Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Dahası, ses simgeciliğinin birçok dilde geçerli olabileceği de görülüyor. Örneğin, Japoncada doğadaki seslerden oluşturulan “yansıma sözcükler” büyük bir dilbilgisel grup oluşturuyor. Birmingham Üniversitesi’nden Sotaro Kita Japonca konuşanlara kimi sözcükler sorulduğunda bunların birtakım anlatımsal imgeler uyandırdıklarını söylediklerine dikkat çekiyor. Ses simgeciliğinin erişkinlerin yabancı bir dili anlamalarına yardımcı olabileceğini düşünen Emory Üniversitesi uzmanlarından Lynne Nygaard’ın araştırması da sözcüklerin seslerinin anlamlarıyla ilgili ipuçları sunduğuna dikkat çekiyor. Elde edilen tüm bulgular biraraya getirildiğinde, ses simgeciliğinin insan dilinde önemli bir yer tuttuğu görülüyor. Yine de, henüz yanıt bekleyen birtakım önemli sorular var. Çağcıl dillerde çapraz duyu bağlantıları sergileyen sözcükler ne denli yaygın? Cornell Üniversitesi’nden Morten Christiansen bu tür sözcüklerin dil dağarcığında çok ufak bir yere sahip olabileceklerine dikkat çekiyor. Bir de, birtakım sesleri, biçimleri, tatları ve devinim biçimlerini neden birtakım seslerle ilintilendirdiğimiz sorusu var. İngilizcedeki “sn” sesindeki kokuyla ilgili doğal nitelik birtakım şeylere işaret etse de, soruya henüz kesin bir yanıt getirdiği söylenemez. Son olarak da, ses simgeciliği evrensel, hatta belki de doğuştan kaynaklanan bir durum mudur? Örneklerin küçük çocuklar ve farklı kültürlerden insanlar tarafından tanındıklarını ortaya koyan araştır YANIT BEKLEYEN SORULAR malar böyle bir olasılığın söz konusu olabileceğini ortaya koymakla birlikte, kesin bir yargıya varılmadan önce daha kapsamlı araştırmaların yapılması gerekiyor. Kita ve Nygaard’ın araştırmaları ses simgeciliğinin en azından kimi sözcüklerin anlağımızda neden daha çok yer ettiklerine bir açıklama getiriyor. Asıl önemlisi, ses simgeciliğinin dilin kökenlerine de ışık tutabileceğine inanılıyor. Bu kavram görünürde 18. yüzyılda çok ilgi gören ve insanların ilk sözcüklerinin yansımalı sözcüklerden oluştuğunu öne süren “bowwow” (köpek havlaması) kuramını yeniden gündeme getiriyor. El kol devinimlerinden sözcüklere nasıl geçildiği tam olarak bilinmiyor. Ramachandran ve Hubbard bu süreçte ses simgeciliğinin bir sıçrama tahtası işlevi gördüğünü öne sürüyorlar, ama bu görüşü inandırıcı bulmayanlar da var. Kita günümüz dillerinde tanık olduğumuz ses simgesel bağlantıların ilk sözcüklerin kalıntıları olabileceğineinsanoğlunun ilk dilleriyle ilgili boşluğu kapatacak bir tür Reşid Taşı işlevi görebileceğine dikkat çekiyor. Eski dillerin kronolojik tarihini belirleme çabaları İ.Ö topu topu birkaç bin yıl öncesine dek uzanabildiğinden, Kita’nın bu görüşü son derece çarpıcı. Öte yandan, bu tür çapraz duyu bağlantıları on binlerce yıl öncesine bir göz atmamızı sağlıyor. Kita bunların atalarımızın dillerinin fosilleri olduklarını dile getiriyor. Öyle ki, dili ilk kullanan insanlarla karşı karşıya gelecek olsak en azından düşüncelerimizi paylaşabileceğimiz ortak bir zeminimiz olduğunu düşünmek son derece ilginç bir serüven olabilir. Rita Urgan, New Scientist, 16 Temmuz 2011 Cılavuz Köy Enstitüsü Sözlü ve Yazılı Belgeler Işığında Firdevs Gümüşoğlu, Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği Yayınları Mimar Sinan Güzel Sanatar Üniversitesi’nde sosyoloji doçenti Firdevs Gümüşoğlu, 2006 yılında gittiği Ardahan yolunda gördüğü “inanılmaz güzellikte, bölge mimarisine uygun” taş yapıların Cılavuz Köy Enstütüsü olduğunu öğrenince, hemen başlayan araştırma serüveninin ürünü bu kitap. Süreç içinde Ümit Kaftancıoğlu ve Dursun Akçam’ın Cılavuz mezunu olduğunu öğreniyor. Ardahan’da ve başka kentlerde mezunları buluyor ve konuşuyor. Arşivlerine giriyor. Mezunlar listeleriyle, fotoğraflarıyla bir belgesel niteliğinde kitap: “Bugün harabe olan o mekânda bir zamanlar; bilimsel düşüncenin ışığında eğitim, üretim, yaratıcılık, paylaşım, imece, özgüven dostluk ve ülke sevgisi yaratıldığını gördüm.” Diyor ki devamda: Kadınların insan olarak gelişim eğitim ve özgür yurttaş haklarına kavuştuğu köy enstitülerinde, Cılavuz Köy Enstitüsü’nde, 1946’da başlayan değişim ve sonunda kapanma süreci, aslında ve aynı zamanda kadınların eğitim ve özgür yurttaş olma haklarının ellerinden alınmasıdır... Tespiti ilginç Gümüşoğlu’nun: Cılavuz mezunlarının, kendileriyle buluştuğum sırada, giyimlerine, görünüşlerine son derec e dikkat etmeleri ilgi çekiciydi, Erkekler mutlaka ütülü pantolonlu, kravatlı, ceketli geldiler ve traş olmuşlardı. Kadınlar canlı renkler içinde oldukça bakımlıydı. Birbirlerine bey ve hanım diye sesleniyor veya soyadlarıyla hitap ediyorlardı. Oysa hepsi sınıf arkadaşıydı.” Okulda öğretmenlik yaparlar arasında Yusuf Ziya Bahadınlı, Talip Apaydın gibi isimler vardı. Derslikleri, kütüphaneyi, yatakhaneyi, çalıştıkları tarlaları, 5 km. uzaktan ark açarak su getirdikleri kanalı, hayvan yetiştirdikleri alanları, öğrenci kayıf defterlerinden kalanları, müfettiş teftiş raporlarını.. Ve okul üzerine yazılanları inceliyor Gümüşoğlu. Tonguç gitmiş, İnönü bile gitmiş! 1930’ların sonunda, Ankara, ülkenin neredeyse en ucunda, güzelim binayı köy enstitüsüne dönüştürüyor. Sonunda, bir aydınlanma ve çağdaşlaşma yarıda kesiliyor. En feci sonucu da kadınlar öldürülerek yaşıyorlar bugün Türkiye’de.. (0232433 3355, www.yenikusakizmir.com D Ü NY A G Ö S TER G E L ER İ Dünya ekonomisine en büyük katkıyı yükselen ekonomiler sağlıyor Uluslararası Para Fonu IMF, dünya ekonomik büyüme tahminlerini Ocak 24 tarihi itibariyle yeniden güncelleştirdi. Avro krizinin aşağı çektiği büyüme, IMF beklentilerine göre 2012’de % 3.3 civarında gerçekleşecek.2011’de bu rakam %3.8 dolaylarındaydı. En son yapılan güncelleştirme, Eylül ayında yapılan tahminden %0.7 daha düşük.Yükselen ekonomiler küresel ekonomik üretimin yaklaşık %50’sini oluştursa da, IMF zengin ekonomilerdeki yavaşlamayı hesaba katarak, yükselen ekonomilerin dünya üretimindeki payının 2012’de %80’lere yükseleceğini tahmin ediyor. Amerika’nın katkısının, 1980’lerdeki %21’den 201013’te %10’lara ineceği tahmin ediliyor. Diğer taraftan Çin’in katkısının 1980’lerdeki %8’den 20102013’te %31’lere çıkması bekleniyor. Bilim ve Gelecek Şubat sayısında kapak konusu Ortadoğu tarihindeki ilk büyük halk hareketi olan Mezdek İsyanı. Bu başlık altında Sasaniler döneminde İran’da sosyoekonomik ve siyasal durum / Mezdek kimdir? Mezdekçi öğreti nedir? / Mezdeklerin temel talepleri nelerdi? / Mezdekler nasıl katledildi? / “Kadınların ortaklığı” tartışması işleniyor. Bunun yanı sıra Doç. Dr. Kerem Cankoçak’ın yazdığı kuramsal fizikteki ‘belirsizlik’ ve ‘görelilik’ kavramları, Sibel Özbudun ve Gülfem Uysal’ın birlikte hazırladığı Antropoloji Nedir? Temel Soruları Nelerdir? gibi sorulara yanıt aranıyor. Dikkat çeken diğer başlıklar da şöyle: Sünnet davetiyelerine feminist antropolojik bir bakış, ekonomik kriz sağlığımızı nasıl etkiler? Filtreli internet, üzüm asması ve Evariste Galois 200 yaşında. CBT 1299/15 10 Şubat 2012 Derginin Şubat sayısında kapak konusu, Beynimiz ve Zihnimiz Nasıl Çalışıyor? Bilim insanları çeşitli açılardan konuyu inceliyorlar. Ayrıca başka makaleler arasında şunlar göze çarpıyor: Kant, ne denli idealist; Deontoloji, ne denli idealist ahlak anlayışıdır? Psikanalitik çözümleme: Mollakrasi. Nazım’ın irticaya karşı silahı. Aydınlanma çağı ve müzikle klasik dönem. Tarih boyunca ölçü sistemlerinin gelişimi. Bilimin özgür usları. Bilim ve Ütopya