Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kötü genleri, olumlu koşullarda işlevsiz kılan yeni bir gen bulundu Son yıllarda keşfedilen bir gen, gençevre tartışmasında yepyeni bir sayfa açtı. Bu yeni gen, normalde olumsuz davranışlara zemin hazırlayan genleri, çevresel koşullar olumlu ise etkisiz hale getiriyor. Orkide geni adı verilen bu geni keşfeden bilim insanları, koşullardan bağımsız olarak büyüyüp gelişen çocuklara kır çiçeği, kötü koşullarda solan, iyi bir bakımla gelişen çocuklara da orkide adını veriyor. Çevregen etkileşiminde yeni bir sayfa: B azı çocuklar eşyalarını kendiliklerinden paylaşırken, bazıları paylaşmaya yanaşmaz. Psikolojide “Bamba Testi” olarak bilinen bir deney işte bu paylaşma/paylaşmama nedenlerini araştırıyor. Deney sırasında, oyun odasına benzetilen laboratuvarda, denek olarak seçilen üç yaşlarındaki çocuk, yanında yabancılık çekmediği bir erişkin ile uzunca bir süre oyun oynar. Derken karınları acıkır. Bir görevli Bamba isimli, üzeri çikolata kaplı iki kutu şekerleme getirir; birini çocuğa, diğerini de yetişkine uzatır. Çocuk paketi açtığında içinden normal olarak 24 tane şekerleme çıkar. Oysa erişkinin Bamba paketinde sadece 3 tane şekerleme vardır. İşte kritik an budur; çocuk, herhangi bir zorlama olmadan şekerlemelerini erişkin ile paylaşacak mı yoksa paylaşmayacak mı? Pek çoğu paylaşmaz. Hebrew Üniversitesi’nde araştırmayı yürüten psikolog Arial Knafo, “Çocuk önce ihtiyacı görecek, daha sonra da paylaşmaya karar verecek” diyerek çocuğun karşı karşıya kaldığı ikileme dikkat çekiyor. rada belirleyici olan, kırılganlık genlerinin soruna yol açması için olumsuz geçen bir çocukluk dönemi ile eşleşmiş olmasıdır. Genellikle kırılganlık (veya risk) geni olarak isimlendirilen bu genler, genlerin çevre ile etkileşiminde belirleyicidir. Çevre ve gen arasındaki rol dağılımı, Prozac’ın piyasaya çıkmasından birkaç yıl sonra Londra’daki King’s College’dan epidemiyolog Avsalom Caspi ve Terrie Moffitt liderliğinde yürütülen iki önemli çalışma ile biraz daha netlik kazandı. Bu iki bilim insanı, SERT’in kısa versiyonuna sahip insanlarda, depresyona yakalanma riskinin, bu insanların çok sorunlu bir çocukluk geçirmeleri ve erişkin olarak çok stresli deneyimler yaşamaları durumunda arttığını söylüyordu (Science, vol 301, p 386). Bu iki çalışma ayrıca, serotonin ve diğer beyin kimyasallarına etki eden MAOA denilen başka bir genin varyantına sahip olan insanların, şiddete ve psikopatik davranışlara daha yatkın olduklarını gösteriyordu. Ancak bu riskin, çocukluğunda tacize maruz kalan insanlarda artış göstermesi çok anlamlıydı (Science, vol 297, p 851). Bu iki çalışma gen araştırmalarında büyük heyecan uyandırdı ve daha ileri çalışmaları tetikledi. İleri çalışmaların tümü Caspi ve Moffitt’in sonuçlarını doğrulamadıysa da pek çoğu çocukluk deneyimlerinin önemini kesinleştirdi. Sonuçta kırılganlık gen modeli davranışsal genetik alanını tümüyle ele geçirdi. Ancak bu kırılganlık geni modeli herkes tarafından kabul görmedi. 1995 yılında Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nde çocuk gelişimi uzmanı olarak çalışan W.Thomas Boyce, bazı çocukların çevrelerine daha tepkisel olmalarının nedenini anlamaya çalışıyordu. Daha sonra çaılşmalarına Arizona Üniversitesi’nden Bruce Ellis ile devam eden Boyce, bu tepkiselliğin duygudurumunu ve davranışları da etkilediğini fark etti. İsveç’te sık kullanılan bir deyime gönderme yaparak, koşullardan bağımsız olarak büyüyüp gelişen çocuklara kır çiçeği, kötü koşullarda solan, iyi bir bakım ile gelişen çocuklara da orkide adını taktı (Development and Psychopathology, vol 17, p 271). Bu varsayıma destek diğer alanlardan da geldi. Kır çiçeğiorkide etkisi resus maymunlarında da görüldü. Araştırmada bu özel maymun türünün seçilmesi iki nedene dayanıyordu. Bir kere SERT geninin kısa varyantı yalnızca bu türde bulunuyordu; ikincisi ise bazı deneyler insan denekleri üzerinde etik olarak uygulanamıyordu. Bethesda’daki Amerikan Sağlık Enstitüsü’nden etolog Stephen Suomi, ailesel koşulların birey üzerindeki etkisini ölçmek yaptığı bir deneyde resus maymunlarının bebeklerini doğdukları anda değiş tokuş etti. Kır çiçeği maymunlarından farklı olarak, orkide maymunları, nevrotik ve kendine güveni olmayan annelerin elinde büyüdüğü zaman nevrotik ve güvensiz bireyler haline geldi. Oysa yavrusunu özen ve şefkatle büyüten bir annenin bebeği, mutlu ve kendine güveni tamdı. “ÇEVRE Mİ, GEN Mİ?” Üç yaş çocuklarının çok azı, şekerlemelerini kendinden istenmeden paylaşır. Peki, gönüllü olarak paylaşan çocukların diğerlerinden farkı nedir? Testi tasarlayanlar bu çocukların DRD4 adı verilen bir genin 7R versiyonunu taşıdığını söylüyor. DRD4 geni önemli bir beyin kimyasalı olan dopamin düzeyini etkiler. Bu çalışmayı özel yapan, bu gen varyantının çoğunlukla antisosyal davranışla ilişkili olmasıdır. Bundan önceki çok sayıda çalışma, 7R varyantına sahip olan çocukların daha yaramaz ve hiperaktif olduğunu gösteriyordu. Bu gen, çoğunlukla hiperaktivite dikkat eksikliği geni, yaramaz çocuk geni, denetim altına alınamayan libido geni, bağımlılık geni veya kural tanımazlık geni olarak da biliniyor. Bu deneyden sonra Knafo, bu gen varyantını “Bambapaylaşma geni” olarak isimlendirdi. Özetle anne babalar için kötü haber geni olması gereken bu gen, Bamba Testi’nde iyi haber geni olarak karşımıza çıkıyor. Bu çelişkili sonuç, davranış bilimlerinde doğru olarak bilinen her şeyin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Bugün pek çok duygudurum ve davranış bozukluğu vakasında bu “kırılganlık geni” modeli geçerlidir. Son 2030 yıldır kabul gören bu model, psikiyatri ve psikolojide yaygın olarak kullanılır. Araştırmalar, depresyon, saldırganlık, dikkat eksikliği gibi pek çok davranış ve duygudurum bozukluğu riskinin altında birkaç gen varyantının bulunduğunu keşfettikçe, bu model de yerini sağlamladı. Ancak genler her koşulda aynı sonuçları doğurmaz. Bu KÖTÜ GEN İYİ GENE DÖNÜŞÜYOR Orkide varsayımının yetişkin psikoterapisinde de geçerli olduğu izlendi. 1997 yılından bu yana, Kaliforniyalı psikoterapist Elaine ve Arthur Aron “Duyarlılığı yüksek insanlar” veya kısaca “DYİ” adını verdikleri insanlarla ilgili dikkat çekici gözlemlerde bulundular. Bu insanlar yaşamın yalnızca üzüntülü veren zor anlarına değil, keyifli ve sevinçli anlarına da büyük duyarlılıkla yaklaşıyor. Elaine Aron’a göre toplam popülasyonun %1520’sini oluşturan bu insanların dünyayı algılayışları daha inişli çıkışlı ve daha ayrıntı odaklı. Şekillenebilirlik kuramı kabul gördükçe Aronlar ve diğer psikoterapistler DYİ’lerin orkide çocukların büyümüş hali olup olmadığını merak ettiler. Onlara göre DYİ’ler, orkide çocuklarla fizyolojik ve duyusal bir özelliği paylaşıyor. Çok sayıda orkidekuramı destekçisi bugün bu duyarlılığın evrimsel avantajlar sağladığına inanıyor. Bu fikir, son on yılın ürünü olan keşiflerle iyice pekişti. Bu buluşa göre plastisite geni bundan yalnızca 50.000 yıl önce insan göçleriyle tüm dünyaya yayıldı. Orkide geni varyanlarının en yaygınlarından olan SERT’in kısa versiyonu, 7R DRD4 ve MAOA’nın daha esnek versiyonunun 80.000 yıl önce hiçbir insanda görülmediği de kesinleşti. Bunlar ortaya çıktıktan sonra insanların %20 ile %50’sinde görülmeye başladı. Wisconsin Üniversitesi’nden evrim antropoloğu John Hawks, “Bu randomize bir dağılım gibi görünmüyor. Bunlar seçilimin bir sonucu” diyor. Orkide genleri çeşitli şekillerde yarar sağlıyor. Öncelikle güvenli, üretken bir çocukluk geçirmiş insanlarda bu daha sağlıklı bir zihinsel yapı ve esneklik sağlıyor. Ayrıca bu genin kaygı, saldırganlık veya hiperaktivite gibi “problem yaratan” yönleri de güvenli olmayan, çatışma riskinin yüksek olduğu ortamlarda hayatta kalma şansını arttırıcı bir rol oynuyor. Esneklik geni ayrıca grup düzeyinde de uyum yeteneğini arttırıyor. Grup içinde kır çiçekleri geni taşıyan dengeli insanlar ile orkide geni taşıyan duygudurumları çalkantılı insanlar arasında da esneklik sağlıyor. Bazı evrim antropologları, 7R DRD4 geni taşıyıcıları gibi risk alma özelliğine sahip insanların, insan göçlerini tetiklediğine inanıyor. Bugün 7R versiyonu Afrika’dan en uzağa göç etmiş insanlarda görülüyor.Bütün bu gelişmeler ile bir çocuğun Bamba şekerlemesini paylaşmak istemesi arasında bir bağlantı kurulması kimilerine tuhaf gelebilir. Eğer orkide geni varsayımı doğruysa, kaygı, saldırganlık, melankoli ve cinayet gibi insanoğlunun en zayıf yönlerine zemin hazırlayan gen, aynı zamanda insanoğlunun en üstün yanı olabilir; etkisi, yiyeceklerimizi paylaşmaktan, dünyanın dört bir yanına dağılma cesaretine dek pek çok davranış şeklinde görülebilir. Türkçesi: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 28 Ocak 2012 EVRİMSEL AVANTAJLAR KIR ÇİÇEKLERİ VE ORKİDELER MAYMUNLARDA DA GEÇERLİ KIRILGAN GEN MODELİ CBT 1299/8 10 Şubat 2012