Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Prost’un Haliç’i ve Ağır Metal Kirliliği Haliç birçoğumuzun aklına gri renkte ve kötü kokan bir yer olarak kazınmıştır maalesef. Peki, Haliç neden bu hale gelmiştir? Araş. Gör. Dr. Murat Belivermiş, belmurat@istanbul.edu.tr; İ.Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü H aliç (ing: estuary): akarsu ağızlarını kıyılarda huni biçiminde genişleyerek denize bağlayan sucul ortam anlamına gelmektedir. Bu genel isim, tarihte “Golden Horn” (Altın Boynuz) olarak adlandırılmış bu bölge için günümüzde özel bir isim haline gelmiştir ve “Haliç” veya “İstanbul Halici” olarak kullanılmaktadır. Haliç’in o zamanki ve hâlâ bir dereceye kadar devam eden kirliliği büyük ölçüde 1936’dan sonra Henri Prost adlı Fransız mimar tarafından yapılan planlamanın sonucudur. Devlet, Prost’u “transfer” ederek, sur içinde birçok yeri onun mimari planına göre düzenlemiştir. Prost’un Haliç ile ilgili düşüncesi, zaten bir dereceye kadar sanayi bölgesi olan Osmanlı’nın son dönemlerinde de Haliç’te tersane vardı bölgenin kıyı şeridinin fabrikalar inşa edilerek endüstri bölgesi haline getirilmesidir. Bu bağlamda Haliç’in özellikle iç kısımlarına makine, tekstil, metal işleme fabrikaları ve mezbaha inşa edilmiştir. İrili ufaklı toplam 500 fabrika yaklaşık elli yıl faaliyetlerini burada sürdürdükten sonra, 1980’li yıllarda ya başka bir yere taşınmış ya da kapatılmıştır. Bu fabrikalar, izin verilen limitlerin çok üzerinde ağır metal ve diğer kimyasalları içeren atıkları Haliç’e bırakmıştır. Sadece 1980 yılında Haliç’e 24000 ton krom, 300 ton bakır ve 7500 ton çinko kontrolsüz olarak bırakılmıştır (Coleman ve ark. 2009). Bunun yanı sıra kentin evsel atıkları, Alibeyköy ve Kâğıthane derelerinden gelen atıklar ve atmosferden doğrudan deniz yüzeyine çökelen kirleticiler Haliç’i kirletmiştir. Derelerin kenarlarının ağaçlandırılmaması ve yerleşime açılması, Haliç’e derelerden katı madde ve evsel atık girişini arttırmıştır. Kentin evsel atıkları yıllarca herhangi bir işleme tabi tutulmadan Haliç’e bırakılmıştır. 197080 yılları arasında Haliç’te kirlenme en yüksek seviyeye ulaşmıştır (Tuncer ve arkadaşları 2001). Yukarıda anlatılan nedenlerle Haliç dramatik bir şekilde, Türkiye deniz kıyıları içinde İskenderun Körfezi ve İzmit Körfezi ile beraber endüstriyel ve evsel atıklara en çok maruz kalan denizel ortamlardan biri olmuştur. Geniş çaplı olarak ancak 1980’lı yıllarda başlayan yenileme çalışmalarına rağmen bugün hâlâ Haliç’in özellikle dip kısımlarında deniz suyunun oksijen miktarı çok düşüktür ve sediment (deniz dibi) tamamen balçıktan oluşmaktadır. Restorasyon çalışmalarının başlıca yöntemi, deniz dibindeki çamurun kazınarak karada başka bölgelere taşınması olmuştur. Dönemin belediye başkanlarından birinin “Haliç’in rengini gözlerimin rengi gibi yapacağım” sözleri akıllardadır. Bununla beraber uzun yıllar kimyasal ve organik kirleticilerle kirletilmiş bir denizel ortamın temizlenmesinin birkaç on yıl sürebilecek büyük bir organizasyon gerektirdiği, kirliliğin lokalizasyonunun ve temizlenmesinin karasal ortama göre çok daha zor olduğu bilinmektedir. Ayrıca, bu şekildeki bir kirliliğin sadece fiziksel değil biyolojik ve kim yasal metotlar da kullanılarak temizlenmesi mümkündür. 2009 yılında Haliç’in Balat ve Unkapanı bölgelerinden alınan sediment ve kara midye (Mytilus galloprovincialis) örneklerinin hâlâ yüksek oranda ağır metal içerdiği gözlenmiştir (Kılıç ve Belivermiş). 2009 yılının Ağustos ayında Unkapanı’ndan toplanan sediment örneklerinde Cr, Cu, Pb ve Zn derişimleri sırasıyla 171, 725, 237 ve 793 µg/g olarak bulunmuştur. Cr, Cu, Pb ve Zn için dünya ortalama değerlerinin sırasıyla 70, 30, 18 ve 90 µg/g olduğu düşünüldüğünde Unkapanı’nda bulunan ağır metal konsantrasyonlarının standart değerlere göre onlarca kat yüksek olduğu görülmektedir. Balat semti kıyısından alınan sediment örneklerinde de benzer sonuçlar gözlenmiştir. Haliç’te doğal olarak meydana gelen, yılda 3.5 cm’lik (Tuncer ve arkadaşları 2001) sedimentasyonun (deniz suyunda bulunan katı maddelerin deniz dibine çökelmesi) diğer benzer denizel ortamlara göre yüksek olması da başta Alibeyköy ve Kâğıthane derelerinden gelen alüvyon miktarı olmak üzere, atmosferik birikimin ve organik kirleticilerin yüksek olduğunu göstermektedir. 1970’li yılların başından 2000’li yıllara kadar İstanbul’da evlerin ısıtılmasında kömürün yoğun olarak kullanılması da İstanbul Boğazı ve Haliç’e atmosferden uçucu kül, ağır metal ve doğal radyonüklid girişini arttırmıştır. Prost’un İstanbul planlanması bütünüyle gözden geçirildiğinde ne kadar yerinde olduğu ve doğru uygulanıp uygulanmadığı planlamacıların üzerinde durması gereken ayrı bir tartışma konusu olabilir. Fakat Prost’un ve dönemin yöneticilerinin Haliç’teki yapılanmanın ekolojik sonuçlarını çok da iyi değerlendirmediğini söylemek herhalde yanlış olmayacaktır. Ekolojik etkileri bir tarafa koyarsak, bölgenin en azından görüntüsünü bu kadar bozabilecek bir fikir nasıl ortaya atılmıştır? Zamanın belediye başkanları ve idari yöneticileri nasıl bu plana izin vermişlerdir? Haliç neden şehrin doğal foseptik çukuru olarak görülmüştür ve neden hâlâ temizlenememektedir? Zamanında Haliç’e fabrikalar yapılmamış, İstanbul’un lağımı buraya boşaltılmamış olsaydı ve yapılaşma tarihi dokuya uygun gerçekleşseydi belki de Haliç’in görüntüsü bugün bambaşka olabilirdi. Kaynaklar Kılıç, Ö., Belivermiş, M. “Heavy metal concentrations in mussel (Mytilus galloprovincialis) and sediment samples of the Bosporus Strait and the Golden Horn” (İstanbul Boğazı ve Haliç sediment ve kara midye örneklerinde ağır metal konsantrasyonları, yayın aşamasında) Dalan, B. 1988. “Istanbul Golden Horn recovery and development Project”. Presidential summary, 127 (in Turkish). (Halic’in yenilenmesi ve geliştirilmesi projesi). Tuncer, G., Tuncel, G., Balkas, T.I.,. “Evolution of metal pollution in the Golden Horn (Turkey) sediments between 1912 and 1987”. (Haliç sedimentinde metal kirliliğinin 19121987 yılları arasında değişimi) Marine Pollution Bulletin 42, 350360, 2001. Coleman Heather M., Kanat G., Turkdogan F.I.A.. “Restoration of the Golden Horn Estuary (Halic)”. (Haliç’in yenilenmesi) Water Research 45, 49895003, 2009. Marmara Eğitim Köyüne Eşekli Kütüphaneci Heykeli Dikildi Aydın İleri, Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkan Yardımcısı, Okul Kütüphanecileri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, aydinileri@gmail.com U zun meslek yaşamında başarılı çalışmalara imza atan Mustafa Güzelgöz, emekli olduktan sonra Ürgüp’te çocuklarıyla ve torunlarıyla mutlu bir yaşam sürdü. 2005 yılı 18 Şubat günü yaşama veda eden Eşekli Kütüphaneci aramızdan ayrılalı 7 yıl oldu. Yaşarken tanışma olanağı bulamadığım, meslek duayeni Eşekli Kütüphaneci unutulmasın diye ölümümün 1. yılına armağan “Eşekle Gelen Aydınlık” isimli kitabı yayına hazırlamıştım. Değerli televizyoncu Tayfun Talipoğlu’nun Güzelgöz ile yaptığı röportajın vcd’si kitabın yanında okurlara hediye edildi. Okur tarafından ilgi gören kitap yayınlandığı ilk yılda 2. baskısı yayımlandı. Kitabın okurlarından biri, Güzelgöz unutulmasın, gelecek kuşaklar Eşekli Kütüphaneci’yi tanısın diye kollarını sıvadı. 2011 yılının 18 Nisan günü, telefonum çaldı. Telefonun ucundaki ses dünyaca ünlü heykel çalışmalarına imza atan, İzmir’de atölyesi olan Eray Okkan. Eray Bey, Maltepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı, Marmara Eğitim Kurumları Kurucusu Hüseyin Şimşek’in “Eşekle Gelen Aydınlık” isimli kitabımı okuduğunu, çok etkilendiğini ve Güzelgöz gibi bir aydınlanmacının Marmara Eğitim Köyü’ne heykelinin dikilmesini istediğini söyledi. Heykel için arşivimdeki Güzelgöz fotoğraflarından göndermemi rica etti. 2012 yılının ilk günlerinde Eray Okkan tarafından çalışılan heykelin Marmara Eğitim Köyüne dikildiğini öğrendim. Güzelgöz’e vefa örneği gösteren değerli eğitim sevdalısı Hüseyin Şimşek, Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz’ün heykelini Maltepe Üniversitesi’nin Eğitim ve Fen Edebiyat Fakültesinin girişine diğer fakülte öğrencilerinin de rahatça görebileceği bir yere diktirmişti. Başka bir kurum yöneticisi böyle bir çalışmayı reklama dönüştürüp şaşalı bir açılış yapabilirdi. Eşekli Kütüphaneci Güzelgöz’ün mirası doğru ellerdeydi. Eğitim sevdalısı Şimşek, yıllar önce Marmara Koleji’nin eğitim kadrosuna Türk edebiyatına önemli eserler bırakan, aydınlanmacı Vedat Günyol’u katmış. Ölene kadar Vedat Günyol’a hak ettiği değeri vermiş. Ölümünden sonra Günyol’un kitaplarını bağışladığı kolejin kütüphanesine “Vedat Günyol Kütüphanesi” adını vermiş. Günyol için sempozyumlara ev sahipliği yapmış. Armağan kitaplar yayınlamıştır. Ölümünün 7. yılında Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz’ü saygıyla anıyorum, bir gün mutlaka Marmara Eğitim Köyüne yolunuzu düşürün, kampusun her yanını saran heykelleri, özellikle eşeğinin sırtında elindeki fenerle aydınlık taşıyan Eşekli Kütüphaneci heykelini görün. Eşekli Kütüphaneci’yi andığımız bu yazıyı Kültür ve Turizm Bakanımızdan Güzelgöz Evi kurulması talebini yineleyerek bitirelim. Kültür ve Turizm Bakanı, Sayın Ertuğrul Günay, dört gün önce 5 gezici kütüphane için yapılan araç teslim töreninde Güzelgöz’ün “60 yıl önce eşeklerle gezici kütüphane götürdüğü” örneğiyle kütüphane müdürlerine araçları teslim etti. Değerli bakanımızdan Eşekli Kütüphaneci’nin yaşadığı evin Güzelgöz Evi (ArşivKütüphaneMüze) olması ve kütüphanelerimizden birine Güzelgöz adının verilmesi için girişimleri başlatmasını bekliyoruz. CBT 1301/ 18 24 Şubat 2012