24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR ESK ODUN FOS LLER numarası alan gezegenin kömürden bile daha siyahmış (Monthly Notices of the Royal Astronomical Society MNRAS). Jüpiter büyüklüğündeki güneşötesi gezegen, üzerine düşen ışığın sadece yüzde birini yansıtıyor. Oysa güneş sistemimizdeki en büyük gezegen olan Jüpiter yüzde otuzunu yansıtmakta. TrES2b siyah akrilik boyadan daha zayıf yansıyor ve bu açıdan bakıldığında gerçekten de yabancı bir dünya diyor HarvardSmithsonian Astrofizik Merkezi’nden David Kipping. 750 ışık yılı uzaklıktaki güneşötesi gezegeni bu kadar karanlık yapanın ne olduğu henüz kesin olarak bilinmiyor. Fakat gezegen yine de zifiri karanlık değil, çünkü o kadar sıcak ki korlaşmış bir odun kömürü gibi görünüyor. TrES2b, yıldızının etrafını sadece beş milyon kilometre mesafeden çevreliyor. Bu Dünya ve Güneş arasındaki mesafeden 30 misli kısadır. Güneşötesi gezegen bu kısa mesafede 1000 santigrat derecenin üzerinde ısınıyor. NASA’nın uzay teleskopu Kepler ile gezegenin güneşinin etrafındaki dönüşünü gözlemlerken, gezegenin üzerindeki farklı derecede aydınlatılmış alanlardan sorumlu olan minik aydınlık oynamalar da ölçülmüş. Aydınlanma oranı sadece yüzde 0,0006 kadar oynuyor ki bu bugüne kadar bir güneşötesi gezegende ölçülen en küçük oynama. Bu minik oynamalar (fluktuasyon), gezegenin iyice kara(nlık) olduğunu kanıtlıyor. Daha iyi yansıtan bir dünyada aydınlanma oranı çok daha fazla oynardı, diyor bilimciler. Zar inceliğindeki esnek malzemeler iki koruyucu tabaka içine yerleştirilmiş ve cildin üzerine yapıştırıldıktan sonra hareketlerle uyum sağlıyorlar. Elektronik ve biyoloji arasındaki farkı belirsizleştiren bir teknoloji bu diyor Illinois Üniversitesi malzeme araştırmacısı John A.Rogers. Araştırmacı elektronik plasteri, meslektaşı DaeHyeong Kim ile birlikte tanıttı. Bilim insanları tarafından “epidermal electronic system” olarak isimlendirilen zar inceliğindeki plaster araştırmalar sırasında yirmi dört saat kadar kola, enseye, alına, yanağa ve çeneye yapıştırıldıktan sonra mesela kalbin etkinliği ölçülmüş. Elde edilen değerler, bildik ölçüm yöntemleriyle alınanlarla aynı diyor bilim insanları. Elektronik plaster enseye yapıştırılarak da kasların etkinliği ölçülmüş. Bu analizle katılımcıların söyledikleri kelimelerin yüzde doksanı doğru olarak saptanmış. Yeni tekniğin beyin etkinliklerinin kontrolü sırasında da kullanılabileceği sanılıyor. Nitekim doğrudan doğruya derinin üzerine oturan “elektronik peruğun” bildik EEG ölçüm aletlerine göre taşınması daha kolay hem de kullanıcının daha doğal hareket etmesine izin verebilir diyor uzmanlar. Elektronik ciltteki sinyaller şimdiye dek ince kablolarla iletilmiş. Fakat araştırmacıların hedefi kablosuz bilgi aktarımı. Bunun için de mesela güneş hücreleri veya kablosuz manyetik bobinli elektronik plaster geliştirilecek. Mini elektroniğin parçaları dalgalı bir biçimde, cildin mekanik özelliklerine benzeyen ve cildin üzerine yapışan elastik bir polyester üzerine yerleştirilmiş. Sisteme sensorlar, vericiler, ışıklı diyotlar ve güneş hücreleri de dahil. Bilim insanları ölçüm aletlerini çıkartma biçimindeki bir korsan dövmesinin yardımıyla da cilde yapıştırmışlar (bkz resim). Science dergisindeki ikinci bir araştırma yazısında, tekniğin aslında robot teknolojileri için geliştirildiğinden söz edilmekte. Plaster üzerindeki basınç sensorları örneğin kavrayıcı kola ne kadar kuvvetli bir şekilde kavramaları gerektiğini söyleyen sinyaller gönderiyorlar. Elektronik plaster bu nedenle protezlerde de kullanılabilecek. Bilim insanları öte yandan elektronik cilde daha fazla enerji yüklemenin yollarını da arıyorlar. Bu şekilde daha uzun süre kullanılabilecek. Fakat bu da yeni bir sorunu da beraberinde getiriyor. Elektronik cilt, doğal ciltten atılan ter ve yüzeyinde ölen hücrelerden etkilenmeden çalışmaya devam etmeli. Bilim insanları iki küçük bitki fosilinde odunun varlığına işaret eden en eski kanıtları buldular. Fransa’da bulunan 407 milyon yıllık ve Kanada’da bulunan 397 yıllık bir bitkide, odun için karakteristik olan uzun ışın hücreleri ve ağaç halkaları saptadık diyor Lüttich Üniversitesi’nden (Belçika) Phillippe Gerienne ve arkadaşları Science dergisinde. ki bitki fosili de Palezoik zamanın dördüncü alt bölümü olan Devoniyen dönemine ait. Fransa’da bulunan bitki diğer odun fosillerinden en az on milyon yıl daha eski. Araştırmacılar daha eski odun fosilinin bulunamayacağını söylüyorlar. Çünkü Devoniyen döneminin erken evrelerinde daha çok otumsu bitkilerin varlığı bilinmekte. Odunun kesin kökeni bilinmiyor ama Palezoik devirdeki gelişimi büyük çok yıllıklı bitkilerin oluşumu için önemliydi diyor araştırmacılar. Yeni bulgu öte yandan odunun niçin geliştiğiyle ilgili tartışmaya da son verebilir. Odun gövde, büyüyen bitkiler desteklemek için mi yoksa bitkilerin üst kısmına su taşımak için mi gelişmişti? Son olarak incelenen kısa gövdeli ve kalın hücre duvarlı iki bitki fosilinin ikinci tezi desteklediğini söylüyorlar. ki cinsiyetten alınan kan örneklerinin incelenmesi sonucunda kadın ve erkeğin metabolizma profilinin beklenilenden çok daha farklı olduğu öğrenildi. Sonuçlar, ilaçların, KADIN VE ERKEĞ N METABOL ZMASI FARKLI HUBBLE, KOZM K KOLYEY GÖRÜNTÜLED Hubble, kozmik kolyeyi görüntüledi Uzay teleskopu Hubble, uzayın derinliklerinde, “kozmik kolye” gibi ışıldayan bir gaz bulutsusunun fotoğrafını çekti. Bulutsunun renklendirilmiş fotoğrafında, hidrojen ve oksijenden oluşan mavimsi yeşil halka içindeki kırmızı azot bulutları elmas gibi parlıyor. Okçuk (Sagitta) takımyıldızındaki gezegensel bulutsu kısa bir süre önce keşfedilmişti. Söz konusu gaz bulutsusu, genleşmiş yaşlı bir yıldızdan atılan gaz kılıfı. Dünyamızdan yaklaşık olarak 15.000 ışık yılı uzaklıktaki yıldızın yakın bir takipçisi var. ki gökcismi birbirine o kadar yakın bir mesafede dönüyorlar ki yaşlı güneş genleşmekte olan diğer güneşi yutmuş. Bu şekilde yutulan yıldız, genleşmiş güneşin devrini, santrifüj kuvvetinin gaz kılıfını yaklaşık olarak 10.000 yıl önce uzaya savurana dek hızlandırmış. Kozmik kolyenin çapı artık 20 milyar kilometre kadar. Bu da aşağı yukarı iki ışık yılı demek. Görünüşü çocukların bedenlerine uyguladıkları çıkartmalara benzeyen elektronik plasterin tıpta devrim yaratacağı sanılıyor. Yeni geliştirilen bir tür elektronik cilt yardımıyla gelecekte kas, kalp ve beyin etkinlikleri ölçülebilecek. TIBB ÖLÇÜMLER Ç N ELEKTRON K PLASTER dozların ve terapi önlemlerinin kadının ve erkeğin metabolizmasına göre ayarlanması gerektiğini gösteriyor (PloS Genetics). Metabolomik, bir organizmanın metabolizma profilini ( Metabolom) inceler. Bu analiz, hangi metabolizma yollarının belli zamanlarda ve belli koşullarda etkin olduğuyla ilgili bilgiler verir. Münih Helmholtz Merkezi bilim insanları son analizde 3000’i aşkın kadın ve erkek katılımcının kan serumundaki 131 metabolizma bileşimini incelemiş. Özellikle de yağ, aminoasit ve ester bileşimleri kaydedilmiş: maddelerin 101’i kadın ve erkekte önemli ölçüde farklı. Thoman Illig ve Kirstin Mittelstraß, sonuçların kadın ve erkeğin molüküler açıdan tamamen farklı iki kategoriye ait olduğunu, bunun da cinsiyetlere özel tedavilerin uygulanması gerektiği anlamına geldiğini söylüyorlar. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma ANNE ADAYI İLK PLESİOSAURUS FOSİLİ Tebeşir devrindeki denizlerde yaşayan Plesiosaurus, yavrularını canlı olarak dünyaya getiriyordu. Bunun kanıtı 78 milyon yıllık bir iskeletin karın bölgesinde bulundu: henüz gelişmemiş bir yavru Plesiosarus fosili. Biz bunu doğmamış yavrusuyla ölen gebe bir dişi olarak yorumluyoruz diyor araştırmacılar (Science). Kalıntıların biçimi ve kemikleşme derecesi yavrunun doğmadan annesiyle birlikte öldüğünü gösteriyor. Birkaç metre uzunluğundaki ve dört yüzgeçli Plesiosaurus’un kı CBT 1276/ 4 2 Eylül 2011 Amerikalı astronomlar Ejder takımyıldızında şimdiye dek keşfedilen gezegenlerin en karanlık olanını saptadı. TrES2b katalog KÖMÜRDEN B LE DAHA S YAH sa bir boynu ama uzun bir çenesi vardı. Plesiosaurus, dinozorlara dahil değildi, daha çok günümüzde yaşayan kertenkeleler ve yılanlara yakındı. Palet biçimindeki yüzgeçleriyle sudaki yaşama mükemmel bir şekilde uyum sağlayan bu etçil hayvan, Tebeşir devrinde dinozorlarla birlikte yok olmadan önce 100 milyon yıldan uzun bir süre ilkel denizlerde yaşamını sürdürdü. Diğer büyük deniz sürüngenlerinin yavrularını canlı olarak dünyaya getirdikleri biliniyordu ama Plesiosaurus ile ilgili kanıtlar eksikti. Fosil Plesiosaurus’ların da yavrularını canlı olarak dünyaya getirdiklerini kanıtlandı (Marshall Üniversitesi’nden F.Robin O’Keefe). Yavrunun büyüklüğü biraz sıra dışı, nitekim 1,50m uzunluğundaki yavru öldüğü sırada 4,70m uzunluğundaki annesinin üçte biri kadarmış. Kemik özelliklerini inceleyen uzmanlar yavrunun doğuma kadar daha da büyüyebileceğini tahmin ediyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle