02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yazının devamı arka sayfada CBT 1264/ 7 10 Haziran 2011 anlamında slamizm, modernleşme şokuna karşı geçici bir tepkidir ve kesinlikte tarihin sıfır noktası değildir. Bu gelişme, slam dünyası için algılanmak istenilenden çok daha evrensel bir şekilde ilerlemekte. Değişmez slam ve değişmez Müslüman tamamen Batının hayali tasarımlarıdır. Dünyadaki çeşitli kültürlerin ve dinlerin hareket ettikleri çizgiler, Samuel Huntington’un dediği gibi savaşa doğru değil görüşmeye doğru yol alır.” Usame Bin Ladin, El Kaidenin siyasi sonunu da getirdi mi? “Hayaleti hala büyüleyici olabilir belki. Hayranları alevi canlı tutmaya çalışabilir. Ama ABD’nin korkunç acımasız saldırısı aslında zamansız oldu. El Kaide, Bin Ladin’in ölümünden önce zaten siyasi açıdan ölmüştü. Organizasyon hiçbir zaman kitlesel bir hareket olmadı. Varlığını tıpkı 19.yy’ın sonundaki Avrupalı anarşistler gibi sadece propagandalarla sürdürdü. Bin Ladin, onunla haklarını arayanların intikamını alan yalnız kahramanı romantik boyuta taşıdı.” O da Arap despotların düşürülmesini istiyordu ama :Ama o başarısız oldu. Arap dünyasındaki halk hareketlerinde, PanArabizm veya Pan slamizm gibi mitsel görüşlerin katkısıilgisi yok. Başlıca yanılgı, slam ülkelerindeki ideolojik veya dinsel krizleri, gerileme (irtica) olarak görmektir. Tam tersi, bunlar halihazırdaki yönetimlerin istikrarını bozan, modernleşme krizleridir. Dindeki sarsıntıların ve köktendinciliğin, benzer zamanda ortaya çıkması, adeta klasik bir olaydır. Kuşkuculuk ve bağnazlık aynı gelişmenin iki yönüdür. Örnekleri Avrupa’nın tinsel tarihinde de vardır. Metodik şüphenin kurucusu Descartes, Tanrının varlığını kanıtlamayı görev edinmişti. Ve matematikçi ve fizikçi Pascal, kuşkulu iddiasını ortaya attığında dine ihtiyaç duymuştu: Tanrıya inanmakla hiçbir şey kaybedilemez ama çok şey kazanılır. Pascal, kendi döneminde Hıristiyanlığın köktendinci bir çeşidi olan Jansenizm’e katılmıştı. Zengin yoksul uçurumu da etkileyici olmuyor mu? Tunus, Suriye, Mısır ve Yemen’de çok büyük petrol rezervleri yok: “Elbette ki halkı aş ve parayla susturmak mümkün, ama sadece bir süreliğine. Devrimler genelde kültürel gelişme ve ekonomik küçülme evrelerinde patlak veriyor. Ama demograf olarak bana göre önemli olan, kişi başına düşen milli gelir değil okuryazarlılık oranıdır. ngiliz tarihçi Lawrence Stone, 16. ve 17. Yüzyıldaki ngiliz devrimini incelerken de bu bağlantıyı ortaya koydu. Kritik eşiği yüzde 4060 oranında görebilmişti. Artık Arap gençlerinin çoğu okuma yazma biliyor zaten, ama doğum oranları gerçekte ne şekilde gelişiyor? Arap devletlerinin nüfusu son derece genç, halkın yarısı 25 yaşın altında değil mi? “Bu durum bir önceki kuşağın çok çocuk sahibi olmasıyla ilgili. Fakat artık doğum oranları önemli ölçüde düşüyor. Arap dünyasında doğum oranları sade ce bir nesilde yarı yarıya indi. 1975 yılında kadın başına 7,5 çocuk düşerken bu sayı 2005 yılında 3,5’a düştü. Akademisyenler arasındaki doğum oranı 2,1’in hemen altında. Tunus’taki doğum oranları artık Fransa’ya yaklaştı. Fas, Cezayir, Libya ve Mısır’da kadın başına üç çocuk sayısının altına inildi. Bu şu anlama geliyor: Genç yetişkinler nüfusun çoğunluğunu oluşturuyorlar, anne ve babalarının aksine okuma yazma biliyor, doğum kontrolü uyguluyorlar ama işsizlik sorunu ve sosyal güvencesizlik yaşıyorlar. O halde bu dünyada hareketlenmelerin yaşandığına şaşmamalı. Bu yüzden mi saygın yaşlı aydınlar yerine, öfkeli genç erkekler taşıyor devrimi sokağa? Bu pek şaşırtıcı değil. ngiltere ve Fransa’daki devrimler de genç erkekler tarafından gerçekleştirilmişti. Robespierre 1789 yılında henüz 31 yaşındaydı ve giyotine çıktığında da sadece 35 idi. Rakibi J Danton, müttefiki SaintJust hepsi 30’un başlarında, 20’lerin ortalarında gençlerdi. Lenin biraz daha yaşlıydı ama Bolşevik birlikleri genç erkeklerden oluşuyordu. Nasyonal sosyalistler de öyle. 1956 yılında Budapeşte’de Sovyet panzerleri önünde duranlar da genç erkeklerdi. Peki, Modern değerler slam dünyasına niçin bu kadar geç ulaştı? Arap uygarlığının parlak dönemi 13.yy’da sona ermişti? Yanıt: “Bununla ilgili aynı zamanda Kuzey Hindistan ve Çin için de geçerli olan yani slam, Hinduizm ve Konfüçyanizm gibi tamamen farklı üç din bölgesi için basit bir açıklama var. Bu üç bölgenin ortak noktası, kadının küçük görülmesi ve haklarının kısıtlanmasına dayanan geleneksel bir aile yapısıdır. Ve bu geleneksel aile yapısı Mezopotamya’da slam öncesine kadar uzanıyor. Hatta Muhammed, günümüze kadar birçok Arap toplumundaki kadının sahip olduğundan fazlasını sunmuştu kadınlara. Yani Araplar eski yerel olgulara uyum sağlayarak bunları tüm Yakındoğu’ya mı yaydılar? “Evet. Erkek sözünün geçerli olduğu, yeni evlilerin erkeğin babasının evinde yaşadığı ve Araplarda ideal evlilik sayılan kuzinler ve kuzenler arasındaki evliliğe dayanan ataerkil ve içgüvey sistemi her türlü toplumsal gelişmeyi engellemekte. Hakları kısıtlanan kadın, çocuklarını daha ilerici ve dinamik bir şekilde yetiştiremiyor. Toplum kemikleşiyor ve adeta uykuya dalıyor, bireylerin güçleri gelişemiyor. Özgür eş seçimine dayanan aşk evliliği hakkı 19.yy Avrupası’nda toplumsal hiyerarşiyi dağıtarak, özgürlük gereksinimini doğurdu. Yani Arap dünyasındaki modernleşmenin ön koşulu kadının özgürleştirilmesi mi? “Bu süreç harekete geçti bile. Başörtüsü tartışması amacının önüne geçti. Kuzenler arası evlilik, doğum oranı gibi düşüyor ve böylece bir kilit açılmış oluyor. Özgür birey, etkin vatandaş kamusal alana girebiliyor. Genç erkeklerin yüzde doksanından fazlası okuma yazma bilir ve temel eğitim seviyesine sahip olurlarsa, uzun sü DOĞU’DA ÜÇ D N VE KADINLAR rede hiçbir geleneksel ve otoriter rejim dayanamaz. Hiç protesto yürüyüşlerine ne kadar çok kadının katıldığını fark ettiniz mi? Arap dünyasının geri kalmış bir ülkesi olan Yemen’de bile binlerce kadın katıldı protestocuların aralarına.” Aile en mükemmel özel alan. Sizin yapınızdaki değişimler niçin kaçınılmaz olarak siyasi alana kayıyor? “Üsttekiler ve alttakiler arasındaki ilişkiler değişiyor. Babanın otoritesi sallandığında genelde siyasi güç de çöküyor. Çünkü ataerkil, akraba evliliğine dayalı büyük aile sistemi devletin zirvesinde üremiştir. Devletin başındaki ailenin reisi, oğullarına ve diğer erkek akrabalarına güçlü pozisyonlar veriyor. Sburiye’de olduğu gibi baba ve oğul Esad ile siyasi hanedanlıklar oluşuyor. Grup ekonomiyi kendi çıkarlarına göre yürüttüğü için ahlaki çöküntü baş gösteriyor. Devlet aile işletmesi gibi doğal olarak özelleştiriliyor. taat edenlerin gücü, sadakata, baskıya ve siyasi ekonomiye dayanıyor.” statistikler önemli farklılıklar gösteriyor. Tunus, Yemen’le karşılaştırılamıyor. Buna rağmen devrimin kıvılcımı nasıl sıçrayabildi? “Bunun için de Avrupa tarihinde bir örnek var. 1848/49 devrimi. Arap bahar devrimi, komünizm çöktüğü 1989 sonbahar devriminden çok Avrupa’daki 1848 ilkbahar devrimiyle karşılaştırılabilir. Fransa’da alevlenen kıvılcım daha sonra Prusya, Saksonya, Bavyera, Avusturya, talya, spanya ve Romanya’da karışıklıklara neden oldu. Dini Durdurulamaz Devrim, kestirimlefarklılıklara rağmen klasik bir rini ise 3 faktöre dayandırıyor: zincirleme reakÖzellikle de kadınlar arasında hızla siyondu bu.” artan okuryazarlılık, doğum oranArap dünyası şimdi modern larında düşüş ve yaygın olan birinyaş ama ad ım ci derecede kuzinler ve kuzenler atınca, özgürlük, arası akraba evliliklerinde (endoeş i t l i k, i ns an hakları ve insangami) önemli bir azalma! Diyor ki: lık onuru gibi ev“Bu gelişimin sonunda, politik sisrens el Bat ı detemin değişimi, git gide yayılan değer l er i z af e r m i kazanacak? “Bumokratikleşme dalgası ve tebaarada yine dikkatlıktan vatandaşlığa geçiş var. Gerli olurdum. Deçi bu küresel bir eğilimi izliyor ama mokratik hareketler, 1990’da biraz zaman alabilir..” Ayrıca, DoDoğu Avrupa örğu ülkelerinin geri kalmasında teneğinde olduğu mel nedeni, kadınların özgür insan gibi son derece farklı biçimlenolmasındaki gecikmeye bağlıyor.. meler doğurabilir. Putin belli ki Rus halkının çoğunluğunu arkasına aldı, peki sırf bu yüzden Rusya’nın şeffaf bir demokrasiye sahip olduğunu söyleyebilir miyiz? O zaman Batı’nın sınırlarını nasıl çiziyorsunuz? “Batının çekirdeğine aslında, tarihsel sırayla ngiltere, Fransa ve ABD giriyor. Almanya değil. Almanya’nın, Avrupa’daki liberal demokratik gelişmelere hiçbir katkısı olmadı. Yok artık daha neler! 1832 Hambach Festivali, 1848 Mart Devrimi, Frankfurt Pauls Kilise’sindeki Nasyonal Toplantı, 1918 Kasım Devrimi, 1949’da Federal Almanya’nın kuruluşu, Adenauer’in Batı Politikası ve Kasım 1989’da halk tarafından barışla yıkılan duvar… “ Tamam, savaş sonrası tarih fena değil ama bunun da Batı’daki galipler tarafından yürürlüğü konması gerekiyordu ngiltere’de, Amerika’da ve Fransa’da çoktan demokratik koşullar hüküm sürerken, Almanya’da sürekli otoriter devlet sistemleri istediklerini yaptırıyordu. Almanya 20.yy’ın en kötü totaliter ideolojileri BATININ SINIRLARI NEREDE?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle