02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Her ARGE desteği olumlu bir etki yaratabilir. Ama ülkenin destek politikasının odaklandığı somut hedefler yoksa, bu etkilerin vektörel toplamı sıfır olur. ‘Güneş enerjisi bir tercih değil, mecburiyet’ Time dergisinin yılın “Çevre Kahramanı” seçtiği Dr. Ahmet Lokurlu, kendi icadı olan güneş enerjisi ile soğutma sistemleriyle, klima kullanımına bağlı enerji tüketimini büyük ölçüde azaltıyor. Dr. Lokurlu’nun kurduğu SOLITEM isimli şirket, dünyanın pek çok yerinde soğutma sistemleri kuruyor. SOLİTEM’in, ülkemizde ilk fabrikası eylül ayında Ankara’da hizmete girecek. Dr. Lokurlu Türkiye’nin, güneş enerjisi potansiyelini verimli kullanmadığını, Türkiye’nin pahalı enerji kullanımında dünyada hep ilk sıralarda yer aldığına dikkat çekiyor. yasada yer alsa da klimaların çalışması için gerekli enerji miktarı çok büyük. Türkiye pahalı enerji kullanımında dünyada hep ilk sıralarda yer alıyor. En pahalı enerjiyi ada ülkeleri Malta ve Kıbrıs kullanıyor. Türkiye ise bunlardan sonra gelen 3. ülke. Dr. Lokurlu’nun buluşu ile özellikle yaz aylarında artan klima kullanımına bağlı enerji kaynakları tüketimi azaltılabilir. Niçin Eleştiriyorum? Bu köşenin ilgi alanına giren konularda gördüğüm olumsuzlukları anlatmaya; aklım erdiğince de o olumsuzlukların üstesinden gelinebilmesi için yapılması gerekenleri açıklamaya çalışıyorum. Yazdıklarıma katılmayan okuyucularım var. Üzerinde durduğum konuların başında bilim, teknoloji ve yenilik alanında ulusal bir strateji ve politikamızın olmaması geliyor. Oysa bazılarımız hiç de o kanıda değil. Diyelim, bir arkadaşımız TÜBİTAK’ta çalışıyor. Dönüp diyor ki: “Yahu muhterem, biz, Bilim ve Teknoloji Politikaları Uygulama Planı: 20052010’u TÜBİTAK web sitesine süs olsun diye koymadık. O plan okunduğunda, ‘Vizyon 2023’le ilintili veya değil, sen beğenirsin veya beğenmezsin ama en azından bizim uygulamaya çalıştığımız bir politikamız olduğu anlaşılır.” Ya da DPT’de çalışan bir arkadaşımız, her zaman olduğu gibi, diyebilir ki: “Kalkınma Planları ve Yıllık Programlar Türkiye için yapılmıyor mu? Bu belgelerde ülkenin ARGE ve yenilik yapma yeteneğini geliştirmek için ilgili kamu kurumlarınca uygulanacak onlarca önlem yer almıyor mu? Bu önlemlere bir bütün olarak bakıldığında ülkemizin bilim, teknoloji ve yenilik alanında izlediği bir politikası olduğu anlaşılmıyor mu?” Onlar kendi pencerelerinden baktıklarında kendilerini haklı görebilirler. Sorun şurada: Gördükleri sadece kendi kurumlarınca hazırlanmış belgelerin camdaki yansımaları... DPT penceresinden bakanın gördüğü, sekreterya görevini kendi kurumunun üstlendiği Yüksek Planlama Kurulu’nun (YPK) onayından geçmiş plan ve programlar; ötekinin gördüğüyse, sekreterliğini TÜBİTAK’ın yaptığı Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) onayından geçmiş kararların belgeleri... Oysa, ülke açısından bakıldığında görülen, iki kurumun belgeleri arasındaki tutarsızlıktır. Birbirini tamamlaması gerekirken köstekleyen iki kurum! Demek, YPK’ye başkanlık yapan Başbakan; BTYK’ye başkanlık yapan Başbakan’a söz geçiremiyor. [Yanlış okumadınız; her iki yüksek kurula da Başbakan başkanlık ediyor.] Belgelerin hangisi uygulanıyor, hangisi uygulanmıyor; izleyeni, hesap soranı yok. Kaldı ki, gerekli eşgüdümün ve tutarlılığın sağlanamaması, bilim, teknoloji ve yenilik politikası için yaşamsal önemde olan diğer politika alanları için de geçerlidir. Şunları yazan devletin 2006 Yılı Programı: “Ülkemizin bilim ve teknoloji politikaları ile başta sanayi, eğitim, rekabet ve ihracat politikaları olmak üzere diğer politikalar arasındaki uyum ve eşgüdümün yeterli ölçüde sağlanamadığı görülmektedir...” 2010 Yılı Programı da hâlâ “bilim ve teknoloji alanında kurumlar arası işbirliğini ve koordinasyonunu sağlayacak; kurumların görev, yetki ve sorumluluklarını da tanımlayacak” önlemlerden söz ediyor. Bu durumda, ülkenin ulusal ölçekte uygulanan bir bilim, teknoloji ve yenilik strateji ve politikası olduğu ileri sürülebilir mi? Yazdıklarıma, bazı bilim insanlarımız ve sanayi kuruluşlarımızdan da itirazlar oluyor. Gerekçeleri, AKP döneminde, ARGE için kesenin ağzının hiç görmedikleri kadar fazla açılmış olması... Bir hocamız, bu dönemde doktora öğrencileri için çok rahat burs sağlayabildiğini; başka bir hocamız destek istediği projelerinin artık geri çevrilmediğini; sanayicimiz de kendilerine, eskiye göre çok daha geniş imkânlar tanındığını söylüyor. Herkes kendi mikro penceresinden baktığında haklı... Evet, devlet AKP döneminde kesenin ağzını açtı; örneğin TÜBİTAK’a, destek programları için önemli ölçüde para aktardı... O da, bilim ve teknolojide herhangi bir ulusal öncelik gözetmeksizin, paranın dağıtımını yapıyor... Bu dağıtımda ‘gemisini kurtaran kaptan’ kendisi için çizdiği rotada seyre devam ediyor; ama ülkenin bilim, teknoloji ve yenilikte nereye gittiği belli değil. Tanımlanmış ve ulusal çapta benimsenmiş bir hedefler bütünü ve bu bütüne ulaşmak için, kararlılıkla izlenen ulusal bir rota yoksa, ülke dediğimiz o koca geminin varacağı bir liman da yok demektir. Gemisini kurtardığını düşünen kaptan nereye varır, bilemem. G üneş enerjisinden soğutma sistemlerinin mucidi Dr. Ahmet Lokurlu’nun kurduğu SOLITEM, dünyanın pek çok bölgesine güneş enerjisi ile soğutma sistemleri kuruyor. Şimdiye kadar, Türkiye, Kıbrıs, Fas, Ürdün ve Almanya gibi ülkelerde kurulmuş parabol güneş enerjisi sistemlerinin, Meksika ve Brezilya gibi güneşi bol ülkelerde de kurulumlarına başlandı. 57 yılda yatırımın geri dönüşünü sağlayan sistem, yazın soğutma, kışın ise ısıtma için kullanılıyor. Dr. Lokurlu, geliştirdiği sistemin yaygınlaşması için ticari boyuta taşıyor. Bu amaçla SOLITEM’in Ankara’daki fabrikası eylül ayında, çeşitli ülkelerden ve Türkiye’den bakan, başbakanlık düzeyinde katılım ile açılacak. Tüm üretimin roDr. Ahmet Lokurlu botlarla gerçekleştirildiği fabrikayı ise dünyanın birçok ülkesinden heyetler görmeye geliyor. Bu ülkelerin başında ise dünyaya teknoloji ihraç eden Japonya var. %73’ÜNÜ İTHAL EDİYOR Dr. Ahmet Lokurlu, enerji politikaları üretilirken özellikle Türkiye gibi ülkelerde sürdürülebilir kaynaklara yönelmesinin önemine dikkat çekiyor. Dr. Lokurlu, güneş enerjisinin bir seçenek değil, bir mecburiyet olduğunu söylüyor. Türkiye şu anda kullandığı enerjinin sadece %27’sine sahip, kalan %73’lük pay ise ithal ediliyor. Bu da artan fosil yakıtları göz önüne alındığında Türkiye’nin önünde ciddi bir yol ayrımı olduğunu gösteriyor. Ya önümüzdeki dönemde gerçekleştirilen enerji yatırımları güneş enerjisi gibi sürdürülebilir kaynaklara yönelik yapılacak ya da tablo bu sarmalın içinde giderek daha vahim bir hal alacak. Dr. Lokurlu, konu ile ilgili olarak şöyle konuşuyor: “Tüm dünya sürdürülebilir enerjinin ne kadar önemli ve vazgeçilmez bir olgu olduğunun farkına vardı. Türkiye’de ise birkaç kurum dışında durumun vehameti halen göz ardı ediliyor. Özellikle, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerde enerji politikası bu alternatif kaynakların etrafında şekillenirken, Türkiye bu konuda bir adım geride. Ancak hiçbir şey için geç kalınmış sayılmaz. SOLITEM olarak gerçekleştirdiğimiz projeler yavaş yavaş insanların ilgisini çekmeye başladı. Önümüzdeki dönemde yatırımcılar ve hükümetler yol haritalarını günü kurtarmak adına değil, kalıcı ve uzun vadede sonuç almaya yönelik olarak belirlemeliler.” SOLITEM ve yaptığı çalışmalar ile ilgili www.SOLITEM.de adresinden bilgi almak mümkün EN PAHALI ENERJİ TÜRKİYE’DE Güneş enerjisinin potansiyeli ışının geliş açısıyla doğru orantılı. Özellikle Türkiye gibi Akdeniz kıyısındaki ülkeler bu açıdan büyük bir avantaja sahip. Ancak bunun şu anda tersi bir tablo ortada. Bu yıl sonuna kadar Türkiye’nin 34,5 milyar dolarlık bir enerji ithalatı yapması bekleniyor. Enerji tüketiminde ülkelerin dikkat etmesi gereken bir başka konu ise klima kullanımı. Avrupa Birliği kapsamında yapılan bir araştırmada üye ülkelerden, İspanya, Portekiz ve İtalya’da klima kullanımına bağlı enerji tüketimi, toplam enerji tüketiminin yüzde 51’ini oluşturuyor. Durum bizim ülkemizde de çok farklı değil. Her yıl milyarlarca dolar, klimaların çalışması için gereken enerjiye harcanıyor. Her ne kadar tasarruflu klimalar pi Atılım Üniversitesi ve MKE arasında işbirliği A tılım Üniversitesi ile Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu, araştırma, geliştirme ve yeni ürün tasarımlarına yönelik işbirliği protokolü imzaladı. MKE’nin ihtiyaçları başta olmak üzere Türk sanayisine ivme kazandıracak bu anlaşma ile üniversite sanayi işbirliğine yönelik önemli bir adım da atılmış oldu. Atılım Üniversitesi’nde düzenlenen törende anlaşma protokolünü, MKE adına Genel Müdür Ünal Önsipahioğlu, Atılım Üniversitesi adına da Prof.Dr. Abdürrahim Özgenoğlu imzaladı. İmzalanan anlaşma ile ARGE konusunda ortak çalışmalar yapılması ve MKE’nin faaliyet alanı içinde olan, Türkiye’de veya yurtdışında gerçekleştirilecek ARGE projelerine ortak teklif verme ve bu projeleri birlikte uygulama olanaklarının oluşturulması amaçlanıyor. CBT 1218/ 6 23 Temmuz 2010 Ünal Önsipahioğlu Abdürrahim Özgenoğlu MKE’nin ihtiyaç duyduğu alanlarda ARGE projeleri için insan kaynağının Atılım Üniversitesi tarafından sağlanması, yüksek lisans ve doktora tezlerinin MKE gereksinimleri de dikkate alınarak belirlenebilmesi ile tarafların laboratuvar, tasarım ve üretim olanaklarından yararlanmaları da protokolde yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle