17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EĞER PAPA OLMAK İSTEMİYORSANIZ.. Sayılar Değerin Göstergesi Değildir. Mahmut Kiper [email protected] 2012’de tüm zamanların ihracat rekoru kırıldı, ithalatımız azaldı ve cari açık bir önceki yıla göre önemli ölçüde geriledi. Bu sayılara bakınca oldukça mutlu olmamız gerekiyor. Ama biliyoruz ki sayılar kalitenin ve yaratılan net katma değerin göstergesi değildir. Yine 2012’de büyüme hızı, önceki yıla göre %9’lardan %3’ün altına geriledi. 2000’lerin başında %20’lerin üzerinde olan tasarruflarımızın milli gelire oranı %10’a düştü. Bu oran Çin’de %40’larda, Kore’de %30’ların üstünde. Aralık 2012’de açıklanan IMF Ülke Raporu bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor. Raporda tasarruf gücünün son 15 yılın en düşük noktasında olduğu, bunun sonucu olarak, yurtdışı kısa vadeli kaynaklara bağımlılığın yüksek oranda arttığı ve yatırım ve üretimin tamamen bu kaynaklarca belirlenme noktasına geldiği vurgulanıyor. Kısaca, Türkiye tasarruf yapmıyor, yatırıma kaynak aktarmıyor, dış kaynağa bağımlılığı artıyor ve dolayısıyla sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme gösteremiyor. Özetle üretmeden tüketmeyi tercih ediyor. Türkiye’nin yüksek katma değerli üretime dayalı bir büyüme stratejisi olduğu çok kuşkuludur. Aykut Göker’in daha önce bu köşede belirttiği gibi 2000’lerin başında imalat sanayi brüt katma değerinin milli gelir içindeki payının en yüksek olduğu ilk 15 ülke içinde Türkiye vardı. Şimdi yok. 2000’lerde banka kredilerinin yarısı imalat sanayi tarafından kullanılırken, şimdi bu oran %20’ye gerilemiş durumda. O zaman, demirçelikte, otomotivde, televizyonda rekor kıran üretim sayılarına ne demeli. Aynı şeyi: Sayılar kalitenin ve değerin göstergesi değildir. Tüm açıklanan kocaman sayıların yaldızları kazındığında bu gerçek ortaya çıkıyor. Bir örnek, lokomotif sektörlerden demirçelikte üretim ve ihracat rekorları kırıyoruz. 2011 yılında, 34,1 milyon ton ham çelik, 31,9 milyon ton nihai mamul üretimi gerçekleştirmiş ve 17 milyar dolar tutarında çelik ihraç etmişiz. Geçen yıllarda gerçekleştirilen yeni tesisler ve kapasite artırımları sayesinde ülkemiz dünyanın en büyük 8. çelik üretim merkezi haline gelmiş. Ama madalyonun bir de öbür yüzü var. Türkiye, çelik ihracatında 11. sırada iken birim fiyatta 36. sırada yer alıyor ve fiyatlarımız dünya ortalamasından tonda yaklaşık 500 ABD Doları daha aşağılarda seyrediyor. : Diğer bir öncü sektöre, otomotive bakalım: 25 sene kadar önce otomotivde mekanik sistemler ağırlıktayken önemli bir yan sanayi yetkinliği kazanmış ve büyük bir yerlilik oranı yakalamış olan ülkemizde otomotiv sanayi, önce elektronik ardından da mikroelektromekanik sistemlerin (MEMS) ağırlık kazanması ile bu gelişmeye ayak uyduramamıştır. Bir ülkede kaç adet otomobil üretildiğinden daha önemli olan otomobilde hangi teknoloji setlerine sahip olunduğu ve bunlarla hangi ürün gruplarının küresel tedarikçisi konumunda bulunulduğudur. Bu bakımdan iyi bir gelişme gösterdiğimizi söylemek zordur. Bir diğer önemli sektöre, TV’ye bakalım. Çok iyi bir zamanlama ve coğrafi konumumuzu çok iyi kullanarak tüplü televizyon dönemini yakaladık ve başta Avrupa olmak üzere büyük pazar yarattık. Ama yeni görüntüleme teknolojilerine ayak uyduramadık. Başta ekran olmak üzere kritik parçaları ithal ederek üretim yapabiliyoruz. Sonuçta; Türkiye kg’ı 1,5 dolarlık mal üretebiliyor. 2023 hedefimiz ilk 10 ekonomi arasına girmek. İlk on ekonomi ise kg’ı 3.5 dolarlık mal üretiyor. Geleneksel sektörlerde durumumuz böyle. Biyoteknoloji gibi önemli fırsatlar yanında tehdit ve risklerin de yüksek olduğu yeni alanlarda durumumuz nasıl? Onu da başka bir yazıda ele alabiliriz. İş Görüşmesinde Sivrilmenin Koşulu: Güçlülük Duygusu G CBT 1362/ 9 26 Nisan 2013 ünümüzün yarışmacı iş piyasasında kendilerine bir iş bulmaya çalışanlar başvuruda bulunan binlerce kişi arasından sivrilen adayın ne gibi özelliklere sahip olduğunu doğal olarak merak ediyor. Kardinal Jorge Bergoglio’nun Katolik Kilise’sinin en üst konumuna nasıl atandığını düşünecek olursak, listenin en başlarında alçakgönüllülük, köle ruhluluk ve uysallık gibi nitelikler yer alıyor olabilir. Seçimin yapıldığı tarihten beri Papa Francis’in alçakgönüllü kişiliğiyle ilgili öyküler dilden dile dolaşıyor; emrine verilen şoförlü arabayı geri çevirdiği söyleniyor ve kadınların ayaklarını yıkarken çekilen görüntüleri ortalıkta dolanıyor. Bu durumdan şöyle bir sonuca varabiliriz: İş arayanlar kendi görece değersizliklerini gözler önüne serip, görüşme süresince alçakgönüllülük, çekingenlik ve incinebilirliklik gibi nitelikleri sergilemeye çalışmalılar. Doğru taktik bu olabilirama yalnızca Papa’lık konumuna göz diktiğiniz sürece. Oysa, iş dünyasında kendinize bir yer edinmeye çabalıyorsanız, son araştırmalar yapmanız gereken tek şeyin güçlü yönünüzü öne çıkartmak olduğuna işaret ediyor. Görünüşe bakılırsa, güç duygusu gerek kâğıt üzerinde gerekse yüz yüze görüşmelerde işverenleri olumlu yönde etkiliyor ve adayın çekiciliğini artırıyor. Kendilerini güçlü hisseden insanların ödüllendirici bilgilerle daha yakından ilgilendikleri, bu kişilerin başkalarıyla ilişkilerinde kendilerini daha özgürce ifade ettikleri ve çok daha olumlu duygular besledikleri çoktandır bilinen bir gerçek. Bu kişiler aynı zamanda çok daha ikna edici ve çok daha özgüvenli oluyor; başkalarından kolay kolay etkilenmiyor. Güç duygusu iyimserliği, özsaygıyı ve hedeflere ulaşmak için gerekli eylemi de beraberinde getirir. Güç duygusundan yoksun olanlar denetim duygusundan da yoksun olurlar; bu kişilerin kaynaklara ve ödüllere ulaşmaları da daha güç olduğundan, karamsarlığa kapılmaları, bunalıma girmeleri, işlerden el etek çekip, hastalığa yakalanmaları daha kolaydır. Joris Lammers ve arkadaşları kısa bir süre önce güç duygusunun, geçici bile olsa, iş görüşmelerindeki başarıyı olumlu yönde etkileyip etkilemeyeceğini araştırdılar. Lammers yaptığı bir dizi çalışmada katılımcılardan daha önce yaşadıkları ve kendilerini güçlü (yüksek güç donanımlı) ya da güçsüz (düşük güç donanımlı) hissettikleri kişisel bir deneyimi yazıyla anlatmalarını istedi. Deneylerin birinde katılımcılar önceden yüksek ya da düşük güç durumuna hazırlanıp, ardından satış çözümleyicisinin arandığı bir iş ilanını okudular. Katılımcılardan bu konum için gerekli eğitim ve deneyime sahip olduklarını varsaymaları ve bir başvuru mektubu kaleme almaları istendi. İkinci deneyde katılımcılar yine yüksek ya da düşük güç durumuna hazırlanıp, ardından bir işletme okuluna girmek üzere tasarlanmış 15 dakikalık yüz yüze bir görüşmeye katıldı. Bu deneye görüşme öncesinde herhangi bir yönlendirmenin uygulanmadığı ve taban olarak kabul edilen bir grup da katıldı. Her iki deneyde de adaylar güç güdümlemesinden habersiz bireyler tarafından değerlendirildi. İlk deneyde, başvuru mektuplarının okunması dışında, değerlendirmecilerle katılımcılar arasında hiç bir bağlantı kurulmadı. Bu deneyde değerlendirmeyi yapanlar arasında işin kendilerini güçsüz hissedenlerden çok, güçlerini öne koyan adaylara önerme eğilimi ağır bastı. İkinci deneyde, değerlendirmeciler adayların işletme okuluna kabul edilip edilmemeleri yönünde olumlu ya da olumsuz bir yargıda bulunup, aynı zamanda da görüşme sırasında ne denli inandırıcı olup olmadıklarını değerlendirdi. Yüksek güç donanımının okula kabul edilme olasılığını taban gruba kıyasla yüzde 81, düşük güç donanımına kıyasla da yüzde 162 oranında arttırdığı görüldü. Dahası, yüksek güç donanımlı adayların değerlendirmeciler tarafından çok daha inandırıcı bulunmaları da şaşırtıcı değildi. Öyle ki, iş görüşmesine hazırlanırken kişinin sorumluluk yüklenip kendini güçlü hissettiği bir dönemi anımsamasında yarar var. Gerçekte, bu tür alıştırmaları söz gelimi yeni bir araba satın alırken ya da aşırı hızdan ceza kesmeye hazırlanan polise derdinizi anlatmaya çalışırken uygulamak son derece kışkırtıcı bir etki yaratabilir. Ne var ki, kişisel gücünüzü her alanda kullanmaya karar vermeden önce gücün birtakım çekinceleri de olduğunu bilmeniz gerekiyor. Güç duygusu bireyin başkalarının çıkar ve görüşleriyle ilgili duyarlığının azalmasına, çevresindekileri belli bir kalıba sokma eğiliminin artmasına ve başına buyruk bir tavır almasına da neden olur. Güç kimi zaman insanın aklını başından alabilir. Güce sahip olanlar kendilerine daha çok güvenmekle kalmayıp, hem kendi denetimlerindeki hem de kendi denetim alanları dışındaki olaylar karşısında son derece kibirli bir davranış da sergilerler. Örneğin, güç duygusu son derece yüksek kişiler başarılarının basında göklere çıkartılacağına inanır ve her tür tehlikeden uzak olduklarını düşünürler. Bu aşırı özgüven kişide bir tür yıkılmazlık duygusu yarattığından, kişi son derece çekinceli girişimlerde bulunabilir. Karşılıklı pazarlıklarda bu tür gözükara davranış biçimi güçlü bireylerin tercih ve önceliklerini açık etmelerine ve böylelikle karşı tarafın tuzağına daha kolay düşmelerine de yol açabilir. Giderek yayılan bir kişisel düşünce biçimi olarak gücün de kendine özgü çekinceleri var. Gücün soysuzlaştırdığı, mutlak gücün de yolsuzluğa neden olduğu yüz yılı aşkın bir süredir biliniyor. Kişilerarası ilişkilerle ilgili araştırmaların da bu önermeyi kesinlikle doğruladığı görülüyor. Gelgelelim, iş görüşmesinden önce az biraz güç işi kapmanıza yine de yardımcı olabilir. RU, Scientific American online/ 26 Mart 20130405 İMALAT SANAYİMİZ NE DURUMDA?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle