Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Korkmaya mahal yok! Ay’ın parçalanması belki milyarlarca sene sonra vaki olabilirmiş. Ay’ın parçalara ayrılacağı söylentileri üzerine Cumhuriyet gazetesi, astronomi doçenti Gleissberg’in görüşlerine başvuruyor. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Cumhuriyet gazetesi 10 İkinciteşrin (Kasım) 1935 tarihli nüshasında, son zamanlarda yaygınlaşan Ay’ın parçalanacağı söylentilerinin ardındaki gerçeği araştırmak için, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi Bölümü doçenti olan M. Gleissberg’in görüşlerine başvuruyor. Gazetenin bu konudaki açıklamaları şu şekildedir: “İngiliz âlimlerinden Profesör Jeans’ın Ay’ın yakında muhtelif parçalara bölüneceğine dair verdiği haber ve Rasathane direktörü Fatin’in de ‘çok kuvvetli bir astronom olan bu zatın sözlerine dair tafsilatı beklemek lazım geldiği’ mütalaası halkımız arasında merak uyandırmıştır. Kahvelerde ve toplantı yerlerinde hep bu mevzu görüşülmeye başlanmıştır. Bunun üzerine bir muharririmiz üniversite fen fakültesi astronomi doçenti Gleissberg’in bu husustaki mütalaasını sormuştur. Eski bir Slav üniversitesi astronomi doçenti olan ve Türkçeyi de gayet iyi öğrenen bu ilim adamı şunları söylemiştir: ‘Şimdiye kadar yapılan rasatlarda Ay’la küreiarz (dünya) arasındaki mesafenin daima sabit kaldığı görülmüştür. Astronomi ilmi o kadar terakki etmiştir ki, mesela 3000 yıl evvel olan küsuf ve husuf (Ay ve Güneş tutulmaları) hadiselerini şimdi hesaplamak mümkün olmuştur. Ancak o zaman husule gelen küsuf ve husufları şimdi hesaplayınca hadiseler oldukları tarihteki gibi aynen bulunamamakta, ancak onlara ufak farklarla yaklaşılmaktadır. İşte eski husufların hesaplanmasından çıkan farklara göre birkaç bin yıl içinde ayın süratinin artmış olduğunu farz etmek lazım geliyor. Ay’ın sürati ise Ay’la Arz arasındaki mesafeye tabidir. Eğer Ay’ın sürati artarsa Ay’la Arz arasındaki mesafe küçülüyor demektir. Ay’ın süratinin artmasının bütün sebeplerini bilmediğimiz için diyebiliriz ki, eğer Ay istikbalde de Arz’a yaklaşmakta devam ederse astronomi bilgini Jeans’ın dediği gibi Ay parçalanması hadisesinin vukuu mümkündür. Fakat kanaatimce bu iş ancak milyarlarca yıl sonra vukua gelebilir.’ Doktor Gleissberg aynı mevzu üzerinde şunları da ilave etmiştir: Fakat Ay’ın süratinin artması belki yalnız zahiri bir görünüştür. Çünkü modern astronomik araştırmalara göre küreiarzın rotasyonunda (kendi mihveri etrafında dönüşünde) süratin azalması muhtemeldir. Zaten küreiarzın rotasyonu astronomide kullanılan zaman ölçüsünün temelidir. O halde küreiarzın rotasyonunda eğer sürat azalırsa kullandığımız bütün zaman ölçüleri gittikçe uzar. Ve bu uzayış 100 yılda takriben 9 saniyedir. Buna göre mesela 1900 yılından 2000 yılına kadar geçen son 100 yılda, bundan evvelki 18001900 asrına göre saatleri 9 saniye arttıracak kadar dünyanın hızı azalmıştır. Astronomlar rasatlarında eğer bu uzayan zaman ölçüsünü kullanırlarsa bittabi her cismin sürati hakikatte muntazam olduğu halde zahiren (görünüşte) artmış gibi görünür. Mesela geri kalmakta olan bir saatle bir trenin süratini ölçmeye kalkarsak, trenin hakiki sürati değişmediği halde sırf saniyelerin ve dakikaların uzamasından dolayı tren daha süratle gidiyor gibi görünür. Bunun gibi arzın sürati azalırsa elimizdeki zaman aletleri geri kalacak ve bu suretle yaptığımız rasatlarda gerek Ay’ın ve gerekse güneşin süratini artmış göreceğiz. Halbuki hakikatte artan Güneş’in ve Ay’ın süratleri değil, ancak elimizdeki zaman mefhumudur. Küreiarza göre zahiren en seri dönen gökcismi Ay’dır. İşte bunun için çok seri dönen Ay’da yapılacak ufacık bir rasat hatası bize çok büyük görünür. Mademki bir asırda zaman mefhumunu gösteren aletler ve mesela saatler 9 saniye geri kalmaktadır; eğer Ay’ın süratinde bir fazlalık görülüyorsa bu zahiri bir görünüştür ve ancak Arz’ın kendi mihveri etrafında dönüşündeki azalmadan ileri gelse gerektir. Yoksa Ay’la Arz arasındaki mesafe değişmez ve değişmeyince de İngiliz profesörü Jeans’e atfedilen Ay’ın parçalanma meselesi de vukua gelemez. İngiliz profesörü değerli bir astronomdur. (James Jeans, o sırada İngiltere Astronomi Derneği Başkanı’dır. O.B.) Fakat bana kalırsa bunu yazan Maten gazetesinin Londra muhabiri saygılı profesörü ya iyi dinleyememiş veya dinlemişse bile gazetesine yanlış yazmıştır. ” Aşçıoğlu, 1936 yılında Antalya'da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Ankara hakim adayı olarak 1961’de mesleğe başladı, Araban, Sultandağı, Bucak ve Boyabat hakimliği ile Yargıtay tetkik hakimliği görevlerinde bulundu. 1983 yılında Yargıtay üyeliğine seçildi, 4. Hukuk Dairesi Üyesi iken 1995’te kendi isteği ile emekliye ayrıldı. İki çocuk babasıydı. Çetin Aşçıoğlu'nun kitapları: 1 Doktorların Cezai ve Hukuki Sorumluluğu 2 Trafik Kazalarından Doğan Hukuki ve Cezai Sorumluluklar 3 Doğru ve Güvenli Yargı Özlemi ve Yeniden Yapılanma 4 Yargılamada Maddi Gerçeğin Belirlenmesi ve Kanayan Yara: Bilirkişilik Ayrıca, Milliyet gazetesi, Radikal gazetesi ve Cumhuriyet gazetesi Bilim Teknoloji dergisinde yayınlanmış pek çok makalesi ve akademik sempozyumlarda sunulan tebliğleri var. Y Kuşağı o kadar kısa süre içine yaşayacak o kadar çok şey sığdırabiliyorlar ki “şimdi burada ol”mak onların yaşama bakış açılarını tam olarak ifade etmez! Başka bir slogan gerek. “Şimdi Burada Ol”mak mı Yoksa... Her devir için “şimdi burada ol”mayı engelleyen şeyler vardır hayatta. İçinde bulunduğumuz devirde bu engelleyiciler çoğunlukla “dijital” kavramlar. Cumartesi günü “Sen Kimsin?” filmindeyiz. Film sırasında önümdeki sırada oturanlardan birisi telefonuyla oynamaya başladı. Belli ki film başlarken sessize almış ve titreşim özelliği nedeniyle arandığını algıladı ve telefonu açıp, kimsenin duymayacağı şekilde kısaca konuşarak kapattı. Ancak hazır telefonu eline almışken, bu kez eposta kutusunu incelemeye başladı. Yeni gelen ve okunmamış epostalarına baktı. Bir tanesini açıp okudu ve daha sonra telefonuyla oynamayı bırakarak filme geri döndü(k). Dijital göçmen bakış açısıyla bu davranışı şöyle eleştirmek yerindedir : 45 dakika boyunca cep telefonunla, epostalarınla ilgilenmeden edemiyor musun? Filmin ortasında kendi zevkini, yanındaki partnerin başta olmak üzere tüm izleyicilerin keyfini kaçırma pahasına telefona odaklanmana neden olacak o kritik arama ya da eposta ne olabilir? Dijital yerli açısından baktığımızda ise filmin ortasında telefonla, eposta kutusuyla ilgilenmek çok doğaldır. O an için, bir kaç dakikalığına ne var ne yok diye cep telefonunu kontrol etmek, oturma odasında güzel bir film izlerken, uyumakta olan bebeğine odasının kapısından şöyle bir bakıp gelen annenin davranışıyla aynı kategoride ele alınabilir. Bunlardan birisi doğru, diğeri yanlış değil. Bu davranış modelleri bütünüyle kişilerin hayata bakış açılarına, öncelik sıralamalarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Ancak gazetelerin üçüncü sayfalarında okuduğumuz ve çoğunlukla faturanın kadınlara kesildiği aile facialarını münferit olaylar olarak değerlendirip, genel toplumsal rahatsızlıklarla irtibatlandırmamak nasıl ki hatalıysa yukarıdaki türden her an kafası odaklanmaktan uzaklaşmış birey profilini de yeni kuşağa özgü doğal bir olgu olarak yorumlamak benzer şekilde hatalı olacaktır. Bugünün dünyasına yön veren, Y kuşağından gelen dijital yerliler de bu yönlendirmeyi odaklanarak, amaç edinerek gerçekleştiriyor. Tesadüfen değil ! Değişen sadece birden çok şeye ayrılan zaman aralıklarının kısalması. Eskiden de birey birden çok şeyle meşgul olabiliyordu ancak bir meşgaleden diğerine ancak dakikalar ya da saatler sonra geçilebiliyordu. Şimdi bu aralık saniye bilemediniz dakika düzeyine kısalmış durumda. Şimdi burada olmak, bireyin mutluluğu açısından da önemli. Zaman aralıkları tükenip de “Ben neredeydim?” sorusuna cevap veremeyen birey, ister sıkıcı bir ofis mesaisinde olsun ister dünyanın en güzel tatil beldesinde fark etmez; yaşadığından hiçbir şey anlamayacaktır. “Şimdi burada ol”mayı engelleyen konvansiyonel nedenler, “önemli” faktörlerdi. Önemli bir toplantı ya da anlaşma nedeniyle çocuğunun gösterisini kaçıran baba figürünü filmlerden biliriz. İşte o babaların çocukları şimdi burada olamıyorken, mazeretleri çok daha sıradan. Arkadaşlarının gönderdikleri bir SMS mesajına cevap verirken, filmin en güzel esprisini kaçırıyorlar. Hayran oldukları bir twitter mesajını sağa sola yönlendirirken, aşklarının tükendiğinin, yaşamın geçip gittiğinin farkında bile olamıyorlar. Bu bir sorun mu? Pek değil ! Çünkü o kadar kısa süre içine yaşayacak o kadar çok şey sığdırabiliyorlar ki ! O halde “şimdi burada ol” değil; “hep her yerde ol”. Yazarımız Çetin Aşçıoğlu’nu kaybettik Uzun yıllardır dergimizde hukuk bilim başlığı atında yazılar yazan; hukukun, adaletin, yargılamanın iyileştirmesi için çalışan Yargıtay Onursal Üyesi Çetin Aşçıoğlu’nu 24.02.2012 günü yitirdik. Aşçıoğlu için Yargıtay binasının önünde cenaze töreni düzenlendi. Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak, ''Değerli üyemizin geçmişteki hizmetleri, manevi varlığı ve hukuka katkıları daimi olup bizlerle yaşayacak'' dedi. Adil ve Güvenli yargılama idealinin tahakkuku için yargıç kimliğinin önemi üzerine yoğunlaşan Aşçıoğlu, kürsüye biçim veren sorunlar çözülmeden çağdaş yargı düzenine ulaşmanın olanak dışı olduğunu savundu ve bilirkişilik kurumunun disipline edilmesine çalıştı. “Hukukun üstünlüğünün, politik kararlarla aşınmasına gönlü razı olmadı. Hukukun egemenliği için politik irade nezdine zaman, görüş, kişi ve politik tercihlerden ari girişimlerde bulundu.” CBT 1303/ 12 9 Mart 2012