16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 yaşında tecavüze uğrayan Carrie Buck, Virjinya’da zorla kısırlaştırılan ilk kişidir. Geri zekâlı olduğu sanılan Buck’un daha sonraları normal bir zekâya sahip olduğu anlaşılacaktır. önemli biyoloji araştırma merkezlerinden Cold Spring Harbour Laboratuvarı’na dönüşecektir). Merkez bir süre sonra insan genetiği konusunda öncü araştırmalar yapan bir yer olacaktır. 1910 yılına gelindiÖjeğinde Prof. Davenport aynı yerde bu kez, tanınmış “Ö nik Kayıt Bürosu”nu kurar. Öjenik kurumların inşasına muhafazakâr” zenpara akıtanların başında ABD’nin “m ginlerinin bulunması dikkat çekicidir: Demiryollarının kralı Edward Harriman’ın dul eşi Mary Harriman, Rockefeller ailesi, çelik endüstrisinin patronu Andrew Carnegie’nin kurduğu Carnegie Enstitüsü, vaiz Dr. John Kellogg (evet sabahları sütle yediğimiz mısır gevreğinin yaratıcısı!), ABD başkanlarından Theodore Roosevelt, telefonun mucidi Alexander Graham Bell ve ürünleriyle kendimizi temizlediğimiz Procter and Gamble firmasının sahiplerinden Dr. Clarence Gamble da bunlar arasındadır. Hatta Dr. Kellogg 1914’te, Birinci Irk Gelişimi Kongresi’ni düzenler. Bu arada Amerikan soyarıtımcılığının yasal ve bilimsel içeriğine magazinel bir boyut katılması gereği kendini hemen hissettirir ve 1920’li yıllardan itibaren ülkenin her yerinde, örnek Amerikan ailesi ve güzel ve sağlıklı çocuk yarışmaları düzenlenmeye başlanır. Zekâ testleri (IQ) ise yarışmaların en gözde uygulamasıdır. Indiana’dan hemen sonra Kaliforniya eyaleti de benzer bir yasayı kabul eder ve 1924’e kadar devlet hastanelerinde 3000 dolayında insan kısırlaştırılır. Eyaletin zenİnsan Soginlerinden Ezra Gosney’in 1928’de kurduğu “İ yunu İyileştirme Vakfı” zorunlu kısırlaştırma politikasına büyük ivme kazandırır. Vakıf, her türlü iletişim aracını devreye sokarak uygulamayı tanıtma yönünde büyük bir propaganda kampanyası başlatır. Ülkedeki her öğretmen, kütüphaneci, gazeteci ve sağlık görevlisine vakfın broşür ve kitapçıkları gönderilir. Gazetelerde sütunlar satın alınarak burada öjenist makaleler yayımlanır, radyolarda programlar yapılır. ABD’deki toplam kısırlaştırmaların üçte birinin gerçekleştiği Kaliforniya’daki “başarılı” öjenik yapılanma, Naziler tarafından hemen fark edilir ve örnek olarak alınır (Zuberi, 2001). Hatta Gosney ve dava arkadaşı Paul Popenoe’nin 1929’da yayımladıkları “İ İnsan Irkının Gelişimi İçin Kısırlaştırma” başlıklı kitap ileride, Nazilerin başucu eserlerinden olacaktır. Yasal düzenlemelerden sonra Almanlar süratle uygulamaya geçer ve ilk yıl (1933) içinde 50.000’den fazla “topluma uygun olmayan” insanı zorla kısırlaştırırlar. Nazi iktidarının yıkıldığı 1945’e kadar, Çingenelerin de dahil edildiği uygulamanın kurban sayısının 350.000’e ulaştığı sanılmaktadır. 19071963 yılları arası ABD’de 64.000 fazla insan zorla kısırlaştırılır. Fakat Avrupa’daki uygulamaların ondan aşağı kalır yanı yoktur. İsveç’te 1934’te başlayan zorla kısırlaştırma yakın zamanlara yani 1975’e kadar devam eder ve 63.000 dolayında insan (% 90’ı kadın) uygulamanın kurbanı olur. Danimarka gibi küçücük bir ülkede bile, 19291960 arası, 11.000 kişi kısırlaştırılır. İskandinav ülkelerinde zorla kürtaj ve kısırlaştırmanın büyük bölümünün İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra (ve Sosyal Demokratların desteğiyle) yapılması dikkat çekicidir. Nazi Almanyası’ndaki faşist ve ırkçı katliamları lanetleyen Batı toplumları, kendi ülkelerindeki insanlık dışı uygulamaya sırtlarını dönecektir. Zorunlu kısırlaştırmaların önemli bir kısmının soyarıtımı amacıyla değil, tıbbi gerekçelerle ve kişilerin gönüllü katılımıyla yapıldığı iddiası, bu işi destekleyenlerin dile getirdiği bir görüştür. Halbuki, kurbanların arşivlere gömülmeye çalışılan hazin öykülerine bakıldığında, gerçeğin farklı olduğu anlaşılır. Örneğin, binlerce erkeğin hapishanelerde zorla hadım edilmesinin nasıl bir “tıbbi gerekçesi” olabilirdi ki? (Dr. Sharp vasektomi ameliyatında anestezi kullanmazKısırlaştırma kararı için Genetik Sağlık Mahkemesi’ne çıkarılacak Alman çocukları dı). sıralarını beklerken (1934 yılı). Akıl hastanesindekileri kısırlaştırmaya gönüllü yapmak için, hastaneden taburcu edilecekleri sözü verilirdi. Yoksa yıllarca orada Kaynaklar kalmaları işten bile değildi. Aynı şekilde tecavüze uğraKevles DJ., (1999). Eugenics and Human Rights. British yan kızların kısırlaştırılması da yaygın bir uygulamaydı. Medical Journal. 319(7207). s. 435438. Tecavüz yetmezmiş gibi bir de tüm yaşamlarını karartaReilly PR., (1987). Involuntary Sterilization in the United cak olan kısırlaştırmaya uğruyorlardı. Resmi raporlarda States: A Surgical Solution. The Quarterly Review of Biology. tecavüze uğrayan bazı kızların kürtaj sırasında habersizce 62(2). s 153170. kısırlaştırıldıkları da saptanmıştır. Zuberi T., (2001). Thicker Than Blood: How Racial StaBu talihsiz insanların başlarına geleni, ancak evlentistics Lie. University of Minnesota Press. diklerinde anlamaları ise trajedinin bir başka boyutudur. Drouard A., (1999). Concerning Eugenics in Scandinavia. Hatta Kuzey Karolina’da babasının tecavüzüne uğrayan An Evaluation of Recent Research and Publications: Population: An English Selection. 11. s. 261270. bir kız çocuğunun kısırlaştırılma izninin babasından Gonzales A. ve arkadaşları, (2007). Eugenics as Indian Realınması ibretlik bir öyküdür. On dört yaşında kısırlaştımoval: Sociohistorical Processes and the De(con)struction of rılan Elaine Riddick’in sözleri aslında her şeyi özetleAmericanIndians in the Southeast. The Public Historian. mektedir: “Bu insanlar, benden, bir daha tekrar sahip 29(3). s. 5367. olamayacağım çok değerli bir şeyi çaldılar”. Bu arada siyahlar ve Kızılderililer uygulamadan baş NAZİLER DURDU AMA ONLAR DURMADI! larda pek etkilenmezler çünkü o sıralar bu işin yürütüldüğü devlet hastanelerine beyazlar dışındakilerin girmesi yasaktır. Fakat daha sonra onlardan da binlercesi zorla kısırlaştırılacaktır. Örneğin 1975’te yani sadece bir yıl içinde 25.000 dolayında yerli kadın bıçak altına yatırılır (Gonzales A. ve arkadaşları, 2007). 2003 yılına gelindiğinde Kuzey Karolina Senatosu zorla kısırlaştırma yasasını oybirliğiyle kaldıran ilk eyalet olur. Vali Mike Easley yaptığı resmi özür açıklamasında şunları söyleyecektir: “Kuzey Karolina’nın geçmişindeki bu acılı dönemin kurbanlarına ve ailelerine en içten özürlerimi sunarken, çektiklerini unutmayacağımız konusunda kendilerini temin ederim”. Bu arada kurbanlara ödenecek tazminatın miktarını merak edenler olabilir: Kişi başına 50 bin dolar... NAZİLERİN AKIL HOCALARI D Ü N Y A G Ö S T E RG E LE R İ Ülkelerin bağış organ karnesi Yalnızca İngiltere’de her yıl yaklaşık bin kişi organ nakli için yeterli miktarda verici bulunmadığından yaşamını yitiriyor; diğer on bir kişi de sırada bekliyor. Bunun nedeni İngilizlerin %90’ının organ bağışına gönüllü olduğu halde yalnızca %30’unun imza vermesi... Diğer Avrupa ülkelerinin çoğunda da itiraz yöntemi geçerlidir. Yani sağlığında kesin itirazı olmayan herkesin organı bağış olarak kabul edilir. İngiliz Medikal Birliği geçen haftalarda yaptığı bir uyarı ile ülkelerinde geçerli olan gönüllülük sisteminin değişmesi gerektiğini duyurdu. Ancak bu kendi içinde yeterli olmayabilir. İspanya’da itiraz sistemi geçerlidir ve Avrupa Birliği ülkeleri içinde organ bağışında birinci sırada yer alır. Ancak Yunanistan’da da aynı sistem geçerli olmasına karşın Yunanistan en son sıralarda yer alıyor. Amerikalılar, İngilizler gibi gönülülük sistemine bağlı oldukları halde dünyanın en fazla organ bağışında bulunan ulusudur. Bu durumda kültür ve kapasitenin yasal sistemlerden daha önemli olduğu ortaya çıkıyor. İspanya’nın kamuoyunu duygusal olarak organ bağışına hazırlamakta tüm ülkelerden daha başarılı olduğu bildiriliyor. Daha yoksul ülkelerde yasa dışı yollardan sağlanan organlar, canlı nakil oranlarını yükselten bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Kaynak: http://www.economist.com/node/21547819 CBT 1302/9 2 Mart 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle