24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban Yapay böbrek başarılı sonuç verdi baha.kuban@gmail.com K alp ve akciğerlerde kullanılan bir teknikle ilk kez yapay böbrek üretildi. Deneyler sırasında ölü farelerin organları ilk önce bir hücre iskeleti olarak indirgendikten sonra taze hücrelerle donatılmış. Böbrek sonra normal işlevini yerine getirmiş. Gerçi yapay böbrek doğal organ kadar iyi işlemekten henüz uzak, ama Massachusetts General Hospital’dan Haral Ott, kalp, karaciğer ve akciğerlerde denenmiş olan yöntemin böbreklerde de kullanılabileceği kanıtlanmış oldu diyor. Ott 2008’de örneğin biyoreaktörde ürettiği bir fare kalbini atar duruma getirmişti. Ancak yapay kalbin, düşük pompalama yetisi yüzünden, canlı hayvanlara nakledilmesi mümkün olmamıştı. Ott iki yıl sonra yine aynı yöntemle biyolojik bir yapay akciğer üretmiş ve farelere aktarmıştı. Yapay akciğerler iki hafta çalışmıştı. Bu yöntemde araştırmacılar ölü hayvan veya insanlara ait organları, özel deselerasyon yöntemiyle kurallara uygun olarak temizleyerek, özellikle kalp, akciğer veya son araştırmada olduğu gibi böbrek hücrelerini ayıklıyor. Geriye sadece ekstraselüler matriks (ECM) olarak bilinen bir iskelet kalıyor. Ott’un keşfettiği gibi bu hücre iskeleti son derece biyouyumlu, yani nakledildiği zaman ret reaksiyonu ortaya çıkmıyor.. Araştırmacı son çalışmasında ölü farelerin, domuzların ve insanların böbreklerindeki hücreleri tamamen ayıklayarak, kullanılabilir bir organ matriksi üretmeye başarmış. Şimdiye dek sadece fare böbreklerine taze hücreler yerleştirilebilmiş. Farenin böbrek matriksi için çeşitli hücreler kullanılmış. Daha önceleri kalp ve akciğerle yapılan deneylerde insana ait damar hücrelerinin güvenilir olduğunu bildiğimizden bu sefer de hücre iskeletinde damarları kullandık diyor Ott. Böbrek dokusu içinse fare ceninlerine ait hücreler kullanılmış. Kök hücre evresini aşmış olan bu hücreler böbrek hücreleri olarak gelişirler. Ancak henüz tam olgunlaşmadıkları için de rejeneratif potansiyel korunmuş olur. On iki günlük hücre yerleşiminden ve biyoreaktördeki büyümeden sonra yapay böbrekler, doğal böbreğin işlevini %23 oranında yerine getirecek duruma gelmişler. Böbrek yetmezliğine sahip insanların yaşam kalitesini arttırmak için illaki yüzde yüzlük bir değer de gerekli değil. Yapay organın sadece yüzde 1520 oranında işlemesi bile, diyalizden bağımsız bir yaşam demek diyor bilim insanları. Hastaya uygun kök hücreleriyle donatılacak insan kalbi ve insan akciğeriyle çalışmaya başlayan Ott ve ekibi, böbrek projesini de benzer bir şekilde hızlandırabilmeyi umuyor. Geçen yazıda, iklim bilimlerinin, yüzyıl içinde gerçekleşmesini olası bulduğu iklimsel değişiklikleri ve bunların olası etkilerini ele almıştık. Bugün bu çıkarımlar Türkiye dahil tüm dünya için son derece ayrıntılı bir şekilde ortaya konulabiliyor. DÜNYA GÖSTERGELERİ ASKERİ GÜÇ: Savunma bütçesi hangi ülkelerde daha fazla? Geçen yıl küresel savunma harcamaları % 0.5 oranında azalarak 1.75 trilyon dolara indi. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’nün verilerine göre 1998 yılından bu yana savunma harcamaları ilk kez bu kadar düştü. ABD’nin savunma bütçesi dünya toplamının büyük bir kısmını oluşturmakla birlikte 2001 yılından sonraki artış yüzdesi %69 1991 yılından sonra ilk kez küresel bazda payı % 40’ların altına düştü. Öte yandan 2008 yılındaki ekonomik krizden sonra Batı ve Orta Avrupa’daki 37 ülkenin 20’sinde askeri harcamalar % 10 dolayında azaldı. Buna karşın Rusya’nın harcamaları 2012’de % 16 oranında artarken, bu artışın 2015’te daha da artması planlanıyor. Rusya ve ABD’nin askeri harcamaları GSMH’lerinin % 4.4’üne eşit ve bu oran dünya ortalaması olan % 2.5’un üzerinde. Ancak ABD ve Rusya, % 8.9’luk bir orana sahip olan Suudi Arabistan’ın altında. Göstergedeki ülkelerin içinde Çin en büyük askeri bütçeye sahip; son 10 yıl içinde bu ülkenin askeri harcamaları % 175 oranında artmış. Yine de bu miktar GSMH’sinin % 2’sine eşit. CBT 1362/ 15 26 Nisan 2013 İklim bilimlerinin ki esasen hidroloji, oşinografi, coğrafya, jeoloji, biyoloji, vb. sayısız bilim dalının bir büyük ortaklığıdır Kuhn’cu anlamda “normal bilim” konumuna geldiği ileri sürülmektedir. Bu itibarlı konum görece kısa bir sürede elde edilmiştir ve çıkarımlarına iitiraz edenlerinin artık fazlaca ciddiye alınmadığı da rahatlıkla söylenebilir. Bununla birlikte, iklim sistemi gibi bir ‘şey’ in hareket dinamikleri ile ilgili belirsizliklerin son derece yüksek olduğunu da mutlaka belirtilmek gerekir. İlerideki yazılarda konunun bu boyutuna tekrar döneceğiz. Şimdi, modern sanayi toplumunun iki temel altyapısal teknolojik sistemlerinin, yani enerji üretimi ve ulaşımın, yüksek seragazı salım rotalarına ‘kilitlenmesi” nedeniyle ortaya çıkan iklim değişikliğinin, ‘sistemiçinde’ aşılıp aşılamayacağı sorununa nasıl yaklaşmalı, ona bir bakalım. Kapitalizm ile doğa arasında uzlaşmaz bir çelişki olduğu doğrultusundaki görüş yalnızca Marksizme atfedilemezse de, Marx ve Engels, kent kır çelişkisi, kimyasal gübre kullanımının artması nedeniyle ortaya çıkan toprak kirliliği, gibi meseleler üzerinden, insanın doğaya yabancılaştığını ve kapitalizm ile doğa arasında metabolik bir ayırım, yarılma (rift) oluştuğunu vurgulamışlardı. Marx’ın, toprak kimyası alanında çalışmalar yapan Alman zirai kimyacısı Justus von Liebig’in çalışmalarını yakından izlediği ve kendi toplumsal– ekolojik metabolizma kuramında, Liebig’in öncü çalışmalarından yararlandığı biliniyor. Marx’ın vardığı sonuç; ekonomik sistemin, insan toplumu ve doğa arasındaki alışverişin ya da metabolizmanın dengesini bozmakta olduğuydu. İklim değişikliği, büyüklüğü ve muazzam etkileri nedeniyle, ekonomik sistemin neden olduğu tüm ekolojik yıkımların toplamı ya da bileşimi gibi görünebilir. Dünyada doğal kaynakların sınırsız büyüme ve kâr amacıyla yağmalanması, suların, denizlerin kirletilmesi, orman kaybı, toprak erozyonu, türlerin yokoluşu, kimyasal, genetik kirlilik, tarihsel bir sistem olarak kapitalizmin yolaçtığı ekolojik yıkımı yeterince özetliyor. İklim değişikliği, bütün bu cehennemi tabloda yer alan felaketlerden yalnızca biri ve kuşkusuz bunların tümü bağlantılı da. Ancak, yine de, seragazı salımlarının durdurulması yoluyla iklim değişikliğinin önce yavaşlatılması, sonra da önüne geçilmesi, kendi içinde tanımlı, diğer tüm meselelerden daha acil ve bu yüzyıl içinde başa çıkılmazsa kaptalizm ile beraber insanlığı da gömecek bir sorun. Öyle görünüyor ki, 40 yıllık neoliberal dalga ile beraber, siyasi, ekonomik ve ekolojik felaketlerin ve krizlerin çakışmakla kalmayıp, birbirlerini güçlendirdiği bir gelişmeden sözediyoruz. Kapitalizmin neoliberal döneminde devletle toplum ilişkilerinde yeni bir çerçeve talep ettiğini, bunu rıza ile olmazsa zor yoluyla gerçekleştirmeye çalıştığını biliyoruz. Peki bu gelişmelerin iklim değişikliği ile ya da dünya sisteminin iklim değişikliği ile başa çıkması ile ilgisi nedir? Geç kapitalizmin kriz yönetim modeli olarak neoliberalizm, Cumhuriyet gazetesinde geçtiğimiz haftalarda bir pazartesi yazısında Ergin Yıldızoğlu’nun vurguladığı gibi, dünya sahnesine Şili’deki Pinochet darbesiyle giriş yaptı. Thatcher’ın İngiltere’de iktidara gelmesinden çok önce, ABD’nin New York eyaletindeki finansal krizde, bankacıların dayattıkları monetarist çözüm ya da çözümler paketi, daha sonra İngiltere, ABD ve Özal Türkiye’sinde zorlanacak modelin ilk yapı taşlarındandı. Yıldızoğlu, Oliver Huitson’dan alıntılayarak “...Thatcherizmin son tahlilde, şimdi yaşa, sonra öde. Hatta bundan öte, bırak başkası ödesin...” demekte olduğuna, krediler yoluyla aşırı talep yaratarak geleceği talan ederken, özelleştirmelerle ve kamusal varlıkların çok uluslu şirketlere satılması ile geçmişin de talan edildiğine vurgu yapıyordu. Kapitalizm’in bu tarih ve zamandışı yakın dönem modelinin iklim değişikliği karşısındaki tavrına bir sonraki yazıda bakalım... Metabolik Yarılma, Kapitalizm ve Doğa
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle