Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yargı Bağımsızlığını ve Yansızlığını Yitiriyor Bağımsızlık ve yansızlık yargının özünü oluşturan olmazsa olmaz değerlerdir. Yasalarda ve yetkili ağızlarda ne denli onaylanırsa onaylansın; yargıç güvencelerine sahip bilgili, etik değerleri özümsemiş yargıçlar olmadan bu değerlerin korunması ve güncelleşmesi beklenmemelidir. Çetin Aşçıoğlu Yargıtay Onursal Üyesi – cetinascioglu@gmail.com BİLİRKİŞİ EGEMENLİĞİ ALTINDAKİ Y argı bağımsızlığı ve yansızlığı için, en yakın tehlikeyi siyasal güç oluşturur. Ülkemiz, son bir yıl içinde yapılan yasal düzenlemelerle tehlike eylemli olarak gerçekleşmiştir. Ne var ki; tehlikeyi, siyasal güç kadar, yargı orunlarının kendisinin yarattığı gerçeği de göz ardı edilmemeli. Güçler ayrılığı ilkesi tam anlamıyla gerçekleşerek yürütmenin yargı üzerindeki egemenliği son bulsa bile: Yargı’da bilgi ve bilgiyi kullanma yeteneği ve insana saygı bilinci gelişmedikçe özdeki değerler gizil bir tehlike olarak gündemden düşmeyecektir. Bu bağlamda, ülkemizdeki bilirkişi uygulaması tipik bir örnek oluşturuyor. Yargının üst düzeyde üç dört sorunu saptansa, bunlar arasında bilirkişi uygulaması da yer alır. y Çünkü köklerinden koparılarak “yozlaşmış”, “çürümüş” ve “kanayan yara durumuna gelmiş” bilirkişi kurumu: Adil yargılamayı olumsuz etkileyerek hukukun üstünlüğü inancının ve yargıya güvenin yitimine neden olmaktadır. Karar vermekle yükümlü olan yargıç, ne denli hukuk veya genel bilgiyle, ekinle donatılmış olursa olsun; yargılamada güncelleşen olaylar içinde ortaya çıkan olgu (vakıa) sorunlarını çözmede özel, teknik veya bilimsel bilgilere ve bu bilgilerin ışığında yorumlara gereksinim duyacaktır. Yararları, gerekliliği tartışmasız olan bilirkişi kurumunun: “ olası hatalı, yanlış görüş ve açıklamalar la” ya da almacına uygun olmayan kullanılmalarla” tehlikeli boyutlara dönüşmesi kaçınılmazdır. Ülkemiz, bu bağlamda, tehlikenin doruğunda ve üst düzeyde bir sorunla karşı karşıyadır. Kötü çalışarak yargının özündeki bağımsızlık ve yansızlık kavramlarını olumsuz etkileyen bir bilirkişi kurumu alın yazımız olmadığına göre, çözümü de olmalıdır. Ne denli karmaşık olursa olsun; bir sorun ancak ona yol açan nedenler ortadan kaldırılarak çözülür. Bu nedenle bilirkişi kurumunu yozlaştıran nedenler belirlenmelidir: Yarım asrı geçen sürede; çözüm, hep yasalarda aranmıştır. Ne var ki gerçek neden bilinmediği ya da kolaycılığa kaçıldığı için bu düzenlemeler sorun çözme yerine yeni sorunlar yaratarak başarısız olmuştur.İşte iki çarpıcı örnek: Otuz yıl önce usul yasalarına “hukuki konularda bilirkişiye gidilmez” ilkesine yer verilmesine ve yeni usul yasalarında da bu ilke yinelenmesine karşın; yargı orunları hukuk konulurda bilirkişi görüşü almayı sürdürmektedir. Yeni usul yasalarında, “bilirkişilerin adalet komisyonlarınca düzenlenen bilirkişi listelerinden atanır” düzenlemesine yer verilmiştir. Ancak dağ fare doğurmuş ve sorunun çözümüne bir katkısı olmamıştır. Oldukça yaygın olan bir görüş de, sorunun bilirkişilerin özensiz ve yanlı rapor düzenlemelerinden kaynaklandığı; bu nedenle etkili denetime ve disipline alınmaları savunulmaktadır. Oysa bu konuda usul yasalarında yeteri kadar kural bulunmaktadır. Yeter ki uygulansın. Oysa gerçek sorun; yargı orunlarının, işin kolaycılığına kaçarak hukuk bilimini ve yasaları dışlamasından kaynaklanmaktadır. Yargıçlar, çoğun, “hukuk ve olgu sorunlarını ayırmadan”, “yanların sunu ve açıklamalarını genel yaşam deneyimi, karine ilkeleriyle akıl yürüterek değerlendirmeden”, “yanların görüşünü de alarak maddi gerçekle ilgili çözülmeyen soruları belirlemeden” dosyalar olduğu gibi bilirkişiye verilerek “ rapor düzenlenmesi” istenmektedir. Bilirkişiler de, dosyanın tümünü inceleyerek yargıcın görevini üstlenerek kanıtları değerlendirerek, hukuki sorunları yorumlayarak davanın tüm sorunların çözecek biçimde yazanak (rapor) düzenlemektedir. Sonuçta bilirkişinin kendi başına buyruk düzenlediği yazanaktaki görüş ve yorumlar olduğu gibi yargı buyruğuna dönüşmektedir. Oysa hukuk ve yasalar, bilirkişinin yargıcın denetiminde, yanların etkin katılımı ile çalışmasını ve sorgulanmasını önermektedir. Maddi gerçeğin belirlenmesinde en son başvurulacak bilirkişinin görevi, kendisine sorulan teknik ve bilimsel bilgileri bildirme ve teknik saptamalar yapmakla sınırlıdır. Tersi durumda bilirkişi yargıçlaşarak yargıya egemen olur ve yargı bağımsızlığı ve yansızlığı gizil bir tehlike altında gündemden düşmez. Yinelemeliyim ki; sorununun çözümü; yargıçların bilgi düzeyinin bilgiyi kullanma yeteneğinin geliştirilmesinde aranmalıdır. Günümüzde yargıçlar, maddi gerçeğin belirlenmesinde izlenmesi gereken yöntemi bilmemekte ve yasa buyruklarını göz ardı etmektedir. Bu bağlamda, bilirkişi sorunu tüm yönleriyle otuz yılı aşkın süredir inceleyen ve sorgulayan bir yargıç Y olarak, 2010 yılında “Yargılamada Maddi Gerçeğin Belirlenmesi ve Kanayan Yara Bilirkişilik” adlı yapıtım yayımlandı. Tek başvuru kaynağı niteliğinde olan bu eser hukuk fakülteleri ve yargıç eğitimi birimlerinde tartışmaya alınır ve sorgulanırsa sorunun çözümüne büyük atkısı olacaktır. Ne var ki; geçen bir yıllık süre içinde “kitabın kütüphanelerin raflarında ve sınırlı sayıda hukukçunun kitaplığında kalmaya mahkum olduğu” izlenimi edindim; bu da biline… YASALAR SORUNU ÇÖZMÜYOR bilim insanından oluşan ve birkaç ülkede odaklanan araştırma grubu ve şirketin tekelinde kalmıştır. Ekonomik ve siyasi nedenleri dışında bu durumun en önemli nedeni, süperiletken malzeme üretiminin, yapısal özelliklerinin deneysel ve kuramsal olarak incelenmesinin ve endüstriyel uygulamalarının önemli bir bilgi birikimi, deneysel deneyim, başta kimya, fizik ve malzeme mühendisliği olmak üzere disiplinlerarası bir takım çalışması gerektirmesidir”. Süperiletkenler pazarında bugün en çok söz sahibi olan ülkeler arasında Japonya, Kore, Çin, Hindistan, ABD ve Fransa gelmektedir. Öte yandan süperiletken teknolojileri sektöründe öne çıkan firmalar “American Superconductor Corporation, Bruker Energy Superconductor Technologies, Furukawa Electric, Hyper Tech Research, Japan Superconductor Technology, LS Cable, Oxford Instruments , Southwire Company, Sumitomo Electric Industries, Superconductor Technologies, SuperPower ve Zenergy Power Plant” olarak sıralanmaktadır. Şekil 5’de, 19972010 yılları arasında, Şekil 5. Kullanım alanlarına ve yıllara göre dünya genelinde süperiletken malzeme dünya genelinde süperiletken malzeme pazapazarı Maglev’in yapımına başlamıştır. Bu sistemin maliyeti 44.7 milyar dollar olarak tahmin edilmektedir. Süperiletken malzeme pazarının büyüklüğü: Süperiletkenlik alanının uzmanları tarafından yazılan uluslararası makalelerde vurgulandığı gibi: “Keşfedilmelerinden günümüze kadar geçen yüz yılda süperiletkenlerle ilgili yapılan bilimsel ve teknolojik çalışmalar sınırlı sayıda Kaynaklar: Durham Uni Superconductivity Group, http://www.dur.ac.uk/superconductivity.durham/ Global Superconductors Market , http://www.strategyr.com/SuperconductorsMarketReport.asp, Global Industry Analysts, Inc Virtual Journal of Applications of Superconductivity, http://www.vjsuper.org/ CBT 1272 / 15 5 Ağustos 2011 rının kullanım alanlarına göre büyüklüğü ve 2017 yılı için yapılan tahmin verilmektedir. Görüldüğü gibi manyetik rezonans görüntleme cihazlarının pazardaki payı giderek büyürken, enerji üretimi ve elektronik cihaz imalatı gibi mega sektörlerde süperiletkenlerin kullanımı belirgin ölçüde artmaktadır. Öte yandan, süperiletken malzeme pazarının yılda %16 büyüme hızına ulaşarak 2017’de büyüklüğünün 8.9 milyar doları bulacağı tahmin edilmektedir (2) . Bilim, teknoloji ve endüstri alanında ülkemizin yapabileceği önemli sıçramalara imkân sağlaması bakımından süperiletken malzemeler dikkat çekicidir. Bu alanda yapılacak çalışmalar için gerekli bilgi birikimi ve deneyime sahip nitelikli araştırmacı potansiyelinin üniversitelerimizin ve araştırma kurumlarımızın yapısı içinde var olduğu, sinerjik bir odaklanma ile süperiletkenlik alanında önemli araştırma ve teknoloji birikiminin sağlanabileceği fen bilimleri ve mühendislik dallarındaki araştırmacılarımızın malumudur.