24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Eğlence Kültürü ve Boş Zamanın Boş Etkinlikleri (1) 21. yüzyılda kapitalist sistem, insanoğlunun işten arta kalan “boş zamanı”nı satın alarak, bu zamanı dünyanın neredeyse en büyük endüstrisi haline getirmiş olan “eğlence” araçları ve eylemleri yoluyla ortak (evrensel) bir “eğlence kültürü” oluşturacak şekilde tanımlamakta ve sunmaktadır. Bu tanımlama kapitalizmin dinamikleri, eğlencenin her deneyimlendiğinde tekrar tekrar tüketilmesine yöneliktir. Araş. Gör. Ürün Anıl Özdemir (İstanbul Kültür Üniversitesi) “Kaderimin efendisi ruhumun kaptanıyım.” William Ernst Henley liğin, toplumsal kimliğin ve toplumsal ilişkilerin anlamlarını oluşturmak amacıyla kullanılabilirler ( Fiske, 1999, ss. 2223). İnsanı tanımlamak için, insanoğluna ait en değerli ve ayırt edici düşünsel nitelikler; insana değer katan zekâ, aklını kullanabildiği düşünce, eylem (özgür düşünebilme, sorgulayabilme, eleştirebilme, bağımsız değerlendirme, üretme, gereken kadarını tüketme vs.) ve manevi değerlerin yerini kimlik\statü belirlemek için tüketilen, sahip olunan nesneler almıştır. Kimliğini ve statüsünü sahip olduğu nesneler aracılığıyla inşa eden insan bu döngü içerisinde öznellikten nesnelliğe doğru yol almakta ve nesnelliği çerçevesinde işlevselleşmektedir. Başka bir deyişle egemen sistem ve ideoloji bizim için öncelikle güzelin, akıllının, başarılının, saygınlığın, havalının, sıkıcının, moda olanın ve modası geçmişin ; “olması gerekenin” tanımını yaparak insanı bu “olması gereken” nitelik ve niceliğine her tür medya ve popüler kültür ürünü aracılığıyla koşullar. Hiç kimse doğuştan (suni) “ideal” tanıma uygun olamayacağı için sistem, yardımcı aracı olarak insanlara sunduğu metalarını devreye sokar; güzel kadın x marka giyinir, çekicidişierkeksi olmak için y marka parfüm sıkılır, eğlenmek için z mekânına gidilir, boş zamanda belirli faaliyetler yapılır, şu telefon alınır, bu araba kullanılır. Kısacası ait olduğu zümreyicemaati, sahip olduğu kişilik gibi metalar üzerinden gösterir. Öyleyse, bu koşullarda günümüz insanının seçim, karar, yargı ve arzularında kendisini gerçekleştirecek özgürlüğe sahip olduğunu söylemek mümkün mü? Her ne kadar günümüzde birey seçimlerinde özgür olduğu yanılsamasına kapılsa da; (her türlü) baskın sistemin yönetimi altında “özgürlük” güçlü bir egemenlik aracına dönüşebilir. Bireyin önüne sunulan, kendisine açık olan seçeneklere ulaşabilmesi özgürlüğün derecesinin saptanmasında ise birincil derecede belirleyici değildir, bu durum yalnızca birey tarafından neyin seçilebileceğini ve neyin seçilmiş olduğunu göstermeye yarar. Oysa özgür seçim için geniş bir mallar ve hizmetler çeşitliliği içerisinde eğer bu mallar ve bir zahmet ve korku yaşamı üzerindeki toplumsal denetimleri destekliyorsa dayatılan (öncesinde yaratılan) gereksinimlerin birey tarafından özgür iradeyle ve kendiliğinden yeniden üretimi özerkliği mümkün olamaz, yalnız denetimlerin etkililiğine tanıklık eder. (Marcuse,1997, s.19) Bugün en yaygın iletişim biçimi internet üzerinden sanal ortamda gerçekleştiriliyor. Sanal uygulamanın seçiminde (Facebook, msn, Twitter, instagram, akıllı telefon uygulamaları) karar verebiliyor olmamız bu konuda özgür olduğumuz anlamına gelmiyor. Gerçek özgürlük, hangi seçenekte aktif olabileceğimiz değil, ancak seçenekleri oluşturma olanağı kazanmak değil midir? Modern insan birbiriyle çelişen iki dünya içinde yaşamak, sürüklenmek ve doyum bulamamak durumundadır; bir yanda, insan gerçekliğin ve dünyevi zamansallığın ortak dünyasına hapsedilmiş, gereksinim ve yoksulluk tarafından ezilmiş, doğa tarafından acımasızca bastırılmış maddenin, duyusal amaçların ve bunların hazlarının ağına düşürülmüş, doğal içtepiler ve tutkular tarafından sarılmış ve kendinden geçirilmiş olarak görünür. Diğer yarıdaysa insan tümel yasalar ve buyruklar vererek, kendisini öncesiz sonrasız bir düşünce ve özgürlük alanına yükseltir, dünyayı gerçekliğinden soyutlar (Hegel, 1994, s.54). Doğa ile ilgili bu sezgisel hesaplaşma, günlük yaşamda sistemle hesaplaşmaya dönüşür; insanın içten ve dıştan (ruhsal, toplumsal, yaşamsal) kuşatılmışlığını ve sınırlandırılmışlığını yine kendisinin oluşturduğu yasalar yardımıyla yıkmaya çalışmaktadır. Bu tür bir özgürlük ancak eşitlikçi ve demokratik yasalarla gerçekleşebilir, oysa egemen sistem belirli bir kesim ve sermayeye hizmet edecek yasa ve buyrukları kullanarak kitlesel tutsaklıklar üretir. Bir nesne (arzu nesnesi) ya da eyleme (tüketim) zorunlu kılınan birey ve toplumlar irade yoluyla seçim söz konusu olmadığı için özgür olamaz. Bu çerçevede özgürlüğünü yitirmiş olan birey geçirdiği “boş zaman” eylemleri ise bilinçli olarak arınmaya (katarsis) yönelik, bedensel ve ruhsal etkinlik (praksis) gerçekleştiremez. Başka bir deyişle boşluk yine boşlukla kapatılmaktadır. Arzuistektutku, (tüketme ya da satın alma isteği) sahip olma amacını güden bilinçli ya da bilinçsiz bir eğilimdir ve ancak istek nesnesinden yoksun kalındığı sürece duyulur, istenilen şeyler elde edildikten sonra değerini de kaybeder, çünkü istek yaratılmış ve tanımlanmış ihtiyacın bir ürünüdür (Sena, 1993, s. 96). Kaybolan değer manevi olmadığı için kolaylıkla satın alınır, insanın bu değeri kendiliğinden ve bu sebeple üretmesi mümkün değildir. Sonuçta yaratılmış isteğin var olmayan gerekliliği, insancıl olmayan değer sistemi ile ve yalnızca yoksunluğu üzerinden kendisini devam ettirir. Burada temel sorun insanın kendisinden uzaklaşmış, yabancılaşmış olmasıdır. Tüm bu nesnellik ve işlevsel yoğunluklu gerçeklik sonucunda, artık insan kendi düşüncelerini yönetebilmekten ve üretebilmekten çok uzaktır… Kaynakça Sena, Cemil .“Estetik, Sanat ve Güzelliğin Felsefesi”, Remzi Kitabevi, 1993, İstanbul. Marcuse, Herbert. “Tek Boyutlu İnsan” , İdea Yayınevi, 1997, İstanbul. Fıske, John. “Popüler Kültürü Anlamak”, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara. Hegel, Georg Wilhelm Friedrick. “Estetik 1 Sanat Üzerine Dersler”, Payel Yayınları, 1994, İstanbul. ÇELİŞKİLİ İKİ DÜNYA S CBT 1362/13 26 Nisan 2013 istemin tanımladığı boş zaman etkinliği olan eğlence, işe geri dönmek için gereken ruhsal arınmayı, bedensel ve zihinsel rahatlamayı yüzeysel ve hızlı içeriğiyle sağlayamaz. Bu durum eğlenceye yönelik oluşturulan (doyurulması istenen duygu) arzunun doyumsuzlaşmasına ve ortaya çıkan duygusal boşluğun yine tekrar ve tekrar tüketme isteği duymasına neden olur. Sonuçta hedeflenen kâr için daha fazla üretim ve rekabettir. Rekabetin doğurduğu ihtiyaç fazlası, tüketim toplumunun oluşumunu tetikler. İnsan ve toplumların günlük yaşam döngüsünde, kendilerine egemen olan sistem (iktidar) tarafından dayatılan rol, eylem ve düşünce yöntemi çerçevesinde sürekli olarak sonluluk ve sınırlılık duygusu içindedir. Çalışma, dinlenme, eğlenme, sosyalleşme vb. eylemleri kendi bilinçli ve özgür seçimi dışında egemen ideoloji tarafından ve bu ideolojinin eylemsel yaygınlığını, sürekli ve artış halinde tutmaya yönelik içerikte tanımlanmıştır sonuçta birey; düşünce ve eylemlerini kendi özgür iradesi ile yönlendiremez duruma gelir. Çalışma yaşamı mesai saatleriyle belirlenmiştir, evinde dinlenirken, kendisine sunulan televizyon programlarını izler, medyasosyal medya da popüler kültür ikonlarını takip eder, (yazılı basınla ilişkisi de bundan farklı değildir) en sonunda yine popüler kültürün dayatmacı bombardımanına her mecrada maruz kalır. Popüler içerik ister istemez bireyin günlük yaşamında gündem oluşturur. Üstelik sadece gündemini oluşturmakla da kalmaz tutum davranış ve isteklerini şablonlaştırır. Çünkü güleceği, heyecanlanacağı, üzüleceği, sevineceği ve hatta korkacağı durumlar paket halinde popüler kültür ürünlerinden derlenmiş ve hazır olarak sunulur. 21. yüzyıl insanına (konformizm yanılgısıyla) yalnızca kendisine sunulanı yaşamak kalır. Bu bağlamda “boş zaman” etkinlikleri de bireyin kendi tasarrufu doğrultusunda değil, (küresel ölçekte) yaratılan “eğlence kültürü”nün işaret ettiği eylemlerin gerçekleşmesi yoluyla kodlanmıştır. Geç dönem kapitalizmin ve pazar ekonomisinin ayırt edici özelliği, ağzına kadar dolu olduğu metalardır, temel ihtiyaç maddelerinden ihtiyaç dışı metalara kadar çeşitlilik gösterirler; bu çeşitlilik televizyon programlarını, bir kadının görünümünü ya da bir yıldızın ismi gibi maddi olmayan nesneleri de içerecek biçimde genişletilebilirler. Metalar ayrıca maddi ve kültürel olmak üzere iki tür işlevi de yerine getirirler; maddi olarak “gereksinimleri” gidermesi kültürel işlevleri ise anlamlarla ve değerlerle ilgilidir sonuç olarak: Tüm metalar, tüketiciler tarafından ben EN DEĞERLİ NİTELİKLER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle