. itibariyle liderlik taslamaya kalkarsa bunu benimsemez. Ancak bilgisine ve pratiğine güvenen Y kuşağına, kendi yolunda yürümesi için, destek olabilir. Yazının devamı 1819. sayfada DİJİTAL TOPLUM VE GENÇLİK