Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör canlı plaster gibi hasar görmüş kalp kasları üzerine yerleştirebilmek. Yeni bir teknik, anneliği ertelemeyi kolaylaştırabilecek. Yeni yöntemde yumurta hücresi dondurulmak yerine içindeki sıvısı da çekiliyor. Bu şekilde ortaya çıkan toz, bilim insanlarına göre evdeki dolapta bile saklanabilecek. Kullanılmak istendiğinde ise sadece su ilave etmek yeterli, bu şekilde yumurta hücresi döllenebilecek. “Bu toz oda sıcaklığında istenildiği kadar saklanabilecek” diyor tekniği geliştiren İsrailli araştırmacı Amir Arav (Core Dynamics) New Scientist dergisinde. Tekniğini geçen ay Berlin’deki bir konferansta tanıtan Arav ilk testleri ineklerin yumurta hücreleriyle gerçekleştirmiş. Anneliği ertelemek için birçok neden var. Genelde kariyer önce gelir ya da uygun bir eş yoktur. Ama kadının doğurganlığı yaşla birlikte zayıflıyor ve anne olmaya karar verildiğinde genelde bu mümkün olmuyor. Fakat kanser gibi hastalıklar da kısırlığa neden olabiliyor. Bu yüzden doğurgan yaşam evresini uzatacak yöntemler önemli. Örneğin genç yumurta hücreleri alınıp, korunuyor ve daha sonra kullanılıyor. Fakat yumurta hücrelerini saklamak o kadar kolay değil. Bunlar genelde dondurulduktan sonra sıvı azot içinde saklanıyor ama dondurma işlemi sırasında, hücre zarlarına zarar veren kristaller oluşabiliyor. İşte Arav bunu önlemek için yeni yöntemini geliştirdi. Yöntemin denendiği otuz inek yumurta hücresinden yirmi üçü sağlam kalmış. Kadınlar yumurta hücrelerini evde saklayabilecek Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Dergisi ülkemizde çıkmakta olan bilimsel dergiler arasında yerbilimleri alanında çıkan dergilerimiz dışında muntazaman izlediğim tek dergidir. 1940 yılında Yıllık Araştırmalar Dergisi adıyla hayata geçen bu dergi, 1942 yılından beri bugünkü adıyla yayımlanıyor. Büyük Coğrafi Keşifler ve “Ötekileştirme” tinin bu temel biçimi, hemcinslerin davranışları izlenirken etkinleşen ayna nöronların ilkesine uzanıyor. Kapalı ağızla yapılan bir gülümsenin aynı şekilde yanıtlandığını ve açık ağızla yapılan gülümsemenin ise yine açık ağızla yapılan gülümsemeyle karşılık bulduğunu gördük, diyor araştırmacı. Mimik alışverişi özellikle de anne maymun ve erkek yavru arasında çok belirgin. Bu ikisi arasındaki yakın sosyal bağ biyolojik olarak belirlenmiş. CBT 1361/ 7 19 Nisan 2013 İtalyanlar belli başlı primat türlerinde gülmenin tıpkı insanlarda olduğu gibi bireyden bireye geçtiğini buldu. 38 hayvanın bini aşkın video görüntüsünün incelenmesine dayanan araştırma iki yıl sürmüş. Bu çerçevede Etiyopya yaylalarında yaşayan küçük maymun türü “Theropithecus gelade” incelenmiş. Bu maymunlar erkek bir reis, birkaç dişi ve bunların yavrularından oluşan küçük gruplar halinde yaşıyorlar. Özellikle de oyun oynama veya karşılıklı beden temizliği gibi sosyal yakınlaşmalar incelenmiş. Gülme sırasında oluşan yüz mimiği, hemcinsin davranışlarına verilen ve bilinçli yüz ifadelerinden özellikle hız açısından farklılık gösteren istemsiz bir yanıttır, diye açıklıyor projeyi yöneten araştırmacı Elisabetta Palagi. Nörofizyolojik açıdan bakıldığında empa Empatiye dayalı gülme küçük maymunlarda da var Gündelik strese gösterilen duygusal reaksiyonlar zihin sağlığının uzun vadeli olarak zarar görmesine neden olabilir. Sonuç Kaliforniya Üniversitesi Psikoloji Enstitüsü’nde gerçekleştirilen bir araştırmayla elde edildi. Araştırmacılar uzun süreli stresten kaçınılmasını öneriyor. Susan Charles ve ekibinin amacı gündelik stresin en sonunda bardağı taşırdığını mı yoksa zihni güçlendirdiğini mi öğrenmekti. Eşler arasında veya işyerinde yaşanan bitmek bilmez tartışmalara dayanan gündelik stres, on yıl sonra bile korku durumlarına ve ruh çökkünlüğüne yol açabilir diyor Charles. Araştırmacı stres durumlarına gösterilen olumsuz reaksiyonların sadece o an için değil yıllar sonra bile etkili olabileceğinin dikkate alınmasının önemli olduğunu düşünüyor. Strese gösterilen en sık reaksiyon “Burnout” yani tükenmişlik durumudur. Bu durum bugünden yarına değil, strese ara verilemediği takdirde zamanla oluşu Devamlı stres, zihni uzun süre etkileyebiliyor yor diyor uzmanlar. Çok fazla çalışanlar veya yakınlarına bakanlar tükenmişlik tehdidi altındalar. Bu yüzden sürekli baskı altında olanların tam vaktinde ara vermeleri gerekiyor. Herhangi bir noktada artık kendime bakmam lazım demeyi bilmek lazım diyor araştırmacı. Tükenmişlik durumu yaşayanların en iyi ilacı yeterli uyku ve sağlıklı beslenme. “Bir kişi can sıkıcı bir şekilde etrafına bakmaya başlamışsa artık ara vermenin zamanı gelmiştir.” Nilgün Özbaşaran Dede Geçenlerde uzun zamandan beri göz atamadığım 2010 yılından bu yana yayımlanmış sayılarına baktım. Burada Osmanlı bilim tarihi dışında beni çok ilgilendiren, ve okuyarak pek çok şey öğrendiğim Devrim Kılıçer’in «Bakire Yeni Dünya ve Kapsamlamanın Mantığı» adlı makalesindeki (cilt 50, sayı 1, ss. 3545) ötekileştirme iddiasının ise doğru olmadığı kanaatindeyim. Sayın Kılıçer makalesinin özetinde şöyle diyor: «Amerika kıtası, varlığı Avrupalılar tarafından öğrenilmeden önce de üzerinde insan toplulukları yaşayan bir alan olduğu için, kullanılan «keşif» sözcüğü kıtanın yerlilerini ötekileştirerek Avrupamerkezci bir bakış açısı sunmaktadır.» Bu, son yirmi küsur yıldır, özellikle A. B. D.’de ve Fransa’da «akademik sol» tabir edilen bir grup bilim insanının iddiasıdır ve kanaatimce temelden yanlıştır. Yanlışlık, keşif sözcüğünün, Büyük Coğrafi Keşifler dönemi denilen dönemdeki faaliyete uygun olmadığı iddiasıyla başlar: Elbette «keşfedilen» tüm toprak parçaları üzerinde o zaman insan toplulukları yaşamaktaydı. Ancak bu insanlar, varlıklarını dünyaya duyuramamış oldukları gibi, Amerika’nın bir kutuptan diğerine uzanan şerit kıtası üzerinde birbirlerinden de habersizdiler. Kuzeyin avcıbalıkçı nüfusu, Orta Kuzey Amerika’nın toplayıcıavcı nüfusundan, bunlar da güneydeki büyük tarım imparatorluklarından bihaberdiler. Sadece avcıtoplayıcı, kısmen de tarımcı olan bugünkü ABD alanında yaşayan yerlilerin Florida’dan Kaliforniya’ya kadar birbirleriyle ticari temasları vardı ki, bu da Prairie adı verilen geniş steplerin engebesiz topografya ve benzer ılıman kuşak ikliminin sağladığı bir kolaylığın sonucudur. Orta Amerika’da yaşayan ve önemli kültürler oluşturmuş olan Olmek, Maya ve Aztek imparatorluklarının da güneydeki muazzam İnka imparatorluğundan haberleri yoktu. Bu insanlar, Orta Amerika dışında bir yazılı kültür geliştiremedikleri gibi, denizcilikleri de yok seviyesindeydi. Öte yandan Kolomb’dan önce Vikingler, kesin olarak Newfoundland’a kadar gelerek orada L’Anse aux Meadows (aslı L’Anse aux Méduses, yani Denizanaları Koyu) gibi sürekli yerleşim birimleri kurmuşlardı. Kötüleşen iklim, hem buraların hem de Grönland’daki Nors müstemlekelerinin 1350’ye kadar boşaltılmasını intaç etti. Avrupalılar Kolomb’la birlikte Amerika’ya ayak basınca bu olay derhal bütün uygar dünyada duyuldu. Yeni yerlerin haritaları yapıldı, doğal ürünleri listelenerek kitaplar yazıldı. Amerika’ya giden ve kendilerine «fatih» anlamına gelen «conquistador» adı verilen insanların, bugünlerde propagandası yapıldığı gibi vahşi, gözünü altın hırsı bürümüş haydutlar olduğunu sanmak çok yanlıştır. Sadece Coronado’nun keşif gezisinin raporlarını okumak ve haritalarına bakmak bile bu insanların muazzam bir bilgi ile mücehhez, meraklı kişiler olduğunu gösterir. Kolomb bugün bile tam olarak hangi ada olduğunu bilemediğimiz Guanahani adasında sahile çıktığında karşısında bulduğu koyu tenli, siyah saçlı, taş devrinde yaşayan insanlar zaten «ötekiydiler». Cortez’in karşısında bulduğu Aztek İmparatorluğu ile Pizzaro’nun karşısında bulduğu İnkalar taş devriyle tunç devri arasında yaşamaktaydılar. Avrupa medeniyeti ile en küçük bir ortak yanları olmayan bu toplumlara «öteki» sıfatından başka hangi sıfat uygun düşebilir? Kılıçer’in atıf yaptığı, bilhassa Karl Marx’dan ve Freud’dan çok etkilenmiş olan edebiyat eleştirmeni ve felsefeci Kenneth Burke’ün (18971993) iddia ettiği gibi, hakikat söylemden doğmaz: Biz ona ulaşabilsek de ulaşamasak da hakikat, yani gerçek, vardır ve ancak gözlem ve varsayıma dayanan bilim tarafından aranabilir. Bunun aksini ileri sürmek, her insanı çevresiyle hiçbir iletişimi olamayan birer monad durumuna sokar ki onun sonucu da her türlü akılcılığın kaybı, yani tımarhanedir. Amerika aranarak «bulunmuş» bir kıtadır. Kolomb tarafından bulunmasından önce, üzerinde yaşayan herkes kâşiflerin açısından doğal olarak ötekiydi ve yerliler Amerika’nın kendi başına bir kıta olduğunu bilmedikleri gibi dünyanın şeklini şemalini de bilmiyorlardı. Onun için Kolomb’unki keşiftir, yani bilinmeyeni bulmaktır ve bu keşfin sahibi olmak onurunu ondan kimse alamaz. Kolomb ve adamları da yerliler açısından ötekiydiler (Cortez’in Aztekler tarafından Quetzalcoatl adı verilen tanrı sanılması bunun en açık kanıtıdır). Bunun tersini iddia etmek, dilin tasvir gücüyle alay etmek demektir.