16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR Alzheimer: Umut verici gelişme Alzheimer hastalığı tedavisinde önemli bir adım atıldı gibi. Kanser hastalıklarında kullanılan bir ilaç, farelerdeki Alzheimer semptomlarını durdurdu. Beksaroten etki maddesi hayvanların beynindeki hücreye zarar veren protein birikimlerini birkaç saat içinde yok ederek, beyin kütlesinin daha fazla zarar görmesini önledi. Ayrıca çözülen protein bileşimlerinin yüzde yetmiş beşini de indirgedi. Protein bileşimleri Alzheimer hastalığında beyin hücreleri arasındaki iletişimin bozulmasından sorumlu. Farenin bozuk davranışları ve belleği böylece hızlı bir şekilde normale döndü, diyor bilimciler Science dergisinde. Fare beyninin (serebral korteks) mikroskobik göSonuç, rüntüsü. Soldaki resimdeki kırmızı noktacıklar Alzheimer plaklarıdır. Sağdaki resimde üç günlük te araştırmadavinin ardından plakların iyice azaldığı görülüyor. cılar tarafından eşsiz bir bulgu olarak değerlendirildi. Nitekim davranışlar ve bilişsel kayıplar üzerinde bu kadar etkili ve hızlı tesir yapan bir madde daha önce görülmemişti. Halihazırdaki en iyi Alzheimer ilacı, beyindeki protein plaklarını ancak aylar sonra azaltabiliyor diyor Case Western Tıp Okulu (Cleveland, ABD) araştırmacılarından Paige Cramer. Gerçi beksarotenin insanda da benzer etkinin yapıp yapmadığını henüz bilinmiyor ama doktorlar umutlu. Kaldı ki aynı etki maddesi kanser ilacı olarak kullanıldığından tehlikeli olmadığı ve ağır yan etkileri de bulunmadığı bilinmekte. Bu da klinik araştırmaları hızlandıracak. Etki maddesinin özellikle de beyindeki çeşitli işlev bozuklukları üzerindeki etkisi bilim insanlarını umutlandırdı. Beksaroteninle tedavi edilen fareler sadece yetmiş iki saat sonra, kâğıt kırpıntılarından yuva yapmayı öğrenmişler, ki bu yetilerini Alzheimer yüzünden kaybetmişlerdi. Bellek testlerinde de neredeyse sağlıklı fareler kadar başarılı olmuşlar. biçimlerinin bulunduğunu tahmin ediyorlar. Araştırmalarla özellikle de üzerindeki buz tabakasının altında bir okyanus barındıran Jüpiter uydusu Europa’daki olası yaşam hakkında bilgiler edinilebilecek. Ayrıca göldeki organizmalar, yaşamın bu aşırı soğuk ve karanlık koşullara ne şekilde uyum sağladığını da açıklayabilir. Fakat göl suyu sondaj yüzünden kirlenecek olursa eşsiz yaşam dünyası da tehdit altına girebilir. Rus Güney Kutbu Programındaki araştırma ekibi 2011 Kasımında nihayet sondaj izini alabildi. Göle ulaşıldığında sondaj aleti hemen geri çekilecek ve bu esnada da biraz göl suyu toplanacaktı (Programın yöneticisi Valery Lukin, Nature). Böylece çekilen göl suyu bir tıpa gibi donarak, yağlayıcı madde ve diğer maddelerin göle ulaşmasını engelleyecekti. Her şey planlara uygun bir şekilde gelişirse, sondaj Aralık’ta devam edecek ve donmuş su örneği, göle zarar verilmeden yukarı çekilecek. Bu örnekte genetik malzeme aranacak. Lukin, yaşamla ilgili izler bulunduğu takdirde bu örneklerin incelenmek üzere diğer ülkelere de gönderileceğini söylüyor. Ruslar Vostok gölüne küçük bir denizaltı robotu da göndermek istiyor. Robot su ve tortul örnekleri toplayacak. Bu projeyle ilgili teklifin Mayıs 2012’de Antarktik Paktı Danışman Komitesine sunulması bekleniyor. arasında (neredeyse) hiçbir fark bulunmuyor. Brest DEEP Merkezi’nden (Plouzane, Fransa) Sophie ArnaudHaond yönetiminde çalışan ekip, deniz sazının yaşını ve büyüklüğünü öğrenmek için bitkinin bu özelliğinden yararlandı. Araştırma çerçevesinde Akdeniz’deki kırk ayrı yerden alınan bin beş yüz örnek incelenmiş. Bilim insanları dokuz değişken kalıtım bölgesi saptadıktan sonra akrabalık ilişkilerini belirleyerek yayılmış klonlara rastlamışlar. Birbirlerinden on beş metre uzaklıkta yer alan bölgelerden toplanan örneklerin yüzde onu genetik olarak özdeş diyen araştırmacılar, klonların uzunluğundan ve yıllık büyüme oranına göre bitkilerin yaşlarını öğrenmişler. Buna göre denizlerde çayırlara benzer bir örtü oluşturan deniz sazının 80.000 yıl yaşında olabileceği ortaya çıkmış ki bu da dünyada yaşayan en eski organizma oldukları anlamına geliyor. Konuyla ilgili araştırma yazısı PloS One dergisinde “Implications of Extreme Life Span in Clonal Organisms: Millienary Clones in Meadows of the Threatened Seagrass Posidonia oceanica” başlığıyla yayımlandı. manlar, çocukların kemoterapi yüzünden zarar gördüklerini gösteren hiçbir kanıta rastlamadıklarını söylüyorlar The Lancet Onkology dergisinde. Yazıda anne karnında kemoterapi gören çocukların da diğer çocuklar kadar sağlıklı olduklarının altı çiziliyor. Bilim insanları bu yüzden hamile kadınlarda kemoterapinin engel olmayacağını ve bebeği korumak için erken doğuma başvurulmamasını söylüyorlar. Araştırma kemoterapinin hamileliğin on dördüncü haftasından itibaren uygulanabileceğini göstermiş. Kan zehirlenmesi ve anne ve çocuktaki ağır kanama riskinin önlenmesi için de doğumun, son kemoterapiden üç hafta sonra gerçekleşecek şekilde ayarlanması önerilmekte. Bu süre içinde kemik iliği güçlenecektir. Ani sancılara neden olacağı için de kemoterapinin otuz beşinci haftadan sonra yapılmaması gerekiyor. Kemoterapi anne karnındaki bebeğe zarar vermiyor Son bir araştırmaya göre hamilelikleri sırasında kemoterapi görmek zorunda kalan kadınların, bebeklerinin sağlıkları için endişelenmelerine gerek yok. Kemoterapi anne karnındaki bebeğe zarar vermiyor. Avrupalı kanser uzmanları yetmişi doğumla sonuçlanan altmış sekiz hamileliği inceledi. Kadınlarda kanser teşhisi konulduğunda ortalama olarak hamileliğin on sekizinci haftasındaydılar ve bebekler ortalama olarak otuz altı haftalık dünyaya gelmişler. Löwen Katolik Üniversitesi Kanser Araştırma Enstitüsü’nden (Belçika) Frederic Amant yönetiminde çalışan bilim insanları, çocukları doğumdan sonra, on sekiz aylıkken ve daha sonraları ise beş, sekiz, dokuz, on bir, on dört ve 18 yaşına geldiklerinde incelemişler. Bu incelemeler sırasında genel sağlık durumu, olası merkezi sinir sistemi, kalp veya işitme bozuklukları kontrol edildiği gibi algılama ve diğer zihinsel yetenekler de test edilmiş. Uz Nano parçacıklar bağırsak hücrelerini değiştiriyor İnsan ve tavuk hücre kültürleriyle deneyler yapan Amerikalı bilim insanları, gıda paketlerindeki nano parçacıkların, midebağırsak sistemindeki demir emilimini değiştirdiği sonucuna ulaştı. Çeşitli kaynaklardan gelen minik nano parçacıklar çok sayıda malzemede kullanılmaktadır ama bu teknolojinin riskleri ve yan etkileriyle ilgili pek kesin sonuçlar yoktu şimdiye dek. Cornell Üniversitesi’nden Michael L. Shuler ile çalışan ekip, aynı yöntemle çeşitli nano parçacıkların insan sağlığı üzerindeki etkisinin incelenebileceğini söylüyor Nature Nanotechnology dergisinde. En fazla 100 nanometre (bir nanometre milyonda bir milimetreye eşittir)olan nano partiküllerin kaynakları farklıdır. Hacimleri Dünyanın en eski organizması mı? Akdeniz’de yetişen bir deniz sazı türünün, şaşırtıcı bir şekilde uzun ömürlü olduğu ortaya çıktı. Uluslararası araştırma ekibi yavaş büyüyen bu deniz bitkisinin bazı yerlerde birkaç on bin yaşında olabilecek on beş kilometre uzunluğunda klonlar ürettiğini saptamış. Deniz sazı (Posidonia oceanica) kendini kopyalayarak çoğalıyor. Yani asıl bitki ve yeni üreyenlerin kalıtımı Güney Kutbu’ndaki buz tabakası altındaki göle ulaşıldı Rus bilim insanları sondaj çalışmasıyla, on beş milyon yıldır Güney Kutbunun buz tabakası altında dış dünyadan yalıtılmış bir şekilde varlığını sürdüren Vostok gölüne 3768m derinlikte ulaştılar. Vostok gölü Antarktik’in doğusunda buzlar altında saklı olan en büyük göldür. Gölün üzerindeki buz tabakasını delerek göle ulaşma çalışmaları aslında 1998 yılında başlamıştı. Fakat proje o zaman uluslararası bir anlaşmayla, göl suyunun yüzeydeki kimyasallar ve bakterilerle kirleneceği korkusuyla 150m’de durdurulmuştu. Çünkü bilim insanları uzun süredir yalıtılmış olan göl suyunda eşsiz yaşam DENİSOVA İNSANININ KALITIMI İNTERNETTE Alman bilim insanları diğer araştırmacıların da üzerinde çalışabilmeleri için Denisova insanının kalıtımını çözdükten sonra İnternette yayımladılar. Sonuçlar, soyu tükenmiş bir insan biçimine ait en kesin DNA analizi olarak açıklandı. Leipzig MaxPlanck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Svante Pääbo ve ekibi tarafından incelenen parmak kemikleri daha önceleri bilinmeyen bir insan türüne ait. Sibirya’daki Denisova mağarasında bulunan fosilin yaşı 50.00030.000 yıl civarında. Buluntu yerine göre isimlendirilen Denisova insanı, Neandertalle birlikte modern insanın soyu tükenmiş en yakın akrabası olarak kabul ediliyorsa da kesin bir türe veya alt türe sınıflandırılamadı henüz. Bilim insanları Aralık 2010 tarihinde şifresi çözülen kalıtımın geçici sonuçlarını Nature dergisinde yayımlamıştı. Araştırma ekibi bu arada DNA’yı yeni tekniklerle inceledi. Bu sefer kalıtımın her yeri iki defa değil otuz kez okundu. İlk analiz Denisova, Neandertal ve modern insan arasındaki akrabalık bağlarını tespit etmeye yeterliyken, yeni araştırma, bu insanın babasından ve annesinden aldığı gen kopyalarını birbirinden ayırt etmeye de izin veriyor. Biyologların, modern kültürün ve teknolojinin gelişimi için önemli olan ve modern insana yaklaşık olarak 100.000 yıl önce Afrika’dan ayrılarak tüm dünyayı fethetmesine izin veren genetik değişimleri bulmak için bu kalıtımdan yararlanmalarını umuyoruz diyor Pääbo. Diğer laboratuarlar halen eski verilerle çalıştıkları için Pääbo ve ekibi ayrıntılı araştırma yazısı henüz yayımlanmadan, yeni sonuçları İnternette paylaşmaya karar vermişler. CBT 1301/ 6 24 Şubat 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle