24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR Australopithecus Taş devrinde balık sediba: Yarı insan, yarı güveç Taş devrinde göçebe olarak yaşayan avcı maymun toplayıcı topluluklar için çanak çömlek pek pratik bir araç sayılmazdı. Fakat atalarımız onbin yıldan daha önce bile bu kırılgan kaplarda balık pişirmiş olabilirler (Nature). Bilimciler Japonya’da bulunan prehistorik çanak çömlekler üzerinde karbonlaşmış yağ kalıntıları saptadı. Günümüzden 11.800 ve 15.000 yıl öncesine tarihlenen çanak çömlekler dünyanın eski seramik örneklerinden, diyor York Üniversitesi’nden Oliver Craig. Yağ kalıntılarının balıklara ait olduğu sanılıyor. İnsanlar 10.000 yıl kadar önce tarım yapmak için Japonya’ya gelmişlerdi. Fakat arkeologlar avcı ve toplayıcı toplulukların da çanak çömlek üretip, kullandıklarını tahmin ediyor. En eski çanak çömlek kalıntılarının geçmişi 20.000 yıl öncesine uzanıyor. Avcı ve toplayıcılar en eski seramik kapları yiyecekleri pişirmek için kullanmışlar. Oysa daha önceleri ilk çanak çömlek ürünlerinin daha çok ritüellerde kullanıldığı sanılıyordu. son araştırma bazı tarihöncesi avcı ve toplayıcı toplulukların çanak çömlekleri yemek pişirmek için kullandıklarını gösteriyor diyor East Anglia Üniversitesi’nden Simon Kaner. yor. İklim değişimi nedeniyle uçak yolculuklarında gelecekte türbülanslar daha sık ve şiddetli yaşanacak. Nature Climate Change dergisinde bilim insanları, sonuçlarımız, iklim değişiminin bu yüzyılın ortalarında sarsıntılı transatlantik uçuşlarına neden olacağını göstermekte diyor. Reading Üniversitesi’nden Paul Williams ve Doğu Anglia Üniversitesi’nden Manoj Joshi özellikle de bulutsuz gökyüzünde meydana gelen “ClearAir” türbülanslarına dikkat çekiyor. Yağışlı ve rüzgârlı havalardaki türbülansların aksine bu tür hava burgaçlarını tahmin etmek neredeyse imkânsızdır. Bundan Birkaç yıl önce Güney Afrika’da bulunan yaklaşık iki milyon yıllık öncü insan Australopithecus sediba kalıntılarını bilim insanları yarı insan, yarı maymun olarak tanımladı. Kollar ve kürek kemiği maymundaki gibi tırmanmak ve ağaçta salınmak için uygunken, leğen kemiği, eller ve dişler ise daha çok insana benziyor diyor bilimciler Science dergisinde. Anlaşıldığı üzere Australopithecus, modern insanın da türemiş olduğu Homo’nun doğrudan bir atasıydı. Fosiller Ağustos 2008’de Johannesburg yakınlarındaki Malapa bölgesinde bulunmuştu. Fosiller, üç farklı bireye ait, kemikleri baştan ayaklara kadar yeniden incelendi. Beden yapısının karma biçimi için göğüs kafesi en iyi örnek. Australopithecus sediba’nın üst göğüs kafesi orangutanlarda, şempanzelerde veya gorillerde olduğu gibi çok dar. Buna karşın göğüs kafesinin alt kısmı daha çok insanınkine benziyor. Göğüs kafesinin konik biçimi ağaçlara tırmanmayı ve ağaçlarda salınmayı kolaylaştırmış olmalı. Ancak öncü insan iki ayak üzerinde dik yürüyüşte herhalde zorluk çekiyordu. Ve özellikle de yürürken kollarını sallayamadığı için, ki bu hareket enerji tasarrufu sağlar, uzun mesafeleri koşamıyordu diyor Peter Schmid. Australopithecus sediba’nın yürüyüşü, incelemelere göre oldukça eşsizdi. Homo’ların ataları şempanzelerinkine benzer çok küçük topuklara sahipti diyor Boston Üniversitesi’nden Jeremy DeSilva. Bu nedenle ayakları yürürken yana doğru bükülüyordu. Bu durum Australopithecus sediba’yı diğer Australopithecus’lardan ayırıyordu ve iki ayak üzerinde yürümenin birçok farklı türü olduğu tahminini doğurmakta. Alt çenenin, dişlerin ve omurganın analizleri de ilkel ve modern özelliklerin bir karışımını gösteriyor. Kollar, eller dikkate alınmadığı takdirde daha çok ilkel özellikler gösteriyor ve tırmanmak için çok uygunlar. Ön kolların kavrama ve alet işlemede kullanılması anlaşıldığı üzere daha sonra tahminen Homo erectus’tan itibaren gerçekleşmiştir diyor Duke Üniversitesi’nden Steven Churchill. Bununla birlikte Australopithecus sediba’nın gelişimi tam olarak bilinmiyor. Doğu Afrika’daki Austrapithecus afarensis soyundan türemediği düşünülebilir. Bu, ünlü Lucy’nin de türemiş olduğu gruptur. Australopithecus sediba olasılıkla A.africanus ile birlikte Güney Afrikalı bir kardeş grubunu oluşturmakta. Günümüzde Belize olarak bilinen topraklarda yaşayan Mayalar, bundan 1500 yıl önce temiz içme suyu elde etmek için nilüfer çiçeğinin filtreleme özelliğinden yararlanmışlar. Orta Amerika’nın eski sakinleri bu su bitkisini, yağmur suyunu topladıkları bü Mayalar’ın doğal su filtresi: Nilüfer Uçak sarsılıyor, koltuklar sallanıyor ve kemerlerin bağlanması için uyarı ışıkları yanı İklim değişimi şiddetli türbülanslar doğuruyor büyük uçakları bile aşağı veya yukarı doğru sarsan karşılıklı rüzgâr akımları sorumlu tutuluyor. “Clear Air” türbülansları bu yüzden hava boşlukları olarak da tanımlanır. Bilim insanları araştırma çerçevesinde Kuzey Atlantik’in kuzey yarısı üzerindeki uçuş rotasını aralık ve şubat ayları arasında incelemiş ve iklim model simülasyonlarıyla da yaklaşık olarak kırk yıl içinde bu bölgede yüzde 40170 daha fazla türbülans yaşanacağını hesaplamış. Bu tahmin doğru çıkarsa, “Clear Air” türbülanslarının hava trafiği üzerinde hissedilebilir etkileri olacak. Mesela pilotlar, olası türbülanslardan kaçmak için söz konusu bölgelerin etrafından uçmak zorunda kalacaklar. Bu yüzden de yakıt tüketimi artacak ve yolculuklar daha uzun sürecektir. yük havuzlarda yetiştiriyorlardı. Cincinatti Üniversitesi’nde Belize’nin kuzeybatısındaki La Milipa sulama sistemleri üzerinde doktora çalışması yapan coğrafyacı Jeffrey Brewer, Mayalar’ın kış ve ilkbahardaki yağmur mevsiminde içleri kille sıvalı havuzlarda, yaz ve sonbahardaki kuraklık dönemi için yağmur suyu topladıklarını söylüyor. Nilüferler, suyun kokmasını önleyerek taze kalmasını sağlıyor. Bunu bilen Mayalar, su bitkilerini havuzlarda yetiştiriyorlardı deniyor Brewer’ın doktora çalışmasında. Brewer’ın çalışması Amerikan Coğrafi Birliği’nin konferansında sunuldu. Amerikan Uzay Dairesi NASA bu ayın başında yeni bir uydunun yapımına karar verdi. Yeni uydu iki yıl boyu dünya benzeri gezegenleri arayacak ve buldukları üzerinde yaşamın izlerini de araştıracak. Her şeyden önce, dünya dışındaki gezegenlerde ne kadar çok Dünya benzeri gezegenler için yeni uydu EN ESKİ DİNOZOR EMBRİYOLARI Paleontologlar Çin’de en eski dinozor embriyolarını buldu. Fosil yuvalarda, yaklaşık olarak 190 milyon yıllık olduğu tahmin edilen farklı yaşlarda kemikler gün ışığına çıkarılmış. Bazıları bir yumurta kabuğu içinde korunagelmiş (Nature). Fosiller, çok iri bir sürüngen türüne ait. Yavruların kemikleri bu yüzden hayvanların ne şekilde ve ne zaman büyümeye başladıklarıyla ilgili değerli bilgiler sunuyor. Fosil dinozor embriyoları çok enderdir. Bugüne kadar sadece tebeşir devrine ait benzer kalıntılar bulunmuştu ki bu çağda dinozor evrimi son evresine ulaşmıştı. Daha eski dinozor biçimlerine ait fosiller çok azdı. Bunlara Güney Afrika’da bulunan Massospondylus embriyo kalıntıları ve Portekiz’de bulunan geç Jura devrine ait Theropod embriyoları dahil. Bu yüzden dinozorların ilk yaşam evrelerindeki gelişimleri hakkında pek fazla bir şey bilinmemektedir. Fakat bu durum artık değişebilir. Çünkü Çin’in Yunnan bölgesinde tek bir türe ait olan çok sayıda dinozor kalıntısı bulundu. Yeni kalıntılar, arka ayakları üzerinde yürüyen ve daha kısa olan ön ayaklarında keskin pençeler bulunan, altı metre büyüklüğündeki otçul Lufengosaurus türüne ait olabilir. Lufengosaurus 190197 milyon yıl önce erken Jura devrinde yaşıyordu. Yeni buluntularda ilginç olan, fosillerin yetişkin değil yuva hayvanlarına ve embriyolara ait olması. Bilimciler kemikleri ince dilimler halinde keserek analiz edince, en genç embriyolara ait kemiklerin bile göreceli olarak çok sayıda boşluklara sahip olduğunu görmüş. Bu da bu sürüngen grubundaki embriyoların kuşlardan ve diğer dinozor gruplarından daha hızlı büyüdüklerini gösteren ilk kanıt. Analizlerden çıkan diğer ilginç bir sonuç, henüz yumurta içindeyken ölen embriyolarda üst baldır kemiği kenarlarının farklı kalınlıkta olduğu. Benzer bir durum civcivlerin kasları henüz yumurtadayken etkinleştiğinde tavuklarda da görülüyor. Kasların bükülüp gerilmesi, civcivin yumurtadan çıkmasını kolaylaştırıyor. Kasların gerilişi sayesinde kemikler de büyüyor ve daha sağlam oluyor. Embriyoların hareketleri belki de iskeleti oluşturmak için önemli bir mekanizmaydı. CBT 1362/ 6 26 Nisan 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle