Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEKNOLOJİPOLİTİK K Brachiosaurus ve diğerleri: İlkel sürüngenler sıcakkanlıymış! Baha Kuban baha.kuban@gmail.com üçük kafa yapısı, büyük beden ve yavaş çalışan metabolizma ilkel sürüngenler ve dinozorlardan söz edildiğinde akla hemen soğukkanlı canlılar gelir. Dinozorlar eskiden, tıpkı kertenkele ve timsahlar gibi sürüngenlere dahil oldukları için soğukkanlı hayvanlar olarak kabul edilirdi. Sürüngenlerin beden sıcaklığı çevrenin sıcaklığına bağlıdır. Soğuk bir gecenin ardından günümüzdeki sürüngenler bu yüzden çok yavaş hareket ederler diye açıklıyor Bonn Üniversitesi jeokimyacısı Thomas Tütken. Oysa memeli veya kuşlar gibi sıcakkanlı hayvanlar beden sıcaklıklarını besinleri yakarak sabit tutabiliyorlar. Sıcakkanlı bir organizma gerçi çok hareketlidir ama bunun için çok fazla enerji tüketir. Yavaş hareket eden soğukkanlı canlı ise aynı enerjinin sadece onda biriyle yetinir. Peki dinozorlar ve ilkel sürüngenlerde hangi strateji geçerli? Bu sorunun yanıtını bulmak isteyen Amerikalı ve Alman bilim insanları diş minesinin analiziyle mutlak beden sıcaklığının öğrenilmesine izin veren bir yöntem geliştirdiler. Diş minesinin kimyasal bileşimi, dinozorların ve ilkel sürüngenlerin kemiklerindeki bileşime kıyasla daha iyi korunagelmiştir. Diş minesi belli bir miktarda karbon ve oksijen bileşiminden oluşan karbonat içerir. Bu iki elementin izotop olarak adlandırılan ağır ve hafif türleri vardır. Bir dinozorun dişindeki karbonun ağır izotopları (13C) ve oksijenin ağır izotoplarının (180) ne sıklıkta bir 13C180 bileşimi haline geleceği mineral oluşum sıcaklığına bağlıdır, diyor araştırmacılar. Diş minesinin oluşumunda ne kadar sıcak olursa bu iki izotop o kadar ender bileşirler. İşte bu bağlantıdan yararlanarak ilkel sürüngenlerin beden sıcaklığını iki derecelik hata payıyla belirleyen bilim insanları, “kimyasal termometreyle” uzunluğu 20m’yi bulan ve 15 ton ağırlığında olan Camarasaurus’tan, 23m kadar büyüyen ve 40 ton ağırlığında olan Brachiosaurus’a kadar çeşitli dinozorların ve ilkel sürüngenlerin dişlerini incelemişler. İsimleri verilen bu iki otçul sauropod dev sürüngenlerdir ve yaklaşık olarak 150 milyon yıl önce Jura devrinde yaşıyordu. Camarasaurus’un on üç, Brachiosaurus’un üç dişi incelenmiş. Analiz sonuçlarına göre Camarasaurus’un beden sıcaklığı 36, Brachiosaurus’unki ise 38 derece. Fakat sonuçlar dinozorların ve ilkel sürüngenlerin gerçekten de sıcakkanlı hayvanlar olduklarını tam olarak kanıtlamıyor. Veriler beden sıcaklığının çevre sıcaklığına göre daha yüksek ve istikrarlı olduğunu açıklıyor. Anca bu dev sürüngenlerin beden büyüklüğüyle de ilgili olabilir. Sonuçta büyük beden kitlesi sıcaklığı sabit tutar. Araştırmacılar bu yüzden daha küçük dinozorların ve ilkel sürüngenlerin beden sıcaklığını ölçmek istiyorlar. Eğer benzer sonuçlar ortaya çıkacak olursa, dinozorların ve ilkel sürüngenlerin sıcakkanlı oldukları kanıtlanmış olacak. “Güney”de sömürgecilik karşıtı ulusal bağımsızlık savaşları, “Kuzey”de ise, sistemkarşıtı gençlik ve çalışan isyanları, azınlık ve kadın hakları hareketleri, bütün dünyada “gerçekçi ol, imkânsızı iste” sloganı ile özetlenebilecek farklı bir dünyaya dair umutları yükseltti. İşte Schumacher ve arkadaşlarının mücadelesi de bu ortak iklimin ürünüydü. Alternatif Teknoloji Hareketi, 60’ların SistemKarşıtı Dalgası Üzerinde Yükseldi Fritz Schumacher ve grubunun 1965 Mayısında kurdukları kuruluşun adı, bir önceki yazıda da aktarıldığı gibi, tam olarak ‘Orta Düzey Teknolojiler Geliştirme Grubu’ idi (Intermediate Technology Development GroupITDG ). Buna karşılık, ‘orta düzey’ teriminin sanki teknolojilerdeki en uç gelişmelere göre daha düşük ya da aşağı olduğu izlenimi yaratması nedeniyle onun yerine ITDG’nin 1968’deki Kongresinde ‘uygun’ teknoloji ifadesinin kullanılması benimsendi. Hem ‘uygun teknoloji’ terimi, hareketin asıl iddiası olan, ‘... yerel toplumsal gereksinimlere uyumlu teknoloji geliştirme ve uygulama...’, uygun teknoloji ifadesi ile çok daha iyi karşılanacaktı. 20. yüzyılın en önemli kitapları listelerinde sürekli yeralacak olan ‘Küçük Güzeldir’ kitabı, 1973’de yayınlandı ve büyük ilgi çekti, altbaşlığı, ‘Önceliği insana veren bir ekonomi anlayışı ‘ idi. 45 yıl içinde yüzlerce ‘uygun teknoloji’ merkezi, çalışma grubu ve enstitüsü kuruldu. OECD bile 1977’de bir ‘Uygun Teknoloji Almanağı’ yayınladı ve yaklaşık 700 ilgili kurumu tanıtmaya çalıştı. Yukarıda da belirtildiği gibi, “zamanın ruhu”, ana akım kurumları da , aynı bugün ‘sürdürülebilirlik’ kavramında karşımıza çıktığı gibi, o zaman da ‘uygun teknoloji’ kavramına en azında yer verme zorunluluğu yarattı. 1973’deki petrol krizi, çevre felaketleri, nükleer kazalar v.s., gelişmiş ülkelerde de, özellikle enerji teknolojilerinde ve kirletici sınai tekniklere yönelik olarak ‘uygun teknolojiler’ arayışına destek verdi. ABD’de kongrenin 300 milyon ABD dolar fonlaması ile 1977’de ‘Ulusal Uygun Teknolojiler Merkezi’ (NCAT) kuruldu. Birleşmiş Milletler’in çeşitli alt gruplarının raporlarında ‘uygun teknoloji’ terimi sıkça geçmeye başladığı gibi örneğin BM Dünya Sağlık Örgütü, 1977’de “Sağlık için Uygun Teknoloji” programı başlattı. Almanya’da GATE (German Appropriate Technology Exchange), Hollanda’da TOOL (Technology Transfer for Development) gibi merkezler aynı yıllarda kuruldu. Bütün bu etkinliğin en ilginç sonucu, çok ciddi bir bilimselteknolojik çabanın, mühendislik becerisinin ortaya konulmasıyla, çok farklı sahalarda pratik, büyük yatırım gerektirmeyen, teknolojik karmaşıklığı yerel beceriler ile başa çıkılabilir, muazzam bir ürün envanterinin ortaya çıkması oldu. İlk kez 1975’de basılıp 10 yıl içinde 6 baskı yapan “Uygun Teknoloji Kataloğu”, tarım, hayvancılık, balıkçılık, ormancılık, enerji, iletişim, su, sağlık, eğitim alanlarında binlerce kolayca yaşama geçirilebilir tekniği ve uygulamayı içermekteydi. Çoğu zaman ayrıntılı teknik çizimleri ve mühendislik açıklamalarını da içeren bu kaynak kitapların, yukarıda anılan farklı kurumlarca bu yıllarda çok sayıda örneği yayımlandı. Bu ısrarlı ve yaygın teknoloji geliştirme hareketinin eksen ilkeleri aşağıdaki gibi sıralanabilir: •Üretim tesislerinin kente göçü engelleyecek şekilde, ihtiyaçların olduğu yerlerde kurulması esastı. ( o sırada insanlığın %80’i hâlâ kırsal bölgelerde yaşamaktaydı !) •Üretim ölçeklerinin küçük olması, kolayca ve fazla sermaye istemeden kurulmaları gerekiyordu, sermaye yoğun değil, işgücü yoğun olmaları, mümkün olduğunca fazla istihdam yaratmaları, fazlaca ithal girdi içermemeleri uygun olurdu. •Genelde ihtiyaç duyulan beceri düzeyleri yerel toplumdaki mevcutlarla karşılanabilmeli ya da kolayca ulaşılacak gibi olmalı, başta üretim olmak üzere dağıtım, pazarlama ve satış süreçlerinde de bu kurala uyulmalıydı. •Üretimde kullanılan girdiler mümkün olduğunca yerel tedarik edilebilmeli, yine esas olarak yerel ekonomiye mal üretmeliydi. •Ekolojik olmalıydı. “Uluslararası İnsanlı Uzay Akademisi Sempozyumu Genç Sanatçılar Yarışması” geçen günlerde sonuçlandı. Geçen yılın uzay tutkunu mezunumuz sevgili Bozkurt Selvi “10–13 Yaş Arası İkiboyutlu Görsel Sanatlar” dalında ödül kazandı. Ödül kazandıran resmi, ödülü ve mezuniyet töreni resimleri bu sayfada verildi. Eskiler ile birlikte yeni genç mezunlarımızın başarılarını izlemeyi sürdüreceğiz. 26 Temmuz 2011 sabah saat 05:10 civarında Güneş doğmadan hemen önce Eskişehir semalarında “Güneşi ilk gördüm” dercesine yansıtarak Venüs’ü andıran parlaklıkta suni bir uydu yavaş ilerleyişi ile seyirlik poz verircesine gözlendi. “Astronom” anlayışında Canon EOS 50D fotoğraf makinesi ile güneybatıdan kuzeydoğuya doğru uzunca bir seri çekilen fotoğraflardan mini bir örneği bu sayfa verildi. “Anadolu’nun kendisi ve kültürü gibi gökyüzüsü de güzeldir...” TÜBİTAK Ulusal 14. Gökyüzü Gözlem Şenliği 810 Temmuz 2011 tarihleri arasında Antalya Saklıkent’te yapıldı. Katılımcılar zirvede gözlem imkânı yanında güncel astronomi konularını da ilk elden öğrendiler. 3– 2– Bir resim ekte (S. Aliş fotoğrafladı), ayrıntılı bilgi için adres http://senlik.tug.tubitak.gov.tr. Kaynakça: “The Astronomical Almanac 2011” CBT 1272/9 5 Ağustos 2011