17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör yaşamın bulunabileceğini öğrenmek istiyoruz, ayrıca dünya benzeri gezegen bulduğumuzda, kendi gezegenimizin geleceği hakkında da görüş sahibi olabiliriz diyor astrofizikçi Lisa Kaltenegger. TESS (Transiting Exoplanet Survey Satellite) isimli uydu, güneş sistemi dışındaki gezegenleri, kendi güneşlerinin önünden geçerken ışıklarını zayıflatmaları sayesinde bulacak. Bu amaçta tüm gökyüzünü tarayarak, göreceli olarak yakın olanları yani yetmiş ila yüz ışık yılı uzaklıktakileri gözlemleyecek. Bu mesafe, daha son İnsan eğitiminin iki amacı vardır: 1) Kişiyi yaşama hazırlamak, 2) Kişiye yaşamını sürdürebilmesi için belli bir beceri vermek. Din Temelli Eğitim Türkiye’nin Karşısında Bulunduğu En Büyük Tehlikedir Araştırma çerçevesinde Amerika’nın Minnesota eyaletindeki BioCON deneylerine ait iki yüzden fazla alan incelenmiş. Burada 1990 yılından beri çeşitli arazilere bir, dört veya dokuz tür ot ve bitki türünden oluşan bitki toplulukları ekilmişti. Bazı deney arazileri ise karbondioksit ve azotla “gübrelenmiş”. Bilim insanları şimdi yer altı dünyasını yakından inceleyince, topraktaki canlıların birçoğunun çok küçük ve çıplak gözle görülemiyor olmasına rağmen, zararlı maddelerin veya organik malzemenin indirgenmesi gibi çok önemli ekosistem süreçlerini çalıştırdıklarını görmüşler. Bitki çeşitliliği az olduğu zaman organizmalar yoğun stres altında kaldıkları gibi, toprak organizmalarının yoğunluğu ve çeşitliliği de azalıyor. Oysa yüksek karbondioksit veya azot yoğunluğuna karşı çok az reaksiyon göstermiş organizmalar. Bu sonucun daha önceki araştırmalarla ortaya çıkmamasını bilim insanları deneylerin kısalığına bağlıyor. ra atmosferlerinde canlılara ait olabilecek elementleri incelemek için uygun, diyor araştırmacılar. Dünyadan görülen bir gezegen, güneşin önünden geçtiğinde, atmosferine giren ışıkla değişen bileşimi, uzay teleskopuyla incelenebiliyor. Bu şekilde ortaya çıkan tayfa göre de gezegenin atmosfer bileşimi hakkında bilgi edinilebilmektedir. Bu mesela bir su damlası, oksijen ve indirgenmiş gaz olduğu takdirde, burada yaşamın olduğundan başka bir açıklama getiremeyiz diyor Kaltenegger. 2017 yılında uzaya gönderilecek TESS, araştırmalarını 2019 yılında tamamlamış olacak. 2009 yılından bu yana güneşötesi gezegenleri arayan Kepler uzay teleskopunun aksine, TESS’in hedefindeki yıldızlar dünyaya on misli daha yakın olacak. Çünkü ancak bu mesafeden, dünya benzeri gezegenlerin atmosferlerini spektroskopik olarak da incelemek mümkün olacak. Fakat bunun için halihazırdakilerden daha büyük teleskoplara ihtiyaç duyulmakta. Bunun içinse 2018 yılında Hubble’ın yerine gönderilecek olan 6,5m çapındaki aynalı JamesWebb teleskopu uygun olacak. TESS görevlerini tamamladığında belki de yüzlerce ya da en azından bir avuç dolusu dünya benzeri gezegen bulunmuş olacak. Wake Forest Üniversitesi bilim insanlarına göre işbirlikçi patronlar, narsistlere kıyasla daha “özel” bir beyin yapısına sahip. Araştırmacılar bunu Amerikan ordusundaki subaylarla gerçekleştirdikleri psikolojik ve nörolojik testlerle kanıtladı. Ayrıca birlik halinde çalışmaya özen gösteren subayların daha verimli çalıştıkları da ortaya çıkmış. Bu yöneticilerin beyinlerinin tam olarak ne şekilde çalıştıklarını bilirsek, iyi pat Ekip çalışması yöneticilerin beynini değiştiriyor Tür çeşitliliğinin azalışı toprağı etkiliyor. Jena Üniversitesi’nden Nico Eisenhauer yönetiminde araştıran bir ekip, üzerinde çok az bitki türü yaşayan toprağın daha verimsiz olduğu sonucuna vardı. Oysa şimdiye kadar atmosferdeki iklime bağlı karbondioksit ve azot artışının etkili olduğu sanılıyordu. Fakat bilim insanları PNAS dergisinde bu tahminin doğru olmadığını söylüyor. Şimdiye dek türlerin ölümünün toprak üzerindeki ekosisteme zarar verdiği sanılıyordu. Fakat son araştırma, bitki türlerinin azalmasıyla yeraltındaki yaşamın yoğunluğunu ve çeşitliliğini de azalttığını gösterdi. İlginç olan şu: anlaşıldığı üzere toprak organizmaları bitki dünyasındaki değişimden etkilenirken, artan karbondioksit ve azot yoğunluğundan hemen hemen hiç etkilenmiyor. Renkli çimen, sağlıklı toprak demek CBT 1362/ 7 26 Nisan 2013 ron profilini çıkarma imkânını bulacağız diyor Sean Hannah. Hatta gelecekte beyin tarama teknikleriyle, çalışanların yönetim kaliteleri bile test edilebilecek. Dahası “özel” beyinli insanlar uygun beyin alıştırmalarıyla yönetim kalitelerini yükseltebilecekler. Bilim insanları, “daha iyi” yöneticilerin karmaşık yönetim rollerini üstlendiklerini de gözlemlemiş. Bu yöneticiler çalışanları için danışmanlık görevini yerine getirirken, grupları için de ekip lideri ve sözcülük görevini yerine getiriyor: İşbirlikçi yöneticiler, bencilliğin ve baskıcı davranışların ekip çalışmasına zarar verdiğini biliyorlar. Nilgün Özbaşaran Dede Kişiyi yaşama hazırlamak demek, kişinin içinde yaşayacağı toplumun özelliklerine göre, o toplumla karşılıklı iletişimde bulunmasını sağlamak demektir. Kişiye yaşamını sürdürebilmesi için gerekli bir beceriyi kazandırmak ise, kişinin toplumun ihtiyaç gösterdiği işlerden birinde uzmanlık kazanarak gelirini kazanmasını temin etmek demektir. Her iki amacın temelinde toplumla kişinin ilişkisini kurmak yatmaktadır. Bu ilişki iki temel yolla kurulabilir. Birincisi ve ilkel olanı, toplumu belli kalıplar içerisinde kalıplayarak her bireyi o kalıplara göre yetiştirmektir. Bu en ilkel toplumlarda fiziki güce sahip bireyin toplumun diktatörü haline gelmesiyle yapılır ki bu diktatör konumundaki bireye hayvanlar âleminde genellikle alfa erkeği adı verilir. Maymunlardan kurtlara, sürüler halinde yaşıyan hayvan topluluklarında alfa erkeği belli bir sayıda dişiyi ve yavruyu kontrol eder. Böyle bir düzende kontrol edilenlerin özgürlükleri sınırlıdır ve sadece ve sadece alfa erkeğinin istekleri doğrultusunda yaşamlarını sürdürebilirler. Alfa erkeklerinin değişmesi her zaman şiddet yoluyla olur. Alfa durumuna geçmek isteyen genç bir erkek, yaşlanan alfa erkeğine meydan okur: Yapılan dövüş sonucu alfa erkek ya öldürülür ya da toplumdan dışlanarak yalnız bir yaşama mahkum edilir. İlkel insan topluluklarında ise, toplumu diktatörce yönetmek, diktatörün bireysel fiziksel gücünü aşan bir şeydir. Onun için işin içine düşünce girer. Toplumun diğer öğelerinin düşüncelerini kontrol edebilen, yani onları istediğine inandıran, diktatör olur. Dolayısıyla diktatörlük için toplumun bir bütün olarak kabul edebileceği inanç sistemleri geliştirilmelidir. İşte dinler kısmen bu ihtiyaçtan, yani toplumun yönetilmesi için gerekli bir araç olarak ortaya çıkmışlardır. Dinlerin diğer amacı da, bireye yaşadığı çevreyi açıklamaktır: Doğa olayları niçin oluyor, niçin doğuyoruz, niçin ölüyoruz, ölene ne oluyor gibi sorular her zaman düşünmeyi öğrenen insanı meşgul etmiş olan sorulardır. Bunlara hemen cevap bulamayan ilkel insan, kendince masallar uydurarak bunları izah etmeye çalışmış, bu uğraştan da dinler doğmuştur. Kısaca din ilkel bir bilim ve aynı zamanda ilkel bir hukuktur. Din ile bilimin ayrılması kolay olmuştur (ama çok uzun bir zaman almıştır): Dinin getirdiği açıklamaların gözlemle çeliştiğini gören ve bunu dile getiren insanlar yeni açıklamalar arayarak ilk bilim insanları olarak toplumlara yeni bir yöntem öğretmişlerdir. Bu yeni yöntemin temelinde şu iddia vardır: Bireyin dışında gerçek bir dünya vardır. Bu dünyaya ulaşmanın tek yolu gözlem ve muhakemedir. Ancak gözlem işlemini yapan duyularımız mükemmel değildir. Onun için her gözlem muhakeme filtresinden geçirilmelidir. Bu filtre ise sürekli değişmek zorundadır, zira ona temel olacak bilginin kendisi de eninde sonunda gözleme dayanır. O zaman gözlemi ne kadar çok birey yapar ve kendi aralarında gözlediklerini ne kadar özgürce tartışırlarsa o kadar gerçeği yakalama şansı olur. Bu şekilde elde edilen «gerçeklere» dahi tam olarak asla güvenilemez. Bireyin öğrendiği her gerçek muhakkak bir miktar «yanlış» içerir, çünkü her gözlenen nesne veya süreçte sonsuz gözlenmesi gereken öğe vardır. Bunların hepsini gözlemeye ise ne fiziksel imkânlarımız ne de kısıtlı olan ömrümüz müsaade eder (bu ifadenin doğruluğunu anlamak içir baş parmağınızdaki atomların elektronlarını saymayı deneyin!). Ömrümüzün kısıtlı olması sorununu, bilgi edinme işini nesillere yayarak çözeriz. Fiziksel imkânlarımız ise sürekli gelişmektedir. Ancak kâinatın büyüklüğü herşeyi bilmemize engeldir. Onun için elimizdeki en iyi bilgilerle yaşamak zorundayız ve her şeyi bildiğimizi asla iddia etmemeli böyle iddialarda bulunanlara asla inanmamalıyız. Dinler ise, herşeyi bilen birileri (tanrı, peygamber, papa vs.) olduğunu iddia ederek bu iddiaya inanılmasını isterler. Tarih, bu tür iddiaların hepsinin yanlış olduğunu, yani her şeyi bilenlerin iddia ettikleri bilgilerin de nihayet yanlışlarla dolu insan düşüncesinin ürünü olduğunu göstermiştir. Özgür gözlem denetimine alınamayan düşünce ise diktatörlüklerin temelidir. Türkiye’de din temelli eğitim istemek, ülkeyi yukarıda anlatılan ilkel diktatörlük rejimine mahkum etmenin hazırlığını yapmak demektir. Din temelli eğitim, şu anda ülkemizin mücadele edilmesi gereken bir numaralı düşmanıdır. Gündelik siyasi çekişmelerin gürültüsünde bu unutulmamalıdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle