16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Sanayimiz 100 dolarlık üretim yapabilmek için 43 dolarlık ithalat yapıyormuş; örneğin, otomotiv sanayii, ürün bazında, bu ortalamanın da üstünde: 56 dolar! Buzullar, yılda 230 milyar ton buz kaybediyor u sıralar Grönland ve Antarktik dışındaki büyük buzullarda yılda yaklaşık 150 milyar ton buz kaybı yaşanmakta. Bu iki bölge de dahil edildiğinde dünyamızın her yıl 230 milyar ton buz kaybettiği ortaya çıkıyor. 2003 ile 2010 arasında eriyen buz, tüm ABD’yi elli santim kalındığında bir su tabakasıyla kaplayacak miktarda. Dünyamızın her yıl inanılmaz miktarda buz kaybettiğine dikkat çeken Colorado Üniversitesi araştırmacısı John Wahr, eriyen buzların deniz seviyesi üzerinde tam olarak ne tür etkiler yaptığı, sadece tahminlere dayanıyordu diyor. Çünkü dünya genelindeki 200.000 buzuldan sadece birkaç yüzü düzenli olarak ölçülüp, kontrol ediliyor. Bu nedenle de özellikle Grönland ve Antarktiktekilerin dışındaki buzullar için değerler pek güvenirlir değildi. Küresel buz kaybı şimdi GRACE araştırmasının uydularıyla ayrıntılı bir şekilde saptandı. İki uydu dünyamızın çekim alanını ölçerek, büyük buzullardaki kütle değişimini belirleyebiliyor. Ölçümler, 2003 ile 2010 yılları arasındaki erime yüzünden deniz seviyesinin yılda yaklaşık olarak 1,5mm yükseldiğini gösteriyor. Bu zaman zarfında deniz seviyesi toplam olarak on iki mm yükseldi (Nature). Özellikle de Grönland ve Antarktik dışında en fazla erimenin görüldüğü yerler Alaska, Patagonya ve Kanada’nın arktik bölgesi. Araştırma Asya’daki buzullar için beklenmedik bir sonuç verdi. Himalaya ve Asya’nın diğer yüksek dağlarındaki kayıp sadece dört milyar ton. Oysa bugüne kadarki tahminlere göre bu oran 50 milyar ton civarındaydı. Bunun bir açıklaması, ölçümlerin daha çok alçak Ürettiğinden Çok Tüketen Toplumun Halleri Ekonomi Bakanı açıkladı. 2011’i rekor düzeyde dış ticaret açığı ile kapatmışız... Ürettiğinden çok tüketen, sanayiini ithalat bağımlılığından kurtaramayan her toplumun başına gelen hallerdendir; şaşılacak yanı yok. Yunanistan’ın haline bakın. Yeterince üretmedikleri halde bol kepçe tüketmelerinin cezası kendilerine nasıl çektiriliyor. Çoğu kimse bizim o duruma düşmeyeceğimizden emin. Ama korkulu rüya görmektense, atı sağlam kazığa bağlamaktan yanayım. Sağlam kazık üretimdir; özellikle de sınai üretimdir. Gerçek şu ki, yeterince üretim yapamıyoruz. 2011’de 135 milyar dolarlık ihracata karşılık 241 milyar dolarlık ithalat yapmışız. Demek, 106 milyar dolar dış ticaret açığı vermişiz. Bu açık, yıllar itibarıyla katlanarak artmış... İmalatımız, dolayısıyla da ihracatımız ithalata bağımlı... 2011’de, ithal ettiğimiz mallar içinde yer alan ara ve yatırım mallarının 58,2 milyar dolarlık kısmını ihraç ettiğimiz malların imalinde kullanmışız. Diğer bir deyişle, 100 dolarlık ihracat yapabilmek için 43 dolarlık ara ve yatırım malı ithal etmişiz. İthalata bağımlılık oranı %43... Üstelik, iddialı olduğumuz sanayi dallarında ihracatımızın ithalata bağımlılık oranı bu ortalamanın da üstünde... Otomotivde %56; beyaz eşya ve tüketici elektroniğinde %46; çok övündüğümüz tekstilde %48... Bu konuda faturayı bütünüyle sanayiye mi çıkarmalı? Sanki tarımda yeterince üretim yapabiliyor muyuz? Orada dışa bağımlılığımız yok mu? Var; kullandığımız üretim girdileri dolayısıyla var... Gübre üretiminde, sektör düzeyinde ithalata bağımlılık oranımız %72; bitkisel yağlar ve yağlı tohumlar üretiminde %33; hayvan yemi üretiminde %31; hububat üretiminde %25; hayvancılık ürünlerinde %16; sebze ve meyve üretiminde %9... Tarımda da durumumuz aynı ama, tarımla sanayinin birbirinden çok farklı üretim kategorileri olarak ele alınmasının doğru olduğunu sanmıyorum. İkisi arasında büyük farklılıklar olduğu kanısını yaratan, ülkemiz tarımında hâlâ geleneksel normların egemenliğini sürdürüyor olmasıdır. Tarımın, doğanın etkilerine açık ve en azından bu noktada sanayiden farklı olduğu doğrudur. Ama bundan ötesi için, ileri tarım ülkelerindeki örneklerinden de görülebileceği gibi, sanayiye özgü normların giderek tarımsal üretime de egemen olduğu bilinen bir gerçektir. Tarımımızı yeterince üretecek düzeyde sanayileştirememişsek, bana sorarsanız, bunda da sanayimizin sorumluluğu var, derim. Sanayi ile tarım arasında tam bir bütünleşme olabileceğinin ve tarımın da sanayileştirilebileceğinin örneğini, hem de erken tarihlerde bu ülke gördü; ama arkasını getiremedi. O örnekler, aksayan yanlarını akılcı yollarla düzeltip geliştirmek ve sağlanan ekonomiktoplumsal faydayı çok daha üst düzeylere çıkarmak varken, ya kökten yok edildi ya da bozunmaya bırakıldılar. Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ve Devlet Üretme Çiftlikleri’nin önayak oldukları tarımsal uygulamaları; tarım ve ormancılıkla ilgili araştırma enstitülerini unutmak mümkün mü? Şimdi tarımsal ürünlere dayalı bazı özel sektör sanayi kuruluşlarının Şeker Şirketi ya da Devlet Üretme Çiftlikleri’nin yaptıkları gibi, örnek tarım alanları yarattıklarını görüyorum. Ama, sanayimiz çok daha erken tarihlerde, devletin tarım alanında ortaya koyduğu bu ve benzeri örneklere ideolojik nedenlerle karşı çıkmak yerine sahip çıkabilmiş olsaydı, tarımımız da, sanayimizin doğrudan tarım ürünlerine dayalı dalları da, ithalata çok daha az bağımlı olur; çok daha fazla net katma değer yaratır ve daha büyük bir ihracat hacmine sahip olabilirlerdi. Yeterince üretememek konusunu, haftaya, her iki sektörü yine birlikte ele alarak noktalayacağım. Bu arada tarımdan söz ederken aklıma geldi. Mevcut iktidarın, tarımla ilgili, dıştan dayatılandan bağımsız bir politikası olmadığının farkındayım. Bu yazı yayımlandığında tüzük kurultaylarını sonlandırmış olacağını tahmin ettiğim ana muhalefet partisinin, tarımda ve tarımsanayi ara kesitinde izlenmesini öngördüğü yeni bir politikası var mıydı, onu bilmiyorum. Ş bölgelerde daha kolay ulaşılabilir buzullar için yapılmış olması olabilir. Alçak bölgeler için yapılan ölçümler daha sonra yüksek bölgelerdeki buz kaybı tahmininde kullanılmış, oysa iklim değişimine rağmen zirvedeki buzullar buzu koruyacak kadar soğuk olabilirle diyor bilim insanları. Araştırmacılar son ölçümlerde 100 kilometrekarelik bir alanı aşan tüm buzulları dikkate almışlar. Dünya genelinde yirmi bölgeye dağılan bu buz tabakaları daha sonra dünya çekim alanında 2003 ve 2010 yılları arasında meydana gelen değişimlere göre yeniden hesaplanmış. Uydular mikrodalgalarla düzenli olarak bunların aralarındaki mesafeleri ölçüyorlar. Bu ölçümler bir mikrometreye kadar kesin sonuç veriyor ki bu oran saç teli çapının yüzde biri kadardır. Uydulardan biri bir bölgenin üzerinde daha düşük bir yerçekimiyle uçarsa biraz yavaşlıyor. Bu da iki uydu arasındaki mesafeyle ortaya çıkıyor ve çekim alanı değerleri olarak hesaplanıyor. Anormal durumları saptayan güvenlik kamerası sistemi İstanbul Şehir Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tarık Arıcı, Mobese türü güvenlik kameralarında anormal durumları tespit edebilen bir yazılım projesi üzerinde çalışıyor. İstanbul Şehir Üniversitesi’nde Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde Öğretim Üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Tarık Arıcı, Mobese türü güvenlik kameralarının gerçek zamanlı uyarı yapmasını sağlayacak bir yazılım projesiyle Avrupa Birliği’nden 100 bin Avro’luk destek aldı. Başarılı araştırmacıları Avrupa’ya çekmek amacıyla Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı kapsamında verilen Marie Curie Kariyer Destekleme Ödülü’ne layık görülen “RealTime Video Analytics Engine Optimized for GPUs” adlı proje bu yıl Ocak ayında başladı, 4 yıl içinde hayata geçirilecek. Arıcı, “Proje ekibimiz kalabalığa yönelik algoritmalar geliştiriyor; kişiye özel değil. Proje, normal hareket kalıplarına inceliyor; normalin dışında bir olay olduğunda yetkililerin otomatik olarak uyarılmasını sağlayan bir yazılım programından oluşuyor. Buna “video anomaly detection” deniyor ve aktif bir araştırma alanı. Bu alanda gerek algoritma dizaynı gerekse bunların paralel olarak uygulanması konularında araştırma yapacağım” diye konuşuyor. İstanbul Şehir Üniversitesi’ne katılmadan önce Silikon Vadisi’nde NVIDIA adlı grafik işlemcisi yapan bir şirkette 3 yıl çalıştığını anlatan Arıcı, “NVIDIA’da edindiğim tecrübelerden de faydalanarak bu algoritmaları gerçek zamanlı olacak şekilde dizayn edeceğiz. Mevcut güvenlik kameraları sistemi olay olduktan sonra suçluları bulmak için kullanılıyor, yani kayıt yapıyor. Halbuki bizim sistemimizde olağandışı durumlarda sistem anında uyaracak. Örneğin bir havalimanında unutulan bir çanta anında kamera tarafından tespit edilecek ve uyarı yapılacak. Algoritmanın amacı anormal olanı bulmak” diye konuştu. CBT 1301/8 24 Şubat 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle