16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Bilimler Akademisi’nde Svetlana Yashina ve arkadaşları, bitki malzemesini, yaklaşık 31.000 yıl önce sincapların yiyecek deposu olarak kullandıkları yeraltı mağaralarında bulmuş. Bunlar günümüzde perm toprağının yaklaşık otuz sekiz metre derinliğinde yer alır ve hiçbir zaman çözülmezler. Mağaralarda bulunan çeşitli bitkiler arasından, Silene stenophylla bitkisini seçmişler. Deneyler sırasında henüz olgunlaşmamış meyvelerden embriyonik doku aldıktan sonra bunlardan laboratuvarda filizler yetiştirmişler. Bu filizleri ektikten sonraysa karşılaştırma için aynı türün günümüzde yaşayan örneklerinin tohumlarından da bitkiler yetiştirilmiş. Çiçek açmadan önce eski ve yeni bitkileri birbirinden ayırt etmek mümkün değildi diyorlar. Fakat günümüzde yetişen bitkinin çiçekleri daha büyük ve üzerindeki çizgiler daha belirgin. Ayrıca günümüzdeki bitkilerin tüm çiçekleri çift cinsiyetli. Oysa eski bitkiler önce dişi çiçekler daha sonra iki cinsiyetli çiçekler veriyor. Çiçekler tozlaştıktan sekiz ila dokuz hafta sonra tohumlar oluşmuş. Perm toprağındaki geçmiş zamanlara ait gen havuzunu keşfetmek için yeni araştırmaların yapılması gerekiyor. Donmuş toprağın derinliklerinde mikroskobik boyutta organizmalardan, mamut gibi dev hayvanlara kadar çok sayıda canlı kalıntısı bulmak mümkün. Tecrübeli gazeteci ve televizyon programcısı Taha Akyol Bey CNN ekranlarından yayımlanan «EğrisiDoğrusu» programında günün öne çıkan konularının uzmanlarını davet ederek halkı aydınlatmak çabası içerisinde olmakla her zaman takdirimi kazanmıştır. Ben de, sanırım en az iki kere, deprem ve iklim değişmeleri konusunda bildiklerimi kendisi ve seyircileriyle paylaşmaya çalışmıştım. Kuş gribi sanılandan daha yaygın Son bir araştırmaya göre kuş gribi virüsü H5N1’in o kadar ölümcül olmadığı ortaya çıktı. Ama buna karşın Dünya Sağlık Organizasyonu’nun (WHO) kayıtlarında belirtilenden daha fazla kişinin bu virüsü taşıdığı olasılığı var. New York Mount Sinai Tıp Okulu’ndan Taia T.Wang ve Peter Palese WHO ölçütlerini şüpheli buluyor. Anlaşıldığı üzere WHO sadece hastanelerdeki ağır vakaları dikkate alıyor. Bunlar da yaşama şansı düşük olan hastalar oluyor genelde. Yirmi araştırmanın yeniden değerlendirilmesi sonucunda 12.500 kişiden yüzde bir ila ikisinin kanında geçmiş kuş gribi enfeksiyonuna ait izler saptanmış. Bu kişilerin solunum yollarında genelde hiçbir rahatsızlık gelişmediği gibi, ateşlenmemişler de (Science). Araştırmaya göre kuş gribi virüsleri daha çok sağlık hizmetlerinden yoksun olan fakir bölgelerde ortaya çıkıyor. Enfeksiyonlu birçok insanın muayene edilmediğini ve varlıklarının kanıtlanamadığı düşünülüyor. Kanlarında kuş gribi enfeksiyonu taşıyan insanların çoğu, gribe benzer belirtiler yaşamadıklarını söylemişler. WHO hafif vakaları dikkate almıyor diyor araştırmacılar. WHO’nun açıklamasına göre 2003 yılından bu yana dünya genelinde 600 kadar vaka meydana gelmiş ve hastaların yüzde altmışı yaşamını yitirmiş. Taha Akyol’a Bir Tavsiye Bizans’ın bilginlerinin aziz hâtıralarına 17 Şubat 2012 tarihli programda herhalde «Fetih 1453» filminin verdiği heyecanla olsa gerek, iki Osmanlı tarihçisini davet ederek çeşitli yönleriyle Fatih’i tartışmıştı. Bu tartışmayı ilgiyle dinledim. Katıldığım, katılmadığım yönleri vardıki bunlardan iki tanesini: Fatih’e tıp ve kültür tarihçimiz Süheyl Ünver tarafından atfedilen bir defter hakkındaki görüşlerimi ve Fatih’in Yunanca yazılmış bazı önemli eserleri ancak tercüme ettirdikten sonra okuyabildiğinden hareketle, daha önce başka tarihçiler tarafından da dile getirilen, kendisinin Yunanca bilmediği konusundaki düşüncemi Taha Bey’in iki konuğundan biri olan sevgili dostum Erhan Afyoncu ile gece yarısına az bir zaman kala telefonda tartıştık. Erhan’dan her konuşmamızda pek çok şey öğrenmişimdir: Bu sefer de öyle oldu. «Fatih’in Yunanca bilip bilmediğini kimse söyleyemez» dedi, zira ortada öyle veya böyle bir belge yoktu. Erhan, Fatih’in en azından gündelik konuşmaları yapabilecek kadar «Rumca» bildiği istikametindeki düşünceme katıldı. Ama Yunanca bilimsel eserleri okuyabilecek derecede Yunanca bilmediğine eminim; aksi takdirde kendisi için Bizanslı Amirutzes ve oğluna mesela Ptolemaios‘un «Geographike Hüfegesis»ini1 (Coğrafya El Kitabı) tercüme ettirtmezdi. Ancak Taha Bey’in programında çok yadırgadığım bir şey bizzat kendisinin kesin bir ifade ile Bizans’ın Rönesans’a katkısının olmadığını, Rönesans’ın aslında çok önceden başladığını söylemesi oldu. Bu ifadenin ilk yarısı düpedüz yanlış, ikinci yarısı ise yanıltıcıdır. Taha Bey’in bu konudaki bilgisizliğinin nedeni de, gene Erhan’ın programda çok yerinde bir şekilde üstüne basa basa söylediği «Batılı kaynakları tanımıyoruz» gerçeğidir. Taha Bey’in ülkemizde Bizans bilimi ile ilgili olarak okuyabileceği tek bir güvenilir kaynak yoktur. Yıllar önce Sevim Tekeli, «Modern Bilimin Doğuşunda Bizans’ın Etkisi?» (1975) diye, malzemesini tamamen hocası Aydın Sayılı‘nın hocası olan George Sarton‘un beş ciltlik meşhur «Bilim Tarihine Giriş» (Introduction to the History of Science) adlı kataloğundan derlediği ve ne yazık ki gerektiği gibi değerlendiremediği bazı kaynaklardan ibaret olan ve yorumu insanı hayrette bırakacak bir bilim tarihi bilgisizliği gösteren bir kitap yazmıştı. Halbuki bu konuda 19. yüzyıldan beri Almanca, Fransızca, İtalyanca, İngilizce, Rusça, Sırpça ve Yunanca, o kadar çok modern kaynak vardır ki, bunların sadece birkaçından bile haberdar olmak, Tekeli’nin iddiasının ve dolayısıyla Taha Bey’in söylediğinin tamamen yanlış olduğunu ispat eder. En basitinden Oxford’un büyük Grekisti Nigel Wilson‘ın meşhur «Bizans’ın Âlimleri»nin (Scholars of Byzantium 1996) okunması bile, bizlere Bizans olmadan Rönesans’ın hayal bile edilemeyeceğini gösterir, çünkü Bizans hem Müslüman dünyası hem de Avrupa için bir bilgi deposu görevi görmüştür. Bizanssız bir Dioskorides, yani Arapların ve Rönesans’ın botaniği ve farmakolojisi düşünülebilir mi? Strabon‘un ortaçağda İtalya’da bilinmediğini biliyoruz. Eldeki tüm Strabon metinleri (bir tek 20. yüzyılda keşfedilen bir Strabon palimpsesti dışında) İstanbul’da yazılmış tek bir kodekse bağlanır. İtalya’dan belgelenebilen en eski Strabon metinleri R. Sabbaddini‘nin 1896’daki kitabına göre 1423’te Francesco Filelfo’ya ve 1424’te de Giovanni Aurispa’ya ait olan metinlerdir. Bu bilgi bugün de aynen geçerlidir. Eğer Jacopo Angelo da Scarperia Konstantinopolis Üniversitesi’nin meşhur gramer profesörü Emanuel Chyrsoloras’ı 1396’da Floransa’ya göçe ikna etmemiş olsaydı, Ptolemaios Avrupa’da bilinebilir ve Kristof Kolomb’u etkileyerek büyük coğrafî keşifleri tetkikleyebilir miydi? Ya Georgios Gemistos Plethon Strabon’un coğrafyasındaki ekümeni sınırlarını düzeltemiş olsaydı ve bunu İstanbullu Kardinal Bessarion’un sahip olduğu bir elyazmasından bildiğimiz gibi yayımlamamış; üstelik bir de 1438/39’da Floransa’da toplanan ökümenik konsile katılarak Kolomb’u doğrudan etkileyen Toscanelli’ye, Kues’li Nikolas’a ve daha önce İstanbul’da Chrysoloras’ın öğrencisi olmuş olan Verona’lı Guarino’ya anlatmamış olsaydı? Guarino’nun ilk Strabon çevirmeni olması tesadüf müdür sanırsınız? Bir köşe yazısında, Bizans’ın, modern Avrupa’nın 12. ve 15. yüzyıllar arasındaki doğuşuna son nefesine kadar yaptığı hayati katkı anlatılamaz. Taha Bey ve benzeri Bizans küçümseyicilerinden istirhamım, aman ne dediğinize dikkat edin: Nesillerdir kör bir cehaletle kahpe ve köhne sandığımız Bizans’ın bilginleri sizi çok, ama çok mahcup edebilir. Bizans’ı hürmet ve şükranla anın. İslamın da, Avrupa’nın da (dolayısıyla tüm dünyanın günümüzdeki) biliminin kökünde Bizans ve İstanbul vardır. Kütüphanesini Bizans’ın mirası ile dolduran büyük Fatih bunu hepimizden iyi biliyordu. Ama bu gerçeği bile Alman Adolf Deismann‘dan Atatürk sayesinde 1929’da öğrenmemiz gerekmemiş miydi? Osmanlı hiçbir zaman Halife Ma’mun zamanında (9. yüzyıl) Müslüman coğrafyacıların Ptolemaios’a yaptıkları ve bugün AlHwarizmi ve Suhrab’dan bildiğimiz düzeltmeleri öğrenememiştir. 1 Ve Einstein yine haklı çıktı: En büyük ışık Geçen eylül ayında bilim dünyası büyük bir sansasyon yaşamıştı. Avrupa çekirdek araştırma merkezi CERN’de ışıktan daha hızlı hareket eden temel parçacıklar keşfedilince, Einstein’ın görelilik kuramı da tehlikeye girmişti. Araştırmacılar geçen yılın eylül ayında Cenevre’deki parçacık hızlandırıcısında üretilen nötrinoların, İtalya’ya ne kadar süre içinde ulaşacaklarını ölçmüşlerdi. İtalya’daki Gran Sasso Dağı’ndaki dev bir mağarada Opera adında bir nötrino detektörü bulunuyor ve CERN’e olan uzaklığı 735 kilometredir. O zamanki sonuca göre nötrinolar 60 nanosaniye kadar daha erken varmıştı hedefe. Saniyede 300.000 km’lik ışık hızıyla ilişkilendirildiğinde 18m’lik bir fark ortaya çıkıyor. Yani bu nötrinoların ışığın 18 m önünde vınladıkları anlamına geliyor. Fakat bunun sebebi sekiz kilometre uzunluğunda cam elyaf kablo olabilir diyor bilim insanları. Bu kablo mağaradan bir GPS alıcısına uzanmakta ki bu GPS alıcısı bu hız ölçümleri için önemlidir. Sonuçta bununla atom saatleri senkronize edilmekte. Bir tanesi nötrinoların üretildiği Cenevre’de diğeri ise nötrionaların vardığı noktada yani İtalya’da bulunuyor. Hızın hatasız olarak ölçülebilmesi için iki saatin bire bir doğru olarak ayarlanması gerekiyor. Ve aslında bu milyarda bir saniyelik hata payıyla yapılıyor da. Ne var ki açıklamadan sonra yapılan bir test sonucunda bu cam elyaf kablonun doğru yerleştirilmediği anlaşılmış ki bu da 60 nanosaniyelik farka neden olmuş. Bir balık yaralandığında diğerleri sürüler halinde kaçıyor. Bilim insanları bu nedenle on yıllardan bu yana balıkları uyaran özel bir sinyal sistemi arıyorlardı. Ulusal Singapur Üniversitesi zoologlarından Suresh Jesuthasan, şimdi en azından zebra balıklarında bir tür korku maddesinin salgılandığını buldu. Balıkların derisinde büyük miktarda bulunan şeker bileşiği kondroitin sülfat, yaralanmalar halinde suda çözülüyor. Araştırmacılar balık beynindeki koku so Balıklar tehlike anında birbirlerinden neden uzaklaşıyor? ğanlarındaki uzmanlaşmış sinir hücrelerinin bu şeker alarmına tepki gösterdiğini tahmin ediyor. Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1303/ 7 9 Mart 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle