17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ne oluyor, ne olacak? Bu ara en çok konuşulan konunun, “uluslarası ölçekli kaos ortamında Türkiye’nin ne olacağı, ne kazanıp ne kaybedeceği” olarak ortaya konulsa pek yanlış sayılmaz. Tınaz Titiz Y akın dönem ve Suriye ve PKK ile ilgili mikro ölçekli olayları yorumlayıp, ne gibi önlemler alınması gerektiğini tartışmak yararlı görünmüyor. Bir yandan da sürekli değişkenlik gösterme karakterindeki bu süreç için reçeteler önermek yerine, uygulanabilir nitelikli ilkeler ortaya koymak daha yol gösterici olabilir. Başlıklar şöyle sıralanabilir: • Herhangi bir andaki olayın (bir terör saldırısı, komşu ülke tutumu, Obama’nın sopası vbg) ertesinde ne yapılması gerektiğini tartışmak için harcanan zaman ve enerji, o olayın köknedenlerinin anlaşılmasına harcanmalıdır. • Bu ilke basit ve yararlı olsa da, uygulanabilmesinin önünde sadece bugün için değil ilkesel olarakönemli bir engel vardır. O engel, kaba dilde “tükürdüğünü yalamak” denilen ve daha açık anlamı “önceden söylediğini savunmaya zorunlu hissetmek” demek olan kavramdır. • Bu engelleyici kavramın aksi ise, hiçbir fikir ve ona dayalı tahminin mutlak doğru olamayacağı’dır. Ama söylediklerinin bir dizi önkoşula dayalı olduğu, bunlarda bir değişiklik olduğunda söylemini de değiştireceği gibi ifadede bulunanları halkımız hoşgörmediği için, kestirme ve koşulsuz ifade sahipleri öne çıkar. Böylece, bir fikir bir yetkilinin ağzından dile getirildi mi artık ona “yapışmış” sayılır ve onun aksine bir fikir ileri sürmesi güçleşir. • Buna göre, kısa vadeli ve mikro ölçekli olaylar yerine, onları doğuran en temeldeki köknedenlere yönelerek “tedavi edici” çarelere harcamak; bir yandan da “semptomatik tedavi” niteliğindeki uygulamalara yönelmek daha doğru görünüyor. CBT 1332/18 28 Eylül 2012 ? Herhangi bir anda ortaya çıkan bir sorun’un, o anda alınacak önlemlerle tekrarının önlenemeyeceği, bir benzetmeyle “uzun bir borunun ucundan akan suyun, çok önceden boruya girmiş olan suyun kaçınılmaz çıkışı” olduğunu; sonucu doğrudan etkilemeye yönelik her girişimin, ancak olayın tekrarına yardımcı olacağını kabul etmek, ? Her olayın ardından söylenmesi kalıplaşmış sözlerden kesinlikle ve bir defada vazgeçmek. Hiçbir yararı olmadığı gibi, sinirlendirici etkisinden başka etkisi olmadığı herkesçe bilinen tehditvari ifadeler yerine, yapılabilecek bir şey varsa onu yapmak, yoksa susmak. ? Medyanın, terör konusundaki eğitim programlarını [1] askıya alması, ? Tüm il ve ilçe belediyelerinin 1 numaralı görevinin, kendi çalışma alanı ile ilgili kuralları eksiksiz ve sıfır tolerans ile uygulamak olduğunu idrak etmeleri, her büyük yanlışın daha küçük yanlışlar üzerinde yapılandığı gerçeğini görmeleri ve böylece, tüm terör olaylarının bu tür yanlışları kullandığı ortamları verimsizleştirmek, ? Yumuşak karın olarak görünen etnik ve dini temelli sorunlar bağlamında birincil konu durumundaki, toplumun dindardindar olmayan, SünniSünni olmayan, KürtKürt olmayan biçiminde ayrışmaya başladığı olgusunu fark edip gereğini yapmak, ? Gerek Türkiye gerekse komşu ülkelerdeki Kürtler ile ilgili sorunların temelinin, bu bölgelerdeki enerji kaynaklarının [2] kontrolü amacıyla, kendi içinde istikrarlı olamayacak Kürt bölgeleri kurmak olduğunu, yurtiçinde ve dışındaki Kürtlere ve kışkırtılan diğer halklara anlatmak. Semptomatik önlemler neler olabilir? ? Şu benzetmeyi göz önünde tutmak: Çok topla oynanan bir bilardoda, diğer toplardan küçük olan bir tane varsa –ki bilardoda böyle şey olmaz, ama burada örnek diye varsayılıyor, o küçük kütleli topun nereye gideceğini büyük kütleli toplar belirler. Eğer küçük top kendini büyük top görme yanlışına düşer, oraya buraya kendini çarparak toplara yön vermeye çalışırsa en çok kendisi savrulur! Türkiye’nin cüssesi her bakımdan küçük bir top gibidir. Yüksek kabiliyetli insan kaynağı, mevcut az sayıdakiler arasında ağ oluşturabilme kabiliyeti, başkalarını sömürmeden ayakları üzerinde durabilirliği, örgütlenerek kendi başına çözemediği sorunları çözebilirliği, hatalarından ders alabilirliği, bilmediklerini öğrenebilirliği, bilmediklerini bilebilmeyi ve bunların tümünden oluşan sorun çözebilirliği son derece sınırlıdır ve sorunludur. ? Bu durumuyla Osmanlı İmparatorluğu’nu canlandırma, geniş topraklara hükmetme gibi hayalleri ancak alaya alınmasına ve dahası kullanılmasına yol açar. Okuryazar kesim arasında da savunucuları bulunduğu görülen bu hayalin farkına varılması iyi olur. ? Bu sorunlu toplum üstüne üstlük son derece değerli topraklar üzerinde oturmaktadır. Katı petrolü, suyu, madenleri, coğrafi konumu açısından nadir durumdadır. Bu yetmezmiş gibi, iyi yönetilebilirse birer zenginlik, yönetilemezse potansiyel birer çatlak olabilecek kültürel farklılıklara da sahiptir. Bütün bunlar birer istismara açık alan [3]’dır ve istismar, oyunun 1 numaralı kuralıdır. ? Theodore Roosvelt’in ünlü sözünü (http://tinaztitiz.com/3791/buyuksopa/) TBMM’deki “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” sözünün altına yazmak ve bunu hiç unutmamak: “Yumuşak konuş ama elinde iri bir sopa bulundur; daha uzağa gidebilirsin”. ? Tüm kararlarımıza yön veren düşünme biçimimiz, çıkarları Türkiye ile zıt yönde olan gelişkin toplumlarla başa çıkabilecek düzeyde değildir. Hemen her fırsatta övünmeyi, özellikle de birer öğrenme fırsatı olarak kullanımı gereken hatalı hallerde daha da çok övünmeyi bir “milli huy” haline getirmiş toplumumuzda, “bir fikrin işe yarar kısımlarını ayırmaya dayalı düşünme biçimi” demek olan kritik düşünme biçiminin yaygınlaştırılmasından daha önemli bir konu var mıdır? Bunun daha kısa erimli bir adımı olarak, “kullana kullana birer kalıp haline gelmiş söylemlerin sorgulanmalarını”, çocuk ve gençler arasında bir moda haline getirilmesi düşünülebilir. ? Uluslararası ilişkilerin başat olgusunun, güçlülerin güçsüzleri sömürmesi gerçeğini kabullenip, güçsüzlüğümüz nedeniyle uğradığımız muamele (ve operasyonların) çaresinin ancak ve yalnız güçlenmek olduğu; diplomasi vd araçların güçlülerin elinde işe yaradığı unutulmamalıdır. Burada yol gösterici ilke bilimdir. ? Güçlü olabilme yolunda koz kavramını iyi kullanılabilmesi, varlığımızı sürdürebilmenin olmazsa olmazıdır [4]. İlişkilerde kullanılabilecek tek geçerli para birimi, “koz çantanızın zenginliği”dir. Bu kavram yoluyla uluslararası topluluğun daha saygın bir üyesi haline gelmeye çalışırken, kendine yönelik tasallutları özendiren “sorun çözebilirlik yetersizliği”nin kısmen de olsa giderilmesi mümkündür. Bu kadar çok ve geniş kapsamlı bir listenin bütünü ya da bir bölümünün yerine getirilmesi bir dizi koşula bağlı olsa da, koşulların en başında, yazının başlarında değinilen “yapışmışlık” en güç aşılabilir olandır. Herkese kolay gelsin. Tedavi edici önlemler neler olabilir? J.J. Rousseau’dan C. Şengör’e uzanan insan eşitsizliğinin kaynağı Mük.Y.Müh. Erdoğan Erkan [email protected] B irkaç sayıdır devam eden ve değerli C. Şengör Hoca’nın bütün hışmına rağmen (hoca dahil), akademisyenlerin Rousseau hakkındaki yazılarından okur olarak çok istifade ettim. Bu tartışmada değerli hoca, Rousseau'nun kişilik özelliklerini konu etti. Bunu da okuduğu yazarlardan ve hatta lisedeki İngiliz öğretmeninden aktarmalarla yaptı. Rousseau'nun 1789 ihtilâlini ve dünyayı çok etkilediğini de yazdı. Ancak nasıl, neden etkilediğine dokunmadı. Bilindiği gibi esasta, Rousseau'nun Fransız ihtilalini etkileyen "İnsan eşitsizliğinin kaynağı" ve "Toplum Sözleşmesi" manifestolarıdır. Bunlar da kitapçı raflarında var. Herkesin okuyup anlayacağı yayınlar bunlar. Hoca bu yayınlarını irdeleyip eleştireceğine neden Rousseau'nun kişiliği üzerinde falanca filancadan alıntılar yaparak polemik yapıyor? Kişiliğini beğenelim beğenmeyelim, iki tebliğ ile dünyayı etkilemiş kaç kişi var? Hoca af buyursunlar ben de kanaatimi söyleyeyim: Bu kadar hışımla eleştiri yapmasının ana nedeni, manifestoda toprak mülkiyetinin insan eşitsizliğinin kaynağı olarak açıkça gösterilmiş olmasıdır. Öyle anlaşılıyor... Ben de, bir işçi aileden gelen ve Cumhuriyetin ailemize sunduğu nimeti iyi değerlendirip İTÜ'de okuyabilmiş bir insan olarak, düşüncelerimi kısaca yazmak istedim. Rousseau’yu daha lise çağlarında okudum. Bir işçi çocuğuydum ondan olsa gerek, etkilendim. Hoca hoş görsün, Rousseau'nun fikirlerini baştacı ettim. O günlerden bu yana, ülkemde geçen 66 yılda cereyan eden ve hâlâ sürüp giden, Demokrat Parti ile başlayan gerici, çetin siyasi mücadeleler de bana durmadan şunu hatırlattı: Unutma; aslında bu sürüp giden insan eşitsizliğinin kaynağındaki güç yıkıcıdır, acımasızdır. Ve de uzlaşmazdır. Düşün o günün Fransa’sında bir yanda vurdumduymaz krallık idaresindeki bir avuç aristokrattaki büyük toprak mülkiyeti diğer yanda yığınları teşkil eden halktaki kader gibi sürüp giden sefalet... Büyük, devletlu kraliçe hazretlerine son kertede uyarı geliyor: "Halk ekmek bulamıyor." Kraliçelerinden el cevap: "Pasta yesinler!" Tam bir akıl izan vicdan tutulması. Halkın sefaleti bu noktaya gelmişse, Voltaire o günlere erişebilseydi, Bastil’i basan aç bisefil halka nasihat mı çekecekti, yoksa pasta yiyin diyene sizi bende kurtaramam, aklınızı başınıza toplayın, halk lehine acele tedbirler alın mı derdi? 1750'den itibaren geçen 39 yılda krallık idaresi uyanıp, bu sefaleti görüp hiç değilse biraz yumuşatıcı tedbirler alabilseydi, acaba o kanlı 1789 ihtilali, halk ayaklanması o kadar şiddetli olur muydu? Rousseau bu halk ayaklanmasından 39 yıl evvel, kader gibi sürüp giden "İnsan eşitsizliğinin kaynağını o günkü koşullar altında belirleyip" bir manifesto olarak, okuyup yazan aklı başında insanlara duyurmasına rağmen, Rousseau'nun bu eylemine düşman davranan idareye, halktaki sefaleti göre göre idarenin yanında yer alan ilim sahiplerinin yaptıkları yalakalığa, aymazlığa ne demeli? Büyük kadersizlik... Rousseau'nun çare diye ileri sürdüğü "Toplum Sözleşmesi Tebliği"; İnsan eşitsizliğinin giderilmesi için ve sulh için barış için, kendisinden sonra ulaşılan, sosyal demokrat cumhuriyetçi ulus devletlerin değerine bugün de işaret edip durmaktadır. Tabii insan eşitsizliğinin acılarını anlayana, yüreğinde duyup hissedene... SORU: Rousseau'nun 1750 uyardığı üzere bizde toprak reformunu yapabilseydik, köy enstütülerini yaşatabilseydik insan kalitemiz, ülkemiz bugün böyle mi olurdu?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle