Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz Çarşamba Toplantıları Kemal Kirar <kemalkirar@gmail.com> “Çarşamba Toplantıları” İstanbul’un mutena semtlerinden Gümüşsuyu’nda, dahiliye mütehassısı Dr. Kâmuran İzmirli’nin muayenehanesinin birbirinden değerli kitapların duvarları süslediği bir odasında yaz sıcakları dışında kalan aylardaiki çarşambada bir yapılırdı… 19891992 yılları arasında, bu sohbet toplantılarının birçoğuna katılma şerefine ben de eriştim. Evvela, sözünü ettiğim toplantılara ev sahipliği yapan Kâmuran İzmirli’yi tanıyalım kısaca, sonra da diğerlerini: Kâmuran Bey, özellikle kalp hastalarının pek rağbet ettiği, mesleğinin ehli (hazîk) bir hekimdir. Dedesi, hem Dar’ül Fünun’da hem de İstanbul Üniversitesi’nde dersler veren, büyük İslam âlimi İsmail Hakkı İzmirli’dir. (İsmail Hakkı İzmirli’nin, Anglikan Kilisesi’ne Cevap ve İlmi Kelâm adlı eserleri en bilinenlerdendir.) Ayrıca, Mustafa Kemal Atatürk’ün doktorlarından Nihat Reşat’ın (Belger) talebesi olması da bir başka övünç kaynağıdır Kâmuran bey için... takdim ederek şöyle der Reisicumhur Hazretleri’ne: “Oyuncular, ellerinizi öpmek isterler.” Gazi’nin cevabı sert ve kesindir: “Olmaz!” Vasfi Rıza, “Eyvah kızdı!” der kendi kendine… Reisicumhur Hazretleri yineler, sesini yükselterek: “Olmaz!.. Sanatçı el öpmez!” Vasfi Rıza’nın endişesi gittikçe artar: “Sinirlendi, azarlayacak şimdi hepimizi; ne yapsak acaba?” diye düşünmesinin yanında, bir hayli korkar da… Gazi Hazretleri, ara vermeden devam eder sözlerine: “Sanatçı el öpmez; sanatçının eli öpülür!” Mustafa Kemal Atatürk, hafızalarımızda her daim tazeliğini koruyan o meşhur sözünü de burada söyler: “Efendiler, hepiniz vekil olabilirsiniz, başvekil olabilirsiniz, hatta Reisi cumhur olabilirsiniz; fakat, sanatçı olamazsınız!” Hadisenin devamını, Vasfi Rıza Bey’in ağzından dinleyelim: “Yaver’in, yine de ellerinizi öpmek isterler, demesi üzerine, Gazi Hazretleri’nin ‘Olur’ manasındaki hareketini biz emir telakki ettik ve ‘Hurraaa!..’ diye, bir hücuma geçtik ki inanın, O’nun elini mi öptüm, yoksa kendi elimi mi öptüm (!) hâlâ hatırlayamam?!” okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com Hesapları çok çirkin... Kimse adamın tuzağına düşmesin. Sizi birbirinize düşürmek, kırdırmak istiyorlar. Sevindirmeyin bunları. Herkese Bir DilekÇe! Ev sahibini kısaca tanıdıktan sonra, sıra diğer müdavimlere geldi: Türk tiyatrosunun pirlerinden (duayenlerinden) Vasfi Rıza Zobu, Bedia Muvahhit ve Necdet Mahfi Ayral; Türk dilinin cambazı, büyük şair ve yazar Salâh Birsel; bir dönem Demokrat Partisi’nde Münakalat Vekilliği (Ulaştırma Bakanlığı) de yapan Arif Demirer; emekli hariciyecilerimizden Hayrettin İzmirli (Kâmuran Bey’in amcası); Türk sinemasının “medarı iftiharı” Şener Şen (hayattayken, babası Ali Şen de katılırmış bu toplantılara) ve isimleri hatırımda kalmayan daha birçok müstesna şahsiyet… Her biri tabir yerindeyse kendi tabii kürsülerini kurmuş olan bu insanlarla yapılan sohbetin ne denli keyifli ve öğretici olabileceğini de sizin tahayyül hanenize bırakıyorum. Cumhuriyetin ilk dönemlerine ait o kadar mühim hadiseler anlatılıyordu ki zaman zaman, hangi birini sizlerle paylaşacağımı dahi şaşırıyorum, inanın. En iyisi, Vasfi Rıza Zobu’nun, Gazi Hazretleri’yle alakalı olan bir anısını aklımda kaldığı kadarıyla nakledeyim: Yıl 1930… Eskişehir’de sahnelenecek bir oyun için yola çıkar Vasfi Rıza’lı, Muhsin Ertuğrul’lu kumpanya... Piyesten önce de Ankara’ya uğrayıp Gazi’nin ellerini öpmek için Köşk’e çıkarlar… Huzura kabul edildiklerinde, Kılıç Ali, kumpanyayı Bu sahneyi, Vasfi Rıza’nın o profesyonel anlatımıyla canlandırın bir de gözünüzde: eminim, siz de uzun süre kahkahalarla gülersiniz... *** Anlatımdaki akıcılığa bir halel gelmemesi için, özellikle bazı teferruatlara girmedim. Bunlardan bir tanesi de Vasfi Rıza Zobu’nun, Gazi Hazretleri’nin o maruf sözünü anlatırken hikâyenin ucunu kaçırıp devamını getirememesidir: Doksan yaşındaki büyük tiyatrocu, oturduğu koltuğun kenarına sımsıkı yapışmış, o özlü sözü hatırlamaya çalışıyordu, bir yandan da şöyle mırıldanarak: “Allah Allah, yav ben bu mevzuu anılarımı yazdığım kitaba da almıştım; nasıl unuturum, olacak şey değil!” O esnada, Şener Şen en halisane hisleriylemealen şöyle dedi, büyük hoca daha da zorlanmasın, diye: “Evet, hocam; işte öyle bir şeydi değil mi?” Vay efendim, sen misin bunu söyleyen! Vasfi Rıza bey öyle bir celallendi ki görmeye değerdi doğrusu: “Ne yani!” dedi, “Bundan sonrası fasa fiso mu, masal mı, onu mu demek istiyorsun!” Büyük bir saygıyla ve hafif kızaran yüzüyle Şener Bey de cevaben: “Estağfurullah hocam...” gibi bir şeyler söyledi gerçi, fırtınayı geçiştirmek için; ama, Vasfi Rıza Zobu’nun yüzü de uzun süre asık kaldı... Hoş kalın!... CBT 138819 / 25 Ekim 2013 Türk’üm diyenler, demeyenlere saygıyla, sevgiyle baksın. Bunu söylemek hakkı, söylememek hakkını da içerir. O da, ne mutlu Kürdüm desin. Ben de onun Kürtlüğünden mutlu olabileyim. Kimliğinden hoşnut ve mutlu olmak, bunu hak etmiş olmak, ülkesi ve insanlık için epeyce bir kazanımın elde edilmesini gerektirir. Herkese bunun için, bu kazanımları elde etmeleri için fırsatlar verelim. Ülkemiz ve İnsanlık için herkes bu kazanımların en çoğunu sağlamak yarışına girsin. Kürt yurttaşlarıma önerim, sakın bunların oyununa gelmeyin. Herkes birbirinden aldığından daha fazlasını, birbirine vermeye çalışsın. Göreceksiniz ki, tüm hesaplar, oyunlar, tuzaklar bozulacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkına Türk demekten gocunmayın. Bunu böyle demek gerekiyor. Değilse, düşman sevindireceksiniz, bilesiniz. Ama, bunu böyle istemiyorsanız bile, şiddeti, adam öldürmeyi, öldürmekle tehdidi söylemlerinizden ve eylemlerinizden çıkarın. Siz de uygar direnişi yöntem olarak uygulayın. Savaşı hiç bir nedenle ve hiç bir biçimde geri getirmeyin. Sömürgenlerin maşası olmak yerine, en çok, birbiriyle çekişen iki kardeş gibi olmayı öne çıkarın. Böyle bir barışçıl çekişmede siz de pek çok şey öğreneceksiniz. Farkında olacağınız şeyler ötekilerine de iyilikler getirecektir. Bunların kışkırtmasına, kim ne olursa olsun, asla gelmesin. Oyunlarını bozalım, çağdaş, demokratik, sosyal bir hukuk devletinin ve toplumunun bu topraklarda hayat bulabilmesi için elbirliği yapalım. Dincilerin ülkemizi Afganistan’a, Irak’a, İran’a, S. Arabistan’a benzetmelerine asla izin vermeyelim. Elimizde birlikte, onurluca yaşamak için pek çok şey ve neden var. Bunları kullanmaya çalışalım. Gemiyi düzeltelim, derken, tümüyle sökmeye kalkarsanız, hepimiz bu yılanların kucağına düşeriz. Herkesi akla ve akılcılığa çağırmak istiyorum. Herkes bulunduğu yerden, tüm bunları bir kez daha düşünsün, lütfen. Flu(x)us – VIII. Bir Denizin Kıyısından Bir Avuç Çakıltaşı’mdan • Ruhu yere çeken, bedeni; bedeni yukarı çeken, aşk! Böylece pişer, kavruluruz özgürlüğe doğru… • Kazan, ama kazanmak için yapma. • Her Pazartesi siyah bişeyler giyinelim / Takalım takıştıralım ne gelirse aklımıza /Ama üzerimizde kendini göstersin / Gören bilsin / Niye // Bütün gün dolaşalım / Dolaşalım elverdiğince cadde sokak / Daha çok kararmasın diye // Aydınlansın diye / Geleceği çocuklarımızın // Olur mu / En azından bunu yapalım • Hepimiz birbirimizden başka bir kimse değiliz. Kimse de bir başkası değil. Bu iki gerçeğin iç içe olduğunu görüp, birbirine tahakkümü değil, birbiriyle dayanışmayı seçmelidir. • Ekim Ayı baştan sona Cumhuriyet Ayıdır / Kasım Ayı Atatürk Ayıdır / Mart Ayı Çanakkale Ayıdır / Nisan Ayı Millet Ayıdır / Mayıs Ayı İşçi Ayıdır / Ağustos Ayı Ali Çavuş’un Ayıdır / Eylül İzmir’in // 2013 Bursa’da O’nu dinleme yılıdır • Tüm güzellikler dar açılarda şimdi / Başını çevirip göreceğini / Görmesen iyi • Bir cenaze töreninde, ateist bir abiye “Din yok, iman yok; abdest yok, namaz yok. N’olacak bizim halimiz…” dediğimde “Allah bilir”, deyiverdi. • Şimdi herkes “okumuş adam”... Bilgi Çağı’mızın bir nimeti bu. Sıra herkesin “düşünen adam” olmasına geliyor. “Aydınlanma” bununla başlamış olacak. İnsanlar uyanıyor. Karanlık, mağaralarına geri dönecek. Üç beş şarlatanın güç gösterisine bakmayın. Gerçeğin ve bilginin gücü, aklın gücü kendini göstermeye başlıyor. Soytarılık artık müzelik oluyor. Bunlar iyi haberler! • Yakın uzak / Görsen görmesen / Bilse bilmese / Dost / Gönlünde durandır / Yalın yalnız • Meydanların yalnızlığı başıma vurur.