Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Doğa yasalarına göre bir ‘aydın’ tanımı İbrahim Gedik, Jeoloji Y.Müh. (Amatör fizikçi), igedik19@gmail.com 23 Aralık 2011 tarihli (S.1292) CBT’de, çok değerli Kuban Hocamız “Aydın Kim?” başlıklı yazısında “aydın” tanımı yapıyor. Kuban Hoca, yazısının sonuna doğru diyor ki: “Kimim aydın olduğu tartışması içi boş bir tartışma değil, ama tam dolu olduğu da söylenemez. Sonuçta ortada kişisel bir seçimden başka bir alternatif kalmıyor. Benimki şöyle özetlenebiliyor: Aydın bir öğreti ya da liderin takipçisi değildir; Aydın bir örgüt adamı değildir; Aydın bağımsız bir düşünürdür. Düşüncenin çeşitliliğine inanır. Bilgiye de, cahile karşı da, inançları ne olursa olsun, hoşgörülüdür. Alçakgönüllüdür. Kişisel özgürlüğünü koruduğu sürece kendini bir öğretiye adamış aydın da olabilir. Fakat özgürlüğe karşı savaşan aydın değildir. Aydın düşüncesi satın alınamaz.” Belirttiği gibi bu “aydın” tanımlaması kişiseldir. Böyle bir tanım, herkesin kendini aydın görmesine yol açar. Geride kalmış bir kültürün yaşam bilgilerini topluma aktararak toplumu geriye doğru dönüştüren “yobaz” kişiler de kendini “aydın” olarak görebilir. Oysa “aydın” tanımı, kimsenin tekeline bırakılamayacak, isteğine göre yapılamayacak önemde olduğu için bu tanım objektif kriterlere göre olmalı. Objektif tanım ise, doğaya başvurularak yapılan bir tanımdır; tıpkı, bir kuramın geçerli olupolmadığını anlamak için doğaya/deneye başvurulması gibi. Bu bağlamda, fizikçiler tarafından doğanın en temel ve en sağlam yasalarından biri olduğu belirtilen Termodinamiğin İkinci Yasası, başvurulabilecek bir doğa kriteridir. Bu yasa, “zaman oku”nun “tek yönlü” olduğunu söyler, doğada “kendiliğinden” olan olaylar “tersinmez”dir. Örneğin, bir canlı doğar, gelişir, yaşlanır ve ölür. Keza yine bir yıldız ya da bir gökada doğar, gelişir, yaşlanır ve ölür. Bu olguların tersi yoktur. Bir bardak kendiliğinden düşüp kırılabilir, fakat kendiliğinden kırılırken harcanan enerjiye eşdeğer enerji verilse bile tekrar eski haline dönemez. Kısaca, evrende filmin tersine izlendiği gibi bir yaşam yoktur. Evren boyutunda entropi (düzensizlik) artışına doğru olan bu tek yönlülük, maddenin topaklanmış olduğu gökadalarda daha mükemmele doğrudur; tıpkı, Dünya’mızdaki canlı âleminde olduğu gibi veya iletişim alanında güvercinden mektuba, mektuptan telgrafa, telgraftan sabit ev/büro telefonlarına ve oradan da cep telefonuna olan değişimgelişimde gözlendiği gibi.. Bunun tersi olamaz. CBT 1299/ 18 10 Şubat 2012 Tümevarım, tümdengelim ile akılsezgi A.Şükran Demiralp, benekdum@yahoo.com Gelelim “aydın” tanımının bu yasa ile olan ilişkisine: “Aydın, toplumu zaman oku yönünde dönüştüren ve evrilten kişi”dir. Zaman okunun en ucundaki düşünce ve yaşam biçimi, “çağdaş” düşünce ve yaşam biçimidir. Bu düşünce ve ya YASAYA GÖRE “AYDIN”! şam biçimini de, bilim belirler. Yeni üretilen bir bilgi, düşünceyi daha mükemmele doğru evriltirken, bu yeni düşünce ve yeni bilgi ile üretilen yeni teknoloji ürünü de yaşam biçimini daha mükemmele doğru dönüştürür (şekilsel evrilme). Bu nedenledir ki, zaman okunun ucundaki çağdaş düşünce ve yaşam biçimi, bilimin ve teknolojinin birlikte üretildiği toplumlardaki düşünce ve yaşam biçimi olmaktadır. Düşüncenin evrilmediği bir değişim şekilsel olacağından, gerçek bir değişim değildir (türbanda olduğu gibi). Sadece teknoloji üreten ya da ikisini de üretmeyen/üretemeyen toplumlar, bilim ve teknoloji üreten toplumlardaki düşünce ve yaşam biçimini takip edebildiği oranda/ölçüde çağdaştırlar. Birinci tip toplumların aydınları yeni bilgi ve teknolojiyi kullanarak yeni/daha ileri düşünce ve yaşam biçimi geliştirirken, ikinci tip toplumların aydınları kendi toplumlarını çağdaş düşünce ve yaşam biçimine doğru dönüştürüp evriltirler. Dolayısıyla aydınlar, kendi toplumlarının lokomotifi durumundalar; aksi halde, aydın olamazlar. Yakın tarihimizde aydın tanımına uyan en tipik örnek, Mustafa Kemal Atatürk ve onun devrimleridir. Atatürk, “hasta adam“ olarak ilan edilen Osmanlı topluluğu içinden Türk toplumunu ayağa kaldırdı; devrimlerle bu toplumu zaman okunun ucundaki düşünce ve yaşama biçimini hedefleyerek çağdaş düşünce ve yaşam biçiminin yolunu açtı. “Hayatta en doğru yol gösterici bilimdir, fendir!” diyerek, Türk toplumuna doğa yasalarını yol gösterici olarak benimsemesini öğütledi. Muhafazakar kesimin savladığı gibi, Atatürk’ün yaptıkları bir “dayatma“ değildir; hasta edilmiş bir toplumun iyileştirilmesidir. Toplumu hasta durumuna getirenler, toplumu zaman okunun tersi yönünde sürükleyenlerdir ve asıl dayatma, zaman okunun yönüne aykırı olduğu için onların yaptıklarıdır. İletişimini telgrafla yapan bir toplumu cep telefonuna taşımak mı, yoksa cep telefonuyla yapan bir toplumu telgrafa taşımak mı dayatmadır? Elbette ki, ikincisi... Doğa yasalarına başvurulduğunda, tepedentırnağa örtünmenin nasıl bir dayatma olduğu açıkça görülür. Bilindiği gibi, kemik oluşumunda önemli rol oynayan ve bundan dolayı özellikle kadınlar için önemli olan D vitamini, Güneş ışığının cilde vurmasıyla oluşabilmektedir. Doğanın işleyişi böyle iken ki tekrar vurgulamak gerekir, bu, inananlar açısından Tanrı’nın doğaya koyduğu bir işleyiş biçimidir, tepedentırnağa örtünmeyi empoze etmek bir dayatma değil mi? M atematikte tümevarım yöntemi ile genel kuralı sezmek için bir örnek: 1’den k’ye dek doğal sayıların toplamı (Gauss) : 1+2 = 3 à 1’den 2’ye dek sayıların toplamı 1 + 2 + 3 = 6 à 1’den 3’e dek sayıların toplamı 1+2 +3 + 4 = 10 à 1’den 4’e dek sayıların toplamı 1+2 +3 + 4 + 5 = 15 à 1’den 5’e dek sayıların toplamı şeklinde sürdürebiliriz. Toplamları incelediğimizde; 3 = 2 x 3 / 2 = 2 x (2+1) / 2 6 = 3 x 4 / 2 = 3 x (3+1) / 2 10 = 4 x 5 / 2 = 4 x (4+1) / 2 15 = 5 x 6 / 2 = 5 x ( 5+1) / 2 olduğunu görürüz ve herhangi bir k sayısı için sezgilerimiz(Gauss bu şekilde sezmiştir) 1’den k’ye dek sayıların toplamının: 1+2 +3 + 4 + 5 + … + k = k x (k +1) / 2 olduğunu söyler. Bu hipotezdir ve ispatlamak için bu doğruysa (k+1)inci adım için de doğru olduğunu göstermeliyiz. Bunun için eşitliğin soluna ve sağına (k+1) ekleriz: 1+2 +3 + 4 + 5 + … + k + (k+1) =[ k x (k +1) / 2 ] +( k+1) = (k2 + 3k + 2) / 2 = (k+1)(k+2) / 2 bulunur. Burada genelleme yapmak için n = k+1 dersek: 1+2 +3 + 4 + 5 + … + n = n (n+1) / 2 sonucuna tümevarım yöntemi ile ulaşmış oluruz. Bu da 1’den n’ye dek (n sonsuza genellenebilir) sayıların toplamını veren formüldür. Matematikte bu örnekte birleri (1) saydığımızı; 2 = 1 + 1, 3 = 1 + 1 + 1 ve tüm birlerin aynı olduğunu; nitelik farkı olmadığını biliriz. Bu nedenle nicelikler dünyasında tümevarım rahatlıkla işler. Canlılar sistemi / toplum yaşamı ile ilgili konular nasıl ele alınmalıdır? Her birimiz farklı bireyleriz; niteliklerimiz farklı, bireysel olaylardan yola çıkıp genelleme yapılabilir mi? Herkes için “kuğu” tanımının aynı olduğunu varsayalım. “Kuğular beyazdır” önermesi o zamana kadar görülen kuğular için söylendiği halde kesinlik içerir ve gerçeği yansıtmaz. Ve “Tüm kuğular beyazdır” önermesini genellediğimizde yanlış bir önermeye dönüşür. Çıkabilecek ilk değişik renkli kuğu olasılığına hiç yer vermemektedir. “Bazı kuğular beyazdır” önermesi ise ikili mantık sistemini kırıp bulanık mantığa geçtiği için doğru bir önermeye dönüşür. Ve siyah / başka renk kuğu görülse de önerme yanlışlanamaz. “Mamografi meme kanserinde kadınlar için erken tanıya yardımcıdır” önermesi de kesinlik içerir. Diğer durumları göz önüne almaz. “Mamografi meme kanserinde tüm kadınlar için erken tanıya yardımcıdır” denilirse yapılan genelleme ile yanlış bir önerme olur. Çünkü, mamografinin bazı kadınlarda yanlış tanıya neden olduğu bilinmektedir. “Mamografi meme kanserinde bazı kadınlar için erken tanıya yardımcıdır” ise doğru önermedir. Mamografi nedeni ile yanlış tanı alan kadınlar önermeyi yanlışlayamaz. Olaylara bakış mantığımız ya beyazdır ya siyah; 0 / 1, ya hep ya hiç şeklinde sıkışıp kaldıkça başımıza gelenler belli değil midir? Taraflara bölünmek; elmacılar, armutçular olarak birbirimize diş gıcırdatmak! Sonuç: Tümdengelim, tümevarım, akılsezgiyi kullanarak doğrulara yaklaşılmaya çalışılır. Hedef, her birimiz için daha doğru, güzel, iyi bir yaşam değil midir? Bulanık mantık ve / ya koşullu olasılıklarla hareket eden Bayes çıkarsaması teknikleri gibi teknikler bize teknolojilerini satan gelişmiş ülkelerde kullanılıyor ve bu sayede onların yaşam kaliteleri bizlerinkilerden çok daha yüksek. Biz hızla onların teknolojilerini satın alıyoruz, kendimiz üretemiyoruz. Mantık sistemimiz de çağdışı devam ediyor. Bu nedenle belirsizliklere yaklaşım yöntemleri bir yana, toplumda kesin olarak öngörülebilir durumlar söz konusu: Neden sürekli çadırlar ve insanlar yanıyor? Neden sürekli soba ve şofben zehirlenmelerinden ölenler oluyor? Trafik kazalarında ölümler neden gitgide artıyor? Vs… vs.. Deneyimlerden ders almamak; nedensonuç ilişkilerini görmemek ve gerekeni yapmamak değil midir benzer felaketleri tekrar tekrar yaşamamız? Ve biz akademisyenlerimiz, siyasetçilerimiz, işadamlarımız, işkadınlarımız, doktorlarımız, mühendislerimiz ve diğer her birimiz ne yapıyoruz / yapmıyoruz? Matematik Kültürü Sayın Prof. Dr. Erhan Güzel, Bu haftaki Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi’ndeki “Matematik Kültürü” başlıklı yazınız için çok teşekkür ediyorum. Matematiğin kişinin soyutlama, analiz ve sorun çözme becerilerinde ne kadar önemli olduğunu yazınızda çok akıcı bir dille ifade ettiniz. Toplumu oluşturan bireylerin bu alandaki kazanımlarının kişilerin gerek mesleki gerekse günlük yaşamlarındaki önemini vurguladınız ve bir toplumun geleceğini belirlemedeki önemini belirttiniz. Matematik alanının önemini içeren, ilkögretim seviyesindeki çocukların anlayabileceği benzer bir yazıyı Tübitak Bilim Çocuk Dergisi’ne de yazmanız çok yerinde olacaktır diye düşünüyorum. Bu dergiyi takip eden çok sayıda öğretmen ve öğrencilerimize matematiğin önemini anlama ve sevdirmede çok yararlı olacağı kanısındayım. Doç. Dr. Nezire Saygılı, Eczacılık Temel Bilimleri Anabilim Dalı Hacettepe Üniversitesi