Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DİJİTAL TOPLUM VE GENÇLİK an da siz onları Gezi Parkı’nda şarkı söylüyor, eğleniyor ya da pinekliyor sanabilirsiniz. Oysa onlar şu an orada üretiyorlar da. Bu üretim süreçlerinin sonuçları çok boyutludur. O sonuçların bir kısmı daha bugünden görülmekte (örneğin Gezi Parkı’ndaki gündelik yaşamın organizasyonu). Bir kısmı ise gelecek aylarda, yıllarda ortaya çıkacak. İş dünyasında, akademik hayatta, sporda, edebiyat ve sanatta. Y kuşağı “şimdi” kuşağıdır. Herşeyi “şimdi vakti” geldiğinde yapar. Yarını düşünerek yaşamak gerekliliği kafalarına kazınmış olan kuşaklar için bu “şimdiki zamanda yaşamak” hali hafife alınacak bir olgu olarak gelebilir. Peki Y kuşağı nasıl oluyor da herhangi bir başarının altına imza atabiliyor? Bunun birkaç alternatif açıklaması var. Bazı durumlarda o “şimdiki zaman hali” bir Y kuşağı dijital yerli için aralıksız günlerce, aylarca sürebilir. Çoğu durumda ise şimdiki zamanda yaşama hali günün uykuya ayırdıkları vakit hariç her anında geçerlidir. Yarını düşünenler günde beş birim devinimde bulunurken şimdiki zamanda yaşayan Y kuşağı günde beş yüz birim devinimde bulunabilir. O nedenle şimdiki zamanda yaşamak hali, gerekli zihinsel ve dijital kültürel donanıma sahip olmayan dijital göçmenler için hafife alınacak birşeyken dijital yerliler için bu muazzam bir gizilgüçrın vereceği tepkiyi bekleyedursun, tepki vermesi gerekenler sadece politikacılar değildir. Örneğin üniversiteler. Internet çağımızın rönesansı olarak değerlendirilirken, hangi üniversitemizin sosyoloji bölümü bu konuda bir ders açmış, bir araştırma yapmış durumda? Hemen hiçbiri! O nedenle günü kurtarmak için politikacıların tepkilerini beklemek yerine orta ve uzun vadeli olarak akademik çevrelerde sosyolojik araştırmaların bir an önce başlatılması gerekir. HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz http:/www.ınovasyon.org:hagoker@ttmail.com Parklar bizde acıdır. Yoksulluğun, garipliğin adresidir. Darağaçları oralarda kurulur. Doğru dürüst bir ağaç büyütmezler, gelen düzenler, giden düzenler. Oysa ilk aşklar, ilk ele ele tutuşmalar, ilk öpüşler, güvercinler, simitçiler, çöpçüler, falcılar, gelecek kaygısıyla yakılan cigaranın arşa direk olan dumanı… “ŞİMDİ” KUŞAĞI İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ FARKLILIĞI tür. Y kuşağı bir günde dünyalar kurar, dünyalar yıkar. Bu ağ toplumunun gücüdür. Y kuşağının bu “şimdiki zamanda yaşama hali” her alanda geçerlidir. Bugün Gezi Parkı’nda taleplerini ilan etmiş olan Y kuşağı aynı sabırsızlıkla bunun yerine getirilmesini bekliyor. Eğer aynı hızda bu talepler yerine getirilmez de yarın öbür güne bırakılırsa bu onlar için bir anlam ifade etmeyecektir. Biz daha Y kuşağı 1981 sonrası doğanlar mı 1991 sonrası doğanlar mı sorusunu akademik olarak cevaplayamamışken, Z kuşağı dünyaya gelmeye başladı bile. Bugün Türkiye’de 2011’den itibaren doğanlar Z kuşağını oluşturmakta. Evet henüz en yaşlısı iki yaşında ama zaman hızla akıyor. Şu an kucaklarına konan tabletler üzerinde istedikleri çizgi film oyununu açıp oynayabilmekte, parmaklarıyla dokunmatik ekran üzerinden cihaza geçerli komutlar verebilmekteler. Zaman hızla akıyor demek de aslında bir dijital göçmen ifadesi. Daha doğru ifade, birim zamana sığdırılan eylem sayısının giderek artması. Y kuşağını anlamada toplum olarak idrak etmemiz gereken bir olgu da ifade özgürlüğü kavramı ile ilgili. İfade özgürlüğü, herkesin düşüncesini dilediği gibi dillendirebilmesi ile sınırlı değildir. Bunu yaparken öteki herkesin düşünce ve kişilik haklarını incitmemeyi de içerir. İfade özgürlüğü olgusunu insanlar ne yazık ki televizyonlardaki açık oturum programlarına bakarak öğreniyor. Orada da dinlemekten çok konuşmak, kendi fikrini özgürce ilan etmekten çok, karşısındakinin ilan ettiği fikirleri yanlışlamaya çalışmak var. Bu ifade özgürlüğü değildir; daha ziyade nefret söyleminin en yumuşak halidir. “Bu konuda yanlış düşünüyorsun” demek, ifade özgürlüğünden çok nefret söylemi kapsamına girer. “Bu konudaki görüşünüze katılmıyorum; ben şöyle düşünüyorum” demek ifade özgürlüğünün bir tezahürüdür. Basit gibi görünen bu nüans, aslında derindeki çok daha temel bir anlayışın dışavurumudur. DİREN GEZİ Dijital göçmenlerin Y kuşağını anlamada bu denli başarısız olmasının özünde yatan temel unsur, o üç kritik dijital teknoloji ile güçlendirilmiş ağ toplumu olgusuna uzak olmalarıdır. Y kuşağını yıllardır apolitik olarak kategorize etmekteler. Oysa Y kuşağının politik olma anlayışı dijital göçmenlerden farklıdır; hepsi bu. Aşırı uçta olanlara atfedilen “öteki”ne saygı duymama olgusu, bu açıdan Y kuşağı için de uygulanmakta. Son yıllarda gündeme gelen “yeni normal” olgusu aslında bu dönüşünüm global anlamda dertsiz tasasız gerçekleşmesine ön ayak olmak için geliştirilmiş bir motto biraz da. İşte size yeni normal. Ancak kuralları eski normalin başındakiler değil, bilfiil yeni normali yaşayacak olanlar koyuyor. Eğer yeni normal olgusunda samimiyseniz, bu kurallara saygı duymanız ve süreçlerinizi buna göre dönüştürmeniz gerekir. Herkes yüzünü politikacılara dönmüş, onla POLİTİK OLMA ANLAYIŞI FARKLI Kolay günlerde bu anlayış farkı yukarıdaki gibi yumuşak örneklerle gündeme gelse de zor günlerde “öteki”leri çapulcu olarak adlandırmaya kadar gider. Sosyal medyadaki herhangi bir mesajı bu gözle değerlendirerek onun yazarının Y kuşağından olup olmadığını kolayca anlayabilirsiniz. Çünkü Y kuşağı ifade özgürlüğü olgusunu bu şekilde idrak etmiş bireylerden oluşmaktadır. Gezi Parkı eylemleriyle ortaya çıkan mizah anlayışı büyük bir şaşkınlıkla izlenirken, aslında görülen şey Y kuşağının diğer kuşaklara ifade özgürlüğü konusuda verdiği bir derstir. Gezi Parkı eylemleri Y kuşağının ruhuna yakışır bir şekilde gelişti. Sonuçlanması da büyük bir olasılıkla yine aynı ruha yakışır şekilde olacak. Ve dijital göçmenler bundan da bir şey anlamayacak. Her ne olursa olsun bu eylemler toplumun çok ciddi anlamda göstereceği dönüşümün de başlangıcını oluşturacak. Sadece Türkiye için değil; ağ toplumu olgusunu idrak etmekte olan tüm toplumlar için. Tıpkı 68 olaylarında olduğu gibi. #DirenGezi arzu ettiğin şekilde, arzu ettiğin kadar! Kaygısız oynayan çocukların çığlıkları arasında banklarda akşamı bekleyen ihtiyarlar… Parklar bizde dert ortağıdır. İlkbaharda, sonbaharda, kışta, yazda aklımız hep ordadır karma karışık, kalbimiz de orada parça parçadır. Orda kuş dili konuşulur. Bilmeyen konuşamaz. Herkes de bilemez, öğrenemez bu dili. Hele diktatörler tek hece anlamazlar. Gülhane Parkı’nda çok günüm geçti. Nâzım’ın Ceviz Ağacı’nın altında… Mayıs Aylarında orada sınavlara hazırlanırdım. Hukuku orada öğrendim. Bir de Hayvanat Bahçe’si vardı. İnsanatın yediği bir halt! Acırdım zürafaya, deveye, ayıya, tavuz kuşlarına, şempanzeye… Utanırdım insanlığımdan. Deniz’lerin asıldığı o Mayıs gününden beri banklarda kulağıma bir Ferman uğuldardı: İnsanlar eşit, insanlar özgür, insanlar kardeş! Devrimlerin gürültüsü, ulu ağaçların hışırtısına karışarak başımı döndürürdü. Ne yapacağımı bilemezdim. Tahtakale’den aldığım küçük transistörlü radyomda dertli türküler dinlerdim. Polis telsizleri cızırtı yapardı. Bir simit, bir çaya sekiz saat otururdum da, kahveci bir şey demezdi. Teşkilatı Esasiye Hukuku Nazariyesinden yüz sayfa daha devirirdim. Gölgeler uzardı, ben yurda giderdim. Parklar bizde dert ortağıdır. Bunaldık mı onlara koşarız. En çok, en içten onlar sarılır bize ağaçlarının kollarıyla. Başımızı okşayıp, ruhumuzu sararlar. Taksim’deki Gezi Parkı dile gelse, kimden neler söylemez ki bize! Şimdilerde bir telaş içinde, tepeden tırnağa sarhoş coşkudan. Tüm Ülke, tüm Dünya şaşırmış ona bakıyoruz. Baltaya direniyor, zulme direniyor, sömürüye direniyor gencecik fidanlarıyla, dillerinde en duyulmamış, en güzel ezgileriyle yeryüzünün. Bu park bizi seviyor. Biz de onu seviyoruz minnetle, anımsattığı için insanlığımızı, içimizde donmuş duygularımızı ısıtıp, yumuşattığı için… Biraz da utanıyoruz desem, yanlış olmayacak. Bu parkta bir özlemin serin rüzgarı, okşayan güneşi, gölgeyi güneş, güneşi gölge yapıyor. Yürekleri dipdiri, sımsıcak bu çocukların… Eşim Pınar, bir zamanlar “Çiçek Çocukları” vardı, bunlar da şimdi bizim, ama siyasalsavaşımcı, çiçek çocukları sanki dedi, söyleşirken. Hayranlıktan ve hayretten kendimizi alamıyoruz! Taksim Gezi Parkı bugün Dünya’nın tüm parklarından, tüm meydanlarından çok farklı… Gezi Parkı aynı zamanda koskoca bir sosyal medya meydanı… Bu meydan bugün hiçbir diktatörün bastırmaya gücünün ve cesaretinin yetemeyeceği bir isyanla uğulduyor. Uygarlık için bir direnişin, uygar bir direnişle tarih sahnesine çıktığı bu parkta, insan ve doğa sevgisi, özveri birbirlerinin içten kanıtları oluyor. Sahtekarlık, ikiyüzlülük, hesapçılık bu semte uğratılmıyor. Bugünlerde tüm Türkiye bir Gezi Parkı! Gezi Parkı ülkemizin yazgısını değiştirecek gibi görünüyor. Bu ülkede parklar bundan böyle neşe, sevinç, sevgi ortağımız olacak. Yaşam Gezi Parkı olacak! *** “Uygar Direniş” İçin Milletvekillerine ve Kamuoyuna İvedi Bir Çağrı! Yurdun her köşesinden yüzbinlerce insanın doğrudan, artniyetsiz, kararlı, bilinçli, özgeci, düzeyli, yaratıcı ve sevgi dolu bir özveriyle, canlarını tehlikeye atarak, tekbaşına ve hep birlikte giriştikleri bu uzun soluklu eylemler dizisinin ülkeye aydınlık getirmesini ve geniş bir ufuk kazandırmasını istiyorsanız; ülkenizin içerisine sürüklendiği çok boyutlu ve ezici bir iktisadi ve siyasal bunalımdan anlamlı ve güçlü bir demokratik ve hukuksal barışla çıkmasını istiyorsanız; ülkenizi kapıda bekleyen iç ve dış savaşlardan korumak istiyorsanız; bu maceracılara artık yüksek bir sesle dur demek istiyorsanız; halka bir fırsat veriniz! Aşağıdaki noktalarda gerekli düzenlemeler yapılarak erken seçime gidilmediği takdirde Meclis’i boşaltacağınızı; bu önlemlerin alınmadığı hiç bir seçime kimsenin katılmayacağını, kısa bir süre tanıyarak, açıkça duyurunuz: 1) Halkın iradesini kusursuz yansıtacak bir demokrasi hukuku ayrıntılarıyla somutlaştırılmalı, 2) Seçim hilesine imkan veren bilgisayarlı teknolojiden vazgeçilmeli, 3) Hileyi ortaya çıkaracak yol ve yöntemler güçlendirilmeli, 4) Seçim barajı düşürülmeli, 5) YSK kararlarına yüksek yargı denetimi getirilmelidir. Direnen ParkDirenen Halk CBT 136919 / 14 Haziran 2013