23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Fizik, ekonomi, tıp, toplum bilimleri: Bilimsel bilgilerin çürüme süreleri açıklandı Doğruluğuna kesin gözüyle baktığımız gerçeklerin büyük bir çoğunluğunun bir raf ömrü var. Neysi ki, sürenin sona ermekte olduğunu önceden kestirmemiz olası. Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com http://facebook.com/okcesizhayrettin Bugün buraya, Orhan Bursalı’nın yakında çıkacak olan bir kitaba aşağıdaki başlıkla yazdığı önsözü (kısaltarak) alıyorum. “Çırılçıplak Yazıların Yarattığı Utanç” “Üniversiteler Direnin!” Sizlerle birlikte yazdığımız bir kitap! Direnmek her birimizin tek başına gösterebileceği, ama başarabilmek için birlikte ortaya koymamız gereken bir eylem… Bursalı’nın yazısı şöyle: *** “Meselenin özü nedir kardeşim sorusuna verilecek yanıt her durumda ve koşulda şüphesiz değişir. Bu soruyu Türkiye için sorduğumuzda da bin bir kafadan ses çıkar. Ama yüksek sesle sorun lütfen, şimdi sorun, göreceksiniz ki, sesiniz yankılanıp hukuktur ve üniversitedir, biçiminde geri gelecektir. Hayrettin Ökçesiz’in yazıları insana böyle düşündürtür. O yazıların hakikate değindiğini duyumsarsınız. Ey Hakikat, sen nesin ve neredesin? Hayrettin Ökçesiz hukuk insanıdır. Felsefeyi ve toplumbilimi kucaklayan bir hukuk, belki hukukun da en hakikisidir, kim bilir! Onun bu alandaki birikimini çok severim, bu birikim, yazılarında önemli bir toplumsal değer olarak dışa vurur. Hukuk, birlikte yaşamın ana mimarisiyse, bu çatıyı onun felsefesiyle sağlamlaştırarak ilerlemek, yapılacak tek şeydir. Bu bize sürdürülebilir bir toplum ve yaşamı vaat eder. Derler ki, ekonomi her şeyi belirler. Ekonominin toplumsal durumu ve bölüşümü üzerine inşa edilen bir iktidar yapısı, şüphesiz son derece pragmatiktir. Ama ekonomi, aynı zamanda bir sürekli savaş alanı ve konusudur, hem ülke içi hem ülke dışı… Bu nedenle de ekonomik iktidar, krizler ve çöküşler demektir. Salt ekonominin bölüşümü üzerine inşa edilmiş bir toplumsal yapı, her türlü ahlaksızlığı üretir, çünkü insanı, ekonomi insanı yapar. Şüphesiz ki üretimdir varoluşun sürdürülebilirliğinin garantisi. Üretim ve ekonomi bu nedenle bütünleşir hemen. Bu üretime ve ekonomiye yön verecek ve bölüşümü en adil kılacak olan ise üstyapı kurumlarıdır. Üstyapıda adalete ve hakka hukuka dayanan sürdürülebilir bir sağlam mimari olmazsa, bu mimari insanlığın deneyimlerini içermezse, felsefesidüşüncesi ve insanı eksik olursa, toplumsal hayatın adı sürekli kargaşalıklarla, çöküşlerle, savaşlarla anılır. Hukuk, kavganın kargaşanın adaletsizliğin insansızlığın ve haksızlığın hakemi veya böyle bir düzeni sürdürmenin aleti olamaz. O halde bize daha başka bir hukuk gerekmektedir. Üniversite, belki de bize daha başka hukuku üretecek bir aydınlanma, üretme yeridir. Evet, öyledir ve öyle olmalıdır. Üniversite, nasıl bir insan, nasıl bir toplum, nasıl bir hukuk, nasıl bir siyaset, nasıl bir üretim inşa edeceğiniz yerin de adıdır. Üniversiteye bu açıdan toplumun belkemiği olarak bakmak gerekir. Üniversite, fikir, ahlak, bilgi, doğa, evren, ve şüphesiz ekonomi üretir. Ama bunun ötesinde bilimlerin toplumsal ahlak ve senteziyle öğrenciyi yolcu eder, etmelidir, kapılarından. Hayrettin Ökçesiz, üniversitelerimizin hem içinde olan biten ve yaşananlarla, hem o kapılardan çıkacaklarla ilgili derin kaygılarını dile getiriyor Kassandra yazılarıyla. Her yazısını okurken başımdan kaynar sular dökülüyor, çünkü bu yazılar çıplak olmanın da ötesinde çırılçıplak! (...)” *** İleride (hiçbir şey ya da pek fazla bir şey yapmamış olmak yüzünden) dövünmememiz için, bu önsözle ve kitabıyla bu bağlama yeniden dikkat çekmek istedim. Özellikle bu günlerde “Üniversite”ye, üniversitelere çok iş düşüyor. B ilim hep gerçeğe daha çok yaklaşmakla ilgili oldu ve bunun ayırdında olan herkes bu sürecin kabul edilen bilgilerin sürekli değişime uğramasından oluştuğunu da bilir. Ancak bu durum insana kimi zaman son derece kafa karıştırıcı ve sıkıntı verici gelebilir. Bir zamanlar doktorlar tarafından içilmesi önerilen sigara, zamanla ölümcül bir niteliğe büründü. Et yemek bir zamanlar sağlığa yararlı sayılırken, bir ara zararlı oluverdi ve derken yeniden temize çıktı; şimdiyse bu konuda farklı görüşler var. runda olmadığımız anlamına geliyor. Doğru olduğuna inandığımız bilgilerin kimileri zamanla ters yüz olabilir, ama bu sürecin belli bir düzeni olduğunu bilmek yakında geçersiz olacak gerçekleri belirlememizi sağlayabilir. Bilimsel verilerin yeni buluşlar ve yinelenen araştırmalarla sürekli güncellendiği su götürmez bir gerçek. Gelgelelim, kısa bir süre öncesine dek bu değişimin ne denli hızlı bir biçimde meydana geldiğiyle pek ilgilenilmedi. Özellikle de, doğru olduğuna inanılan bilgilerin ne kadar bir süre sonra geçersiz duruma geldiklerini, ya da yerlerinin gerçeğe daha yakın başka bilgilerle doldurulduğunu nicel açıdan değerlendirmeye çalışan çok az kişi oldu. Bilgilerdeki bu sürekli değişimi ilk ölçmeye kalkışan araştırma gruplarından birini Paris’teki PitiéSalpetriere hastanesi araştırmacıları oluşturmaktaydı. Uzmanlık konularını oluşturan ve karaciğer hastalıklarıyla bağlantılı olan siroz ve hepatit gibi iki farklı tıp alanına odaklanan Thierry Poynard ve arkadaşları bu konuyla ilgili olarak 50 yıl boyunca yayımlanan yaklaşık 500 makaleyi ele alarak bunları uzmanlardan oluşan bir kurula incelettiler. Uzmanların her birinden inceledikleri yazının geçerliğini sürdüren bir gerçek mi, yoksa zaman aşımına uğramış ya da çürütülmüş bir metin mi olduğu yönünde bir değerlendirme yapmaları istendi. Böylelikle, Poynard ve arkadaşları önceki onyıllar boyunca geçerliğini koruyan bilgilerin miktarını gösteren basit bir şema oluşturmayı başardı. Bu arada, halen geçerli olan yazıların sayısında belirgin bir azalma meydana geldiği yönünde çarpıcı bir bilgiye de ulaştılar. Dahası, bu şemada eğrinin %50’yi nerede kestiğine bakarak gerçeklerin yaşam sürelerinin ne zaman yarılandığı konusunda kesin bir ölçüm yapma olanağını da elde ettiler. Bu ölçüme göre, gerçekler 45 yılda ömürlerinin yarısını doldurmaktaydı. SİROZ VE HEPATİT Kadınlarda mamografi çektirme yaşı büyüdü. Bir zamanlar evrenin merkezi olduğuna inanılan Dünya’nın bu konumu değişti. Kırmızı şarabın yararlı olup olmadığı sorusuna da kesin bir yanıt vermek artık bir hayli güç. Anlaşılan şu ki, görüşlerdeki bu değişimin de bir düzeni var. Bilimsel üretimin değerlendirilmesi ve ölçümüyle ilgili bir dal olan bilimetri verileri bir bütün olarak ele alındığında bu değişimlerin belli bir düzeni olduğunu ve gerçeklerin zaman içinde nasıl bir hızla çürütüleceğinin bile önceden kestirilebileceğini ortaya koyuyor. Bu da bilgilerin sürekli değişimden geçtiği bir dünyada şaşkınlığa uğramak zo DEĞİŞİMİN DÜZENİ CBT 1348/ 10 18 Ocak 2013 CBT 1348 /11 18 Ocak 2013 Bilginin, özünde, radyoaktif bir malzemeyi andırdığı söylenebilir. Siroz ve hepatitle ilgili bilgilerin yarısı yaklaşık 45 yılda zaman aşımına uğruyor, ya da çürütülüyor. Yarı ömür metaforunun ona yakıştırılan radyoaktif kimlikle tam olarak bağdaştığı söylenemez. İlk olarak, incelenmekte olan zaman dilimleri bozunmanın ger ÖMÜR YARILAMA çekte üssel olup olmadığının kavranmasını güçleştiriyor. Benzer biçimde, bilim dalının olgunluk düzeyine bağlı olarak, yarı ömrün ille de değişmez olması gerekmiyor. Nitekim, tıp bir sanattan bilime dönüştükçe bu da doğal olarak değişti. Yine de, yarı ömür bilgi bozunması, düşünmenin yararlı bir yolu olabilir. Doğal olarak, hangi radyoaktif atomun bozunacağını önceden bilemeyeceğimiz gibi, hangi tezin ters yüz edileceğini de kestiremeyiz. Ancak konuyu bir bütün olarak inceleyip bir bilim dalının zamanla nasıl değişime uğrayacağıyla ilgili kurallar olduğunu görebiliriz. Siroz ve hepatitle ilgili sonuçlar, cerrahiyle ilgili bilgilerdeki değişimin incelendiği daha eski bir araştırmanın sonuçlarıyla hemen hemen aynıydı. Avustralyalı iki cerrah söz konusu araştırmada bu daldaki gerçeklerin de yarısının 45 yılda bir çürüdüğüne tanık oldu. Ne yazık ki, bilimde ulaşılan tüm sonuçların taramadan geçirilmesi için bir uzmanlar kurulu oluşturulması pek de uygun bir yöntem değil. Oldukça hızlı bir biçimde olabildiğince çok bilimsel veriyi incelemenin daha basit bir yolu, bilimin akçesi ve bilimsel makalelerin ölçüsü olan, kaynak gösterme süresinin araştırılmasıdır. Bilimsel bir makalede savunulan gerçeğin çürütüldüğünü anlamak için insanların belli bir daldaki ortalama bir makaleyi ne kadar bir süre sonra kaynak olarak göstermeye son verdiklerine bakabiliriz. Makale ister artık ilginçliğini ya da konuyla bağlantısını yitirmiş olsun, ister savunulan görüşün tersi başka bir araştırmayla kanıtlanmış olsun, artık güncel bilimsel literatürün bir parçası olmaktan çıkmıştır. Başkalarının belli bir daldaki literatürün yarısını kaynak olarak göstermekten vazgeçmeleri için gerekli olan süre de başka türlerin yarı ömürleridir. Bu yöntemle birçok daldaki yarı ömürler konu FİZİKTE YARI ÖMÜR 10 YIL şık 10 yıl olduğu gözler önüne serildi. Farklı yayın formatlarının da farklı yarı ömürleri olabilir. 2008 yılında, Boston Simmons College uzmanlarından Rong Tang farklı alanlarda yayımlanan bilim kitaplarını incelediğinde fiziğin yarı ömrünün (13,7 yıl) ekonominin yarı ömründen (9,4 yıl) daha uzun olduğunu ve ekonominin de sırasıyla matematik, psikoloji ve tarihten daha kalıcı olduğunu gördü. Bu durum, pozitif bilimlerin sınırlarındaki bilginin toplumsal bilimlerden çok daha hızlı ters yüz edildiği dergi makalelerinde tanık olunanın tam tersi. Bunun nedeni hızla yinelenen deneyimlerin fizik bilimlerinde toplumsal bilimlere kıyasla çok daha açık seçik olmasından kaynaklanabilir. Etki yaratan farklı unsurlar ve uygulanan farklı yöntemler nedeniyle, farklı bilim dallarında hesaplanan yarı ömürler konusunda kesin bir yargıya varmaktan kaçınmak gerekir. Yine de, belli bilgi kaynaklarının farklı raf ömürleri olduğuna kesin gözüyle bakılabilir. Bu durum bilgiye bu biçimde farklı bir açıdan yaklaşmanın dünyayı izlerken yararlandığımız gerçekleri değiştirip değiştirmeyeceği sorusunu gündeme getirebilir. Sonuçta, kimi gerçeklerin ötekilerden daha kalıcı olduğunu bilmek bilgiyi nasıl değerlendireceğimizi ve en çok hangi gerçeklerden sakınmamız gerektiğini etkileyebilir. Gerçekleri değişim hızlarına göre bir tayf üzerinde sıraladığımızı düşünün. Bu tayfın sol ucunda hızla değişmekte olan gerçekler yer alacaktır. Bu bilgiler bir gün önceki borsa kapanış oranlarıyla ilgili bilgilerimizi, ya da dünyanın farklı yerlerindeki hava durumlarıyla ilgili kestirimlerimizi içerecektir. Bu alanların minicik bir yarı ömürleri olduğunu düşünebilirsiniz: bunların kalıcı oldukları süre kısacıktır. Tayfın en sağ ucunda da son derece yavaş deği sunda kabaca bir değerlendirme yapabiliriz. Örneğin, fizikçiler için büyük önem taşıyan makaleler içeren Physical Review dergisinde yayımlanan tüm yazıların incelendiği bir araştırma sonucunda, fizik dalında yarı ömrün yakla şen bilgiler, tüm pratik amaçlar için sabit olan gerçekler yer alacaktır. Bunlar bireysel bağlamda gezegen üzerinde bize öğretilen sayıda anakara olduğu yönündeki bilgileri, grup bağlamında da eski çağlarda Yunanlıların geometri konusunda kaleme almış oldukları hemen hemen her tür bilgiyi içerebilir. Bu ikisinin arasında da değişen, ama hızla değişmeyen, gerçekler yer alacaktır. Bu bilgiler yıllar, onyıllar, ya da bir yaşam süresi içinde değişime uğrayabilirler. İşte bu arada yer alan gerçekler “ortada gerçekler” adıyla bilinir ve bunların görece yavaş değişim hızı birçok insanın onların geçici niteliğini ve belli belirsiz yok oluşlarını gözden kaçırması anlamına gelebilir. GERÇEĞİN TAYFI Beslenmeyle ilgili bilgiler ortada gerçeklerden oluşan alanlardan biri olarak nitelendirilebilir. Örneğin, ABD’de dört temel besin grubuet, süt, tahıl/ekmekler, sebzeler/meyvalar artık geçerli değil. Şimdilerde tabaklarda beş besin grubuna yer veriliyor. Besin piramidi sürekli elden geçiriliyor. Yağlı besinler, karbonhidratlar ve daha birçok besinleri tüketip tüketmemiz gerektiği konusunda da uzun erimli değişimler yaşandı. Ortada gerçeklerin egemen olduğu bir başka alan da bebek bakımıyla ilgili olabilir. Bebeklerin sırt üstü mü, yoksa yüz üstü mü yatırılmaları gerektiğinden, bebek bekleyen kadınların sigara ve alkol tüketmelerinin güvenli olup olmadığına uzanan çok farklı konularda her kuşağın kendine özgü değişen kuralları vardır. Ortada gerçekler her yanımızı sarmış durumda ve bunların salt varlığından haberdar olmamız bile işe yarayabilir. Sonuçta, dünyamızda yavaşça değişen gerçekleri algılayışımızla ilgili araştırmaların da ortaya koyduğu gibi, insanlar adım adım bir değişimin genellikle pek ayırdında olmuyorlar. Doğal olarak, bu durum her şeyin tersine döneceği anlamına gelmiyor. Ancak birtakım gerçeklerin sonradan çürütülmesi durumunda da şaşkınlığa kapılmamak gerekiyor. Neyse ki, insanlar bu gerçeğin içselleştirilme konusunda her geçen gün daha iyiye gidiyorlar. Tıp okullarının çoğunda öğrenciler kendilerine öğretilen bilgilerin yarısının beş yıl içinde yalanlanacağı konusunda uyarılıyorlar ve hangi yarının bundan etkileneceğini eğitmenler de bilmiyorlar. Şükürler olsun ki, gerçekler öylesine gelişigüzel bir biçimde değişime uğramıyor. Asıl şaşırtıcı olan, bu değişimin belli bir düzen içinde gerçekleşiyor olması. Eğer bunun ayırdında olursak, hızla değişmekte olan dünyamızla çok daha uyumlu bir yaşam sürdürebiliriz. Rita Urgan, Kaynak: New Scientist, 22 Eylül 2012 BESİN PİRAMİDİ SÜREKLİ DEĞİŞİYOR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle