23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKiSLER A. M. Celal Şengör yor. 23andMe firması doksan dokuz dolar karşılığında müşterilerinin tükürük örneğindeki DNA’nın sekanslamasını yapıyor. Firmanın açıklamasına göre hedef, insanlara kendi genetik bilgilerini daha iyi anlatmalarını sağlamak. Şu sıralar yaklaşık olarak 400.000 kişi hangi hastalık risklerini taşıdıkları veya atalarının nereden geldikleri hakkında bilgi ediniyor. Müşteriler bunun için soru formları dolduruyorlar. Bu şekilde firma farklı karakterdeki DNA sekanslarının mesela hastalık riskleriyle ilişkili olup olmadığını araştırabiliyor. İlk hastada Parkinson hastalığıyla ilişkili olan bir gen saptanmış. 24 Eylül’de alınan yeni patent, firmanın “kalıtım işlemcisinde” kullandığı yöntemi tamamlıyor. 23andMe’nin web sitesinde bulunan interaktif bir işlemle, iki müşteri çocuğunun belli başlı bir fenotipe ya da belli başlı genetik karakterlere sahip olma riskinin ne derece büyük olduğunu hesaplayabiliyor. Yöntem insanlara çok sayıda bağışçı arasından seçim yapmasına yardımcı oluyormuş. Bunun temeli istatistiksel bilgilere uzanıyor. Etik uzmanları bu seçme olanağı konusunda endişeliler. Hastalıklar için yapılan incelemeler etik olarak mazur görülebilir ama DNA’nın diğer karakteristik özelliklerin seçilmesinde kullanılması öjeniğe giriyor diyor Harvard Üniversitesi’nden Michael Sandel. minik damlacıklar oluştururlar ama bunun ne sıklıkta meydana geldiği teorik modellerle hala pek örtüşmemekte. Bu bilimsel boşluğu şimdi CERN araştırma merkezindeki bir çalışma grubu doldurmaya çalışıyor. Çok sayıda ülkenin üniversitelerinden gelen fizikçiler içinde yoğunlaşma çekirdeklerinin oluşmasını sağlayan bir deney odası kurdular. Cloud olarak isimlendirilen aparat sayesinde grup, aminlerin, yoğunlaşma çekirdeklerinin oluşumunda önemli bir rol oynadıklarını öğrendiler deniyor Nature dergisinde. Aminler, hayvan yetiştiriciliği sırasında oluşan ya da toprakta veya okyanuslarda doğal olarak bulunan ve kimyasal değişimden geçmiş amonyak molekülleridir. CERN araştırmacılarının deneylerine göre havada çok az bulunmaları halinde bile sülfürik asit molekülleriyle partiküller oluşturuyor. Havadaki amin sayısı bir trilyon hava molekülünde (ppt) sekiz moleküle çıktığında, bulut üreten yoğunlaşma çekirdeklerinin sayısı bir faktörden neredeyse bin faktöre çıkmış. Fakat çekirdek oluşturma etkisi 140 ppt’ye kadar değişmemiş. Uzun zamandır Türklerin niçin birbirlerinden bu kadar nefret ettiklerini düşünür dururum. Bu söylediğim sadece her gün televizyonlarda birbirlerine ağza alınmayacak sözler söyleyen politikacılar veya aynı şeyi hem televizyonlar önünde hem de gazete sayfalarında yapan gazeteciler için geçerli değildir.. Cahilin Arkadaşı Olur mu? Sözüm ona ülkenin bilgi ve görgü düzeyi en yüksek kişilerini bir araya getirdiği sanılan üniversitelerde durum aynıdır. Yakın zamana kadar, giden rektörün geleni mahkemeye vermediği (veya tam tersi, gelenin gideni mahkemeye vermediği) birkaç üniversite arasında kendiminkinin olmasıyla iftihar ederdim. Dört rektör önce bu durum değişti, bizimkiler de çirkef kervanına katıldılar. Öğretim üyeleri sırf birbirlerini mahkemeye vermekle kalsalar iyi; birbirleri hakkında ne ağır sözler söylüyor, ne dedikodular dile getiriyor duysanız inanamazsınız. Maaşallah son zamanlarda yargı dünyamız da buna katıldı. Türkiye’de hiçbir kurum yoktur ki mensupları arasında genel bir dostluk bir yakınlık olsun. Türkiye’de kaç tane uzun ömürlü şirket bilirsiniz? Zira şirketleri oluşturan bireyler, akraba bile olsalar (ve bilhassa akraba iseler) er veya geç birbirlerine düşer ve altın yumurtlayan tavuklarını öldürürler. Bu davranış türü tabii genel bir aptallık ürünüdür. Bu aptallık ise zekâ eksikliğinden ziyade cehaletin sonucu gelişmiştir. Her şeyden evvel Türkiye insanı tartışmayı bilmez. Fikir ayrılığına düştüğü bir başka kimse ile ortak bir doğru aramak için değil, kendi bildiğinin doğru olduğunu empoze etmek için tartışır. Bilgisi az olduğundan, kendi bildiklerinin kesin doğru olduğunu sanır. Bilginin nasıl üretildiğini bilmediğinden, gözlem ile uyumluluk, bir ifadenin doğru olabilmesi için kendi içinde çelişki içermemesi gerektiği kuralı, bilgi üretiminde varsayımın yeri ve varsayımın mahiyeti, varsayım kontrolünde gözlemin yeri ve gözlemlerdeki hata kaynakları ve payları, onun anlayabileceği şeyler değildir. 1000 yıldır birileri ona «doğruyu» söylemiş, o da bunu ya baba dayağı korkusu, ya cehennem ateşi korkusu, ya sultan hiddeti korkusu, ya paşa cezası korkusu kabullenmiştir. Sormaya sormaya, bırakın soru üretmeyi, soru sormayı unutmuştur. Sık sık dile getirildiği gibi «icat çıkarma» gibi bir deyimi üretecek kadar salaklaşmış bir toplumun üyesidir. Türkiye insanı ayrıca herhangi bir problemini çözerken, bulduğu çözümün kendisine başka bir yerde zarar verip vermeyeceğini veya yapacağının toplumda bir yara oluşturup oluşturmayacağını düşünemez. Öğrenci kopya çeker, çünkü cahil kalmasının sonuçlarını düşünemez; öğretmen soruya tahammül edemez, zira cehaletinin ortaya çıkmasından veya sınıf disiplinini elden kaçıracağından korkar, ama düşünemez ki, soru sormayan öğrenciden adam değil, olsa olsa teyp makinesi olur. Teyp makinelerinin yöneteceği toplum ise kendisine ancak sürünebilecek kadar maaş veren, bir türlü kadro bulamayan, ders verdiği dershaneleri bir eğitim yuvasından çok bir hapishaneye benzeten, dünyayı ve kâinatı öğreterek daha rahat ve emin yaşamamızı sağlayan fen bilimleri yerine bizleri kul, köle etmeye plânlanmış hurâfe öğreten zırvalıkları ders programına koyan bir toplum olur. Gereksiz yere emniyet şeridine dalmaması için ikaz ettiğiniz şoför ya camı açıp size küfreder veya, fırsatını bulursa, üstünüze yürür, zira benzer bir hatânın günün birinde belki kendisini veya çocuğunu hastaneye yetiştirmek isteyen bir cankurtaranın yolunu bloke ederek ölüme neden olabileceğini düşünemez. Tüm bu nedenlerden ötürü herkes birbirinden nefret eder bu ülkede. Polisin vatandaşına hangi nefretle saldırdığını ve onu katlettiğini televizyonlarda seyretmedik mi? Polisi yönlendiren bir valinin bunu örnek bir gazetecilik yaparak ortaya çıkartan gazeteciye küfür ettiğini ve sonra başbakanın küfür eden valiyi kendisinin «iyi bir arkadaşı» ilan ettiğini görmedik mi? Sevgili okuyucularım: Cehalet en büyük düşmandır. Ama bu düşman dışarıdan gelmez. Bunu biz kendimiz büyütür, bizi daha çok cahil edecekleri başımıza getirmek için sandıklara koşarız, zira cehalet rehaveti, rehavet yalancı bir rahatlığı, o da sonunda felaketi getirir. Türkiye insanı böyle bir felaket yoluna çoktan girmiştir. Korkum bunun sonunun cehennem olacağıdır, ki ilk ateşleri de son on yıldır görünmeye başlamıştır. O ateşe, edinemediğimiz arkadaşlarımızla bir arada itilmekteyiz. Fukuşima’da aksaklıkların sonu gelmiyor. Fukuşima 1’den birkaç ay içerisinde ikinci kez radyoaktif su sızdı. Santralı işleten Tepco firmasına göre radyoaktif su Pasifik’e akmış olabilir. Medyadaki haberlerde dört numaralı reaktör yapısının güneybatı tarafındaki bir tankta bir çatlağın tespit edildiğinden söz ediliyor. Reuters ajansı, işçilerin tankın kapasitesini hatalı tahmin etmeleri yüzünden radyoaktif suyun tanktan taştığını bildirdi. Aşağı yukarı 12 saat içinde yüzlerce litre su akmış ve kirli su Pasifik’e bile ulaşmış olabilir. Radyoaktif suyun denize akması ilk değil. Bu iki ay içindeki ikince vaka. Su erimiş yakıt borularının soğutulması için kullanılıyor ve daha sonra tanklarda toplanıyor. Tokyo’nun 200 km kuzeyindeki atom reaktöründe 2011 ilkbaharında meydana gelen deprem ve bunu takip eden tsunamiden sonra bir patlama yaşanmıştı. Fukuşima’da radyoaktif su sızıntısı Çocukların pamuk yığınları, yüzler, uçurtmalar ya da yelkenliler gördükleri gökyüzünde atmosfer fizikçileri her şeyden önce partikülleri, yani sülfatları, aminleri ve diğer kimyasal bileşimleri görürler. Temel ilke gayet açık su molekülleri yoğunlaşma çekirdeklerinde birikerek Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com CBT 13887 / 25 Ekim 2013 Kozmik ışının iklim üzerindeki etkisi çok az Ornitologlar Umman’ın dağlık bölgesinde yeni bir baykuş türü bulduklarına inanıyorlar. İki araştırmacı “Dutch Birding” dergisinde Arap yarımadasının doğusunda gerçekleştirdikleri çalışmalarını yayımladı. Kuş seslerini kaydeden araştırmacılar daha önce hiç duymadıkları bir baykuş sesiyle karşılaşınca, aynı bölgeye tekrar tekrar giderek sonunda baykuşun fotoğrafını çekmeye başarmışlar. The Sound Approch projesinde çalışan ornitologlardan biri olan Magnus Robb, analizler sonucu sesin yeni bir türe ait olduğu sonucuna varmış. Arap baykuşlarının seslerini çok iyi biliyorum, bu ses farklıydı diyor Robb. Ornitologun tahmini diğer araştırmacılar tarafından da destekleniyor. Cornell Üniversitesi’nden Wesley Hochachka örneğin, yeni kuş türlerinin sesleri sayesinde bulunabileceğinin mümkün olduğunu söylerken, İngiltere’deki Ekoloji ve Hidroloji Merkezi’nden Ian Newton da ses kayıtları ve görüntüler, Genus Strix cinsinin bugüne kadar bilinmeyen bir türünü gösteriyor diyor. Bilim insanları şimdi baykuşun DNA örneklerini toplayıp, tahminlerini genetik olarak da kanıtlamak istiyorlar. Baykuşun gerçekten de yeni bir tür olduğu anlaşılırsa “Umman baykuşu” adını alacak. Umman’da yeni bir baykuş türü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle