02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İKTİSAT PENCEREMDEN Mide kanserinden korunmak için bazı besinlere dikkat H acettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Medikal Onkoloji Ünitesi tarafından Prof. Dr. Şuayib Yalçın başkanlığında bu yıl ilk defa düzenlenen ‘Gastrointestinal Kanserler Konferansı’ Antalya’da gerçekleştirildi. Prof. Dr. Şuayib Yalçın özellikle yanlış beslenme alışkanlıklarının sebep olduğu mide kanserlerinin en çok görülen kanserler arasında ülkemizde bazı istatistik verilere göre 2. sırada yer aldığını belirtti. Prof. Dr. Şuayib Yalçın “ülkemizde özellikle fazla tuz tüketimi olduğu gayet açık bunun dışında yiyecekleri ve içecekleri fazla sıcak tükettiğimizi, seçtiğimiz gıdalar ve pişirme şeklimizi, fazla turşu tükettiğimizi gördük. Bu nedenle korunmak için bizim bu beslenme alışkanlığını bir an önce değiştirmemiz gerekiyor. Bunun dışında son zamanlarda şişmanlık ile birlikte özellikle mide girişi ile ilgili tümörlerde de artış oldu. Demek ki eğer bizler az tuzlu yer ve sebze meyveyi fazla tüketir, yağlı gıdalardan, gazlı içeceklerden, tuzdan turşudan kaçınır ve gıdalarımızı dumanlı biçimde pişirmezsek mide kanserinden korunmak mümkün” dedi. Her gün içilen tuzlu ayranın mide kanseri riskini 1.8 kat arttırdığının saptandığını belirten Prof. Yalçın “Tuzlu tereyağının her gün kullanılması mide kanserine yakalanma riskini 1.5 kat, tuzlu çekirdek ise 1.3 kat arttırdığı saptandı” dedi. Yalçın, mide kanserli hastaların yüzde 12.3’ünün, kontrol grubundaki kişilerin ise yüzde 8.5’inin ailesinde mide kanserli hasta bulunduğunu da dile getirdi. Prof. Dr. Şuayib Yalçın kolon kanserlerinin de ülkemizde en sık görülen sindirim sistemi kanseri olduğunu bununla birlikte nüfusun hızla yaşlandığını ve kolon kanseri riskinin de yaşla birlikte arttığını düşünürsek kanserden korunmanın çok önemli olduğunu belirtti. Prof. Dr. Şuayib Yalçın “Aslında bu kanserden normalde sağlıklı beslenerek, kilomuzu koruyarak ve egzersiz yaparak korunmak mümkün. Ama bunun dışında aynen meme kanseri ve rahim ağzı kanserlerinde olduğu gibi 50 yaşından sonra mutlaka tarama testlerinin yapılması lazım.” dedi. Özellikle kolon kanserinde erken teşhisin önemini vurgulayan Prof. Yalçın “Tıbbın en çok tedavi seçenekleri sunduğu kanserlerin başında da kalın bağırsakları kanserleri geliyor. Ne kadar erken teşhis edilirse, tedavi şansı da o kadar artıyor. Bizim ülkemizde bu konuda ortalama yaş biraz daha düşük. Normalde 70 yaş, bizde ise 60 yaş civarında en sık görülüyor. Kadınerkek arasında belli bir fark yok” dedi. Türkiye’de ortalama yaş sınırının gittikçe arttığını ve bu doğrultuda giderse kolon kanseri görülme sıklığının da 23 kat artacağını belirten Prof. Yalçın “Türkiye’de bireylerin kolon kanseri konusunda dikkatli olmaları gerekiyor özellikle bu konuda riski önleyici yaşam tarzına dönmeyi ve de mutlaka tarama programlarından yararlanmalarını öneriyoruz. Türkiye tedavi yönünden iyi, ancak bizim ülkemizde diğer çalışmalarımızda görüldüğü gibi doktora başvurmaktan çekiniliyor. Özellikle korku nedeniyle kanseri amansız hastalık olarak görüyorlar. Oysa hiçbir kanser artık amansız değil özellikle erken teşhis edildiğinde tedavi başarısı çok yüksek. Ama yeter ki hastaların erken dönemlerde başvurmasını sağlayabilelim” dedi. Oktay Yenal [email protected] Yazılarımın genellikle okunmadığını sanıyorsam da arada sırada beni bu sanıdan saptıran mektuplar alıyorum. Bunlardan biri 16 yaşında bir okuyucumdan, Mehmed Ali’den geldi. D Ü N Y A G Ö S T E RG E L E R İ Zengin ülkelerde gelir eşitsizliği artıyor Son 30 yıldır zengin ülkelerde zengin ve yoksul arasındaki uçurum giderek açılıyor. OECD bu konuda kapsamlı bir yeni bir rapor (http://www.oecd.org/document/40/0,3746,en21571361443151154916676011 11,00.html) hazırladı. Eşitsizliği ölçen Gini katsayısı (1=Herkesin eşit gelire sahip olduğunu, 1=En zengin insanın tüm gelire sahip olduğunu gösteriyor) 1985’teki 0.29’dan 2008’teki 0.32’ye yükselerek %10’luk bir artış kaydetti. Bu rakamlar OECD ülkelerindeki çalışan nüfus göz önüne alınarak hesaplandı. Bu trendin nedeni kazançlardır. Çalışanların en zengin %10’un kazancı, çalışanların en yoksul %10’undan daha fazla artmıştır. Üst basamaklarda en tepedeki %1, en büyük geliri kapmış durumda. Teknoloji de orantısız olarak üst gelir gruplarına hizmet veriyor. Bu arada üst gelir grupları, alt gelirlilerden daha uzun süre çalışıyor ve yine kendileri gibi üst gelir gruplarından kişilerle evleniyor. Hükümetler alt ve üst gelir grupları arasındaki farkı kapatmak için eskisine göre daha az çaba harcıyor. Ayrıca küreselleşmenin eşitsizliğin nedenlerinden biri olmadığına da işaret eden rapor, eşitsizliği arttıran nedenlerden birinin de 1970’lere göre bugün daha fazla insanın çalışıyor olmasına bağlıyor. CBT 1291/9 16 Aralık 2011 Bu okuyucum sosyal demokrasinin sık sık sözünü ettiğim, fakat bunun içini doldurmadığım için okuyucuyu havada bıraktığım mealinde düşünceler ileri sürülüyordu. Bu yazımda bu genç arkadaşıma, cevap vermeye çalışayım. Bir kez sosyal demokraside iki önemli kavramdan biri demokrasi. Bu çok kez seçimlerin dört beş yılda bir yapılması anlamında kullanılırsa da bence, daha geniş olarak şöyle tanımlanmalı: Çoğunluğun istediği gibi yönetilmek, bu yönetimin zaman zaman değişmeye hazır olması, ve azınlıkların haklarının korunması. Bu tanım bir yanda sülale yönetimine, öte yanda ise proleter ayaklanmasına karşıt. Elbette bu cümleler çok ayrıntılı tanımlar ve tahliller gerektiriyor ve burada bu tartışmaya girmemiz olanağı yok. Ayrıntıları merak edenlerin okuyabileceği çok kitap var. Ben J.S. Mill’in On Liberty adlı esrerini öneririm. Görebildiğim kadar bugünkü dünyada her sistemin derece derece kapitalist olması şart. Fakat son yılllarda olduğu gibi vahşi kapitalizmin hüküm sürmesi, yani vahşi kapitalizminin yaygınlaşması, gelir farklarının büyümesi, açlığın ve işsizliğin artması bence arzu edilen bir düzen değil. Bunun için de bence demokrasinin iyi işlemesi yanında, demokrasilerin sosyal amaçlara yönelmesi gerek. Öyleyse bugün vahşi kapitalizm yönünde yerleşen düşüncelerin sosyal demokrasiye dönüşmesi gerek. Yoksa Amerika’da Cumhuriyetciler vergilerin azaltılması yönünde kampanyalarını sürdürür, Avrupa’da Merkel ile Sarkozi bütün enerjilerini Avrupa Birliği’ni bir ucubeye çevirmeye harcarlarsa dünyanın geleceği karanlık. Hele büyüme lokomotifi, Batı’dan Doğu’ya kaymışken, yani zengin ekonomilerin ayıplarını daha çok zenginlemekle örtme dönemi sona ererken ve de iletişimdeki ilerlemelerle kapitalizmin ayıpları daha gün ışığına çıkarken bu günkü kapitalizmim Vahşi Kapitalizm biçiminde sürmesi artık zor. Bunun içindir ki ikinci temel kaziye olarak olarak demokrasinin sosyal olmasını öneriyorum. Bence hiç bir toplumda bugünkü derecede gelir dağılımı bozulması kabul edilemez. Hele işsizliğin yüksek ve artmakta olduğu toplumlarda istihdamın artırılması şart. Hatta diyebilirim ki zengin ülkeler artık büyümemeye alışmaları ve bu ülkelerde istihdam amacı milli gelir artışından önde gelmeli. Bence sosyal demokrasinin devlete düşen amaçları şöyle sıralanabilir: Açlığı azaltmak, kronik işsizliği kaldırmak, bunun için gerekirse haftalık iş günlerini kısmak, vatandaşlara asgari eğitim ve sağlık hizmetleri sağlamak, bu yollarla ve vergi önlemleri ile gelir dağılımını düzeltmek. Bu arada yüksek gelir ve servet vergilerinin giderek daha güncel olmasını umuyorum. Bu arada iklim değişmesi konularına da her ülkenin eğilmesi gerekir. Peki demokrasi içinde ve kapitalist düzende yaşayacaksak, işin sosyal tarafını kim sağlayacak? Bugünkü dünyada bunu sağlayacak güç ancak devlette var. Öyleyse dünyanın yeni düzene kavuşması için hem devletlerin içinde, hem de devletlerarası arenada düzeltmelere ihtiyaç var. Dünyanın yeni düzeni nasıl olmalı? İşte burada düzenin sosyal tarafını üstelemek lazım. Dünya düzeni, demokrasi ve kapitalizm koşulları içinde sürecekse büyüyen açlığı, işsizliği ve gelir dağılımı bozulmasını kim denetleyecek ve buna çare bulacak? Karl Max 19.cu yüzyıl düzeninde çarenin proleter ihtilalinden gelmesini bekliyordu. Bu gün benim bu türlü bir ihtilal düşünmem olanaksız. Öyleyse sosyal demokrasi ya da ona benzer bir programla seçim meydanına çıkan bir parti demokratik bir düzende seçim kazanabilir mi? Orası bir çok ülkede şimdi şüpheli, fakat vahşi kapitalizmin sıkıntıları arttıkça bu böyle mi kalacak? Toplumlar hiç mi tarihten ders almayacak? Sosyal Demokrasi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle