17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner [email protected] www.mustafacetiner.com Sağlık İnsanlık çikolata ve sigara ile eşzamanlı olarak tanıştı. Her ikisi de Amerika’nın keşfiyle beraber yeni kıtadan Avrupa’ya getirilen yeni tatlardı. Yakın zamana kadar çikolatanın tıpkı sigara gibi sağlığımızın düşmanlarından biri olduğu inancı yaygındı. Ancak bu inanış son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalarla tamamen değişmiştir. Son iyi haber geçen yıl Paris’te yapılan Avrupa Kardiyoloji Derneği Kongresi’nden geldi. İngiliz araştırmacılar, çikolata yiyen kişilerin yemeyenlere göre %37 oranında daha az kalp ve damar sistemi hastalıklarına yakalandığını bildirdiler. Çalışma sonuçlarına göre “inme” riski de çikolata yiyenlerde %29 oranında daha azdı. Cambridge Üniversitesi’nde yapılan bu bilimsel çalışmada yer alan araştırmacılardan Dr. Adrian BuitragoLopez diyor ki; “Elbette çok çikolata tüketilmesini önermiyoruz, ancak az miktarda çikolata yiyenlerde kalp hastalığı riskinin yemeyenlere göre daha düşük olduğu su götürmez bir gerçektir.” Çalışma sonuçlarını gerçekten de yabana atmamak lazım. Çünkü çalışma aslında birden çok klinik çalışmanın bir meta analizi niteliğinde. Yani çalışmadan elde edilen son sonuç birbirinden farklı 7 klinik çalışmanın birlikte yorumlanmasıyla ortaya çıkıyor. Çalışma, bu etkinin çikolata tipinden bağımsız olduğunu ortaya koyuyor. Değerlendirme sonuçlarına bakarsanız bitter veya sütlü çikolata tüketmek eşdeğer oranda kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarının önlenmesine katkı sağlıyor. Çikolatalı barlar, çikolatalı içecekler, bisküviler ve tatlıların tümü de eşdeğer etki ile dolaşım sistemimizi koruyor. Burada kritik olan tüketilen çikolatanın miktarı gibi görünüyor. Araştırmacılar, çikolatanın günde sadece tek defa ve az miktarda tüketilmesini öneriyor. Çünkü çalışma sonucuna göre çikolata kullanım sıklığı ve miktarı ile bu risklerin azalma oranları arasında bir ilişki yok. Yani çikolatayı az miktarda yemek ile çok yemek arasında bir farklılık oluşmuyor. Çalışmaya temel oluşturan 7 klinik çalışmanın 5’inde çok net biçimde koroner arter hastalığı yanında bu hastalıktan ölüm oranlarının da belirgin olarak azaldığı görülüyor. Dahası, ilginç bir biçimde çikolata tüketen erkeklerde şeker hastalığına yatkınlıkta azalıyor ancak benzer etki kadınlar için söz konusu olmuyor. Dr BuitragoLopez ve arkadaşlarına sorarsanız, söz konusu bu etki kakao içinde bulunan polifenollere bağlı olarak ortaya çıkıyor. Polifenoller, damar iç duvarını döşeyen endotel hücre fonksiyonlarını iyileştirmek, pıhtılaşmayı sağlayan trombosit isimli hücrelerin etkilerini sınırlandırmak ve pıhtı oluşumuna engel olmak gibi fonksiyonları olan bileşiklerdir. Bu etkileri yanı sıra kan basıncının düzenlenmesi, insülin direncinin kırılması ve kan lipitlerinin düzenlenmesi üzerine de olumlu etkiler göstermektedir. BuitragoLopez ve arkadaşlarının yaptığı bu çalışma geçen yıl ünlü İngiliz tıp dergisi British Medical Journal’da “Chocolate consumption and cardiometabolic disorders: systematic review and metaanalysis” ismiyle yayımlandı. Meraklıları makaleye kolayca ulaşabilirler. BuitragoLopez ve arkadaşlarının bulgularını destekleyen bir başka çalışma ise 2010 yılında Avustralyalı bilim adamları tarafında yayımlandı. Bu da tıpkı ilk özetlediğim çalışma gibi bir meta analizdi ve toplam 13 çalışma sonuçları temel alınarak değerlendirme yapılmıştı. Bu çalışma, kakao’nun içinde bulunan ve antioksidan özellik gösteren flavanol içeriği yüksek çikolata ve bitter çikolata ile ilgiliydi ve bu çikolataların tüketiminin kan basıncının düzenlenmesine katkı sağladığını gösteriyordu. Kan basıncındaki düşüklük hem büyük (sistolik) hem de küçük (diyastolik) tansiyon değerleri için de geçerliydi. Ancak bu etki kan basıncı sistolik 140 ve diyastolik 80 mmHg değerinin altında olan bireyler için söz konusu değildi. Yani çikolata normal kan basıncına sahip olanlarda kan basıncı değerlerinin daha da düşmesine neden olmuyordu. Son bilimsel veriler, benim gibi çikolata severlerin içini oldukça rahatlattı.O halde çikolata seven bayanlar ve baylar ne duruyoruz; buyurun çikolataya. Ama unutmayalım, günde sadece bir defa ve az miktarda… Çocukta ateş Ateş, vücut ısısının normal sınırların üzerine çıkması olarak tanımlanmaktadır. Çoğu zaman ailelerde panik duygusuna neden olsa da, iyi tarafı vücudun enfeksiyonla savaşma yollarından biri olmasıdır. Tüm ateş yüksekliklerinin tedavi edilmesi gerekmeyebilir. Dr. Gülsemin Güloğlu, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü Ateş nasıl oluşur? Vücut ısısı beyinde hipotalamus adı verilen bölgede kontrol edilir. Burada vücut ısısını 37 oC civarında tutmak üzere bir termostat sistemi bulunur. Enfeksiyonlarda veya bazı hastalıklarda bu sistem bir savunma mekanizması olarak vücudun ısısını arttırır. Normal vücut ısısı, kişiden kişiye, yaşa, günün saatine, ölçümün yapıldığı vücut bölgesine, çevre sıcaklığı gibi dış etkenlere bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bebeklerde vücut ısısı daha yüksektir, bir yaş civarında erişkin yaş düzeylerine doğru bir düşüş gösterir. Bu hafif düşüş ergenlik dönemi boyunca da devam eder. Kızlarda 1314, erkeklerde 1718 yaşlarında sabit hale gelir. Sabahtan akşama doğru vücut ısısında 0.51 oC artış gözlenir. Gün içinde en düşük değerler sabah 05.0007.00, en yüksek değerler akşamüstü 16.0019.00 saatleri arasında saptanır. Ateş nedeni ile acil servislere başvuruların 16.0024.00 saatleri arasında olduğu saptanmıştır. Ateş hangi durumlarda yükselir? Enfeksiyonlar ateşin en sık nedenidir. Ateş enfeksiyona karşı doğal bir savunma mekanizmasıdır.Aşırı giyinme özellikle yenidoğan bebekler, ısı kontrolü henüz tam gelişmediğinden, aşırı giyinme ve çevre ısısı gibi etkenlerden daha fazla etkilenirler. Aşı uygulamaları sonrası bazen hafif ateş yükselmeleri olabilir. Diş çıkarma sırasında da hafif ateş yüksekliği görülebilir. Ancak bunun 38 oC üzerinde olması beklenmez. Hangi tip termometre kullanılmalı? Hangi tip termometre kullanırsanız kullanın, doğru kullandığınızdan emin olmak için kullanım kılavuzundaki uyarıları dikkate alın. Dijital termometreler: Genellikle en hızlı ve kesin ölçüm sonuçlarını verirler. Çeşitli şekillerde ve boyutlarda olanları vardır. Ağızdan, makattan, koltukaltından ölçüm yapabilen türleri vardır. Genellikle ısı sensorunun bulunduğu esnek ve plastik bir uca sahiptir ve kolay okunabilir dijital bir göstergesi vardır. Elektronik kulak termometreleri: Timpanik (kulak zarına ait) ısıyı gösterir. Kullanımı hızlı ve kolaydır. Dijital termometrelere göre daha pahalıdırlar. 3 ay altındaki bebeklerde dış kulak yolu dar olduğu için kullanımı önerilmemektedir. Alın termometreleri: Küçük bebeklerde kulak termometrelerine alternatif olabilir. Ancak makat ölçümü kadar kesin sonuç vermez. Emzik şeklinde termometreler: Çok güvenilir değildir. 3 ay altında bebeklerde kullanılmamalıdır. Ağızda birkaç dakika hareketsiz tutulması gerektiğinden kullanımı neredeyse imkansızdır. Cıvalı cam termometreler: Daha önceleri en sık kullanılan termometreler olmasına karşın cıva içermesi ve kırıldığında cıvaya maruz kalma olasılığı nedeniyle trrcih edilmemektedir. Ateş nereden ölçülmeli? Ateş makattan, koltukaltından, dil atından ve kulaktan ölçülebilir. Dilaltı ölçümü çocuklarda pek tercih edilmemektedir. Makattan ölçüm: İç vücut ısısına en yakın ve en güvenilir ölçümdür. Ancak rahatsızlık hissi, ve özellikle yenidoğanlarda rektum hasarı gibi yan etkileri nedeniyle sık kullanılan bir yöntem değildir. Makattan ölçümde 38 oC nin üzeri ateş sayılır. Koltukaltından ölçüm: Basit ölçüm tekniği nedeniyle sık kullanılır. 37.3 oC nin üzeri ateş kabul edilir. Kulaktan ölçüm: Hızlı ve kolay uygulanabilir olması nedeniyle sık kullanılır. Kontrollerde aynı kulaktan ölçüm yapılmalıdır. Kulaktan ölçümde 37.8 oC üzeri ateş kabul edilebilir. Ateş hangi durumlarda tedavi edilmeli? Ateş çoğu zaman endişe verici olmasına karşın vücudun bir savunma mekanizması olduğu unutulmamalıdır. Çoğu zaman sadece çocukta rahatsızlık hissi ve hasta görünüme yol açıyorsa tedavi gerektireceği unutulmamalıdır. 38.9 Oc nin altındaki ateşte çocuk iyi görünüyor, rahatsızlık hissi yoksa ateş düşürücü vermek gerekmeyebilir. Ancak 3 ay altındaki bebeklerde oluşan ateş yükseklikleri mutlaka doktor tarafından değerlendirilmelidir. Ateşli bir çocukla karşılaştığınızda ilk önce yapmanız gereken üzerindeki giysileri çıkarmak olmalıdır. Ateşli çocuk titremektedir ve üşüme hissi vardır. Bu nedenle yanlışlıkla çocuk soyulması gerekirken, kalın giysiler giydirilmekte ve üzeri örtülmektedir. Bu tür davranışlardan kaçınılmalıdır. Ortam ısısının 2224 oC nin üzerinde olmaması sağlanmalı ve bol sıvı verilmelidir. Ilık duş aldırmak da yararlı olacaktır. Tedavide en çok parasetamol, ibuprufen gibi ateş düşürücüler kullanılmaktadır. Asetil salisilik asit içeren ateş düşürücüler, 12 yaş altında çocuklarda bazı viral hastalıklar sırasında kullanıldığında Reye Sendromu denilen ciddi bir hastalığa yol açabileceğinden kullanılmamalıdır. Ateş hangi durumlarda ciddi bir hastalık belirtisi değildir? • Çocuk etrafla ilgili ve oyun oynuyorsa• İştahı ve sıvı alımı normalse• Size gülümsüyorsa• Cilt rengi normalse• Ateşi düşürüldüğünde iyi görünüyorsa endişelenmenize gerek yoktur. Doktorunuzu aramanız gereken durumlar nelerdir? • 3 aydan küçük bebeklerde 38 oC nin üzerinde ateş ölçümü •Ağızdan yeterince sıvı alamadığını düşünüyorsanız • İdrar miktarında azalma, dilde kuruluk, göz kürelerinde çöküklük gibi sıvı kaybı belirtileri varsa • Tekrarlayan kusma ve ishali varsa •3 günden uzun süren ateşi varsa •Sürekli ağlıyorsa•Aşırı huzursuz görünüyorsa •Ciltte döküntüleri varsa •Ciddi başağrısı varsa •Solunum sıkıntısı varsa, doktorunuzu arayın. Yaşasın Çikolata... CBT 1298/17 3 Şubat 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle