Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEKNOLOJİPOLİTİK Badiou ve Zizek “Küresel kapitalizm”in her türüne karşı Zeynep Altay Çağdaş Marksist felsefnin saygın isimleri Alain Badiou ve Slavoj Zizek “Küresel Kapitalizmi” karşı “Yeni Dünya Düzeni”nin inşasında “Gezi Direnişi” nin neden umut ışığı olduğunu Vietnam’dan, Fransız Direnişi’ne, Yunanistan’dan Mısır’a uzanan dünya direniş tarihinden örnekler vererek temellendirdiler. Birbirini dikkatli bir saygıyla izleyen ve ortak noktaların altını çizen, teori ve pratiği birlikte sürdürmüş bu iki düşünür, “Küresel Kapitalizm”in her türüne karşı olduklarını neFotoğraf: Vedat Arık Baha Kuban baha.kuban@gmail.com denler ve örneklerle vurguladılar. Gezi Direnişi’nde öldürülen gençlere, direnenlere adanan, 1112 Ekim günleri Bakırköy Belediyesi ve Monokl Yayınları tarafından düzenlenen “Küreselleşme ve Yeni Sol” konferansına gençlerin, siyasilerin ve felsefecilerin çok büyük ilgi göstermesi, konuşmacıların kitaplarının kapışılması düşünürlerce umudun boş olmadığının göstergesi olarak ifade edildi. Alain Badiou salonu, “Yaşasın yeni Türkiye Hareketi” diye selamlarken, Zizek’te,” Gezi’yle beraber Türkiye’nin en büyük başarı hikâyelerinden birine imza atıldı.” dedi “Koşullarınızı biz bilemeyiz” Zizek, “Dünyada aslında ters giden bir şeylerin olduğunu siz Türkiye’den gösterdiniz. Sokağa çıkarak taleplerinizi dile getirdiniz. Türkiye’deki mevcut iktidar biraz zeki olsaydı sizin yanınızda olurdu...” derken lider üzerinde durdu. Dogmatik uykudan uyandıracak, itaat edin demek yerine gerçek özgürlüğe itecek bir liderliğin gereğini hatırlattı. Badiou, “Gezi Direnişi ile birlikte siz hem kapitalizmin kendisine hem de İslami hükümetin sizi ezmesine karşı çıktınız. Toplumun tüm kesimleri bu karşı çıkış da bir araya geldi. Umarım bu karşı çıkışınıza devam edersiniz. Var olan bu yaratığa karşı yeni araçlar bulmayı da unutmamalısınız.” ikazını yaparken bütün dünyanın yeni Türkiye’yi duyduğunu anlattı ve “Kendi koşullarınızı biz bilemeyiz” diyerek öznel koşulları içerden bilinemeyeceğini vurguladı. Zizek, Taliban yaratmaktan, sahte aktivizmle insanları oyalamaya, sınıf ayrımını inkardan, sahte özgürlük düşlerine İslam kapitalizmi yaratmaya uzanan küresel kapitalizmin ve ona hizmet eden medyanın her türlü oyunu oynayabileceğinin bilinmesini istedi. “Modern kapitalizm görünüşte modernitenin yanında duruyor. Siz ikili çelişkilerin tam da kalbinde yaşıyorsunuz. İslamcılar laiklerden çok daha küresel kapitalizm yanlısıdır.” diyen Zizek, Gezi direnişinin 68 hareketi gibi bir nostalji olarak kalmaması gerektiğine dikkat çekti, “Belirli bir örgütlülük oluşturarak bize (insanlığa) kalması gerekiyor.” dedi. Badio da bu bağlamda, “Evrensellik kitlesel hareketlerin özü, evrenselliğe istememiz gerek, o takdirde bir kişi dahi kalsak gerçeklik kazanacaktır. Bunun için hareketinize devam edin, herkes için benim için...” diyerek konferansı noktaladı. Nisan ayı yaklaşıyor olsaydı yukarıdaki başlıkla bir Nisan şakası yapılıp yapılmadığını anlamaya çalışırdık, ama aylardan Ekim! Tam da Türkiye’de Toros Elektrik’in özelleştirilmesiyle elektrik dağıtımından kamunun tamamen çekildiği bir anda. Almanyada’da Elektrik Şebekesi Kamulaştırılıyor mu? Bu köşede Almanya, Danimarka ve ABD’de yenilenebilir enerji ve özellikle güneş ve rüzgar yatırımlarında kooperatiflerin ve belediyelerin oynadıkları önemli role defalarca işaret etmiştik. Ama onyıllardır özel şirketlerin mülkiyetinde olan elektrik şebekesinin yeniden kamulaştırılması söz konusu olabilir mi? ABD’nin Colorado eyaletinde, Kayalık dağlarının eteklerinde yaklaşık 100.000 kişinin yaşadığı Boulder kentiyle, 1.8 milyon nüfusu ile Almanya’nın ikinci büyük metropolü ve en önemli limanı olan Hamburg arasındaki benzerliklerin neler olduğu konusundan başlayabiliriz. Her iki kentin hemşerileri de temiz, yerel enerji kullanmak istiyor ve daha önemlisi, ezici bir çoğunlukla, enerjinin üretimi ve dağıtımının kontrolunun kendilerinde olmasını istiyorlar. Uzaklarda yerleşik bir yatırımcının, temelde kâr amacıyla işlettiği bir enerji tedarik sistemi istemiyorlar. Boulder kent meclisi, şu anda dağıtım şebekesini işleten Xcel Enerji firmasının yaptığı işi, yerel yönetimin yapmasına olanak verecek bir karar almaya çalışıyor. 2011’de yapılan bir halkoylamasında Boulder sakinleri, büyük bir çoğunlukla, yerel yönetime devir olarak adlandırılabilecek (municipalization) sürecin başlamasına yeşil ışık yakacak incelemenin yapılmasına karar verdiler. Xcel ise, beklenildiği gibi, başından itibaren bütün sürece savaş açtı. Önce incelemenin yapılmasını engellemeye çalıştıktan sonra, enerji tedariği imtiyazının elinden alınmasına yol açan kararı sabote etmeye çalıştı. Büyük paralar harcayarak ‘çamur kampanyaları’ örgütledi. İlk aşamada, yapılan bağımsız incelemenin sonuçları, Xcel’in sunduğu şartlar ve fiyatlarda hiçbir değişiklik yapılmaksızın, yerel yönetimce kamulaştırılmış elektrik hizmetiyle, yenilenebilir enerji tedariğinin toplam tüketimin %50’sini karşılayabileceğini, kentin sera gazı salımlarının yarı yarıya düşürülebileceğini gösterdi. Xcel’i Boulder kenti enerji tedariğinden ve önemli bir gelir kaynağından edecek bu gelişmeler ABD’de birçok kentte yaşanıyor. Elektrik şirketlerinin kurdukları araştırma kuruluşu olan Edison Elektrik Enstitüsü “Yeni Kamulaştırmaya Karşı Stratejik Savunma” başlıklı bir rapor kaleme almış durumda! Arizona ve Boulder’daki kamulaştırma karşıtı kampanyalara bakınca, elektrik şirketlerinin ‘Stratejik Savunma’sının ana ekseninin, ‘çamur atma’ ya da ‘yanlış bilgilendirme’ olduğunu sanmak mümkün! Boulder’da ve ABD’nin birçok kentinde bu mücadele sürerken, benzer bir süreç Almanya’da da yaşanıyor. Hamburg yerel yönetimi, Eylül 2013’de yapılan bir halkoylamasıyla kendisine verilen görevi yerine getirecek mi? Halkoylaması, yerel yönetimin yerel elektrik dağıtımını kontrol eder hale gelmesini, bir anlamda şebekeyi yerel olarak kamulaştırmasını gerektiriyor. Avrupa’nın en büyük iki elektrik şirketi, İsveçli Vattenfall ve Alman E.on’un sahip oldukları dağıtım şebekesinin bu şirketlerin elinden çıkması, daha önceki yazılarda belirtildiği gibi, bu şirketleri adamakıllı zora sokacak. Ve Hamburg yalnızca bir örnek. Kasım’da Berlin’liler de, büyük olasılıkla aynı şekilde sonuçlanacak bir halkoylamasına gidiyorlar. Almanya’da 1980 ve 90’lı yıllarda, bütçe deliklerini kapamak için elden çıkarılan yerel dağıtım şebekeleri yeniden kamulaştırma yolunda. Bu kamulaştırma yerel yönetimlerce yapılıyor, dolayısıyla biraz farklı. O yıllarda dağıtım şebekelerini özelleştiren 20.000 yerel yönetimden 8.000’i bu yılın sonuna kadar yeniden dağıtımı kamulaştırma kararı verecekler büyük olasılıkla. Alman elektrik devleri RWE ve E.on’un, son yılların yenilenebilir enerji dalgasında fazlaca bir pay alamadıklarını daha önceki yazılarda belirtmiştik. Evet, elektrik sektörü yavaş yavaş kaynama noktasına yaklaşıyor. Türkiye bu gelişmelerden çok uzak bir noktada şimdilik. Bu modelleri tartışmak ve uygulamaları başlatmak için zaman geldi geçiyor. ki, bu toprakların yetiştirdiği ustalar ve mimari detaylar, daha önce de açıkladığımız üzere endemikevrimsel kazanımlarımızdır. Bugün, kazanımlarımız olmayan ve coğrafyamız ile örtüşmeyen betonarme “Komodinlerde” hayatımızı idame ettiriyoruz. Sadece geceleri yatmak için kullandığımız, gündüzleri boş olan yatak odalarımız var artık. Silivri’den Fatih’e kadar herkes aynı pimapen pencereyi kullanıyor. Ailemi ve yaşam biçimimi temsil edecek bir kapı yerine, komşularımı bir çelik yığını karşılıyor. Tüm bunlara paralel olarak, fabrikasyon çıkan bu ürünler sebebiyle, istihdam dibe vurmuş, tüketim gözü dönmüşçesine artmıştır. Dünya, şu an 12 ayda yenilerken doğal kaynaklarını, insanoğlu 8 ayda bunu tüketmektedir. Her yıl bu süre daha da kısalmaktadır. Bariz bir şekilde, çekirgeleşmiş bir varlık olarak, yok olmaya doğru gidiyoruz. Bazılarımız da, bu Dünya’dan kaçarak, Mars’a yerleşmeyi çözüm olarak keşfetmiş. Samatya’da, kaybolan bir mimari mirasın penceresinin boyutları rastlantısal olarak belirlenmemiştir. Kullanılan bir keserin sapının boyu, bu ölçülerin ortaya çıkmasında etkin rol oynamıştır. Ayrıca, keser gibi insani boyutta olan bir aletin ortaya çıkardığı insani ölçü, iklimsel olarak da, insanın doğayla verdiği savaşın geldiği en son noktayı temsil etmektedir. Cumbalar güneşe açılanmış ve pencereleri daha büyük tutulmuşken, açılanan bölgenin altındaki pencereler daha küçük kalmıştır. Bu pencerelere sahip mekanlar, kış aylarında kullanılacak oturma odasına denk düşmüştür. Sonuç olarak, tüm bunlar, yüzyılların verdiği bir deneyimin sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve bu ölçülendirme, mimari tipoloji, şehirciliğin izleri; bizim kültürümüzün bir yansıması olarak şekillenmiştir. Globalizmin dayattığı fabrikasyon mimari, Tarihi Yarımada için düşünülmemelidir. Türkiye’nin, sahip olduğu kimliğine uygun modern mimarlık çizgisi, bu detayların belirlenmesi ile ortaya çıkarılacak Kent Rehberi ile mümkün olacaktır. Benim şahsi düşüncem ve temel hedefim budur. Modern ile uyumlu tarihi miras diyerek, kol yerine boynuz çıkarmış semender düşünmüyorum… CBT 1388 15 / 25 Ekim 2013