23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Uygarlık hayali Toplum yaşantısında en cahil insanın bile farkına vardığı bazı iç dengeler var. Taşıma araçlarının biletleri, öğrenciler ve yaşlıları gözetmek kaydıyla, herkes için aynıdır. Arabanıza koyduğunuz benzinin bedeli her yerde aynıdır. Değilse hırsızlık ve haksızlığa yol açabilir. Polis her vatandaşa eşit davranır. Yasalar ayrıcalık yaratmaz. Toplumlar bu dengeleri yüzyıllar içinde kurarlar. Yasalar, ahlak ve görgü kuralları, vergiler, ücretler, boyuna değişmek zorunda da olsalar, toplum vicdanının kabul edeceği eşitlik ve haklılık ölçütlerini rahatsız etmeyecek şekilde saptanırlar. Ya da öyle olmalarına çalışılır. unlar uygarlık ölçütleridir. Kuşkusuz o kadar çok ürün, o kadar çeşitli iş var ki bunlar arasında haklı bir eşitlik kurmak olanaksızdır. Kaldı ki bilgiye, yeteneğe dayalı üretimin ve onlara bağlı toplumsal isteklerin tümünün benzer nitelikte olması olanaksızdır. Buna kişisel eğilimler de karışınca, temeldeki eşitlik ilkelerine karşın, çağdaş toplumlar çoklukta kaybolmuş eşitsizlik pazarı gibi görünür. ramanlarıdır. Kimisi için Kaddafi kahramandı. Kimisi için onu linç edenler. B Fakat, ne kadar zor olsa da, insanların yasalarda, örf ve âdetlerde bir denge, bir tutarlılık aramaları doğaldır. Çünkü milyarların, milyonların, yüz binlerin bir arada olması, yaşayabilmesi için mal ve düşünce alışverişinin, davranışlarının kabul edilebilir sınırlar içinde olması gerekir. Eğer bu genel kabul yoksa, herkesin birbirinin hakkını yediği toplumların dengesi olmaz. Kişilerin psikolojik dengesi de olmaz. Toplum yaşamı her an kırılacak bir cam kavanoza dönüşür. Her an kendisine dayak atacak bir kocayı hiçbir kadın istemez. Amerikan kovboyu gibi bıçak ve tabanca taşıyan bir ilkel adamı da yanınızda istemezsiniz. Yan yana yaşayan insanlar arasındaki dengesizlikler devletler arasında da aynıdır. Ne Anadolu Türk beylikleri, ne de küçük Balkan devletleri Osmanlı sınırında yaşamaktan hoşnut değillerdi. Biz de 18.yüzyıldan başlayarak Rusların komşuluğundan, haklı olarak tedirgindik. Nitekim 1878’de İstanbul’a dayandılar. Dünyadaki bütün dengesizlikler ve rahatsızlıklar eşit olmayan koşullardan kaynaklanır. Haksızlık eşitsizliğin yok edilmesi demektir. Ne var ki bunun biyolojik temeli yok. Güçlü hayvan güçsü DEVLETLER DE KÖTÜ KOMŞU İSTEMEZ zü yiyerek yaşar. İnsanlar ve toplumlar arasında da güçlü güçsüzün sırtındadır. Her toplum birbirine yakın sayıda kadınerkek, şişmanzayıf, güçlügüçsüz, gençyaşlı, aptalakıllı, çirkingüzelden oluşur. Bu eşitsizliklerin yarattığı büyüğün küçüğe eziyet etmesi, güçlünün güçsüzü ezmesi ya da hakkını yemesi türünden dengesizlikleri en çok ortadan kaldıran toplumlar en uygar toplumlardır. Ama uygarlık sadece varılmak istenen bir idealdir. Dünyadaki eşitsizlikler sürüp gider. Biyolojik eşitsizlikler toplumsal eşitsizliğe, o da güç ve para eşitsizliğine dönüşür. İnsanı güçlü yapan araç paradır. Tarihin her çağında paranın güç sahibi olmaya yardımcı olduğu kanıtlanması gerekmeyecek kadar açık bir olgudur. Para en büyük kıskançlık, en büyük zorbalık, en büyük yozlaşma aracı ve nedenidir. Bir değiş tokuş aracı olarak yararlı çaresiz bir buluştur. Atom da, motorlu araç da yararlıdır. Fakat her ikisi de cinayet araçlarına dönüşebilirler. Fakat en kötüsü ve sinsisi paradır. Sadece başkalarının mal ve servetlerini ele geçirmek için işlenen cinayetler bile bütün diğerlerinden fazladır. Kaldı ki cinayetlerin birçoğu menfaat cinayeti kategorisine girer. Savaşlar temelde ekonomikparasal amaçlı cinayet araçlarıdır. Bir silah kendiliğinden adam öldürmez. Onu kullanan insandır. İnsanlar bu cinayet eğilimine bir kılıf giydirmişler ve cinayetin kahramanlık olduğunu keşfetmişlerdir. Hiroşima’ya atom bombası atan pilot bir Amerikan kahramanıydı. Çocukları, kadınları öldüren bombacı teröristler ideoloji kah EN KÖTÜSÜ VE SİNSİSİ: PARA Bütün bunlar binlerce yıldır yazılıp söyleniyor. Bilim, felsefe, sanat, edebiyat bu açgözlülüğü değiştirmiyor. Birbirlerine kin besleyenlerin sayısı azalmıyor. İnsanlar, toplumlar, devletler birbirlerinin yaşamını karartıyorlar. Yalanın, suçlamanın, kin ve garazın sınırı yok. Çin’le Amerika’yı, İran’la ya da Araplarla İsrail’i ve Amerika’yı, Pakistan’la Hindistan’ı, Şiilerle Sünnileri, Müslümanlarla Hıristiyanları ve bütün karşıtları tahrik eden politik söylemler ve propaganda mekanizmaları var. Medyanın en çok para getiren işi kışkırtmak. İnsanlar bu sürtüşmeleri kanıksamışa benziyorlar. Doğa da insana acımıyor. Jack London’un 1906 Nisanında San Fransisco’yu yarım dakikada yıkan depremi ve onu izleyen yangını anlatan bir makalesini okudum. İnsanlara bu sahneleri anlatmak (Van gözlerinin önünde) haksızlıkların ve eşitsizliklerin azalmasına hiç yaramaz mı acaba? Açlık susuzluk mu daha önemli, Euro’nun geleceği mi? Çin için milyarlarca insanı doyurmak mı daha önemli, Amerika’yı sanayi üretiminde geçmek mi? Hindistan için iletişim ve bilişim teknolojilerinde başa oynamak mı daha önemli, halkın sefaletini azaltmak mı? Amerika için kendi halkının sağlık güvenliğini sağlamak mı daha önemli, Ortadoğu petrolleri mi? Türkiye’de eğitimin düzeyi mi daha önemli, TOKİ’nin yüksek yapıları mı? Bu sorular sormakla bitmez. Uygar olmadan önce Peygamberin söylediği gibi, doğru soru sormasını öğrenmek gerek. Sevgili Okuyucular, Değerler skalasında insandan önce paranın gelmesi insanın yolunu şaşırmasıdır. Bu sömürgeci Batının yaşamını sürdürme yöntemi olmalıdır. Dünyada aç kalanlar artıyor, şiddet görenler artıyor, soru soranlar azalıyor. Paraya tapmak bir hümanizma değildir, insanlık ve sevUlusların Sergi gösterisi de değildir. Adam Smith’in ünlü “U vetleri” yapıtında (1776) bu dünya nasıl doyacak diye bir soru yok, sadece Avrupalı sömürgecilerin servetlerini nasıl koruyabileceğini anlatılıyor! Oysa insanların temel biyolojik sorunu, evrimin başından bu yana, aç kalmamak ve türlerinin sürekliliğini sağlamak. Onun için bir barınak sahibi olmak, karnını doyurmak ve kimsenin kölesi olmadan özgür yaşamaktan daha önemli bir şey yok. Aradan yüz binlerce yıl geçtikten sonra insanlar hâlâ buraya ulaşamamışlarsa, uygarlık sadece bir hayal olmalı! AÇGÖZLÜLÜK DEĞİŞTİRİLEMİYOR İki Palindrom Tarih Prof. Aziz İnan, ainan@up.edu Geçen Salı, 21 Şubat 2012 gününün tam tarihi 21022012 veya kısacası, 21022012, yani palindrom bir tarih! Bu yüzyılda günayyıl olarak yazılan tarih sisteminde tam 38 tane palindrom tarih var. 21 Subat 2012 altıncısı olacak. İlginçtir, bu yıl (2012) içinde tam iki tane palindrom tarih var: 21 Subat 2012 21022012 (21022012); 2 Ekim 20122102012 (2102012) Bu yüzyılda 2012 yılından ayrıca bir yıl daha iki tane palindrom tarih içeriyordu, oda geçen sene idi: 11 Şubat 2011 (11022011 ya da 11022011) 1 Ekim 2011 (1102011 ya da 1102011) 2012 yılından sonra bu yüzyılda iki tane palindrom tarih içeren başka hiçbir yıl yok. Bu yüzyılda yer alan 38 palindrom tarihin tam listesine kişisel sitemden ulaşabilirsiniz: http://faculty.up.edu/ainan/palindrome.html Bu seneki iki palindrom tarihin arasında kayda değer ilginç sayısal bir bağlantı var: 21 Şubat 2012’nin palindrom tarihi olan 21022012 sayısını 1111 sayısı ile çarpıp 11111 sayısına bölün, bakalım ne çıkıyor, cevap 2102012, yani 2 Ekim 2012 palindrom tarihi! Aynı şekilde 2102012 sayısını 11111 ile çarpıp 1111 sayısına bölerseniz de 21022012’yi elde edersiniz! Bu çok ender rastlanan bir bağlantı! Bakınız grafik. Tayfun Akgül CBT 1301/ 5 24 Şubat 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle