23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com Ağır bir haksızlık içeren yasalara itaat borcumuzun bulunmadığını; aksine, uymamak yükümlülüğümüzün bulunduğunu bilmeliyiz. Doğa Derneği: Dikkat Burdur Gölü kuruyor Doğa Derneği, Burdur Gölü’nde 1/3’lük azalmaya dikkat çekmek amacıyla Burdur’da düzenlediği basın toplantısında, Göl üzerine bilgileri, Göl’ün küçülme nedenlerini ve neler yapılması gerekitği konusunda önerilerini, ayrıca bir de bilimsel çalışmayı paylaştı.. öl Yoksa Burdur da Yok”, Doğa Derneği bu sloganla Burdur Gölü’ndeki küçülmeye ve daralmaya dikkat çeken bir kampanya yürütüyor.. Bu amaçla Burdur’a düzenlenen bir gezide, Göl üzerine yaptıkları çalışmaların sonuçlarını payalaştı. Dünya çapında sürdürülebilir yaşam projelerine destek veren Vaillant’ın da çok isabetli bir seçimle desteklediği Burdur Gölü’nü kurtarma çalışmaları, Burdur halkının ve 20’yi aşkın Burdur sivil toplum derneklerinin de katılımıyla geliştirilmeye çalışılıyor. Burdur ve çevresi Anadolu’da en eski yerleşimlerin de tarihini barındırıyor. Örneğin Hacılar Köyü arkeolojik sit alanı oarak büyük öneme sahip. Gezdiğimiz Sagalassos daha yeni zamanların bugün ayağa kaldırılmaya çalışılan ilginç yerlerinden biri.. Doğa Derneği çalışmalarıyla elde edilen bilgileri burada sizlerle paylaşacağız.. Bir de Burdur Gölü Yönetim Planı hazırlandı.. 1975’ten bu yana Burdur Gölü sahip olduğu su miktarının üçte birini kaybetmiş durumda. Bu 75 kilometre kareye denk geliyor. Göl seviyesinde 12 m 25 cm’lik bir alçalma olmuş ve gölün yüzey alanı 228 km2’den 153 km2’ye gerilemiş. Eğer böyle giderse, 2040 yılında göl büyük bölümünü kaybedecek.. Göl suyunun azalmasının nedenleri şöyle toparlanıyor: • Gölü besleyen su kaynakları göle ulaşamıyor. Yağışlarda bir azalma yok, ama göl küçülüyor.. • Göl seviyesindeki azalmanın başlıca nedeni, 1970 yılından bu yana gölü besleyen akarsuların üzerine inşa edilen baraj ve göletler. Akarsular göle ulaşamıyor. • Kış ve ilkbahar döneminde görülen yüksek miktarda yağış ile gerçekleşen akış da büyük ölçüde baraj ve göletlerde depolanıyor. Örneğin, gölü besleyen en büyük akarsu olan Bozçay üzerinde 14 baraj ve gölet var. Karaçal Barajı’nın da su tutmasıyla birlikte artık Bozçay’dan Burdur Gölü’ne su ulaşmıyor. • Göl çevresine açılan çok sayıda sondaj kuyusu da gölü besleyen yeraltı suyunun azalmasına sebep oluyor. Havzada 1000 kadar ruhsatlı, bir o kadar da ruhsatsız kuyu bulunuyor. • Tarım faaliyetlerinde kullanılan su, damla sulama gibi tasarrufu yöntemlerin uygulanmaması halinde heba oluyor. • Gölü besleyen akarsuların göle ulaşmasının sağlanması. • Burdur GölüYönetim Planı’nın, havzada gölü etkileyen tüm faaliyetleri kapsayacak sekilde genişletilmesi ve uygulanması. • Yer altı suyu rezervlerinin belirlenmesi ve sondaj kuyularının göle olumsuz etkilerinin azaltılması, çiftçinin gelirini olumsuz biçimde etkilemeyecek şekilde yaygınlaştırılması. • Burdur Gölü le ilişki içinde yasayan herkesin, gölün, Burdur’da yaşamın devam edebilmesi için vazgeçilmez olduğunu hatırlaması. Doğa Derneği, bir kaç pilot bölgede damla sulamaya geçmesi için teşvik etmiş ve damla sulama yönteminin hem ürün için hem daha ucuz sulama için ve de su kaynaklarının daha tasarruflu kullanımı için ne kadar yararlı olduğunu pratikte örneklerle göstermiş. Bu amaçla gezdiğimiz sebze ve meyve bahçelerinde tarımcıların büyük memnuniyetini gördük. Damla sulamanın bütün bölgeye yaygınlmaştırılması durumunda, yeraltı su kaynakları daha az kullanılacak ve büyük bir su tasarrufu gerçekleştirilmiş olacak. Doğa Derneği şu saptamaları yapıyor: •İklim daha da karasallasır, nem kaybı olur. Erken ilkbahar donlarındaki artışa bağlı olarak meyvecilik zarar görür. •Tarımda ürün verimliligi ve çeşitliliği düşer Yem bitkileri üretimi azalacağı için hayvancılık zarar görür. Tarım ve hayvancılıktaki verim kaybı önce köyden kente, ardın CBT 1332/ 14 28 Eylül 2012 Haksız yasalara karşı çıkmalıyız. Yargı kararlarınaysa, haksız bile olsalar, uymalıyız. Sokrates bu her iki tutumun adaletin bir gereği olduğunu söylüyor. Yargıçların, kendisi hakkında, yasaları çiğnediği, sitenin tanrılarından başka bir tanrıya inandığı ve gençleri yoldan çıkardığı için verdikleri ölüm cezasının haksızlığını öfbir de haklı mı olsaydı!” deyiverir. Yargının kararlarına uykeyle haykıran dostlarına, “b mak adil olmalarını gerektirmiyor. Sokrates, kaçabilecekken, baldıran zehrini içmeyi, adaletin buyruğu olarak görüyor. O’nda koşulsuz itaat ancak yargı hükmünedir. Yasalara da koşulsuz itaati salık verdiği kanısı yanlıştır. Yirminci Yüzyıl’da bu duruşa ayrıntılı bir destek gelir. Weimar Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanlarından, hukuk filozofu Gustav Radbruch, “hukuk güvenliği” uğruna “yasa”ya verdiği önemi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ciddi biçimde gözden geçirir. Ağır bir haksızlık içeren yasalara itaat borcumuzun bulunmadığını; aksine, uymamak yükümlülüğümüzün bulunduğunu söyler. Burada da yargı kararlarına uyulacaktır. Yargı kararı, ne denli haksız olursa olsun, toplumun kilit taşıdır. Yurttaşlar onu koşulsuz yerinde tutmaya çalışacaklardır. Bu sonuç, özellikle Hukuk Devleti düzenleri bakımından çok açıktır. Görev, hukuk topluluğundadır. Bu görev, haksız hükümlere götüren adaletsiz yasaları sorgulamak; bunların kaldırılmasına, düzeltilmesine çalışmaktır. Bunlar doğru yasalara rağmen verilmişse, bu eleştirel bakışı ve çabayı bu kez yargılama süreçlerine ve öznelerine yöneltmektir. Tüm haksız yere hüküm giymiş, haksız yasalara maruz bırakılmış yurttaşları hatırda tutarak ve özellikle onlar için müdafaa edilecek bir satıh vardır. Bu satıh insan haklarımızdır, temel haklarımız, temel özgürlüklerimiz, hukuk devletimiz, demokrasimiz, tüm insanlığımız; bizi insan kılan tüm varlıklarımızdır. Meczupların ve efendilerinin çoğalmasına, güçlenmesine ancak aydınlık bir hukuk düşüncesiyle, birikimiyle karşı koyabiliriz. Bunun bilgisine sahibiz. Bu çok büyük ve gerçek bir zenginliktir. İnsanlık, insanlarından daha bilgedir, daha bilgilidir. Yargıçlarımız, yasakoyucularımız bu insanlıktan yeterince nasibini almış olmalıdırlar. Bunu başarmalıyız. Ülkemiz bu hukukun ve onun yargıçlarının gölgesinde tarih sahnesindeki yerini yeniden almalıdır. Aşağıda, bu bağlamda, ama farklı bir düzlemde gerçekleştirilen küçük bir eylemin uyarı ve çağrı içeren bildirisini duyurmak istiyorum: “Direnen Üniversite Çevresi Basın Bildirisi, 19 Eylül 2012 AKP tüm devlet olanaklarını kullanarak, devleti ve toplumu ‘Siyasal İslam’ temelinde totaliter bir yapıya doğru biçimlendirmeyi kararlılıkla sürdürüyor. AKP ilk ve orta öğretime dayattığı 4+4+4 modelinin gizli, açık tüm hedeflerini dördüncü ‘+4’ ile üniversiteye de dayatıyor. AKP bu yolda üniversitelere çok ciddi siyasal ve dinsel mobbing uyguluyor. Örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. 12 Eylül 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla AKP, KDV’yi tüm dinsel içerikli kitaplarda %1’e düşürerek, başka bir palazlandırma politikası daha izliyor; ülkenin çoğulcu yayın ve düşünce yaşamına bir darbe daha vuruyor; totaliterleştirme yolunda bir adım daha atıyor. Anayasa çalışmalarındaki görüşleri tüyler ürpertiyor. Harp akademilerini kendi arka bahçesinin hizmetine sunuyor. Bunlar en yenileri… AKP söylediğini yapıyor, yaptıklarını önceden söylemiş bulunuyor. Bugün (19 Eylül 2012, saat 20.00’de) ve burada (Akdeniz Üniversitesi Sosyal Tesisleri’nde) alkollü içecek yasağına karşı bu ’sembolik şarap şişesi açma eylemi’yle, bir ‘sivil itaatsizlik’ gerçekleştiriyoruz. Sivil itaatsizlik, hukuk devleti idesinin içerdiği üstün değerler uğruna, kamuya açık ve yasaya aykırı olarak gerçekleştirilen, bu sırada üçüncü kişilerin daha üstün bir hakkını çiğnemeyen, barışçıl bir protesto eylemidir. AKP’nin dış politika, ülke bütünlüğü, terörle savaşım konularında taşeron tutumu; bireyin özel ve kamusal varlık dünyasını belirlemeye yönelik kuşatıcı, saldırgan yaklaşımı; Cumhuriyetin Aydınlanma Felsefesine yönelik gizli ve açık saldırıları karşısında tüm üniversitelileri akademik eylemlere çağırıyoruz. Çocuklarımızın kanını içen, ilkokul çocuklarımızın zihinlerini, ruhlarını burmaya girişen, eline geçirdiği her fırsatta üniversiteye, üniversiter değerlere bağıra çığıra çamurlar atan her siyaset erbabına karşı tüm barışçıl yollarla direneceğiz. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.” Bu eylem damlaları olmadan, tüm uygarlık denizleri kurumaz mı? Siz de birer damla olun. Başınız öne düşmesin, eğilmesin… Kaldırın başınızı! Başkaldırmak, Başını Bir Güneşe Doğru Kaldırmaktır “G YAPILMASI GEREKENLER BURDUR GÖLÜ KURURSA NE OLUR?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle