Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Enerji Özelleştirmeleri ve Türkiye: Masalın Aslı! 3 Türkiye ve Elektrik Alt Sektörü Özelleştirmeleri Necdet Pamir (İstanbul Kültür Üniversitesi) E CBT 1218 / 14 23 Temmuz 2010 nerji sektörünün bir diğer yaşamsal alt sektörü, elektrik alt sektörüdür. Bu alanda da özelleştirme uygulamaları büyük bir hızla sürdürülmektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde, iktidarın bu hızı daha da arttırmak çabasında olduğu açıkça görülmektedir. Bunun 2 temel göstergesini dikkate getirmekte yarar vardır: Birincisi; Enerji Bakanlığı’nın Stratejik Planı’nın (20102014) ilk sayfasında “Bu çerçevede, elektrik enerjisi piyasasında rekabetçi piyasa oluşumu araçları arasında yer alan üretim ve dağıtım özelleştirmeleri planlanan süreç içerisinde tamamlanacak ve rekabete dayalı, serbest piyasa kuralları çerçevesinde işleyen bir piyasa oluşturulacaktır” denilmektedir. İkincisi ise, her ne kadar değerlendirmelerimizde kişilere yönelik görüş belirtmemeye özen göstersek de (ki buradaki değerlendirmemiz de gene şahsa ya da bir kurumun tüzelkişiliğine yönelik değildir); petrol, gaz, kömür, yenilenebilir kaynaklar, elektrik, boru hatları, uluslararası ilişkiler, çevre, ulaştırma, güvenlik, ekonomi, vb. gibi bir dizi yaşamsal konuyla derin ilgisi olan “enerji sorunu”nun, Özelleştirme İdaresi’nin başından “transfer ettiğiniz” bir bürokrata teslim edilmiş olması, enerjiye hangi gözle baktığınızı anlatması bakımından belirleyicidir. Daha yalın bir ifade ile, iktidarın gözünde enerji sektörü eşittir özelleştirmesi gereken bir alan (gerisi yalan!) denklemi kurulmuş durumdadır. Elektrik özelleştirmelerini yakından izleyen ve elektrik sektörünün çok deneyimli ve yetkin isimlerinden biri olan Baha Ertuğrul, www.enerjienergy.com’daki bir yazısında (Elektrik Özelleştirmelerinde Gözden Kaçanlar) çok önemli bazı saptamalar yapmaktadır: “Elektrik enerjisinin doğası gereği yatırımların tam ve zamanında yapılması gerekmektedir. Bu gerçekleşmez ise sektörde oldukça büyük ölçüde riskler ortaya çıkacaktır. Daha önce elektrik sektörü tekel durumunda iken bu risklerin tamamı kamu adına görev yapan devlet kuruluşlarına ait iken, bugün gelinen aşamada sektördeki riskler sektör katılımcıları tarafından üstlenilmek istenmemektedir. Türkiye’de özel sermaye elektrik sektöründe faaliyet göstermeyi salt bir para kazanma alanı olarak algılamaktadır. Özel sermayenin doğası da zaten budur. Faaliyet gösterenler, elbette kazanmak için bu sektöre girecektir. Ancak, sektör katılımcıları kazanmanın yanı sıra bazı risklerin olabileceğini görmek istememekte tüm risklerin hâlâ devlet sorumluluğunda olmasını, yüksek kazançların ise kendilerine sorunsuz aktarılmasını istemektedirler.” “AB üyesi devletlerin tümünde elektrik sektörünün öncü bir kurumu güçlü olarak korunmaktadır. Diğer önemli bir husus da, elektrik enerjisinin toplum tarafından algılanmasındaki tanımı değişmektedir. Bir kamu hizmeti yükümlülüğü altında kullanıcıya sunulan elektrik enerjisi bu süreç ile birlikte piyasada serbest olarak alınıp satılabilen bir mal olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım değişikliği ise kullanıcıların elektrik enerjisine ulaşma olanağını hem fiyat olarak hem de arz riskleri açısından zorlaştıracaktır.” “Elektrik üretim tesislerinin özel sektöre devredilmesi zaman zaman tartışılmaktadır, ancak büyük ölçekli uygulamaya henüz başlanmamıştır. Elektrik dağıtım bölgelerinin devredilmesi ise hızla devam etmektedir. Bilindiği üzere şu anda elektrik dağıtım bölgelerinin devredilmesi süreci devam etmektedir. Gazete haberlerinde çoğunlukla elektrik dağıtım bölgelerinin devir bedeli yetkililer tarafından ön plana çıkartılmakta, bu devirlerin neler getireceği ve sektörün geleceğini nasıl etkileyeceği neredeyse hiç tartışılmamaktadır. Devir bedelinin yüksek olması iyi bir başarı olarak gösterilse de bu devir bedelinin işletmeyi yapacak olan şirket tarafından elektrik satış fiyatlarına ekleneceği dolayısıyla tüketiciye yansıyan fiyatların artacağı üzerinde durulmamaktadır.”… “AB üyesi devletlerin elektrik kurumları ile Türkiye’de elektrik kurum ve şirketleri stratejileri açısından dikkatli bir şekilde karşılaştırılırsa aralarında çok büyük farklılıklar olduğu görülecektir. Avrupa kurum ve şirketleri kendi ülkelerinde güçlü hatta sektör lideri olarak korunmaya çalışılırken Türkiye’de lider konumunda kurum veya şirket bulunmamakta, zaman içinde mevcut kurumlar da zayıflatılmaktadır.” “Türkiye elektrik sektöründe bugüne kadar olan serbest piyasa uygulamalarında piyasa katılımcılarının serbest piyasa kavramını tam olarak anlayamadıkları ya da anlamak istemedikleri görülmektedir. Özellikle son on yıllık süre içinde elektrik satış fiyatlarındaki yüksek artış, tamamen ticari düşünen sermaye sahiplerine çok çekici gelmiştir. Ancak sektöre giren her katılımcı serbest piyasa işlerliğini savunur görünmüş ama esas olarak kendisi için devlet tarafından ayrıcalıklı ortam oluşturulmasını beklemiştir. Kazanırken faaliyetine devam etmiş ancak az kazanmaya başlayınca hemen siyasi otoritenin yardımını talep etmeye ve beklemeye başlamıştır. Kriz nedeniyle azalan tüketim ihtiyacı sonucunda üretimin de düşmesi gerekeceğinden hemen doğalgaz fiyatlarının yüksekliği nedeniyle elektrik üretim maliyetlerini artacağı günde me taşınmıştır. Oysa ithal kaynak olan doğalgaz fiyatlarının her zaman için elektrik fiyatlarına olan etkisinin artış yönünde olacağı en başından bilinmesi gereken bir gerçektir.” Örnekler çoğaltılabilir. Ancak enerji ve elektrik politikaları, stratejik ve yaşamsal önemdeki politikalardır. Bu nedenle de, söz konusu politikalar, piyasada alınıp satılan herhangi bir mala yönelik politikalar geliştirilerek planlanamaz ve uygulanamazlar. “Kamunun sürekli zarar ettiği” tezleri, kontrol altında tutulan medya kuruluşları aracılığıyla pompalanmaya devam edilmektedir. Söz konusu medya kuruluşlarının patronlarının özellikle enerji sektöründeki varlıkları ve geleceğe yönelik “pastadan daha büyük pay alma” iştahları sürdükçe, bu yönlendirmelerin devam etmesi kaçınılmazdır. Oysa kamunun tüm politik atamalara karşın zarar etmediği de TÜPRAŞ ve Petrol Ofisi gibi örnekler anımsandığında, yalın bir gerçektir. Kaldı ki, kamu kurumlarına birikimsiz ve ehliyetsiz yandaşlarını, eş dost çocuklarını yerleştiren ya da tarikat referanslarıyla atama yapan siyasilerin “kamu kötü yönetiliyor”, “kamu kurumları zarar ediyor” demeleri, bir ahlaki zaafın açık göstergesi değildir de nedir? SON SÖZ YERİNE Türkiye’nin enerji kaynakları yetersiz değildir; mevcut kaynaklar son derece yetersiz kullanılmakta ve ithalata bağımlılığımız hızla arttırılmaktadır. Ülkemizin kömür, hidroelektrik, rüzgâr ve güneş kaynakları başta olmak üzere; yerli kaynakları hızla devreye alınmalıdır. Enerji verimliliği ve kayıp kaçakların önlenmesi diğer önemli köşe taşlarıdır. Yenilenebilir kaynaklar, ülkemizin kaynaklarıdır ve temiz kaynaklar olmaları da diğer önemli ayrıcalıklarıdır. Bu kaynakların teşvik edilerek, enerji üretimimizde mümkün olan en yüksek oranda yer almaları sağlanmalıdır. Ancak burada en yaşamsal husus, rüzgâr, güneş, hidroelektrik başta olmak üzere, tüm kaynaklar için, yerli imalat sanayimizin geliştirilmesini sağlayacak politikaların hayata geçirilmesidir. Aksi halde verilecek teşvikler, büyük oranda bu kaynaklardan elektrik eldesi için gerekli imalatı (mevcut durumda) gerçekleştiren yabancı firmaları zengin etmeye gidecektir. Kamu kurumları, özerk ve dikey bütünleşik yapıda yeniden organize edilmelidir. Kamu kurumlarını kemiren en önemli hastalık, bugüne kadar benzeri görülmemiş politik kadrolaşmadır. Bu kadrolaşma, bir yandan yönetimde ehliyetsizliği, uygulamada verimsizliği doğururken, diğer yandan da bu stratejik kurumların yandaş/Candaş ve yetersiz (mali ve teknik yönlerden) şirketlere devrinin altyapısı hazırlanmaktadır. Özelleştirmeler, ülkemizin en önemli ve stratejik kurumlarının elden çıkması ve yeterli yerli sermaya birikimi olmadığından büyük oranda yabancı tekellerin eline geçmesi sürecini ifade etmektedir. Sanayisi olmayan bir ülkenin üretmesi, rekabet etmesi, bağımsız kalması mümkün değildir. Özellikle enerji alanı, stratejik önemi başta olmak üzere birçok nedenle, mutlaka kamu erkinin elinde, planlı ve entegre bir anlayışla, özerk ve ehil yönetimler elinde yönetilmelidir.