17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

•KÜLTÜR• DOĞAN KUBAN Uygarlık Bir Sır mı? 21. yüzyıl Batı uygarlığı çağıdır. Diğer uygarlıklar ortaçağdan kaldı. Örnek aldığımız ülkeleri Menderes’ten bu yana politikacılarımız halkımıza anlatıyor. Fakat Türkiye bir türlü küçük Amerika olmuyor. En çok benzeyen yazılı tshirtler. Gerçi cehaletimizle orantısız maddi çevre gösterilerimiz var. Bunların irdelenmesi ve toplum yaşamındaki etkilerinin değerlendirilmesi gerekir. P. Sartre’ın küçük ünlü bir kitabı vardır; ‘Existentialisme Est Un Humanisme’. Gençliğimizde çok moda olan Sartre’ın Existentialisme’ini okumuştuk. O zaman yaşamda kader değil iradi seçimin temel olduğu fikrini ve bunun bir hümanizma olduğuna inanmıştım. Doğrusunu isterseniz, insan genç ve cahilken etkilendiği her şeye inanır. Aile terbiyesi de bir otorite sorunu yerine bir inandırma sorunu olursa gençleri daha çok etkiler. 1945 sonrası dünyası heyecan vericiydi ve Avrupa kaynıyordu. Sartre’ı okuduktan sonra dünyanın bildiğimden biraz daha geniş olduğunu öğrendim. Ondan önce Albert Schweizer’in ‘Yaşama Saygı’sını okumuştum. O düşünce davranışlarımı yaşam boyu yönlendirdi. Sonra Sartre’ın dedesinin Schweizer’in amcası olduğunu öğrendim. Bu tür adamlar Avrupa’da yetişiyordu. Geç Osmanlı aydınları da 18. yüzyıldan bu yana bu tür adamların Avrupa’da yetiştiğine inanmışlardı. Cumhuriyet Devrimi’ni de Batı uygarlığına inanan Osmanlılar gerçekleştirdi. J. D Ü N Y A G Ö ST E R G E L E R İ Küresel mali krizde kim kazandı kim kaybetti? Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) 2011’in ikinci çeyreğinde zengin ülkelerin pek çoğunda ani bir yavaşlama yaşadı. Bu durumda krizden önce bu ülkelerin üretimleri ne durumdaydı? 2007 yılından başlayarak G7 ülkelerini, reel GSYH değişikliğine göre sıraya dizersek, Kanada birinci sırada yer alır. CBT 1276/2 2 Eylül 2011 Sartre’ın Bergson’dan etkilendiğini daha sonra öğrendim. Lisede Mustafa Şekip Tunç’un ‘Yaratıcı Tekamül’den küçük bir çevirisini okumuştum. Daha sonra bu ünlü düşünürlerin benim okumaya vakit bulamayacak kadar çok olduklarını anladım. Bertrand Russel, Edmund Wittgenstein, Martin Heidegger, Edmund Husserl, Foucault, Derrida, vb. Sonra edebiyatçılar; Andre Gide, Albert Camus, Louis Aragon, Federico Garcia Lorca, Paul Eluard, Geoge Orwell, J. Joyce, Simon de Beauvoir, A. Koestler AndreMalraux. Sonra sayısız sanatçılar Pablo Picasso, BraqueGiacometti, Dubuffet vb. O sırada Beyoğlu’nda Hachette Kitabevi vardı. Doğrusu orada pek çok şey buluyorduk. Bu aydınların çoğu Marx’tan etkilenmişlerdir. Sartre bir komünistti. Savaştan sonra bir de güçlü bir Avrupa komünizmi ve sosyalizmi gelişti. Picasso da solcuydu, A. Gide de solcuydu. Fakat beni ilgilendiren politik doktrinlerden çok hümanizma idi. Her alanda bu ünlü düşünürlerin, yazar ve sanatçıların neredeyse bir arı kovanı gibi uğuldayıp düşünce üretmeleri beni şaşırtıyordu. Gide’in ‘Nourriture Terrestres’i, Sartre’ın La Nausée’sini, Camus’nun ‘Veba’sını okudum ve başka Fransız yazarlarını okudum. Ama birkaç roman o kültür ormanına yaklaşmak için yeterli değildi. Fransızlar büyük yazarlardı. 20. yüzyılın ikinci yarısında Ancak Kanada, ABD’ye benzer şekilde hızla düşünce dünyasını istila etbüyüyen bir nüfusa sahip; oysa Alman ve mişlerdi. Özellikle AmeriJapon nüfusu bu arada küçülme eğiliminde. ka’da çok etkiliydiler. OlasıDolayısıyla kişi başına düşen milli hasıla bu lıkla bulanık bakışlarla bize karşılaştırma için daha uygun bir ölçek. ait olmayan bir düşünce dünAşağıdaki grafikte de görüleceği üzere Kayasının orasını burasını yoklunada hâlâ kriz öncesindeki düzeyinin %1 altında, ABD ise %3.5 Tayfun Akgül aşağıda. G7 ülkelerinin içinde yalnızca Almanya 2007 yılının sonundaki düzeyine ulaşmış bulunuyor. Tabloda en kötü durumda olan İrlanda. Çin, bunun tam tersi, kişi başına düşen gelir açısından 2007’nin sonuna göre %35’lik bir artış kaydederken, Hindistan’da bu oran %22’lerde seyrediyor. Türkiye’nin Haziran 2011 sonu itibarı ile performansı, 2007’nin sonu ile karşılaştırıldığında yaklaşık ile %6 büyüme gösteriyor. yordum. Derinlerine inmek için Türk kültür dünyası bizi hazırlamamıştı. Tarihi, felsefi altyapım buna yetmiyordu. Türkiye o sırada dünya politik piyasasına sadece Atatürk’ü çıkarabildi ama düşünür, yazar, sanatçı olarak kimseyi çıkaramadı. Bugün de aynı. Aradan altmış yıldan fazla geçti. Batı uygarlığı o düşünürleri, o sanatçıları yetiştiren bir evrensel ana tanrıça rahmi gibiydi. Türklerin yarım yüzyıl öncesine göre çok daha fazla dünyadan haberleri var. Yine de yetmiş beş milyon tüketime bulanmış Türk’ün, uygar entelektüel ortamda yaşadıklarını savlamak olanaksız. Hangi sanat müzesinde kuyruğa girecekler? Hangi kitapçıları, hangi operaları, tiyatroları dolduracaklar? Sartre, Paris’te 1945’te bir konferans vermek için üniversiteye gittiği zaman kalabalıktan içeri girememişti. Beyoğlu’nu dolduran on binlerin dolduracağı konferans salonları nerede? Batı uygarlığı bir sır değil. Bize sade teknolojisi ile değil, her şeyi ile sunuluyor. Bu yazıda gençliğimdeki okumaları kendimi methetmek için yazmadım. Çünkü dil bilmenin, Sartre’i okumanın hâlâ bir ayrıcalık, dolayısıyla övünme olabildiği bir ezik kültür ortamında yaşıyoruz. Benim anlattığım bizim kuşağın (1920’den sonra doğanların) bir eziklik hikayesidir. Sartre’ın içinde yaşadığı denizden bir şişe su doldurmak. Uygarlık bir entelektüel yoğunluk. Sade gazete okuyup televizyon seyreden, kitap okumayan, soru sormayan, eleştirme yapamayan bu toplum, bu adamları nerede yetiştirecek? Gökdelenlerimiz var; Mercedes ve BMW’lerimiz var. Kitaplık, müze, tiyatro, opera nerede? Metromuz nerede? Heykelimiz nerede? Parkımız nerede? Sartre gibi inandığını savunan düşünürümüz nerede? Fransa’da Sartre’i, Bergson’u, Gide’i okudum diyene, övünüyor demezler. Bizde hâlâ böyle düşünülürse bu ne anlama gelir? 2011’e geldik. Yukarıda adı geçen, düşünür, yazar takımı hâlâ Avrupa kültürü için önemli. Fakat kitapçılarda dolaştığım zaman kitap alışverişinin yoğunluğunu sıradan romanlar oluşturuyor. Gerçi dünyada da böyledir. Fakat bizim toplumun okuyan grubunun Batı’nın entelektüel yaşamının çağdaş boyutlarını ne kadar bildiğini merak ediyorum. Çünkü önemli yazarlara ilişkin sıcak bir çeviri akımı var. Ama okuyanların çok sayıda olduğunu gösteren bir işaret yok. Bugün yayımlanan kitaplar bir tüketim propagandası içinde müşteri bulduğu için acaba hikâye düşünceyi ezip geçiyor mu, diye merak ediyorum. Çağdaş düşüncenin Avrupalı kaynaklarını atlayarak topluma ahkâm kesen ulus düşmanı küreselcilerin neye inandıklarını da anlamak olası değil. KEND M ZE SORMALIYIZ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle