24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR Probiyotik bakteriler enfeksiyon riskini düşürüyor Çinli bilim insanlarınca ağır beyin yaralanmasına sahip kırk üç hastayla gerçekleştirilen son bir araştırma, probiyotik ilaçların yoğun bakımdaki ağır hastaları enfeksiyonlardan ve iltihaplardan koruyabileceğini gösterdi. Bilinci yerinde olmayan ve solunum aygıtına bağlı hastalara mide sondasıyla düzenli olarak laktik asit bakterileri verildiğinde, bağışıklık sistemleri güçlenmiş. Hastalar benzer durumlarda bulunan ve probiyotik bakteri almayan hastalara kıyasla mikrobik enfeksiyona daha az yakalanmışlar. Hastalar ayrıca daha az antibiyotiğe ihtiyaç duyLaktik asit bakterileri dukları gibi yoğun bakımdan daha önce çıkabildiler deniyor “Critical Care” dergisinde. Probiyotik ilaçlar/ürünler, sağlığa iyi gelen canlı bakteriler içerirler. Bakteriler hastalık etkenlerini köşeye kıstırarak bağışıklık sistemini güçlendirir. Bu olumlu etki özellikle de ishalli hastalıklarda kanıtlanmış. Probiyotiklerin yoğun bakımdaki hastalar üzerinde de olumlu etki yapıp yapmadıklarını öğrenmek isteyen bilim insanları, ağır beyin travması geçiren hastalarla çalışmışlar. Bağışıklık sistemleri çok zayıflamış olan bu tür hastaların beyni de iltihabı tetikleyici uyarı maddeleri salgılar. Fakat bu uygunsuz durum yedi ila on beş günlük probiyotik tedavisiyle değişmiş. Tedavi gören hastaların bağışıklık sistemleri daha fazla interlökin ve interferon uyarı maddeleri üretmeye başlamış. Bu maddeler her şeyden önce hastalık etkenlerinin savunulmasında önemli olan obur hücreleri etkinleştiriyor. Probiyotik tedavi etkisinin yeni araştırmalarla kanıtlanırsa, yoğun bakımdaki hastaları enfeksiyondan korumak için iyi bir yöntem olacak, diyor Kuzey Sichuan Tıp Koleji’nden JingCi Zhu. Araştırma sırasında probiyotik tedavi görmeyen hastaların üçte birine çeşitli hastane mikrobu bulaşırken, tedavi görenler arasında bu oran yüzde on beş civarında kalmış. saydam tabakaya kumla zarar verdikten sonra bile bu özellik bozulmamış. Malzeme bu özelliğini nano yapısına borçlu. Bu tür yüzeyler kirlenmenin tehlikeli olabileceği tüm alanlarda kullanılabilecek. MaxPlanck Polimer Araştırmaları Enstitüsü ve Darmstadt Teknik Üniversitesi bilim insanlarının ortak çabalarıyla geliştirilen su ve yağ tutmayan kaplaması, gözlük ve otomobil camı dışında gökdelenlerin cam yüzeylerine de uygulanabilecek. Yeni malzeme öte yandan tıbbi aletlerde kan veya kirli sıvıların kalıcı olmasını da önleyebilir. Kaplama çok basit bir malzemeden üretilmiş. Silikat, tüm camların ana maddesidir. Araştırmacılar silikatı flüor içerikli silisyum bileşiğiyle kaplayınca, yeni malzeme tıpkı teflon gibi suyu ve yağı itecek duruma gelmiş. Fakat asıl önemli olan kaplamanın yapısı. Bu yapı sayesinde cam süper su ve aynı zamanda süper yağ itici hale geliyor. Bu tür kaplamaya sahip bir teflon tavada su ve yağ sadece damlacıklar halinde yuvarlanırdı. Nitekim kaplama tabakası tıpkı süngerimsi bir labirent gibi minik küreciklerle yapılandırılan düzensiz gözeneklerden oluşmakta. Flüorlu yüzeylere sahip sıvılar bile yüzeyde bir film tabakası oluşturabilmek için, yaklaşık olarak 60 nanometrelik küreciklerce sıkıştırılması gerekiyor ki bu çok fazla enerji gerektirıyor. Yeni malzeme su ve yağ itici özelliğe sahip olduğu için kendi kendini temizleyen kaplama olarak birçok alanda kullanılabilecek. Tabaka sadece kısmen uygulandığı zaman bile cam su ve yağı itiyor. si’nden Jeffrey Rose yönetiminde çalışan ekip tarafından bulunan aletlerle, şimdi güneydoğu Afrika’dan çıkan ilk insanların Kızıldeniz’i aşarak Arabistan’a geliş rotaları haritada işaretlenebilecek. Ne var ki yeni buluntular, şimdiye kadarki senaryolarla çelişen b i r tablo çiziyorlar. Çünkü bugüne kadar tahmin edildiği gibi insanlar 106.000 yıl önce sadece kıyıları takip ederek doğuya göçmek yerine iç kısımlarda da konaklamışlar. Bu durum, Arap Yarımadası’ndaki yüksek platonun güney kenarındaki buluntu yerleriyle kanıtlanmakta. Bu bölgedeki ilk insanların akarsuları takip ederek iç kısımlara ulaşan avcılar oldukları sanılıyor. Yeni bulgular kısa bir süre önce yayımlanan iklim araştırmasıyla da birleştirilebiliyor. Buna göre bugün çölle kaplı Arap Yarımadası 100.000 yıl kadar önce yeşil ve verimliydi. Bölgede yeterince av hayvanı, içme suyu ve alet üretimi için uygun taşlar bulunuyordu, diyor Rose. Najd platosunun birçok yerinde midye gibi kırılan ince taneli boynuz taşı bulunmakta. Bu malzemeyle keskin kenarlı aletler üretilebilmekte. İnsanların o zamanlar Arabistan’da uzun süreli yaşayıp yaşamadıkları ve daha sonra ne yaptıkları henüz bilinmiyor. Araştırmalar 74.000 yıl kadar önce güney Arabistan’daki iklim koşullarının iyice kötüleştiğini göstermiştir. Bölge iyice kuraklaşarak, çölleşmeye başlamış. İnsanların bu iklim koşullarına dayanıp dayanmadıkları kesin olarak bilinmiyorsa da yarımadanın kuzeyindeki bölgelerin daha uzun bir süre elverişli iklime sahip olduğu, insanların da bu bölgeye göçmüş olabilecekleri tahmin edilmekte. Bilim insanları mamut kopyalayabilecek İyi korunagelmiş mamut kemik iliğinin bulunuşundan sonra soyu tükenmiş hayvanın klonlabilme şansı arttı. Mamutu kopyalamak isteyen Japon ve Rus bilim insanları önümüzdeki yıldan itibaren yoğun bir işbirliğiyle çalışacaklar. Ağustos ayında Sibirya’da içinden ilik çıkarılabilecek bir üst baldır kemiği Arabistan’daki 100.000 yıllık taş aletler Oman’da bulunan taş aletler, Afrika’dan ilk göçen insan gruplarının yolları hakkında bilgi veriyor. Yüzü aşkın noktada bulunan en az 100.000 yıllık kesici, kazıyıcı aletler ve uçlar Arap Yarımadası’nın güneyindeki buluntu yerlerine ait. Bu aletler Homo sapiens’in çok eski bir temsilcisi tarafından üretilmişti ve bugüne kadar sadece Nil vadisinden biliniyordu (PloS ONE). On yıldan uzun süren bir arayıştan sonra Birmingham Üniversite bulunmuştu. Bilim insanları kopyalama işinde 100.000 yıl önce soyları tükenen mamutun en yakın akrabaları olan fillerden yararlanacaklar. Şöyle: filden alınan bir hücrenin çekirdeği, mamutun kemik iliğinden alınanla değiştirilecek. Bu şekilde mamut DNA’sı taşıyan embriyoların gelişmesi bekleniyor. Bu embriyolar daha sonra dişi fillere yerleştirilecek. Çok uyuyanlar, genetik olarak programlanmışlar Edinburgh ve LudwigMaximillians Üniversitesi bilim insanları çok uyumanın en azından kısmen genetik olduğunu buldular. Jim Wilson’la çalışan ekip Avrupa’da 30.000’i aşkın kişinin verilerini incelemiş. Buna göre ABCC9 geni taşıyanlar, geceleri aşağı yukarı otuz dakika daha fazla uykuya ihtiyaç duyuyorlar. Molecular Psychiatry dergisinde Araştırma Camlar hep temiz kalacak Leke tutmayan gözlük camları ve hiç kirlenmeyen pencere camları. Mum isinden saydam bir kaplama üreten bilim insanları şimdi bu hayali gerçekleştirmeye biraz daha yaklaştılar. Kaplama üzerindeki su ve yağ boncuk boncuk akıp gidiyor. Bilim insanları CBT 1291/ 4 16 Aralık 2011 Kalpte kök hücreleri bulundu Farelerin kalplerinde daha önceleri bilinmeyen bir kök hücre rezervi keşfedildi. İnsanda da bulunan bu kalp kök hücreleri, yaralanmalarda onarıcı rol üstlenebilirler diyor Avustralyalı bilim insanları Cell Stem Cell dergisinde. Yeni keşfedilen kalp kök hücreleri kalp cidarlarının dış tabakasında yer alıyorlar ve kemik iliğinin kök hücreleriyle akrabalar. Ve örneğin kalp kası, sinir, damar cidarı, kemik veya kıkırdak gibi çeşitli dokular oluşturabiliyorlar. Fakat en önemli görevleri kalp hücrelerini yenileyerek, kalp dokusundaki yaralanmaları onarmak diyen bilim insanları, kalp enfarktüsünden sonraki tedavinin iyileştirebileceğini umuyorlar. Uzun bir süre, memeli kalbinin yenilenebilmesi için çok az miktarda rezerve sahip olduğu sanılıyordu ama artık sağlıklı insanın kalbindeki iki kalp kası hüc resinden birinin yaşam boyu yenilendiği biliniyor. Ancak yedek hücrelerin tam olarak nereden geldikleri belirsizdi. Bu tür kök hücreler daha önceleri beyinde, dalakta, karaciğerde, böbrekte ve akciğerde bulunmuştu. Son olarak da kalpte de bulundukları öğrenildi. Farelerle gerçekleştirilen deneyler sırasında fare embriyonunun gelişimi sırasında kalp kök hücrelerinin çok hızlı çoğaldıkları görülmüş. Ama en çok yetişkin hayvanın kalbinde bulunuyorlar. Kalp kök hücrelerinin ömrü memeli hayvan hücrelerine göre çok yüksek. Kök hücreleri yaşlanmadan önce hücre kültürlerinde on bir ay bölünmeye devam etmişler. Bilim insanları şimdi kalp kök hücrelerinin doku yenilenmesindeki rolünü daha ayrıntılı bir şekilde inceleyecekler. Araştırmacıların hedefi kalp kökü hücrelerinin kalıcı olmasını sağlayabilmek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle