23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Son zamanlarda aklıma takılan iki sözcük var. Kullanıyorum da... Acaba yerinde mi kullanıyorum? İşe sözlüklerden başlamakta yarar var... Taşeron ve Taşeronluk ‘Taşeron’ Fransızcadan dilimize giren bir sözcük (aslı “tâcheron”)… Tam ne anlama geldiğini öğrenmek için MeydanLarousse Büyük Lügat ve Ansiklopedi’ye (‘G Grand Larousse Encyclopédique, 1960’ın 1973’te yayımlanan Türkçe baskısı) baktım. Anlamı şu: “Tek başına ya da bir iki işçiyle birlikte çok defa götürü olarak ve genellikle bir başka büyük müteahhitten iş alarak çalışan küçük müteahhit.” Fransızcada ‘tâche’ “(birine yükletilen veya birinin yüklendiği) iş, görev” demekmiş. (TDK, FransızcaTürkçe Sözlük, 1962.) “Tek başına ya da bir iki işçiyle …çalışan” ifadesine takıldığım için, zamanla anlamında bir değişiklik olmuş mu diye, bir de Grand Dictionnaire Encyclopédique Larousse, 198285’in 1992’de Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi adıyla yayımlanan Türkçe baskısına baktım. Bu ifadede bir değişiklik yok. TDK’ye (http://tdkterim.gov.tr/bts/) göreyse dilimizde bu sözcüğün anlamı: “Büyük bir işin bir bölümünü yaptırmayı, asıl müteahhitten kendi üzerine alan ikinci müteahhit.” TDK ‘müteahhit’ için ‘yüklenici’; ‘yüklenici’ için de “Başkası için yapı ve ticaretle ilgili bir işi yapmayı üstüne alan kimse, müteahhit, üstenci.” Arkadaş karşılığını vermiş. Püsküllüoğlu’nun sözlüğüne de (A Türkçe Sözlük, 2000) göz attım; taşeronun orada verilen anlamı da şu: “Büyük bir işi yapmayı üstlenen bir üstenciden iş alan, işin herhangi bir bölümünü onun hesabına yapan ikinci, küçük üstenci.” Demek ki biz, birisine ‘taşeron’ dediğimizde, yüklendiği işi ‘tek başına ya da bir iki işçiyle yapıp yapmadığına’ bakmıyoruz. Baktığımız, büyük müteahhit adına iş yapıp yapmadığı… Kaldı ki, TDK’nin ‘yüklenici’ tanımında koyduğu “yapı ve ticaretle ilgili bir iş” yapması kaydını da bir yana bırakmışız; sanayide olsun, hizmet sektöründe olsun, bir işletmedeki işlerin tümünü ya da bir bölümünü üstlenen yüklenicilere de taşeron demeye başlamışız. Hangi sektörde olursa olsun taşeronun işlevini de ‘taşeronluk’ sözcüğüyle anlatıyoruz. Bugün, örneğin sanayi sektöründe, üretim işinin tamamını ya da çok büyük bölümünü taşeronlar eliyle yürüten yüzlerce orta ya da büyük ölçekli işletme var. İşçilerinin neredeyse tamamı; mühendisler dahil, çalıştırdıkları teknik elemanların da önemli bölümü taşerona bağlı olan sanayi işletmesi çok… Taşeronluğun bu denli yaygınlaşması elbette sebepsiz değil. Taşeronluk, işletme sahibine büyük bir esneklik kazandırıyor. Ücrette, çalışma saatlerinin artırılabilmesinde, fazla mesai ödemelerinde, sosyal yardımlarda, izne çıkarmada, işler daraldığında işçi sayısını azaltmada ya da bir süre için işleri tatil etmede taşeronluğun işletme sahiplerine sağladığı imkânlar saymakla bitmez. İşçileri sendikasızlaştırmanın, özellikle kriz zamanlarında, herhangi bir tazminat ödemeksizin, “taş bitti amele paydos” diyebilmenin; işler açılınca, taşerona haber salıp anında aynı işçileri fabrikada toplayabilmenin rahatlığını başka ne sağlayabilir ki! Doğrusu, işlevi bu olan taşeronluğun toplum katında pek de itibarlı bir iş olmaması gerekir. Ama dayandığı yasal tabanı, ortaya çıkan oldu bittiye uyarlama hazırlığında olanların yönettiği, işsizliğin cahillik ve tevekkülle birlikte kol gezdiği bir ülkede, taşeronluğun toplum tabanının kabullendiği bir kurum olduğu da yadsınamaz. Taşeronluk, son zamanlarda yalnızca iş hayatıyla da sınırlı kalmadı. Büyük patron ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamındaki işlerinin büyük bir bölümünün taşeronluğunu üstlenmiş görünen bir Türkiye var şimdi... Toplum ya bunu da kabullenirse! Aklıma bir tekerleme geliyor: Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete... IRKÇILIK: Bilim reddediyor ama toplum etkisinden kurtulamıyor İnsanları ırk, renk veya cinsiyetlerine bağlı olarak yüceltmek veya aşağılamak, tüm zamanların en yıkıcı ve tehlikeli yaklaşımlarından biridir. Geçmişte önce köleliğe ve iç savaşlara, son zamanlarda ayırımcılığa ve apartheide yol açan ırkçılık, bugün örtülü biçimde de olsa varlığını sürdürüyor. Oysa bilim insanları biyolojik ırkçılığa ilişkin herhangi bir bilimsel kanıtın bulunmadığını, ırkların “yalnızca” sosyal bir kurgu olduğunu yıllardır kamuoyuna duyurmaya çalışıyor. üm insanlar ırk, renk veya cinsiyet farkı gözetmeksizin aynı haklara sahiptir.....ırk, renk veya inançlarına bağlı olarak insanlar arasında ayırımcılığa yol açan yasalar yürürlükten kaldırılmalıdır.” 1955 Güney Afrika Özgürlük Bildirgesi’nde yer alan bu satırlar son derece önemli hassasiyetleri dile getiriyor. Daha sonra aynı satırlara 1996 Anayasası’nda da yer verildi. Benzer ifadeler 1964 Amerikan Yurttaş Hakları Kanunu ve 1965 İngiliz Irk İlişkileri Kanunu’nda göze çarpıyor. Kaldı ki 20.yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde ırk, renk, cinsiyet, din veya ulusal kökene dayanan ayırımcılık, insan hakları ihlali olarak değerlendirilmeye başladı. Buna karşın insanlar hâlâ ırklarına ve renklerine göre farklı muamele görüyor, özellikle ayırımcılığın uzun süre yasalarla korunduğu ABD ve Güney Afrika gibi ülkelerde. Biyolojik ırkçılığa ilişkin herhangi bir bilimsel kanıtın bulunmadığını, ırkların “yalnızca” sosyal bir kurgu olduğunu yıllardır kamuoyuna duyurmaya çalışan akademisyen ve bilim insanları, ırkçılığın 21.yüzyılda da varlığını sürdürmesine akıl sır erdiremiyor. CBT 1332/8 28 Eylül 2012 evrildiğini anlamak gerekir. Melanin pigmenti kahverenginin hemen hemen sonsuz sayıda tonunu yaratır. Melaninin en koyu hali olan ömelanin, morötesi ışınlarından cilde gelebilecek zararı en aza indirmek gibi bir işleve sahiptir ve haliyle ten renginde de önemli rol oynar; derideki en önemli ve en yaygın pigmenttir. İnsanlar, yüzyıllarca önce Afrika’dan çıkıp dünyaya yayılmıştır. Dolayısıyla kuvvetli ekvatoral güneşin altında ilk insanların cildi koyuydu ve koruyucu ömelanin açısından zengindi. Hepimiz, insanlık tarihinin yarısından fazlasında, kabaca 200.00080.000 yıl öncesinde Afrikalıydık ve ten rengimiz ortama uyumluydu. Koyu renk tenli küçük gruplar, yaklaşık 80.000 yıl önce Afrika kıtasından yola çıkıp yeryüzüne dağılmaya başladı. Bazı öncü göçmenler, güney Asya kıyıları boyunca ilerledi. Diğerleri Asya’nın batısından başlayarak iç kısımlara doğru yol aldı. Bu bölgelerde güneş ekvator kadar yakıcı değildi ve mevsimsel dalgalanmalar söz konusuydu. İç kısımlara yerleşen bu insanların da bir bölümü zaman içinde Asya’nın doğusuna göç ederken, diğer kısmı Avrupa’nın ortalarına ve kuzeyine doğru ilerledi. Böylece insanlar giderek daha az güneş gören ÖRTÜLÜ IRKÇILIK bölgelerde yerleştiler. Buna Pek çok insan için ırkçılıbağlı olarak genetik değişikğın yarattığı sosyal adaletsizliklermutasyonlar daha açık likleri görmezden gelmek, ırktenli insanların ortaya çıkmaçılığı desteklemekle aynı an Nelson Mandela Güney Afrika’da Robben Adası’nda 27 sının yolunu açtı. lama geliyor. Irkların bulun yıl hapis yattı. Çıktığında 71 yaşındaydı. Morötesi radyasyon çomadığını kanıtlayan somut ğunlukla zararlıdır, fakat az genetik bulgulara karşın, insanların doğuştan daha üs miktarda UVB cildin D vitamini üretmesi için gereklitün veya daha aşağı olduğu inancı, bugün pek çokları dir. Ten renginin açılmasına yol açan bu evrim, UVB dünın yaşamını karartmaya yetiyor. zeyinin düşük olduğu ortamlarda yaşayan insanların D Yapısal olarak daha üstün veya aşağı olma fikri, cilt vitamini üretebilmesi anlamına geliyor. rengi hiyerarşisi kavramının bir türevi. Bu problemin teUVB’nin az olduğu ortamlarda açık ten renginin evmeline indiğimizde karşımıza şu önyargı çıkıyor: Irklar rimi, doğal seçilimin somut bir kanıtıdır. Açık tenli inarasındaki fiziksel farklılıklar, yeteneklerde farklılıklar ya sanların yeniden UV’nin kuvvetli olduğu bölgelere göç ratır ve bazı ırklar ötekilerden üstündür. etmesi durumunda derileri yeniden koyulaşır. Kısaca deBu görüşler insanları derilerinin rengine göre beyaz, ri pigmentasyonundaki değişiklikler, varolan koşullara siyah, sarı, esmer ve kızıl olarak ayıran sınıflandırmala uyumun yarattığı sonuçlardan başka bir şey değildir. Derı temel alır.. Bu da ırkçılığın, kökleri çok derinlere uza ri, insanı çevre koşullarından koruyan en önemli savunma nan, bilimsellikten uzak, genetik determinizmden kay silahı olduğu için tarih boyunca doğal seçilime maruz kalnaklandığı anlamına geliyor. Bilimsel determinizm, mıştır. farklı insan gruplarının farklı yapısal kapasitelere sahip olarak doğduğunu ve bu özelliklerin doğal bir sosyal dü ESKİ YUNAN VE MISIR’DA IRKÇILIK zen oluşturduğunu iddia eder. YOKTU “T Bu yanlış inanç sisteminin kökenlerini daha iyi anlamak için insan derisinin nasıl olup da farklı renklere KORUYUCU PİGMENT İnsan popülasyonları yayıldıkça, daha önce birbirlerinden kopuk bir yaşam sürdüren gruplar, aralarında ilişki kurup, ticaret yapmaya başladılar. Nil Nehri boyunca ve Akdeniz kıyılarında farklı deri renklerine sahip in
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle