17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI HASANOĞLAN 70 YAŞINDA Hayrettin Ökçesiz [email protected] http://okcesizhayrettin.blogspot.com Köye eğitim düşüncesi Cumhuriyet’ten önce vardı II. Meşrutiyet döneminde köyle kent arasındaki farkın ayırdına varan aydınlar, kırsal kesimde özel bir eğitim verilmesi gerektiğini savunmaya başladılar. İzmir’de çıkan ve inanılmayacak kadar yalın bir dil kullanan Köylü gazetesi (19081922) köylerde özel bir eğitim verilmesinden yanaydı. Derslerin adlarının bile değiştirilmesi gerektiğini savunuyordu. Zeki Arıkan Hukuk Devleti Hukuku Öteki Yapmaz Ülkemin ve Kürenin kurtuluşunu, tüm devletlerin etkin ve etkili birer hukuk devleti olmasına bağlıyorum. Devletlerin çoğunluğu bu hukuk gücüne kavuşuncaya kadar, bir ölçüde bunu başarmış diğer devletlerin bu konumlarını sürdürmeleri ve geliştirmeleri her yönüyle yüksek düzeyde maliyetli olacaktır. Ama bu maliyeti ne pahasına olursa olsun göğüslemeleri gerekecektir. Sömürgenlerin pek çok anlama gelen ve tam olarak ne anlama geldiği pek bilinmeyen sözde demokrasi ihracıyla, gelişen ülkeleri kaosa sürüklemelerine izin ve imkan vermemelidir. Bu cılız devletlerin daha çok, hukuk devletine dönüşmelerini sağlayacak, dayanışmacı işbirliklerine gereksinimleri vardır. Demokrasi zaten hukuk devletinin yapısal ve zorunlu koşuludur. Bir devlet, insan hakları temelinde, özgürlükçü, demokratik ve sosyal hukuk devleti yapısıyla ve bu işlevlerindeki başarısı ölçüsünde bir hukuk devletidir. Böyle bir devletin temel ögeleri şunlardır: • Devlet gücü anayasayla meşrulaştırılmış olmalı; yani devlet anayasal olmalıdır. • Temel haklar ve özgürlükler bireyi devlet gücüne karşı korumalıdır. • Güçler ayrılığı ilkesiyle; yetkilerin bölünmesi ve dağıtılmasıyla, devlet gücü dizginlenmiş ve sınırlanmış olmalıdır. • Yasallık ilkesi bütün devlet edimlerinin yasayla bağlanmasını gerekli kılar; devlet gücünün tezahürleri ölçülebilir ve önceden görülebilir olmalıdır. • Bütün yurttaşların yasa karşısında eşit muamele görmesi gerekir. • Bağımsız mahkemeler aracılığıyla yurttaşa kamusal ve yönetsel hukukta da hak arama ve kanun yollarının açık olduğu güvencesi verilmelidir. • Hukuk devleti memurlarını ve yönetimini eylem ve işlemlerinden sorumlu tutmaktadır: yasaya ve anayasaya aykırılıklarından dolayı zararın giderimi kurallarını içermektedir. • Yönetimde olduğu gibi yasamada da hukuk devleti amaç/araç ilişkisinde oranlılık, ölçülülük ilkesine uyar. • Yurttaşların demokratik katılım hakları da hukuk devletinin önemli bir parçasıdır. Buna göre hukuk devletinin iki bileşeni vardır: ilki, bireyin medeni ve siyasi özgürlüklerinin korunması, güvenceye alınması; öbürü anayasaya göre konmuş hukuk kurallarının devlet gücünü bağlamaları ve devlet içi yaşamı düzenlemeleri; yani özgürlük ve hukuk...” (Bkz. H. Ökçesiz, Sivil itaatsizlik, 4. Baskı, s.114 vd. İstanbul 2011) Türkiye Cumhuriyeti, kendisini ulusal ve uluslararası, bölgesel ve küresel birtakım siyasal kurguların, heveslerin çekimine kaptırmak, kimi arsız şantajların muhatabı kılmak yerine, çok gecikmeden kapsamlı bir “Hukuk Devleti Projesi”ni başlatmak zorundadır. Sonunda kim kendini, ne kadar bunun içerisinde görecekse, o kadar bunun içerisinde olacaktır. Bunun dışında kalan hiç bir talebi hukuk devleti karşılamak zorunda bulunmayacaktır. Hiç kimse bunun dışına düşen taleplerini yurttaşlara silahla dayatmak cüretini gösteremeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve tüm ülke yurttaşlarının, içerisine sürüklendiğimiz bu etnik ve dinsel çözülme sürecini durdurabilmeleri için yapabilecekleri şey, insan hakları temelinde, özgürlükçü, demokratik, sosyal bir hukuk devleti yapısını tüm uç düzenlemelerine kadar örmeleri ve bu yapının etkin ve etkili bir biçimde işlemesini sağlamalarıdır. Bu amaçla ellerinden ne geliyorsa, akıllarına ne geliyorsa yapmalıdırlar. Hukuk Devleti Hukuku, bilmeliyiz ki, başkayı asla öteki yapmaz. Ama buna rağmen bu hukukun içerisinde yerini bulamadığını söyleyen olduğunda, kendini bu hukukun içerisinde ve onun araçlarıyla anlaşılır ve onaylanır kılmaya çalışmalıdır. Hukuk devleti, bu çabaya alan açabilen tek devlet yapılanmasıdır. Bu çerçevede “Sivil İtaatsizlik” hakkı da hukuk devletinin çok önemli bir düzeltim aracıdır. Türkiye Cumhuriyeti, Hukuk Devleti olmak yükümlülüğünü çok ciddiye almak zorundadır. Onun, bu yükümlülüğünü ciddiye almayarak, kendi hukuksuz gücünü dayatanlara, gönüllü yurttaşlarının her türlü özverisiyle karşı koymak görevindedir. 1 914 yılında Meclisi Mebusan’da Kastamonu milletvekili İsmail Mahir Efendi, daha köklü görüşleri savundu. Ethem Nejat da öyle. Ancak bu konuda Cumhuriyet dönemine kadar önemli bir yol alındığı söylenemez. Mustafa Necati’nin Maarif Bakanlığı sırasında (1925 1929) köy öğretmen okullarının açılması gündeme geldi. Ders programlarına iş içinde eğitim de girmişti. 1926’da Kayseri Zincidere’de, ertesi yıl da Denizli’de birer köy öğretmen okulu açıldı. 1924 yılında Amerikalı filozof John Dewey’in Türkiye’ye gelerek Türk eğitim sistemi üzerine bir rapor sunduğu biliniyordu. Necati, 1926 yılında yazarın Demokrasi ve Terbiye başlıklı kitabını Türkçeye çevirtmeye ka rar verdi. Çeviriyi Avni [Başman] yaptı. Mehmet Emin [Erişirgil] de kitaba Dewey’in sistemini anlatan uzun bir yazı yazdı. Eser 1928 yılında, harf devriminden bir süre önce basıldı. Necati, adı geçen eseri, bir mektuba ekleyerek o sırada Zincidere’de görev yapan Rauf [İnan]’a gönderdi. Bakan, kitabın kapağına şunları yazmıştı: “Kayseri Şehir Yatı Mektebi muallimlerindem Rauf Bey’e: Asrımızın en meşhur terbiye otoritelerinden Prof. John Duvi’nin pek maruf eserini size hediye ediyorum. Meslek hayatınızda mutena bir rehber vazifesi görecek olan bu eseri dikkatle tetkik ve mütalaa eder ve bu feyz ile muhitinizi irşad ve tenvire (çevrenizi uyarmaya ve aydınlatmaya) devam eylersiniz efendim. Muvaffakıyet temennileriyle…” Atatürk döneminde kimi denemelerden sonra HasanÂli Yücel, Cumhuriyet tarihinin en büyük atılımlarından birini yaparak, 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri Kanunu’nu TBMM’den geçirdi. Yücel, o günkü oturumda, bu yeni kurumlara niçin köy öğretmen okulu değil de enstitü denildiğini şöyle açıklıyordu: “…Biz köy enstitüsünü sadece içerisinde nazari (kuramsal) tedrisat yapılan bir müessese olarak almadık. İçerisinde ziraat sanatları, demircilik, basit marangozluk gibi ameli (pratik) bir takım faaliyetler de bulunduğu için okul adıyla anmadık, enstitü diye isimlendirmeyi…uygun gördük.” Türk eğitim tarihinde kısa süren fakat kalıcı sonuçlar doğuran Köy Enstitüsü dönemi başladı. Sırayla 21 enstitü kuruldu. Fakat Köy Enstitüleri için öğretmen yetiştiren özel kurumlar yoktu. Değişik kaynaklardan gelen öğretmenler bütün iyi niyetlerine karşın enstitülere gerçek ruhunu veremiyorlardı. Enstitülerin öğretmen gereksinimini karşılamak, köylerde görev yapan öğretmenleri denetleyecek müfettişleri yetiştirmek için Ankara’daki Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde bir öğretmen yetiştirme kursu açıldı. 1943 Haziran ayında bu kurs, Yüksek Köy Enstitüsü’ne dönüştü. Tonguç, “Yüksek Köy Enstitüsü ile biz geleceğin üniversitesini hazırlıyoruz, 21. yüzyılın üniversitesini hazırlıyoruz” diyordu. Yüksek Köy Enstitüsü’nün bütün öğretim kadrosu Ankara Üniversitesi ve buradaki yüksekokullardan sağlanıyordu. Enstitünün çalışkan ve meraklı öğrencileri Ankara’daki öğretim üyeleriyle tanışmak için can atıyorlardı. Mehmet Başaran’ın Orhan Burian’la iletişim kurması böyle bir arayışın, böyle bir merakın sonucudur. VEDAT GÜNYOL Yüksek Köy Enstitüsü’nün derslerine giren öğretmenlerden biri de Vedat Günyol’dur. Günyol, Sabahattin Eyuboğlu aracılığıyla Tonguç’la tanışır. Para almaksızın buradaki Fransızca derslerine girmeyi kabul eder. Günyol, o günlerde başlayan enstitüleri karalama kampanyasına karşı bu kurumları savunan üç beş aydından biridir. Daha önce Orhan Burian’la Arifiye Köy Enstitüsü’ne konuk olmuş ve buradaki gençlerin çalışkanlığına, sorumluluk bilincine hayran olmuştu. Bu ziyaretten sonra Orhan Burian, enstitüleri savunan ve yıkıcı zihniyete karşı çıkan bir yazı yazmıştı. Vedat Günyol diyor ki: “Ben Fransızca öğretmeniydim. Nasıl beni kıskaçlarına aldılar. Sora soruştura bilginin sınırlarını araştıra araştıra yerli yerine oturttular öğrenciler beni.” Günyol, Yüksek Köy Enstitüsü’nü bir üniversite, bir bilgi tapınağı olarak niteler. Yani köy çocuklarından oluşan bir üniversite… Bu yıl Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nün 70. kuruluş yıldönümüydü. Bu yıldönümü, İzmir’de 19 Ocak’ta Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği’nin düzenlediği bir sempozyumla anıldı. Sunulan bildirilerin basılmasıyla da bu anma toplantısı kalıcı bir nitelik kazanmış oldu. NEDEN ENSTİTÜ? CBT 1362/ 19 26 Nisan 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle