26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] İyi ki, sanayide de belge toplamayı ihmal etmeyen, belgeleri konuşturan uzmanlar var. Dünü bilmeden önümüzü nasıl görebilirdik... Mekong’da 200 yeni canlı türü Otomotivde Dünü Bilmek Gerek... Otomotivde ‘yerli markamızı’ yaratma konusundaki pazarlıklar anladığım kadarıyla sürüyor. Siyasi hal ve gidişte bir değişiklik olmazsa, otomotivin gerçek babalarıyla yerli ortakları ‘yerli marka’ yaratmanın, dünya otomotiv sanayiinin uluslararası yapısına uygun ama zevahiri kurtaracak bir formülünü bulacaklardır. Bugün nasıl Türkiye’de birden çok yabancı marka otomobilin imali yapılıyorsa, muhtemeldir ki, yarın da birden çok ‘yerli markanın’ imaline başlanabilir. Onlar bu işle uğraşadursunlar, size önerim, hazır önümüze bir fırsat çıkmışken, otomotiv sanayimizin dününe yeniden bir göz atmamız. Bunu yaparsak, belki, otomotiv sanayimizin bugününü daha iyi değerlendirebilir ve şu ‘yerli markayı’ yaratma konusundaki sıkıntılarımızı daha iyi anlayabiliriz. Önümüze çıkan fırsat, tam da şu sırada yayımlanan, Arslan Bekir Sanır’ın Türk Otomotiv Sanayii: Kuruluş ve Gelişim Sürecinde Yazılanlar, Belgeler ve Yorumlar başlıklı kitabının (2011) birinci bölümüdür. Bu bölüm 1964 yılı ve öncesini kapsıyor; bana göre, otomotiv sanayimizin geleceğinin belirlendiği bir dönemi... Kitabın yazarı, İTÜ mezunu, makine yüksek mühendisidir. 1954’te Karayolları Genel Müdürlüğü’nde çalışmaya başlamış; 196875 arasında Sanayi Bakanlığı’nda görev yapmıştır. Bakanlıktaki ilk görevi, Sanayi Dairesi Reisliği’nde Otomotiv Şube Müdürlüğü’dür. Sonra aynı dairenin Reis Muavinliği’ne atanmıştır. Hema Dişli Fabrikası’nın ilk genel müdürüdür (197580); MAN Motor Fabrikası’nın ilk genel müdürüdür (198082); sonra yine Hema’da genel koordinatördür, daha sonra da, Coşkunöz Form Makina’nın genel müdürüdür (198891). Kısacası sanayiye, otomotiv sanayiine, içeriden bakan bir gözdür. 385 sayfalık kitap Türkiye’deki otomotiv sanayiinin 1964 ve öncesini yansıtan bir belgeler toplamıdır. Ülkede otomobil sanayiinin kurulması yönündeki girişimler ya da örneğin ‘Devrim Otomobili’ konusunda, olumluolumsuz, kim ne demiş; hangi yazar gazetesinde ne yazmış; bunları da topluca görmek mümkün. Ben bu yazılanları da ‘belge’ sözcüğüyle karşılıyorum; çok da önemsiyorum. Çünkü o yazılanlar, özellikle bizim kalem erbabımızın sanayiye ve sanayileşme meselelerine hangi gözle baktığını ortaya koyuyor. Geçmişte yapılan her şey doğru muydu? Bunların hiç eleştirilecek yanı yok muydu? Elbette vardı; olmasaydı, şimdiye dek çoktan düze çıkardık. Ama, bu yazılanlar içerisinde öyleleri var ki, adeta ‘bu ülke zaten bu sanayi denen şeyi beceremez’den öte bir şey söylemiyor. Diyeceksiniz ki, ‘becerebildik mi?’ İyi imal edebilmeyi başardık. Ondan öteye geç[e]medik. Ama bu, ondan öteye geçmeyi beceremezdik, anlamına gelmiyor. Bugün bu kitaptaki belgeler üzerinden bir tartışma açmak değil niyetim; her şeyden önce bu kitabı sizlere haber vermek... Kitapta, Devrim Otomobili dışında, başka pek çok ilginç girişime ilişkin belgeye de yer verilmiş. Örneğin, eğer daha önce gözünüzden kaçmışsa, Tevfik Güngör’ün (Güngör Uras) 29 Mayıs 1990 günlü Dünya gazetesinde çıkan bir yazısını da bu kitapta bulacak; hele bu yazının başında yer alan şu cümleyi görünce büyük bir merakla okuyacaksınız: “Eğer OTOSAN, Anadol otomobilini piyasaya çıkarmakta biraz geç kalsa idi, bugün Türkiye’de otomotiv sanayiinde Fransa’dakine benzer bir modelde, bir ‘reji’ veya KİT’ler hâkim olabilirdi. Çok az kimsenin bildiği bu hikâyeyi size aktarayım.” Türkiye bugün otomotivde ya da bir başka üründe hâlâ kendi markasını çıkaramamış olmanın ezikliğini yaşıyorsa (bu ezikliği kaç kişi yaşıyor, o da bir başka mesele ya), bu ezikliği hep yaşayıp gitmemek için dünü iyi bilmekte yarar var. Sanır’ın kitabı tam zamanında yayımlandı. Kendisine ve bunu yapması için kendisini teşvik edenlere teşekkür borcumuz var. Ama 1964 sonrasının belgelerini de bekliyoruz... A ralarında Elvis Presley buklesi taşıyan maymun, kendi kendini kopyalayan kertenkele ve alacalı bulacalı gekko da dahil, Mekong’da son zamanlarda 208 yeni tür belgelendi. Özellikle de Birma’daki kalkık burunlu maymun (Rhinopithecus strykeri) çok ilginç. Nitekim yağmura karşı hassas olan bir burun dışında tıpkı ünlü Rock’n’Roll şarkıcısı Elvis Presley’inkine benzer bir buklesi var kafasında. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yapılan açıklamaya göre ilginç maymun ıssız ormanlarda bulunmuş. Güneydoğu Asya’nın en uzun nehri olan Mekong’un (uzunluğu 4500 m kadar) çevresinde parlak turuncu ve beyaz renkte açan bir orkide de bulunmuş. Yeni canlı türleri daha çok Çin’in Yunnan eyaletinde, Birma’da, Laos’da, Tayland’da, Kamboçya’da ve Vietnam’da keşfedilmiş. Snubby olarak adlandırılan Elvis Presley bukleli maymun, yağmur damlaları, yukarı bakan burun deliklerinden içeri girdiği için, ağacın üzerinde kafasını bacaklarının arasına gizleyerek oturuyor. Soyu tehdit altında olan bu maymundan geriye sadece 260330 örnek kalmış. Bilim insanları için oldukça verimli geçen diğer bölge olan Vietnam’da da siyah çizgili sarı renkte bir boyna, mavimsi gri gövdeye ve turuncu renkte ayaklara sahip bir gekko (Leiolepis ngovantrii) bulunmuş. Üstelik de bu hayvan kendi kendini klonluyor yani üremeye gerek duymuyor. Fakat ne yazık ki 1990 yılından beri kahve, kauçuk ve palmiye plantasyonu için 2,7 milyon hektarlık cangıl ormanının yok edildiği Mekong bölgesindeki flora ve fauna cenneti tehdit altında. Hayvanların yaşam alanları yeni yollar, kentler ve barajlar yüzünden durmadan küçülüyor. Ve endemik memeli türlerinin yüzde yetmişi şimdiden kırmızı listede. WWF bu yüzden bölgenin acilen koruma altına alınmasını önermekte. CBT 1299/ 6 10 Şubat 2012 Gekko (Leiolepis ngovantrii)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle