Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AYLAK B LG Damariçi ultrasonik görüntülemede yenilik Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü’nde 2 Haziran 2011 tarihinde gerçekleştirilen seminerde bir konuşma yapan Georgia Institute of Technology’den Prof. Dr. F. Levent Değertekin, ekibiyle birlikte geliştirdikleri monolitik entegre elektronikli CMUT teknolojisini tanıttı. Bu teknoloji, damariçini görüntüleyen ultrason cihazlarının daha hassas görüntü vermesini sağlayacak. Sera Tolgay Tahir M. Ceylan tahirmceylan@gmail.com Toplumsal doku, aile yapısı, sosyal ilişkiler günümüzde hızlı değişiyor. Özellikle aile de kuşaklar arası ve kuşak içi kopukluklar derinleşip üyeler bağsız, sorumsuz atomlar, toplumlar kum (Kum toplum=Üyelerinin birbiriyle doğrudan ilişkisinin olmadığı, ilişkinin nötr bir merkez üzerinden yürüdüğü, bireyle merkez arasında aracının kalmadığı, yapışıklığı olmayan toplum) haline geliyor. C MUT (Capacitive Micromachined Ultrasonic TransducersMikrofabrikasyon yolu ile üretilmiş Kapasitif Ultrasonik Dönüştürücü) konusunda çalışmalar yapan Prof. Dr. F. Levent Değertekin, bu teknolojinin tıbbı görüntüleme cihazlarının, özellikle ultrason cihazlarının daha ayrıntılı ve net görüntü vermesini sağlayacağını belirtti. CMUT’lar alanında nispeten yeni bir kavram; geleneksel piezoelektrik dönüştürücülerin (transdüserlerbir enerjiyi başka bir enerjiye çeviren mekanizma) yerini almaya aday. Günümüzde yaygın olarak kullaÜç boyutlu görüntü nılan ticari ultrasonik dönüştürücülerin çoğu piezoelektrik temellidir. Dönüştürücüler, CMU demeti entegre CMUT teknolojisinde ultrasonik dalgaları devresi üretmekte kullanılır. Mevcut piezoelektrik teknolojisi ve anjiogramdan farklı olarak Dış işlemci CMUT’lar daha iyi bir iletim performansına ünitesi sahiptir. Değertekin konuşmasında, geliştirdikleri monolitik elektonik entegreli CMUT’lar sayesinde, optimum bant genişliği elde ederek parazitlenmeyi azalttıklarını ve böylece daha iyi görüntü aldıklarını belirtti. Bu şekilde damar tıkanıklıklığı ve kalp kapakçığı ameliyatı gibi cerrahi müdahalelerde CMUT teknolojisi daha yaygın bir şekilde kullanılabilecek. Düşük üretim maliyeti, maksimum alan kullanımı ve daha hassas bir görüntüleme gibi avantajlarıyla, CMUT’ların ultrasonik görüntülemede daha çok tercih edilmesi öngörülüyor. Prof.Dr. Değertekin ve ekibi, CMUT, optoakustik, ultrason görüntüleme, MEMS* teknolojisi, biyoanalitik cihazlar ve atomik kuvvet mikroskobu (AFM) üzerinde çalışmalar yapıyor. Şimdiye dek 150’nin üzerinde bilimsel yayın yapan Değertekin, 40’tan fazla Amerikan patentine sahip. *MEMs veya MikroElektroMekanik Sistemler, mikrofabrikasyon yöntemi ile üretilmiş minyatür mekanik ve elektromekanik cihaz ve yapılardır. MEMs cihazlarının boyutları mikron ile milimetre arasında değişir. D Ü N Y A G Ö S T E RG E L E R İ İlaç şirketlerinin gözdesi kanser ilaçları Gelecek üç yıl içinde ilaç şirketleri, patent korumasını yitirecekleri için kârlarının 50 milyar dolarlık bir kısmının yok oluşunu izleyecekler. Kayıplarını telafi etmek için yeni kârların peşine düşen şirketler tüm umutlarını kanser ilaçlarına bağlamış durumda. Kanser son derece ölümcül ve inatçı bir hastalık olmakla birlikte, aynı zamanda yatırımcılar için çok büyük bir fırsat oluşturuyor. Halihazırdaki tedaviler yetersiz; ancak kanser piyasası inanılmaz büyüklükte 2010 yılında yalnızca ABD kanser tedavisine 125 milyar dolar harcadı . Ulusal Sağlık Enstitüleri verilerine göre 2020 yılında bu rakamın 207 milyara ulaşması bekleniyor. İlaç şirketlerinin tek amacı kanser araştırmalarında liderliği ele geçirmek. Bu ay Roche, vemurafenib isimli yeni bir melanoma ilacına onay almak için Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’ne (FDA) başvurdu. Pfizer, akciğer kanserinin bazı türlerinin tedavisinde kullanılacak crizotinib’e umut bağladı. Diğer şirketlerfarklılık yaratmak için atmaca gibi birbirlerini kolluyorlar. Bu çok riskli ve iki yönlü bir strateji. Önce işe yarayacak bir ilaç yaratmak gerekiyor. Daha sonra sıra bu ilaçları bir servet karşılığında pazarlamaya geliyor. CBT 1264/13 10 Haziran 2011 Peki ama bu sırada bireyi şekillendiren temel ruhsal çatışmalara ne oluyor, onlar hangi yönde değişiyor? Her bebeğin dışlaşma (nesnelerle buluşma ve onlardan doyma) eylemi nispeten benzer koşulları olan toplumlarda gerçekleşir. Örneğin Amerikan ve Özbek toplumları arasında sosyoekonomik farklılıklara rağmen, psikososyal gelişimi temelden değiştirecek ayrılık yoktur. İki toplumda da aileler vardır, çocuklara temel olarak anne bakar, iki toplumda da bebekler meme emer, tuvalet eğitimi görür, iki toplumda da ensest yasağı vardır ve çocuklar belli bir yaştan sonra evden ayrılır. Dolayısıyla çocukların oral (memeden ayrılma), anal (tuvalet eğitimi), fallik (ödipus kompleksi) ve ergenlik (ergenlik krizi) dönemi krizleri yaşaması istisnalar dışında kuraldır. Dışlaşma eylemi karşısında bugünün toplum ve aile yapısını buldukça bebek/çocuk hep aynı çatışmaları yaşayarak ilerleyecektir. Ancak yarının tek ebeveynli ve erken yaştan itibaren kreşte büyüyen çocuklarının ortaya çıkmasıyla bir grup çatışmanın psikanaliz tarihinin sayfalarında kalacağını söyleyebiliriz. Dışlaşma değişen sosyoekonomik koşullara göre yeni şekiller kazanacak, bebekler nesnelerle kurduğu ilişkiyi eski çatışma alanlarını kaybederek, yeni çatışma alanları kazanarak sürdürecektir. Özellikle ergenlik krizi, fallik ve oral dönem çatışmalarını doğuran sosyal yapılar sırasıyla ve öncelikli olarak çökecekmiş gibi durmaktadır. Uzaktan çalışma olanakları, yüz yüze ilişkinin ortadan kalkması ergenlik krizini hafifletebilir, yine emzirme zorunluluğunun bulunmaması ayrılmayı kolaylaştırabilir, bebeklerin erkenden kreşlere gönderilmesi bakım verenle ödipal karmaşanın gelişimini güçleştirebilir. Buna karşılık tuvalet eğitimi değişmeden kalacak hatta insanlar atıklarını değerlendirme yoluna gittikçe daha da sıkılaşacak gibidir, bu nedenle anal dönem takıntılı obsesif kompulsif bireylerin öne çıkmasını beklemeliyiz gelecekte. Dolayısıyla dışlaşma da çatışma alanları değiştikçe, çatışmalar ürünü olan benlik de farklı bir konum alacaktır, ileride tutkusuz, az bağımlı, saldırgan ve kontrolü yüksek kişiler göreceğiz. Erken yaşta “kendi başına kalmış” bebeklerde benlik oluşumunun da erken yaşlara çekilmesini, her benliğin erken dönemden itibaren daha çok organizasyon yaratıcı olarak şekillenmesini ve çeşitlenmesini, daha saldırgan ama daha az dürtüsel bir biçim almasını bekleriz. “İyi”, “sorumlu” ailesine hatta tarihine düşkün kişiler artık otomatik olarak var olmayacaktır. Kökün (anne, aile) kuvvetli biçimde şekillendirdiği tutkulu, ruh yoğun gövdeden (bireyden), başka gövdelerin (bakıcılar, öğretmenler) zayıf biçimde kendilerine benzettiği tutkusuz ruh donuk gövdelere geçilecektir. Bu durumda bebeğin erken dönemde oluşmuş “ben”inin daha erken zihin kuramı(başkasının zihninin nasıl çalıştığını anlamak) oluşturacağını öngörebiliriz. Bu da “mükemmel” yalan söyleyen bireyler demek olduğu gibi, insan ilişkilerinde “doğru”nun ve güvenin yerinin kalmaması da demektir. Toplum değiştikçe bugün normatif gibi alınan psikososyal gelişim evrelerine ait krizlerin şekil değiştirmesi kaçınılmaz olsa da, ortada yine bir krizler dizgesi kalacaktır. Çünkü bu krizler ebeveyn ve toplumla olan çatışmalarla ilgili görünse de temelde nesneler üzerindeki dışlaşma işlemleriyle ilgilidir. Bir “iç”in kendine bir “dış” yaratmaya çabalaması her zaman sancılı süreçlerden geçer, bu da şüphesiz krizlere neden olabilir. Öte yandan bugünün toplumu da, geçmiş dönemlerin denetleyici, prototip örnek bireyler belirleyici, benzeşim isteyici yapısından uzaklaşmış görünmektedir, iletişim teknolojisindeki gelişim, sosyal bir ağa katılmak için yüz yüze olmayı zorunlu kılmıyor artık. Dolayısıyla benzeşme ve yapışma geleneğinin giderek sönmesini ve birbirine benzemez atomların ortaya çıkışını izleyebiliriz geleceğin kum toplumlarında. Atomlardan birer molekül yaratmasını, bir toplum ortaya çıkarmasını beklemek kolay olmayacaktır o zaman. Herkesin elindeki telefonla bir robot üzerinden ilişki kurduğu yerde aracısız ve doğrudan ilişki (aile, arkadaş grupları) bitmiş demektir, bu bir toplum değildir, yeryüzünde tesadüfen aynı anda varolan insan kalabalığıdır, kumdur. Bu kalabalığın gelecekte zannedildiğinin aksine gücü de olmayacaktır. Elli yıl sonra sosyal paylaşım sitelerini kaldırın insanlar birbirini tanımayacaktır. Sonuç: Büyük aptal topluluklara doğru gidiyoruz. Toplumsal Değişim ve Temel Ruhsal Çatışmalar