Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR C LT HÜCRELER LK KEZ NÖRONLARA DÖNÜŞTÜ bir kısmının uzaydan gelmediğini bunun yerine Aydaki magmatik kayaca ait olabileceğini gösteriyor. Stanford Üniversitesi bilimcileri, cilt hücrelerini doğrudan doğruya işlevsel beyin hücrelerine dönüştürmeye başardı. Marius Wernig ile çalışan ekip daha önceleri farelerde uygulanan yöntemde, ceninlerin cilt hücrelerine dört farklı transkripsiyon faktörü yerleştirebilmek için genetik olarak değişimden geçirilmiş virüslerden yararlanmış. Bu faktörler, DNA’nın okunmasında ve bir hücre içindeki protein şifrelerinin çözülmesinde rol oynar. Bu dört faktör sayesinde küçük bir cilt parçasının, nöron gibi işleyen hücrelere dönüştüğü görülmüş. Benzer diğer yöntemlerin aksine bu süreçte cilt hücrelerinin, kök hücreleri olarak programlanması gerekmiyor. Wernig’in açıklamasına göre, insandan alınan cilt hücreleri ilk kez sadece sinir hücresi gibi görünmekle kalmayıp, aynı şekilde davranan beyin sinir hücrelerine dönüşmüşler. Bilinen nörolojik hastalıklara sahip kişilerden alınan cilt hücreleriyle araştırmalarda kullanılabilecek yeni beyin hücreleri üretilebilecek. Bu önemli çünkü, insanın kafatası beyni çok iyi koruduğu için beyinden çok ayrıntılı görüntüler alınamıyor. Beyin hücrelerinin ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ancak hastanın ölümünden sonra gerçekleşebiliyor. Bu aşamada hastalık da son evresine geldiği için, hastalığın tüm evrelerini inceleyemiyorlar. Son araştırma, hücrelerin değiştirilebildiğini ve bu tür değişimlerin sadece fare gibi model hayvanlarda şans eseri değil insanda da mümkün olduğunu göstermesi açıdan önem taşımakta. rumlayan yeni bilgiler elde etti. Erimiş kayaç küreciklerini incelediler. Bunlar Ay’daki lav taşlarında sıkışan erimiş parçacıklardır. Brown Üniversitesi’nden Thomas Weinreich bunları bulabilmek için astronot Harrison Schmitt’in Apollo 17 misyonuyla dünyaya getirmiş olduğu titan içerikli turuncu volkanik camdan oluşan binlerce küreciği inceledi. Uzun arayıştan sonra on tanecik bulan araştırmacı, bunların, çarpışma sırasında suyu ve diğer uçucu maddelerin dışarı kaçmasını engelleyen kristallerle çevrili olduğunu söylüyor. Bu örnekler bu yüzden Ay’ın içindeki su miktarının tahmin edilmesine yardımcı olacak bilgiler veriyorlar. Bilim insanları elektron ışın mikroskop sondasıyla, volkanik camda korunagelen parçacıkları ayrıntılı bir şekilde inceleyince, bunların içinde daha önceleri Ay kayacında bulunandan yüz misli fazla su içerdiğini görmüşler. Volkanik camda korunagelen parçacıklar, 6151410ppm su, 5058ppm flüor, 612877 kükürt ve 1,53,0ppm klordan oluşmakta ve bu açıdan bakıldığında yer mantosunun üst kısmındaki bazalt kayaçlarına benziyor. Sonuçlar, uydumuzun, güneş sisteminde Dünyamızın yer mantosundaki benzer dahili bir su rezervine sahip bilinen tek gezegensel gökcismi olduğunu göstermekte. Şayet diğer volkanik cam örneklerinde de benzer su oranları bulunursa, Ay’ın bir çarpışmayla oluştuğuna dayanan teori geçerliliğini yitirebilir. Yeni sonuçlar kutupların yakınındaki Ay kraterlerindeki su buzuyla ilgili yeni bilgiler de verdi. Gezegen araştırmacıları bu suyun geçmişteki kuyrukluyıldız ve asteroit çarpışmaların bir sonucu olduğunu düşünüyorlardı. Fakat son bilgiler, buzun en azından klime zarar veren sera gazı geçen yıl yeni bir seviyeye ulaştı. Uluslararası Enerji Ajansı IEA, 2010 yılında toplam olarak 1,6 gigaton daha fazla karbondioksitin salındığını açıkladı. Bu, ölçümlerin başlamasından sonraki en yüksek değer. Geçen yılki karbondioksit emisyonu (dünya genelinde) 30,6 gigatondu. Sonuçlar gerçekten de çok vahim, küresel ısınmayı iki derecenin altında tutmak için çok büyük çabalar harcamamız gerekir diyor IEA şefi Fatih Birol. ki derecenin üzerindeki ısınma iklim için tehlikeli sonuçlar doğuracak. Bu nedenle geçen aralık ayında Cancun’da (Meksika) gerçekleştirilen iklim zirvesinde, üyeler, küresel ısınmanın iki derecenin altında tutulması gerektiğine karar vermişti. Ancak Birol bunun artık pek mümkün olmayacağını söylüyor. Londra Ekonomi Okulu’ndan Lord Stern: Bu durumun devam etmesi halinde, 2100 yılında küresel sıcaklığın 4 derece artma olasılığı yüzde elli olacak. Bu gelişme ise büyük insan göçlerine ve çatışmalara neden olacak. Birol: Küresel ısınmanın çok ağır etkilerinden kurtulmak için 2020 yılından itibaren karbon salımı miktarı, yılda 32 gigatonla sınırlı kalmalı. SERA GAZI EM SYONU REKOR SEV YEDE Astronomlar, Avrupa Güney Gözlemevi’nin büyük teleskopuyla, alışılmışın dışında YALNIZ YILDIZ GÜNEŞTEN ÜÇ M LYON M SL PARLAK bir yıldız keşfetti. Büyük teleskopla gerçekleştirilen ayrıntılı incelemelerin ardından, yıldız ve Dünya arasında bulunan toz bulutlarındaki ışığının önemli ölçüde soğurulduğunu ve tüm yönlere dağıtıldığı anlaşıldı. Oysa VFTS 682, astronomların tahmin ettiklerinden çok daha parlak, hatta bilinen en parlak yıldızlardan biri. Yıldızdan yansıyan kırmızı ve enfraruj ışık tozdan geçerek Dünyaya ulaşabilirken, kısa dalgalı mavi ve yeşil ışık dağıldığı için bize kadar ulaşmaz. Gerçekte mavimsi beyaz ışıyan yıldız bu yüzden bize kırmızımsı görünmekte. Oysa VFTS 682 Güneşimizden 3 milyon misli daha parlak, 150 misli kütleye sahip ve yüzey sıcaklığının 50.000 santigrat derece olduğu sanılıyor, ki Güneşin yüzey sıcaklığı 5.500 derecedir. Böylesine yoğun kütleli yıldızlar bugüne kadar yıldız kümelerinin merkezlerinde bulunuyordu. VFTS 682 tam olarak çok etkin bir yıldız doğum bölgesi olan Büyük Macellan bulutu içindeki Tarantula bulutsusunda. En yakınındaki komşu, birkaç benzer yoğun kütleli yıldız içeren R 136 yıldız kümesi. VFTS 682, neredeyse, R136’nın merkezindeki iki yoğun kütleli süper yıldızla aynı. VFTS 682’nin bu yüzden büyük yıldız kümesinde oluştuğunu daha sonra ise kümeden ayrıldığını düşünülüyor. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma CBT 1264/ 4 10 Haziran 2011 Ay’da şimdiye kadar tahmin edilenden yüz misli fazla su var. Yani Ay su açısından yer mantosunun üst kısmı kadar zengin. Sürpriz sonuç, Apollo 17 misyonuyla dünyaya getirilen örneklerle elde edildi. Kısa bir süre önce Science dergisinde yayımlanan veriler, uydumuzun kozmik çarpışmayla oluştuğuna dayanan teoriye yeni bir bakış açısı sunuyor. Dıştaki gezegenler ve birçok meteoride karşın dünya ve diğer içteki gezegenler göreceli olarak az suya ve uçucu elementlere sahiptir. Bunlar gezegenlerin oluşumu sırasında ilkel bulutlarda çok enderdi. Ay, şimdiye kadar hep su yoksulu olarak bilindiği için, bir “felaket” sonucunda yani Mars büyüklüğündeki bir cismin dünyamızla çarpışması sonucunda oluştuğu sanılıyordu. Fakat Carnegie Enstitüsü’nden Erik Hauri ve arkadaşları, Ay’ın geçmişini farklı yo DÜNYAMIZIN UYDUSU SU ZENG N MANZARA RESİMLERİ ÇABUK UNUTULUYOR Deniz kıyısında çekilen bir gün batımı fotoğrafı ya da ıssız bir vadideki gelincik tarlasından alınan bir görüntü her insanın hoşlanacağı türden resimlerdir. Ancak bunlar kısa bir süre sonra unutuluyor. Amerikalı bilim insanları hangi fotoğrafların daha çok akılda kaldığını buldular. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde Aude Olivia ile çalışan ekip, manzara fotoğraflarının çabuk unutulduğunu bunun yerine içinde insan bulunan bir görüntünün en çok akılda kaldığı sonucuna vardı. Araştırma çerçevesinde 10 bin farklı fotoğraf gösterilmiş katılımcılara. Mesela kumsal, kütüphane, gökyüzü, plastik goril, koşucu vs. Katılımcılar bilgisayarda gerçekleştirilen testte, tekrarlanan bazı görüntüleri hatırladıkları zaman bir tuşa basmışlar. Testin değerlendirilmesi sonucunda manzaraların daha zor, insanlı görüntülerin daha çok hatırlandığı ortaya çıkmış. Bilim insanları bu şekilde akılda iyi derecede, orta derecede ve çok zor akılda kalan görüntüleri sınıflandırdıktan sonra renk, boyut, kenarlar, kontrast vb özelliklerini bir bilgisayar programıyla analiz etmişler. Orta derecede iyi hatırlanan görüntüler arasında mesela bowling topu veya pazarcı tezgâhı gibi insanlar tarafından üretilen nesneler yer almakta.