24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Evrim, Bilim, Eğitim Kan hastalıkları ve kanserleri Cumhurbaşkanımız ve başbakanımızın, bakanlar ve diyanet işleri başkanı ile birlikte bu sempozyumu izlemelerini isterdim. Çok yararlanacaklardı ve buna ihtiyaçları vardı. Dr. Coşkun Özdemir, coskunoz@superonline.com konusunda 2011’de neler oldu? kut lösemi çok uzun yıllardır yeni gelişmenin az olduğu ve hematolojinin yeterince gelişme kaydedemediği bir alandır. Özellikle yaşlı akut lösemi hastalarında sağ kalım oranları ne yazık ki, son düşüktür. Bu yılın en çarpıcı konularından biri yaşlı akut lösemi hastalarında hedefe yönelik antikor tedavi sonuçGemtuzumab ozagamisin” (GO) isimli bu ilaç ları oldu. “G yıllar öncesinde işe yaramıyor diye bir kenara atılmıştı. Bu yılın sonuçları ilacın önümüzdeki dönemde yaşlı lösemi hastalarının bir bölümünde işe yarayabileceğini gösteriyor. Sadece bu ilaç değil, Desitabin ve 5 azasitidin isimli ilaçlar da yaşlı lösemilerde düşük yan etki ve kabul edilebilir başarı oranları ile alternatif olacak gibi görünüyor. Ancak çok umutlanmak için henüz erken. Yaşlıların lösemisi halen ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaya devam ediyor. Özellikle bu iki ajanın 10 günlük kullanımının (daha uzun) daha etkili olabileceğine dair çalışmalar rapor edildi. Son yıllarda olduğu gibi 2011’de de tümörün gelişisi çok önemli bir noktaya geldi. Bu noktada “biz hastalığı tedavi edelim de gerisi önemsiz” diyemeyiz. Artık hastayı hastalık öncesi duruma hiç eksiksiz, sekelsiz, yan etkisiz nasıl döndürebiliriz diye uğraşmak gerekiyor. Bu yıl yan etki açısından mercek altına alınan ilaçlardan biri “Bleomisin” idi. Bu ilaç Hodgkin lenfoma tedavi protokolünün vazgeçilmez bir ilacıdır. Ancak neden olduğu akciğer toksisitesi ile korkulan bir ilaçtır. İlacın neden olduğu akciğer hastalığının önlenmesinde hangi önlemler alınması gerektiği tartışma konularından biriydi. Hedefe yönelik tedaviler hematolojinin ve özellikle de lenfomaların son yıllardaki en popüler yaklaşımlar. Bu ilaçlar normal hücrelere dokunmadan sadece lenfoma hücrelerini tanıyıp bir çeşit güdümlü mermi gibi onlara kilitleniyor ve sadece onları öldürüyor. Bu ilaçların ilki 21. yüzyılda yaşamımıza giren Rituksimab idi. Bu yıl “Brentiksumab” gibi yeni ve daha etkin ilaçlarla yapılan ilk çalışma raporları bildirildi. Brentiksumab’ın özellikle dirençli Hodgkin hastalığında, anaplastik büyük T hücreli lenfomada etkili olabileceği bunun yanında ilaç ile ilgili yanetkiler ( akciğer toksisitesi, sinir sistemi toksisitesi vb) açısından iyi takip edilmesi gerektiği de bir gerçek. Saldırgan, hızlı ilerleyen lenfomalarda testis tutulumunun önemi 2011’de vurgulanan noktalardan biriydi. Testis, santral sinir sistemi gibi klasik tedavi ajanlarının ulaşamadığı bu bölgelerde tümör hücreleri tedavi etkisinden kurtuluyor ve nüks ederek hastalık seyrini olumsuz etkiliyor. Lenfomalar ile Ebstein Barr ismi verilen bir virüs arasındaki ilişki uzun yıllardan beri bilinmekte. Bu lenfomalardan biri de immunoblastik ve plasmoblastik lenfomalardır. Bu lenfomalar seyri oldukça kötü, yukarıda sözünü ettiğimiz cmyc mutasyonu sıklığı %50’lere dek yükselen ve EBV pozitif hastalıklardır. Konuyla ilgili Dr. Catherine M Bolard’ın çalışması ilgi çekiciydi. Dr. Bolard, doğrudan EBV’yi hedef alan bir hücresel tedavi yönteminin başarılı olan ilk sonuçlarını sundu. İtalyan bilim insanı Dr. Ferreri ve arkadaşları ise midede gelişen, yayılmamış ve “yaygın büyük B hücreli lenfoma” adıyla bilinen bir lenfoma tipinde Helicobacter Pylori tedavisinin önemini gösteren bir çalışma sundular. Helicobacter Pylorii midemizde bulunan ve ülser gelişiminde etkili bir mikroorganizmadır. Çalışmaya göre Helicobacter Pylorii ortadan kaldırılırsa yayılmamış bu tip lenfomaların %48’inde düzelme sağlanmaktaydı. Bu çalışma ile eskiden sadece yavaş seyirli bir lenfoma tipi olan MALT lenfoma tedavisinde etkili olduğu bilinen antibiyotik tedavisinin saldırgan seyirli lenfomalarda da işe yarayabileceğini anlamış olduk. Bu durum kemoterapi alamayacak durumda olan hastalar için bir seçenek oluşturması açısından önemliydi. Geçen yıl Amerikan Hematoloji Derneği Kongresinde sunulan çalışmalar, lenfoma hastalarında kök hücre destekli yüksek doz tedavi yaklaşımları için kesin B CBT 1298/ 18 3 Şubat 2012 oğaziçi Üniversitesi çok uygun bir zamanlama ile 1718 aralık günlerinde III. Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu düzenledi. İki gün bu konunun değerli uzmanlarının çok ilgi çekici bulduğum konuşmalarını dinledik. Çok şey öğrendik, düşündük ve tartıştık. Konuşmacılar, bilimin, bir ülke için, onun yurttaşları ile birlikte onurlu, çağdaş bir yaşama kavuşabilmesi için nasıl vazgeçilmez bir gereksinim olduğunu, bilimden uzak kalmanın, hele ona karşı durmanın nasıl bir çaresizlik, ilkellik ve yoksunluk yarattığını örneklerle gözlerimiz önüne serdi. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, ben size hiçbir ayet hiçbir dog“H ma ve hiçbir donmuş fikir değil aklı ve bilimi miras bırakıyorum” diyen büyük devrimciyi bir kez daha saygı ile minnetle andık. Evrimin fosil kanıtları, kazılara evrimsel bakış, evrim ve tıp, hayatın başlangıcı, evrim ve hayat ağacı, evrimde raslantısallık, evrim teorisi kapsamında bilim ve diğer konular, eminim başka yazılarda geniş bir şekilde işlenecektir. Ben bu yazıda konuşmalarda dile getirilen ve çarpıcı bulduğum bazı gerçeklere değinmekle yetineceğim. Darwin’in dedesinin, torununa devrimci fikirler aktaran bir insan olması, babasının ise bu görüşlerden oğlunu korumak girişimleri, Beagle gemisinde geri kafalı, tutucu bir kaptanla aynı sofrada oturmak zorunda oluşu ve 1882’de öldüğünde Westminster Katedraline gömülüşü, bu büyük bilginle ilgili dile getirilen ilginç gerçeklerdi. Evrim teorisinin bilimin, biyolojinin temeli olduğunda bilim insanlarımızın kuşkusu yoktur. Evrim aynı zamanda Aydınlanma’nın da temelidir. Ne var ki Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte Darwin’e ve onun teorisine en çok karşı çıkan iki ülkeden biridir. Canlıların biyolojik evrim yoluyla geliştiğini değil yaratılış yoluyla ortaya çıktıklarını ileri sürmek bilim karşıtlığıdır. Dünyanın en çok bilim üreten ülkesi Amerikan halkının çoğunluğunun evrim karşıtlığı günümüzün yaman paradokslarından biridir, ancak Amerikan yüksek mahkemesi ve yargıç John E Jones evrim karşıtı akıllı tasarımın (intelligent design) ın okullarda öğretilmesini yasaklamıştır. Ülkemizin büyük bilim savunucusu Celal Şengör’ün bir yazısında belirttiği gibi, Amerikan Jeoloji Derneği bu yüzden bu yargıca derneğin başkanlık madalyasını vermiştir. Ne hazindir ki ülkemiz evrim teorisi karşıtlığı sıralamasında Suudi Arabistan’ın ardında ama İran’ın önündedir. Yani İran halkı evrime Türk halkından daha yakın duruyor ve İranda evrim teorisi okutuluyor. Türkiye’de ise ilgili internet siteleri yasaklanmıştır. Evolüsyona en büyük ilgi gösteren ülkelerin başında İzlanda ve Danimarka geliyor. Amerika’da halkın sadece %40’ı Türkiyede %27’i evrimi benimsiyor. Yalnız bu iki ülke arasında büyük bir fark var. Amerika’da yukarıda belirttiğim gibi yaratılış (intelligent design) teorisine büyük ve resmi bir direnç varken Türkiye Cumhuriyeti, yaratılışı resmi devlet öğretisi olarak kabul eden tek laik ülkedir. Yurdumuzda yazık ki bilim karşıtı savlara ve eylemlere tepkiler çok zayıftır. Gerçek şudur ki halkımızda bilime güven duygusu yaratılamamıştır. Evrimle ilgili sitelere engeller konulmakta oysa dini, İslami yayın yapanlara destek ve özgürlük sağlanmaktadır. Bilim yayıncılığı da oldukça yetersiz durumdadır ve sadece birkaç bilim dergisi yayınlanmaktadır. Bilim yazarlığı da ciddi ve özel bir çabayı gerektiriyor. Konuşmacılar Aydınlanma mücadelesinin güçlü bir aracı olması gereken bilim yayınlarının, büyü, ruh, cin, peri, melekler, huriler, hurafe, tarikat gibi çeşitli engellerle karşılaştığını vurguladı. Türkiye, Diyanet İşleri Başkanının, depremle ilgili yer bilimcilerinin açıklamalarını yeterli bulmadığı, onların metafiziği ve yaratanı ihmal ederek Tanrı’nın sınav amacını göz ardı ettikleri savlarını ileri sürdüğü ve bir rektörümüzün anayasamıza “yaratılanı yaratandan dolayı sevmeliyiz” ibaresinin konulmasını önerdiği bir ülkedir. “50 yıldan beri Milli Eğitim Bakanlığı milli ihanet bakanlığı olarak görev yapmıştır” diyen sevgili Ahmet Taner Kışlalı ile birlikte yakında yitirdiğimiz Server Tanilli’yi, bu iki büyük Aydınlanmacıyı saygı ile özlemle anıyorum. Hematoloji (Kan Hastalıkları) alanında 2011 yılındaki yenilikler uluslararası önemli bilim insanlarının konuşmacı olarak katılımıyla İstanbul’da gerçekleşen “Hematolojide yeni eğilimler” isimli toplantıda tartışıldı. Prof. Dr. Burhan Ferhanoğlu ve Doç. Dr. Mustafa Çetiner 2011 yılında Hematoloji alanındaki gelişmeleri CBT için değerlendirdiler. A mine neden olan genetik özelliklerin önemi gündemde önemli bir yer aldı. Kansere neden olan bozuk genetik yapı kanserin niteliği ve davranış biçimini belirliyordu. Sözünü ettiğimiz bozuk genetik yapı, doğuştan bize devredilen miras değil ancak yaşam süresince kimi kanser yapan etkilerle genetik yapımızda oluşan bozukluklardan oluşuyor. Genetik yapıda meydana gelen bu bozukluklar lösemi oluşumunda da en büyük etken. Dahası kimi bozuklukların varlığında bu hastalığın tedavisi daha da zorlaşıyor. Bu anormal gen yapılarından biri FLT3ITD ismi verilen bir anormallik. Bu anormalliğin lösemi seyri üzerine olumsuz etkisi uzun yıllardan beri bilinen bir durumdu. Bu yılın en heyecan veren gelişmelerinden biri sözünü ettiğimiz FLT3ITD genine karşı geliştirilen bir ilaç oldu. Midostaurin isimli bu ilaç ile lösemi tedavisinde en azından FLT3ITD pozitif olan hastalarda büyük bir adım gibi görülüyor. Bu yıl lenfoma ile ilişkili çalışmaların bir bölümü kullanılan tedavilere ait yan etkileri azaltmaya yönelikti. Çünkü yeni tedaviler ile lenfoma hastaları genel olarak çok daha uzun yaşatılabiliyor. Dolayısıyla yaşam kalite HODGKIN ve HODGKIN DIŞI LENFOMALAR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle